
Rhizobium gibi bakteriler, kök düğümlerinde leghaemoglobin gibi
oksijen tüketen moleküllere sahiptirler. |
Bu gazın bir şekilde canlıların kullanabileceği hale dönüştürülmesi
ve tükenmemesi için bir döngü şeklinde atmosfere geri dönmesi gerekmektedir.
Bu gereksinim ise yine mikroskobik bakteriler tarafından karşılanır.
Azotu, yani nitrojeni, havadan ilk olarak alması gereken canlılar
bitkilerdir. Bitkiler azotu gaz şeklinde kullanamazlar. Azot, nitrit
bakterileri tarafından nitrite, nitrit ise nitrat bakterileri tarafından
nitratlara dönüştürülerek bitkiler tarafından kullanılabilir hale
getirilir. Peki bu döngü nasıl başlar?
Azot Döngüsü
Azot, çeşitli şekillerde yeryüzüne ulaşır. Atmosferdeki azot, şimşek
ve yıldırım gibi olaylar sonucunda yeryüzüne yağmurlarla nitrik
asit şeklinde döner. Nitrik asit toprakta bakteriler tarafından
nitratlara dönüştürülür ve bitki bu besini topraktan alabilir.
Bir başka döngü şekli de havadaki azotun doğrudan toprağa alınmasıdır.
Toprakta bulunan bazı bakterilerle bezelye ve fasulye gibi baklagillerin
köklerinde bulunan bakteriler, havadaki azot gazını toprağın içine
alırlar. Bu aşamada, üstün bir tasarımla karşı karşıya kalırız.
Bütün organizmaların gelişiminde en önemli mineral azottur (nitrojen).
Proteinler, nükleik asit ve diğer hücre organellerinin büyük bir
kısmı bu maddeye muhtaçtır. Büyümek için azota ihtiyaç duyan bitkiler
ve bu ihtiyacı karşılayan bakteriler arasında, dünyanın en faydalı
ortaklıklarından biri kurulur. Bitkiler, köklerinden, bakterileri
çekmek için özel besinler salgılar ve onları kendilerine yaklaştırırlar.
Daha sonra bakteriler, köklerde ortaya çıkan özel açıklıklardan
içeri girerek, bitki köküne yerleşir ve burada büyük miktarlarda
çoğalarak kök düğümlerini oluştururlar. Bugün yediğimiz sebzelerin,
bitkilerin, tahılların büyük bir kısmını ve ekolojik dengenin sağlanması
için gerekli olan azot döngüsünü, bu ortaklığa borçluyuz.
Evrimcilerin basit olarak nitelendirdiği bakteriler azot döngüsünü
gerçekleştirirken, fotosentezde olduğu gibi, canlı bir kimya laboratuvarı
olarak çalışırlar ve kimya bilimine yakın olmayanlar için fazla
anlam taşımayan karmaşık kimyasal reaksiyonları ilk yaratıldıkları
günden itibaren hiç durmadan gerçekleştirirler. Aşağıda kimyasal
terimlerle özetlenmiş olan azot sabitleme reaksiyonunu çözebilmek
bile bilim adamları için büyük bir başarı olmuştur.
N2 + 8H+ + 8e- + 16 ATP = 2NH3+ H2
+ 16ADP + 16 Pi

Resimlerde görülen sülfür bakterileri ve ortada görülen bezelye
bitkisi bakterisi Rhizobium, azot döngüsünü gerçekleştirmek
için adeta oldukça kapsamlı bir laboratuvara sahiptirler. |
Ayrıca bu reaksiyonun gerçekleşebilmesi için, fotosentez, solunum
veya fermantasyon gibi ikinci bir destek reaksiyonunun varlığı zorunludur.
Çoğu insanın kafasını karıştıran bu formüller, bakteriler için sıradan,
günlük bir çalışmadır. Elbette bu kimyasal işlemleri yapmak için,
özel bir kimya eğitiminden geçmemişlerdir. Dünyaya gelen her yeni
bakteri, ancak özel olarak tasarlanmış bir kimya laboratuvarına
ve özel olarak eğitilmiş bir kimyacıya ait olabilecek malzeme ve
bilgiyle donatılmış olarak görevine başlar. Ayrıca bu işlemler sadece
bitki kökleriyle sınırlı değildir. Bu konuda da büyük bir çeşitlilik
ve alternatif yapı mevcuttur. Azotobakteri, Beijerinckia, Klebsiella,
siyanobakteri, Klostridium, Desulfovibrio, Mor sülfür bakteri, Mor
sülfür olmayan bakteri, Yeşil sülfür bakteri, Rhizobium Frankia,
Azospirillum ve daha birçoğu, çok ayrı yerlerde ve çok farklı yapılarda
olmalarına rağmen, aynı reaksiyonu, aynı bilgi ve programla, mükemmel
bir şekilde gerçekleştirirler. Ayrıca bu bakteriler, kendi içlerinde
de, farklı sistemler ve reaksiyonlarla, hiç de basit olmayan yapılar
sergilerler.
