Alıntılar
Şehitlerin arkasından ağlamak, üzülmek olmaz, Allah Kuran’da ayetlerde şehitliği hep bir müjde konusu olarak anlatıyor. (Bakara Suresi, 154: Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.) (Ali İmran Suresi, 169-170-171: Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. Allah’ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki, onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. Onlar, Allah’tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah’ın mü’minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.) BİZİM KİTAPLARIMIZ NET BİLGİYE DAYALIDIR. DEMAGOJİ YOK, LAFI LASTİKLENDİRMEK YOK, ÖRTBAS ETMEK YOK. Net kesin delillere dayalı, Kuran ayetleri ve hadisleri kaynak olarak almış, dürüstçe yazılmış, hiç kimsenin inkar edemeyeceği ve her aklın kabul edebileceği gibi çok açık ve net kitaplardır. Her şey 4-5 cihetten sağlaması yapılarak anlatılıyor. Anlatılanlar tek bir delile dayalı olmuyor, pek çok delile dayalı oluyor. Kısa, kesin, net ve açık oluyor. Demagoji yok, karmaşa yok. Çok net açıklamalar oluyor. Yalın edebiyat yapılmıyor, her konu en kısa, özlü ve anlaşılır şekilde anlatılıyor. Bir konu çok fazla delille destekleniyor. Hadisler mutlaka kapsamlı açıklamalarla açıklanıyor ve diğer hadislerle destekleniyor. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri devam eden ve çoğu zaman açıkça ifade edilmeyen bir “halkı ikiye bölme” hareketi vardır. Bir tarafta Atatürkçü, aydın, resmi, müziği, dansı, heykeli, sanatı seven, hayat dolu bir kesim. Diğer tarafta Atatürk’ten hoşlanmayan, içine kapalı, müzikten resimden sanattan da haz etmeyen, eğlenceye neşeye karşı bir kesim. Bu Türkiye’de eskiden beri devam eden, adı konulmamış bir ayrışmadır ve iki taraf da bir şekilde birbirine öfke duyar ve uzlaşamaz. Genellikle darbelerde de bu ayrışma bahane gösterilir. 60’da, 71’de, 80’de hep böyle olmuştur. Darbelerin anatomisi incelendiğinde bu durum açıkça görülür. İşte biz bu uzlaşmazlığı ortadan kaldıran bir anlayışa sahip olduğumuz için hedef oluyoruz. Biz anlatımlarımızla hem iki kesimin birbirine öfkesini ortadan kaldırıyoruz, hem de bu iki kesimin hayatlarının birbiriyle uzlaşmasını sağlıyoruz. Atatürkçü aydın kültürlü bilgili resimden sanattan hoşlanan kesimle dindarlar arasında bir mesafe olmasına gerek olmadığını gösteriyoruz. Aydın, modern, neşeli, hayat dolu, sanatı müziği güzelliği seven, kaliteye önem veren, Kuran’a sadık, Kuran’a mutabık sünneti uygulayan bir arkadaş topluluğu olarak varlığımızla çok önemli bir fitneyi izale ediyoruz. Hem iki kesim arasında uzlaşma sağlıyoruz hem de iki kesimin birbirine olan öfkesinin yersiz olduğunu gösteriyoruz. Böylece milletin ve vatanın birliğine yönelik çok önemli bir hizmet veriyoruz. Çoğu kişi bunun farkında değil ama İngiliz derin devleti farkında ve bu yüzden var gücüyle bizim üzerimize geliyor. Hürriyet, demokrasi, sanat, kalite en az yemek içmek kadar insanların ihtiyacıdır. Karşıtların en çok kullandıkları malzeme bu değerlerin azaldığı olduğuna göre, daha çok özgürlük, daha çok demokrasi, daha çok sanat için yapılacak her şey kurulan oyunları bozar. İnsanların neşesini elinden alan tutucu, Katolik, katı İslam anlayışının değil Kuran Müslümanlığının sanat, kalite, neşe, demokrasi, özgürlük anlayışını teşvik etmek gerekir. Bu yapılırsa tüm dünyanın İslam’ı kabul etmesine de Türkiye öncü olur. Katolik, gelenekçi İslam anlayışıyla İslam içten içe çöküyor, gizli gizli ateizm deizm gelişiyor. Bunu durdurmak için katolik sistemin baskısının kaldırılması, Darwinist materyalist eğitimin durdurulması, iman hakikatlerinin ve bilimsel gerçeklerin anlatılması, insanlara sevginin, dostluğun, barışın eğitiminin verilmesi gerekiyor. Münafıklar ahmakça Allah’a tuzak kuruyorlar, Allah bu tuzaklarını tam tepelerine geçiriyor. Mal ve mülk hırsı yapıyor, eşşek gibi çalışıyorlar. Ömrü, gençliği eşşek gibi çalışarak geçiyor. Malını yığıyor, yığıyor, yığıyor ama yiyeceği vakti kalmıyor. Gençliği Müslümanlara hizmet ederek geçmiş, geride kalmış. Bir yandan adım adım ölüme gidiyor, ölümü de dehşet verici bir acıyla oluyor. Bir sofra kuran adam düşünün. Emek emek sofrayı hazırlıyor, her detayı yapıyor tam elini uzatıp yemeği yiyecekken biri gelip odunla kafasına vurarak sofradan alıyor. İşte bu müminlere müthiş bir neşe vesilesi olan, Allah’ın münafıklara kurduğu nefis tuzaktır. (Tevbe Suresi, 55: Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.) Dünyaya geldiğimizde ne olduğumuzu anlamaya çalışırız. Bu görüntü ne, bu ses ne, dokunma nasıl oluyor, bunları kim bize gösteriyor, kim duyuruyor, bu duyguları alan varlık kim? Uçsuz bucaksız uzayda neden varız? Bunu düşündüğümüzde hemen Yaratıcı’nın farkına varırız. O zaman Yaratıcı’nın bizden ne istediğini düşünürüz. Bu kadar emek, bu kadar ilgi, bu kadar muazzam ve ince mühendislik, bu kadar detay neden var? İmtihan diyoruz, peki imtihan olan insan neden imtihan olur? “İyi olduğu anlaşılır gidip cennette oturur.” Bu değil. Kuran’ı incelediğimizde sevginin dışında bir amaç olmadığını görüyoruz. Deccaller, firavunlar, iyilikler, kötülükler, güzellikler, imtihanlar, acılar bunların hepsinin gayesinin saf sevgi olduğunu görüyoruz. O zaman biz de tüm insanların dünyada sevgiyi, saf ve gerçek sevgiyi yaşamasını istiyoruz. Allah’ın da insanları sevmesini istiyoruz. Buna rıza denir; Allah’ın rızası. Allah’ın rızasını kazanmak Allah’ın sevgisini kazanmaktır. Hayatın tüm amacı sevgiyi kazanmaktır. Ahirette müminlere Allah “Benden razı oldunuz mu?” diye soruyor. Ana soru bu. Niye okuyorsun; Allah rızası için. Niye evleniyorsun; Allah rızası için. Niye çalışıyorsun; Allah rızası için. Niye güzel ahlak gösteriyorsun; Allah rızası için. Bir tane hedef var Allah’ın sevgisi. Allah’ın rızasını kazanmak amacı Allah’ın sevgisini kazanmaktır.