Bu niteliklerdeki bir tesis
elbette ki yeryüzünün en mükemmel ve en yüksek teknolojiye sahip
arıtma tesisi olacaktır. İlk anda böylesine kompleks bir tesisin
oldukça büyük bir alana inşa edilebileceği akla gelebilir. Ancak
tahmin edilenin aksine bu benzersiz arıtma tesisi son derece küçük
bir alana, sırtınızın hemen altına, beliniz hizasına üstelik siz
daha anne karnındayken yerleştirilmiştir.
Kanın böbreklerde temizlenmesi
Vücutta dolaşmakta
olan kan, böbreklerde önce süzme işlemine tabi tutulur. Bu işlemin
gerçekleşmesi için böbreklerin içine küçük küçük birçok süzgeç yerleştirilmiştir.
Bu süzgeçlerin sayısı ve işlevleri düşünüldüğünde çok açık bir yaratılış
mucizesiyle karşılaşılır. Tek bir böbreğin içinde 1.200.000 adet
süzgeç vardır. Bu mikro süzgeçlere nefron adı verilir. Bir nefron,
bowman kapsülü (nefronun ucunda bulunan, yarı küre şeklinde, kılcal
damarlardan oluşan bir yapıdır), glomerulus, malpigi cisimciği ve
böbrek damarlarından oluşur. 1.200.000 süzgecin her biri binlerce
mikro deliği olan mükemmel bir tasarıma sahiptir.
Kalpten çıkan kanın yaklaşık dörtte biri, böbrek atardamarları
aracılığıyla böbreklere gelir. Bu, dakikada bir litreden fazla kan
demektir. Kanı getiren damar, böbreğe girer girmez sayısız ince
damara ayrılır. Bu ince damarlardan her biri, bir mikro süzgece
bağlıdır. Kalbin yaptığı basınç sayesinde kan hızla süzgeç yüzeyine
çarpar, zararlı maddeler ve su süzgecin diğer tarafına geçer. Proteinler
ve kan hücreleri bu süzgeçten geçemeyecek kadar büyük oldukları
için geride kalırlar. Böylece süzgecin diğer tarafına geçmeyen kan
süzülmüş ve temizlenmiş olur.
Yaklaşık yumruğumuz büyüklüğündeki bir et parçasının içine 1.200.000
adet süzgeç yerleştirilmiştir. Bu süzgeçlerin her birinde aynı detaylı
tasarım eksiksiz olarak mevcuttur. Örneğin her nefronda glomerulus
denilen (bowman kapsülü içindeki kılcal damar yumağı) bir bölüm
vardır. Bu bölümün özelliklerini kısaca inceleyelim.
Bowman kapsülüne giren glomerulus, burada damar yumağını oluşturmak
için birçok kılcal damara ayrılır. Daha sonra bu kılcal damarlar
birleşerek yine atardamar olarak kapsülden çıkar.
Vücutta iki atardamar arasındaki kılcal damar ağı yalnızca bu bölgede
görülür. Glomerulus kılcalları, iki atardamar arasında bulunduğu
için, kan basıncı diğer vücut kılcallarından farklı olarak burada
daha yüksektir. Bu bölgede kan basıncının yüksek tutulması özel
bir amaca hizmet etmektedir. Kan basıncının yüksek olması nedeniyle
süzme işlevi daha etkili gerçekleşir. Yine diğer kılcallardan farklı
olarak, bu bölgedeki damar çeperleri iki katlıdır. Bu yapı onlara,
hem yüksek basınca dayanma yeteneği kazandırır, hem de protein ve
lökositlerin kılcal damarlardan dışarıya çıkmasını engeller.
Bu özellikler sayesinde glomerulus kılcallarından yalnız su ve
suda erimiş maddeler bowman kapsülüne geçer. Diğer kılcal damarlarda
geri emilim olduğu halde, burada geri emilim yoktur. (Harun Yahya,
İnsanın
Yaratılış Mucizesi)
Böbrek damarlarında tasarım
Böbrek damarları süzgeçlere kirli kanı getiren, süzülen atık maddeleri
uzaklaştıran ve geride kalan temiz kanı tekrar vücuda taşıyan damar
tesisatları 1.200.000 süzgecin her biri için ayrı ayrı döşenmiştir.
Böbreklerdeki milyonlarca borudan (damardan) oluşan bu tesisat,
en küçük bir karmaşaya yer vermeyecek şekilde tasarlanmıştır. Damarların
tümü gereken yerlere bağlanmıştır. Böbreklerde damarların nasıl
bir yol izleyecekleri, nerelere girip, hangi yollardan geçerek böbrekten
dışarıya çıkacakları ve maddeleri nereye taşıyacaklarına kadar herşey
özel bir yaratılışın ürünüdür.
Burada anlatılanlar böbreklerdeki detaylı yapının çok küçük parçalarıdır.
Böbreklerdeki tek bir işlemin, salgılanan tek bir maddenin üzerine
yazılmış sayfalar dolusu kitap, yapılmış sayısız araştırma ve deney
vardır. Bunun gibi insan vücudu üzerine yapılan bütün çalışmalar
tek bir sonucu ortaya koymaktadır. Vücudumuzu oluşturan parçaların
tümü bir bütün olarak var olmak zorundadır. Çünkü bizim yaşamımızı
sürdürmemiz vücudumuzun bir bütün olarak çalışmasına bağlıdır. Boşaltım
sisteminin parçalarından biri olan böbreklerdeki atardamar sisteminin
yukarıda bahsedilen özelliği olmasa, vücut dengesi bozulacak ve
bu, ölümle sonuçlanacaktır.
Bu durum insan vücudunun bugünkü haline zaman içinde gerçekleşen
tesadüfler, mutasyonlar gibi etkenlerle aşama aşama ulaştığını iddia
eden evrimci iddiaları da geçersiz kılmaktadır. İnsan vücudunda
herşey kusursuz bir planlamayla yerli yerinde yaratılmıştır. Elbette
ki bu planlamayı yapan, bu benzersiz tasarımın sahibi olan bir güç
vardır. Bu güç, her türlü ilmin sahibi olan Allah'a aittir. Allah
bir ayetinde Kendini şöyle tanıtır:
"Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır.
O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da
hemen oluverir." (Bakara Suresi, 117)
|