Eskiden okullarda çocuklara faşist, soğuk bir ortam sunulurdu. Mehdiyet döneminde eğitim sevgiye, şefkate dayalı olacaktır.
Okula gitme amacının; olgunluk, kalite, seçkin insan meydana getirmek, insanlarla rahat iletişime giren, kaliteli vatandaşlar yetiştirmek olduğu söylenmiş olsa çocuklara, çocuklar çok daha şevkli olur, çok daha zevk alırlar.
Cemevleri nur gibi insanların bulunduğu, Allah’tan, Kuran’dan, İslam’dan bahsedilen, sevgi insanlarının yaşadığı nur mekanları, güzellik mekanlarıdır.
Esad'ın canına, malına zarar vermeyecek şekilde onu oradan almak gerek. Rusya, Esad'ın aşağılanmasını istemiyor. Esad'ın aşağılanmasına tedbir alınırsa, ülkeden çıkarılabilir.
Benimle görüştükten sonra Madonna'da Kuran'a karşı bir sevgi oluştu.
Kendimiz adına merhamet gösteririz ama canı yanan başkaları adına merhamet gösteremeyiz. O rahmani bir merhamet olmaz.
Kimyasal silahların imhası konusunda Esad'a teşekkür etmeleri inanılır gibi değil. Öldürmenin her şekli rezalettir, bir basiret tutulması var dünyada.
Ashab-ı Kehf'i de, Hz. Mehdi (as)'ı da, İsa Mesih (as)'ı da imanın nuruyla ayırt edeceğiz inşaAllah.
Ahir zamanda Ashab-ı Kehf gibi insanlar olacak. İsa Mesih (as) da onların içerisinde olacak. Geçmişini bilmeyen insanlar; belki 10 tane, belki 15 tane, belki 20 tane öyle insanlar oluşacak, ailesi olmayan, geçmişi olmayan. Onların içerisinden bir tanesinin İsa Mesih (as) olduğunu anlayacağız. Onlardan bir kısmının da Ashab-ı Kehf olduğunu anlayacağız.
Çocukları jimnastiğe alıştırıyor gibi namaza alıştırmak olur mu? Neden namaz kılması gerektiğini, içinden gelerek ve severek, manasını anlayarak bunu yaşadığını çocuğa göstermek lazım.
Demokrasiyle ilgili talep nereden gelirse mübarektir, güzeldir. Özgürlük güzeldir. İnsan hakları güzeldir. Ama bölünme, komünist idare, Stalinist idare; bunu unutsunlar.
Müslüman her gördüğünü kurtarmakla, yardım etmekle mükelleftir.
O kadar çok dert var ki Mehdiyetin dışında bir çözüm görünmüyor. Afganistan, Pakistan her yer sürünüyor. İnsan hangi birine yetişebilir, Allah'tan Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunu istiyoruz.
İttihad-ı İslam’ı güya ütopya gibi görenler yanılıyorlar. Allah İttihad-ı İslam için ütopya demiyor, “Vadediyorum, yapacağım” diyor. İnşaAllah.
Aradan 2000 yıl geçmiş, İsa Mesih kalktığında, Romalı askerleri kapıda zannedecek. Bir an içi geçtiğini, uyuduğunu zannedecek. Bir saniye kadar. Bin yılda Allah Katına çıkmış, bin yılda da inmiştir.
Allah Kuran’da bin yılın izafi olduğuna dikkat çekmiş. İsa Mesih bin yılda Allah Katına çıktı, bin yılda da Allah Katından indi. Ama bu göz açıp kapayıncaya kadar. İsa Mesih (a.s.) gözünü kapattı, Allah Katına çıktı, gözünü açtı, dünyaya indi. O kadar.
Hicri 1506'dan önce İstanbul'da deprem yok, inşaAllah. Hicri 1506'dan sonra cehennem zaten. Hicri 1545'e kadar cehennem. Depremler, felaketler, belalar, iç savaşlar, ihtilaller. Bir faşist kalkışma olacak, bir komünist kalkışma olacak, dünyayı kaplayacak. Kan gövdeyi götürecek.
“Ne mutlu Türk'üm diyene” derken genetik anlamda saf Türk'ü kastediyorsa bir insan vicdansızlık yapıyordur. Ama Türkiye sınırları içerisindeki herkesi kastediyorsa bu bir hemşehrilik coşkusudur.
Bana diyorlar ki; “Madonna'yla niye görüştün?” “Masonlarla niye görüştün?” Hidayetlerine vesile oluyoruz. Hepsinde İslam'a, Kuran'a bir hayranlık oluşuyor. Elhamdülillah, maşaAllah.
"Ne mutlu Türküm diyene" demekten kasıt Laz, Çerkez, Kürt tüm milletimizdir.
Resmi dilin Türkçe olması sadece Türkiye için değil, tüm bölge için bir konfordur.