"Dil bilim hakkındaki literatür, artan araştırma sonuçlarıyla
genişledikçe, varsayılan kuralların sayısı cümlelerin sayısına
yaklaşıyor. Gramer kuralları eziyet verici biçimde karmaşık hale
geliyor ve sonunda bu çaba başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bir dili
tamamen kapsayabilecek bir gramer, şimdiye kadar hiç ortaya konamadı."
(Eve Spoke: Human Language and Human Evolution, P. Lieberman,
W. W. Norton & Company, 1998, s. 126-128)
Dil kurallarının sayısını, cümlelerin sonsuza yakın sayısı ile
kıyaslayan Lieberman, gramer kurallarının sonunda başarısızlığa
uğradığını, bir diğer deyişle ortaya konamadığını belirtmektedir.
Oysa farkında olmasa da, 3 yaşında bir çocuk bile bu kuralları kullanarak
konuşmaktadır. İşte bu, gözden kaçırılmaması gereken olağanüstü
bir durumdur. İnsan dil bilgisi kurallarını bilerek iletişim yaşamına
başlamaktadır.
Bize konuşmayı anne veya babalarımızın ya da başka birisinin öğretmediği
de çok açıktır. Bu gerçeği MIT Üniversitesi profesörü Steven Pinker
şu şekilde belirtir:
"Bir çocuk, prensipte sonsuz olan bir dili, çevresinde konuşanların
kısıtlı örneklerinden nasıl çıkarır? Çocuklar hemen hemen kesinlikle
konuşma becerisini, ebeveynlerinden etkilenerek, geri besleme
(feedback) ile kazanmazlar. Ebeveynler, çocuklar her hata yaptıklarında
hatalarını düzeltemezler veya her hata yaptıklarında onları uyarmazlar.
Küçük çocukların cümleleri çoğu zaman gramere uygun değildir.
Öyle olsa, ebeveynlerinin onları gün boyunca azarlamaları gerekirdi."
(S. Pinker, Words and Rules, Basic Books, 1999, s. 195)
Elbette açıklayamadığımız ama farkında bile olmadan bağlı kaldığımız
gramer kurallarını bizim geliştirmediğimiz de ortadadır. Dil bilgisi
kurallarını hazır olarak bulur ve kullanırız. Çok karmaşık bir hesaplama
gerektirdiği de göz önüne alındığında konuşma kuralları insanı hayrete
düşürmektedir. İşte bu nedenledir ki, insanoğlu için konuşma becerisi
hala tam anlamıyla matematiksel bir sırdır. Bu bilinmezliği Noam
Chomsky şu şekilde ifade etmiştir:
"Konuşmanın oluşumu ile ilgili olarak buraya kadar hiçbir şey
söylemedim. Sebebi ise, söylenebilecek çok az şey olması. Dışarıdan
görünen birkaç husus dışında, konuşmak büyük ölçüde bir sırdır."
(Noam Chomsky, Powers and Prospects, s. 16)
Her insanın rahatlıkla konuşmaya başladığı ve daha sonra dili kusursuzca
kullanabildiği göz önüne alındığında, insanın bu hesaplardan habersiz
olduğu çok açıktır. Ağzımızdan dökülen cümleleri biz kontrol etmiyorsak,
cümleleri düzenleyen başka bir güç olması gerektiği çok açıktır.
İnsana konuşmayı, cümleleri nasıl kuracağını ilham eden, bu bilgiye
sahip yaratıcı bir gücün varlığı kesindir. Allah insanlara konuşmayı
ilham eder ve onları konuşturur. Allah dilemeden bir insanın konuşabilmesi
mümkün değildir. Konuşma becerisini insana yüce Allah vermiştir.
Bu bilimsel gerçekler bir Kuran ayetinde şöyle haber verilir:
"Kendi derilerine dediler ki: 'Niye aleyhimizde
şahitlik ettiniz?' Dediler ki: 'Herşeye nutku verip-konuşturan
Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz.'"
(Fussilet Suresi, 21)
Bildiğimiz Farklı Diller Birbirine Nasıl Karışmıyor?
İki dil bilen kimselerin konuşurken iki dili birbirlerine karıştırmadıkları
herkes tarafından bilinir. Günümüzde, gelişmiş tekniklerle yapılan
çalışmalar, beynimizde farklı dilleri karıştırmamızı engelleyen
bir filtre düzeni ile yaratıldığımızı ortaya koymaktadır. Konuşurken
beynin belirli bölgelerinde oluşan elektriksel değişiklikler fonksiyonel
Manyetik Rezonans görüntüleme (fMRI) tekniği ile izlenerek, konuşma
fonksiyonumuz hakkında daha çok şey öğrenmekteyiz.
