Güneş'in çapı, Dünya'nın
çapının 103 katı kadardır. Bunu bir benzetmeyle açıklayalım; eğer
çapı 12.200 km. olan Dünya'yı bir misket büyüklüğüne getirirsek,
Güneş de bildiğimiz futbol toplarının iki katı kadar büyüklükte
yuvarlak bir küre haline gelir. Ama asıl ilginç olan, aradaki mesafedir.
Gerçeklere uygun bir model kurmamız için, misket büyüklüğündeki
Dünya ile top büyüklüğündeki Güneş'in arasını yaklaşık 280 metre
yapmamız gerekir. Güneş Sisteminin en dışında bulunan gezegenleri
ise kilometrelerce öteye taşımamız gerekecektir.
Ancak bu kadar dev bir boyuta sahip olan Güneş Sistemi, içinde
bulunduğu Samanyolu Galaksisine oranla oldukça küçük boyutlardadır.
Çünkü Samanyolu Galaksisinin içinde, Güneş gibi ve çoğu ondan daha
büyük olmak üzere yaklaşık 250 milyar yıldız vardır. Bu yıldızların
içinde Güneş'e en yakın olanı Alpha Centauri'dir. Eğer Alpha Centauri'yi
az önce yaptığımız ölçeğe, yani Dünya'nın misket büyüklüğünde olduğu
ve Güneş ile Dünya'nın arasının 280 metre tuttuğu ölçeğe yerleştirirsek,
onu Güneş'in 78 bin kilometre uzağına koymamız gerekir!
Modeli biraz daha küçültelim. Dünya'yı gözle zor görülen bir toz
zerresi kadar yapalım. O zaman Güneş ceviz büyüklüğünde olacak ve
Dünya'ya üç metre mesafede yer alacaktır. Bu ölçek içinde Alpha
Centauri'yi ise Güneş'ten 640 kilometre uzağa koymamız gerekir.
Samanyolu Galaksisi, işte aralarında bu denli devasa mesafeler
bulunan 250 milyar yıldızı barındırır. Spiral şeklindeki bu galaksinin
kollarının birisinde, bizim Güneşimiz yer almaktadır.
Ancak ilginç olanı, Samanyolu Galaksisinin de uzayın geneli düşünüldüğünde
çok "küçük" bir yer kapladığıdır. Çünkü uzayda başka galaksiler
de vardır, hem de tahminlere göre, yaklaşık 300 milyar kadar. Bu
galaksilerin arasındaki boşluklar ise, Güneş ile Alpha Centauri
arasındaki boşluğun milyonlarca katı kadardır.
George Greenstein, bu şaşkınlık uyandıran büyüklükle ilgili, The
Symbiotic Universe (Simbiyotik Evren) adlı kitabında şöyle yazar:
“Eğer yıldızlar birbirlerine biraz daha yakın olsalar, astrofizik
çok da farklı olmazdı. Yıldızlarda, nebulalarda ve diğer gök cisimlerinde
süregiden temel fiziksel işlemlerde hiçbir değişim gerçekleşmezdi.
Uzak bir noktadan bakıldığında, galaksimizin görünüşü de şimdikiyle
aynı olurdu. Tek fark, gece çimler üzerine uzanıp da izlediğim
gökyüzünde çok daha fazla sayıda yıldız bulunması olurdu. Ama
pardon, evet; bir fark daha olurdu: Bu manzarayı seyredecek olan
"ben" olmazdım... Uzaydaki bu devasa boşluk, bizim varlığımızın
bir ön şartıdır.” (George Greenstein, The Symbiotic Universe.
s. 21)
Greenstein, bunun nedenini de açıklar; uzaydaki büyük boşluklar,
bazı fiziksel değişkenlerin tam insan yaşamına uygun biçimde şekillenmesini
sağlamaktadır. Ayrıca Dünya'nın, uzay boşluğunda gezinen dev gök
cisimleriyle çarpışmasını engelleyen etken de, evrendeki gök cisimlerinin
arasının bu denli büyük boşluklarla dolu oluşudur. (Harun Yahya,
Evrenin
Yaratılışı)
Evrenin bu büyüklüğünü ve muhteşem düzenini kusursuz bir uyum içinde
yoktan vareden alemlerin Rabbi olan Allah’tır. Evrenin büyüklüğü
ve sahip olduğu hassas dengeler, Allah'ın üstün yaratma sanatının
apaçık delilleridir. Modern bilimin ulaştığı bu sonuç ise, Kuran'da
bundan 14 yüzyıl önce haber verilmiş olan bir gerçeğin doğrulanmasından
ibarettir.
Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri
ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın
kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara Kendi
buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir
de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.
(Araf Suresi, 54)
|