Örneğin bakterilerin bu reaksiyon sırasında kullandıkları, nitrojenaz
enzim kompleksi, oksijene karşı aşırı duyarlıdır. Oksijene maruz
kaldığında aktivitesi durur, bu yüzden proteinlerin demir bileşikleriyle
reaksiyona girer. Aslında oksijensiz olarak yaşayabilen (anaerobik)
bakteriler için bir sorun yoktur, ama aynı zamanda fotosentez yaparak,
oksijen üreten siyanobakteri gibi bakteriler ve toprakta serbest
şekilde yaşayan Azotobakteri gibi bakteriler için bu büyük bir sorun
içerir. Ancak bu bakteriler, bu soruna karşı, çeşitli mekanizmalarla
donatılmışlardır. Örneğin Azotobakteri türleri, bütün organizmalar
içinde bilinen en yüksek solunum oranına sahip metabolizmalarıyla,
hücrelerinde çok düşük seviyede oksijen tutarak, enzimi korumaya
alırlar. Ayrıca Azotobakteri türleri, çok yüksek miktarda hücre
dışı polisakkarit (çoklu şekerden oluşan ve daha çok nişasta gibi
bileşikler ve hücre duvarı oluşturmakta kullanılan kimyasal bir
birleşik) üretirler. Bu bileşiklerin oluşturduğu yapışkan sıvının
içinde su muhafaza eden bakteriler, hücre içinde oksijen yayılma
oranını sınırlandırırlar. Bitki köklerinde azot sabitleyen Rhizobium
gibi bakteriler ise, kök düğümlerinde leghaemoglobin gibi oksijen
tüketen moleküllere sahiptirler. Leghaemoglobin, memelilerdeki hemoglobin
ile aynı görevi görmekte ve düğüm dokularının oksijen sağlamasını
düzenlemektedir. Burada ilginç olan, leghaemoglobin'in, sadece kök
düğümlerinde bulunması ve sadece bitki-bakteri ortaklığı kurulduğu
zaman üretilmesidir. Tek başına yaşayan bakteriler veya bakterisiz
yaşayan bitkiler bu maddeyi üretmezler.

Bakteriler sayesinde bitkilere ulaşan azot, bitkileri besin
olarak kullanan insanlara ve hayvanlara da ulaşmaktadır. Dolayısıyla,
canlılığın bu en temel ihtiyaçlarından biri, bakterilerin bu
önemli işlevi sayesinde sağlanmaktadır. |
Azot döngüsünü sağlamakla görevli olan nitrojenaz enzimi, oksijene
maruz kaldığında parçalanır. O halde, oksijenin bu enzime ulaşmasını
engelleyen sistemler ve bunları üreten organizmalar, bu enzimle
aynı anda ortaya çıkmış olmalıdırlar. Aksi halde nitrojenaz enzimi
oluştuğu an, oksjien tarafından parçalanacaktır. Evrim teorisi ise
bunu kabul edemez, çünkü evrime göre organizmalar ancak kademeli
mutasyonlarla oluşabilirler. Yani bu teoriye göre ya nitrojenaz
enzimi ya da oksijen tüketen sistemler önce oluşmuştur. Bu sıralama
ise hiçbir sistemin oluşmasına izin vermeyen bir mantıksızlık içermektedir.
Ortada nitrojenaz enzimi yokken, oksijeni kontrol eden sistemin
hiçbir anlamı yoktur.
Sonuç olarak, bu bakterilerin ölümü ve parçalanması ile amonyak
açığa çıkar. Aynı zamanda hayvan ve bitki kalıntılarındaki proteinler
de saprofit bakteriler tarafından ayrıştırılarak amonyağa dönüştürülür.
Toprak içinde bu şekilde oluşan amonyak, aynı şekilde nitrit bakterileri
tarafından nitrite, nitrit de nitrat bakterileri tarafından nitrata
dönüştürülmektedir. Bu olaya nitrifikasyon denir ve böylece azot
döngüsü tamamlanmış olur. Nitrat, artık azotun bitkilerin alabileceği
şeklidir. Bitkilere ulaşan bu azot, bitkileri besin olarak kullanan
insanlara ve hayvanlara da ulaşmaktadır. Dolayısıyla tüm canlılığın
ihtiyacı bu yolla karşılanmış olur.
Bilim adamları bakterilerin becerilerini çözmek
için uğraşıyor
Nitrojen kullanarak,
suni yoldan gübre elde etmek, en büyük sanayi dallarından birini
ortaya çıkartmıştır. Bu tehlikeli ve karmaşık işlem sırasında yanıcı
hidrojen, çok yüksek basınçla ısıtılır. Kimya fabrikaları bu masraflı
ve tehlikeli işe büyük bir emek harcarken, bakteriler, aynı işlemi
oda sıcaklığında ve normal basınçla hiç masrafsız olarak yapmaktadırlar.
