


Gözdeki Kusursuz Tasarım
Bu cümleyi siz okuyup
bitirinceye kadar gözünüzde yaklaşık yüz milyar (100.000.000.000)
işlem yapıldı. Dünyanın bu en ilginç, en hızlı ve en kusursuz bilgi
transferi, her an kesintisiz devam ediyor.
Gözleriniz olmasaydı bir rengin, bir şeklin, bir manzaranın, bir
insan yüzünün, güzellik denen kavramın nasıl bir şey olduğunu hiçbir
zaman hayalinizde canlandıramazdınız. Fakat, gözleriniz var ve bu
sayede etrafınızı görüyor, şu anda da bu yazıyı okuyorsunuz. Bunun
ne kadar büyük bir mucize olduğu, çoğu insan gibi belki bugüne kadar
sizin de aklınıza gelmemişti.
Dış dünyadaki ışık parçacıkları, gözünüzün önündeki şeffaf kornea
tabakasından, sonra iris denen çember şeklindeki dokudan, daha sonra
da odaklama yapan mercekten geçiyor ve gözün arka tarafındaki retinaya
düşüyor. Retina, organik hücrelerden oluşmasına rağmen, üzerine
düşen bu görüntüyü, dünyanın en hızlı bilgisayar işlemcisinden çok
daha hızlı bir biçimde yorumlayarak "bilgi"ye yani elektrik sinyallerine
dönüştürüyor. Elektrik sinyalleri haline gelen görüntü, sinirler
aracılığıyla beyindeki görme merkezine iletiliyor. Bu merkezdeki
hücreler ise, bu bilgiyi yeniden yorumlayarak tekrar görüntü haline
getiriyor.
Gözün mükemmel yapısı, elbette burada özetlediğimizden çok daha
fazla detaya sahip. Örneğin mercek, ışınları retina üzerine odaklarken,
sürekli olarak kalınlığını ayarlıyor. Bu "otomatik odaklama" sistemi
sayesinde, 20 cm uzaktaki elinize baktıktan hemen sonra, 100 m uzaklıktaki
bir ağaca bakabiliyor ve anında net bir görüntü elde edebiliyorsunuz.
Eğer merceğin böyle bir özelliği (ve bu iş için etrafına yerleştirilmiş
onlarca minik kas) olmasaydı, sadece belirli bir mesafedeki cisimleri
net görebilecektiniz. Daha uzak ve daha yakındaki maddeler ise her
zaman çok bulanık görünecekti. Kısacası, göz, "otomatik odaklama"
özelliğine sahip olan -ve son 10 yıl içinde geliştirilen- modern
kameraların yaptığı işi, milyonlarca yıldır yapıyor. Üstelik hiçbir
kamera göz kadar kusursuz odaklama yapamıyor.
Gözün parçalarından biri olan iris dokusu ise daha farklı bir ayarlamayı
üstlenmiş durumda. İris, gözünüze rengini veren doku, ama asıl işlevi
göze girecek ışık miktarını belirlemek. Biraz loş bir ortama girdiğinizde,
iris hemen genişliyor ve ortasındaki "göz bebeği" büyüyerek retinaya
daha fazla ışık girmesini sağlıyor. Güneşe çıktığınızda ise tam
tersi gerçekleşiyor ve iris, kamaşmayı en aza indirmek için, çok
hızlı bir biçimde daralıyor. Eğer iris böyle bir işleve sahip olmasıydı,
sadece belirli bir ışıkta etrafı iyi görebilirdiniz. Biraz daha
loş bir ortam zifiri karanlık haline gelir, biraz daha aydınlıkta
gözleriniz tamamen kamaşırdı.
|