Thomas Munte ve arkadaşları bu tekniği kullanarak, İspanyolca ile
Katalan (İspanya'nın kuzey doğusunda konuşulan bir dil) dilini konuşan
insanlar üzerinde bir çalışma yürüttü. 28 Şubat 2002 tarihli Nature
dergisinde, bu ilginç çalışmanın sonuçlarını değerlendiren yazar
Helen Pearson, iki farklı dil konuşan kimseler hakkında "ilk olarak
beyinlerindeki sözlükten kelimeleri tarayarak bir dilin diğeri ile
karışmasını engelliyorlar" demektedir.
Yapılan bu çalışma, daha önceki düşüncelerin aksine, iki dilin
beynin aynı bölgelerinde işleme tabi tutulduğunu göstermektedir.
Buna rağmen bir dile ait bir kelime seçildiğinde, diğer dile ait
olan ya da uydurma olan herhangi bir kelime söylendiği ya da okutulduğu
zaman, beyinde kelimenin anlamı aranmadan doğrudan telaffuz kuralları
doğrultusunda kelime hemen tanınmaktadır. Üstelik bu durum kişinin
iradesi dışında otomatik olarak gerçekleşmektedir.
Yani bir dili konuşurken diğer dil, henüz bilinmeyen mekanizmalarla
baskılanmakta ve karışma engellenmektedir. Konuşanlar bir dilden
diğerine geçtiklerinde, o dile ait olmayan kelimeleri tanıyan ve
dışlayan filtreleri de değiştirmektedirler. Aynı yazıda Londra Üniversite
Koleji'nden bu konudaki çalışmaları ile tanınan David Green "asıl
soru bunların nasıl kontrol edildiği" diyerek, bu mucizevi konuya
dikkat çekmektedir.
Kuşkusuz konuşabilmemizi sağlayan materyallerle (ağız, dil, dudak,
ses telleri, sinirler, beyin...) birlikte bizi yaratan Allah, on
binlerce kelimeden oluşan dilleri karıştırmadan kelimelerin akıcı
bir şekilde ağzımızdan çıkmasını da sağlamaktadır. Yüce Allah bu
gerçeği Kuran'da şöyle bildirmektedir:
"İnsanı yarattı. Ona beyanı öğretti." (Rahman Suresi,
3-4)
Hayır Getirecek Şekilde Konuşmak
Bu kompleks sistem, evrim teorisinin açıklayamadığı eşsiz tasarım
örneklerinden biridir. Bu sistemin ortaya çıkışı evrimin "tesadüf"
iddiasıyla asla açıklanamaz. Aksine bu sistem, vücudumuzu bize bir
nimet olarak veren üstün kudret sahibi Rabbimizin yaratışındaki
mükemmelliği bir kez daha ortaya koyar.
Aklınıza gelen düşünceleri Allah'ın sizin için yarattığı bu kusursuz
sistem sayesinde dile getirebildiğinizi sakın unutmayın. Allah'ın
yüceliğini, büyüklüğünü anlatarak bu nimeti hayır getirecek şekilde
kullanın.
Mucizevi Konuşma Sisteminin İşleyişi
Bir şeyler söylemek istediğiniz anda beyninizden gelen bir dizi
emir ses tellerinize, dilinize ve oradan da çene kaslarınıza gider.
Beynin konuşma merkezlerini içeren bölge, konuşma işleminizde rol
alacak tüm kaslarınıza gerekli emirleri gönderir.
İlk önce, akciğerleriniz "sıcak hava" sağlar. Sıcak hava, konuşmanın
hammaddesidir. Hava burnunuzdan girer, burun boşluğu, boğaz, nefes
borusundan sonra bronş tüplerine, oradan da akciğerlerinize geçer.
Havadaki oksijen akciğerlerinizde kana karışır. Bu sırada karbondioksit
de dışarı verilir.
Ciğerlerinizden geri dönen hava, boğazınızdan geçerken, ses telleri
denen iki doku kıvrımı arasından geçer. Bu teller, bir tür perdeye
benzer ve bağlı oldukları küçük kıkırdakların etkisine göre hareket
ederler. Siz konuşmadan önce ses telleriniz açık vaziyettedir. Konuşmanız
sırasında teller biraraya getirilir ve soluk verdiğinizde çıkan
hava ile titreştirilir.
Ağız ve burun yapınız, sesinizin kendine özgü niteliklerini verir.
Siz kelimeleri arka arkaya sıralayıp konuşurken diliniz damağınıza
belirli miktarda yaklaşıp uzaklaşmakta, dudaklarınız da büzülüp
yayılmaktadır. Bu işlemlerde birçok kasınız, büyük bir hızla hareket
etmektedir.
Konuşabilmeniz için bu işlemlerin her birinin eksiksiz gerçekleşmesi
gerekir. Bu kompleks işlemler, müthiş bir hızla ve kusursuzca gerçekleşirken
sizin bunlardan haberiniz bile olmaz.
Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde
şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Her şeye nutku verip-konuşturan
Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz."
( Fussilet Suresi, 21)
|