Son zamanlarda bazı araştırmacılar, bakterilerin bu büyük becerilerinin
sırrını kısmen de olsa çözdüklerini düşünmektedirler.
Diğer bir grup bilim adamı da, geleceğin temiz ve ucuz yakıtı olacak
olan hidrojenin üretimi için bakterileri örnek almaktadırlar. 8
Ekim 2001 tarihinde Nature dergisinde çıkan bir makaleye göre, bilim
adamları ucuz asitleri hidrojene çeviren bakteri enzimlerini taklit
ederek büyük bir kaynak oluşturmayı düşünmektedirler. Diğer yakıtların
aksine hidrojen, çevreye zarar vermemektedir. Illinois Üniversitesi'ne
bağlı araştırma ekibinden Thomas Rauchfuss ve arkadaşları bakterilerin
bu gizli formüllerini kopya edip kullanabileceklerini düşünmektedirler.
Bu bakteriler, asitlerden hidrojen üretebilen, hidrojenaz adlı
enzimlere sahiptirler. Bilim adamları bu mükemmel mekanizmayı taklit
edebilecek sistemler üretmek için yoğun çabalar yürütmektedirler.
Aynı şekilde, bakterilerin fotosentez işlemini taklit etmek için
yıllardır uğraşan bilim adamları da, henüz bir başarı elde edememişlerdir.
Evrimcilerin ilkel olarak gördükleri bakteriler, günümüz teknolojisinin
bütün imkanlarına rağmen taklit edilemeyen kompleks sistemleriyle,
dünyadaki yaşamın geleceğini garanti altına alacak sırlara milyarlarca
yıldır sahiptirler. Bunun nedeni üstün bir aklın sahibi olan Allah'ın
kusursuz eserleri olmalarıdır. Allah, hayranlık uyandırıcı sanatını
insanların görebilmeleri, görüp üzerinde düşünebilmeleri için böyle
ihtişamlı şekilde sergilemektedir.
Bakterilerin gerçekleştirdiği bütün bu azot döngüsünün temelinde
şu gerçek vardır: Bitkilerin ve dolayısıyla yeryüzünde yaşayan diğer
canlıların varlıklarını sürdürebilmeleri için yaşamlarında kimyasal
dönüşüm gerçekleştirecek bakterilerin olması gerekmektedir. Eğer
topraktan kaybedilen nitrojen hemen yerine konulmazsa, hayat kısa
bir süre sonra sona erecektir. Bakterilerin gerçekleştirdiği bu
işlem ile her yıl toprağa 50 ton nitrojen eklenmektedir. Tüm organizmalar
enerji elde edebilmek için dolaylı veya dolaysız fotosenteze bağımlı
olduklarından, fotosentez işleminin gerçekleşmesi için gereken en
temel unsura, yani nitrojene de muhtaçtırlar.
Bu örnekler bize açık bir mesaj vermektedir. İnsanların ve diğer
canlıların beslenmesi için nitrojenin belirli bir forma dönüşmesi
gerekmektedir. Bu dönüşüm bütün dünyayı kaplayacak bir yaygınlıkta
ve sistemin riske girmesini önleyecek kadar çok çeşitlilikte olmalıdır.
Bu çeşitlilik için de aynı sistem farklı tasarımlarla desteklenmelidir.
Bu ihtiyaçlar, doğada gördüğümüz sistemle karşılaştırıldığında,
karşımıza, kör tesadüflerle oluşmuş, kusurlu bir yapı değil, tüm
ayrıntılarına kadar hassas bir şekilde tasarlanmış ve yaratılmış,
amaçlı bir sistem çıkar. Bu sistemde, ana rolü üstlenmiş olan bakteriler
ise, tesadüfü bir evrimin sonucu ortaya çıkmış ilkel formlar değil,
bu işe en uygun şekilde özel olarak yaratılmış canlı makinelerdir.
Bu aşamada, evrimciler, köhnemiş ideolojilerin etkisi altında hayali
senaryolar kurgulamak yerine, bu tür kompleks tasarımların ve çeşitliliğin,
bir anda ve son derece gelişmiş bilgi donanımıyla, nasıl ortaya
çıktığına dair bilimsel cevaplar vermelidirler. Ancak böyle bir
cevabı hiçbir zaman verememişlerdir. Buna rağmen iddialarını sürdürmeleri
ise son derece şaşırtıcıdır. Allah bu tür insanlar için Kuran'da
şöyle bildirmektedir:
Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar
mı daha zorlu, yoksa Bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu Biz onları,
cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık. Hayır, sen (bu muhteşem
yaratışa ve onların inkarına) şaşırdın kaldın; onlar ise alay
edip duruyorlar. (Saffat Suresi, 11-12)
|