Bu da fallop tüpünün iç
yüzeyini oluşturan tüycük hücrelerin "sekretuvar" denilen hücrelere
dönüşmesi ile olur. Bu hücrelerin özelliği bir uyarı karşısında
cevap olarak organik moleküller, iyonlar ve su salgılamalarıdır.
İşte bu sıvılar fallop tüpündeki hücre topluluğunun (embriyo) beslenmesini
sağlar. Embriyo, yolculuğunu tamamlayarak rahme ulaşır.
Embriyo burada hem beslenmeli, hem korunmalı, hem de doğumun gerçekleşebileceği
nitelikte bir yer bulmalıdır. Nitekim embriyo bu iş için en uygun
yeri, yani rahim duvarlarında, kan damarlarının en yoğun olduğu
bir bölgeyi bulur ve buraya tutunur. Burada önemli bir noktaya dikkat
çekmekte yarar vardır: Embriyonun kendisi için en uygun yeri seçebilmesi
başlı başına bir mucizedir. Bu aşamada embriyo henüz insan bile
değildir. Yani en fazla birkaç yüz hücreden oluşan, eli, kolu, kulağı,
gözü, beyni bile olmayan bir çiğnem et parçasıdır.
Hücrelerin İnşasındaki Mucizevi Olaylar Devam Ediyor…
Embriyonun rahim duvarına tutunurken kullandığı yöntem son derece
dikkat çekici ve karmaşıktır. Embriyonun en dış tabakasındaki hücreler,
"hiyaluronidaz" adı verilen bir enzim salgılar. Bu enzimin özelliği,
rahim duvarı dokusundaki asit tabakasını (hiyalünorik asit) parçalamasıdır.
Bu şekilde embriyo rahim duvarına sıkı bir şekilde tutunur. Şüphesiz
bu noktada, embriyonun "akıl ve irade kullanırcasına", rahim duvarındaki
hiyalünorik asidi analiz edip, bazı hücrelere bunun yapısını bozacak
hiyalünoridaz enzimini salgılatmaya başlaması da başlı başına mucizevi
bir olaydır.
Bundan sonraki dönemde hücreleri izlediğimizde çok yoğun bir trafikle
karşılaşırız. Birbirinin aynı olan hücreler belli bir süre sonra
bölünerek yine çoğalmakta ve bu hücrelerin bazıları, diğerlerinden
farklı bir yapıya bürünmeye başlamaktadırlar. Bu trafik o an için
anlaşılmazdır. Ancak ilerleyen günlerde, bu trafik esnasında vücudun
inşa edilmesi için gerekli işlemlerin çok süratli ve programlı bir
şekilde gerçekleştiği anlaşılır. Bütün hücreler adeta görev yerine
dağılan işçiler gibi bölük bölük hareket ederler. Sonra aynı organı
oluşturacak hücre grupları birbirine yapışarak birikir, katlanır
ve organları oluşturmak için hazırlanır.
Bu yoğun faaliyet sonucunda bazı hücreler kemik hücresi, bazıları
deri, bazıları da kas hücresine dönüşür. Kemik hücreleri, kemiklerin
olması gereken yerde toplanır. Kas hücreleri, kasların olması gereken
yerde biraraya gelirler(!). Bazıları da daha iç kısımlara giderek
iç organları inşa etmeye başlarlar. Bazıları beyni, bazıları gözleri,
bazıları da damarları oluştururlar.
Bu işlemlere zamanla yeni işlemler eklenir. Örneğin hücrelerin
tespit edilmiş yönlere doğru göç etmesi, programlanmış toplu hücre
ölümleriyle bazı organların inşa edilmesi ve bunun gibi yüzlerce
işlem...
Her Hücre Grubuna Nasıl Hareket Etmesi Gerektiği
Ayrı Ayrı İlham Edilmiştir
Her hücrenin DNA'sındaki bilgi birbirinin aynıdır. Üstte bahsettiğimiz
bu muhteşem organizasyon asla bir anarşi içinde gerçekleşmez. Dokuz
aylık zaman içinde kalp, göz, beyin, kol, bacak ve diğer organlar
oluşurken vücut yavaş yavaş şekillenir ve doğuma, yani dışarıdaki
ortama elverişli hale gelir.
Allah, bedenlerimizi en güzel şekilde tek bir hücreden düzgün birer
insan olarak yaratmıştır. Hepimizin bu gerçeği düşünüp yüce Allah'a
şükretmemiz gerekir...
Unutmamalıyız ki, bedenimizi bir kez yaratmış olan Rabbimiz, bizi
ölümümüzden sonra bir defa daha yepyeni bir yaratılış ile yaratacak
ve dünya hayatında yaptıklarımızdan hesaba çekecektir. Bu sonsuz
güç ve kudret sahibi olan Allah için çok kolaydır. Ancak kendi yaratılışını
unutarak Allah'ı ve ahireti inkar edenler ise bu gerçekten derin
bir gaflet içindedirler. (Harun Yahya, Hücredeki
Bilinç)
"İnsan, Bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı
görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. Kendi yaratılışını
unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki: "çürümüş bozulmuşken,
bu kemikleri kim diriltecekmiş?" De ki; Onları, ilk defa yaratıp
inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." (Yasin Suresi,
77-79)
|