Hücreler
Arasındaki Sistem
Hücreler arasında kurulu haberleşme sistemi birçok açıdan insanların
kullandıkları haberleşme sistemlerine benzer. Örneğin hücrelerin
zarları üzerinde kendilerine ulaşan mesajları algılamalarını sağlayan
"antenler" bulunmaktadır. Bu antenlerin hemen altında ise hücreye
ulaşan mesajın kodunu çözen "santraller" bulunur.
Sözü edilen antenler, kalınlığı milimetrenin yüz binde biri kadar
olan ve hücreyi çepeçevre saran hücre zarında yer alırlar. "Tirozin
kinaz" reseptörü olarak isimlendirilen bu alıcı; anten, gövde ve
kuyruk olmak üzere üç temel bölümden meydana gelir. Antenin hücre
zarının dışında kalan parçasının şekli, uydu yayınlarını toplamakta
kullanılan çanak antene benzer. Her çanak antenin belirli bir uydunun
yayınını almaya yönelik olması gibi, değişik hormon moleküllerinin
taşıdığı mesajların dilinden anlayan farklı antenler vardır.
Diğer hücrelerden gelen mesajlar -hormonlar-, hücre zarındaki antenlere
temas eder. Ancak her anten yalnızca tek bir mesajı algılayacak
şekilde tasarlanmıştır. Bu, çok özel bir tasarımın eseridir. Böylece
gönderilen mesaj yanlışlıkla bir başka hücreyi harekete geçirmez.
Hormon ve anten birbirlerine öylesine uygun yaratılmışlardır ki,
bu benzerlik hemen hemen bütün biyoloji kaynaklarında anahtar-kilit
uyumuna benzetilir. Yalnızca doğru anahtar kilidi açabilir, yani
yalnızca doğru hücre gönderilen mesajla muhatap olur, diğer hücreler
için bu mesajlar hiçbir şey ifade etmez.
Hormon, hücreye ulaştığı andan itibaren hücre içinde bir sistem
devreye girer. Hücreye gelen mesaj çok özel haberleşme sistemleri
tarafından hücrenin DNA'sına ulaştırılır ve hücrenin bu mesaj doğrultusunda
hareket etmesi sağlanır.
Şimdi genel olarak tasvir edilen bu olayın aslında ne büyük bir
mucize olduğunu anlamak için günlük yaşamda herkesin karşılaşabileceği
sıradan bir örnek üzerinde düşünelim.
Bilgisayar ağına bağlı kişisel bir bilgisayara internet aracılığıyla
bir dizi bilgi gönderilebilir. Bilgisayar kendisine gönderilen bilgileri
bir başka üniteye, örneğin bilgisayar yazıcısına iletir ve yazıcı
bilgiyi kağıt üzerine döker. Bu, hemen her ofiste rastlanabilecek
türden ve insanlar için sıradan görülen bir olaydır. Çünkü 80'li
yıllardan itibaren bilgisayarlar kullanılmaya başlanmış, bilgisayar
evlere, işyerlerine girmiş, 90'lı yılların ikinci yarısından itibaren
de internet insan yaşamının bir parçası olmuştur. Bu yüzden yukarıdaki
paragrafta insanı şaşırtacak bir yön yoktur.
Eğer bir gün gazetede gözle görülemeyecek kadar küçük bir bilgisayar
yapıldığı, bu bilgisayarın diğer bilgisayarlarla haberleştiği yolunda
bir haber okursanız şüphesiz tepkiniz çok daha farklı olur. Belki
de bu teknolojinin bu kadar küçük bir boyuta sığdırıldığına inanamazsınız.
Oysa gerçek hayatta bundan çok daha ileri teknolojiye sahip bir
haberleşme sistemi, gözle göremeyeceğiniz kadar küçük bir bölgenin
içinde her an çalışmaktadır.
Hücrenin antenlerine gelen bir mesajın, büyük bir hızla hücrenin
çekirdeğine iletilmesi, üstelik bu haberleşme sırasında çok üstün
bir teknoloji kullanılmış olması, gözle görülmeyen bir bilgisayarın
yapılmış olmasından çok daha büyük bir mucizedir. Çünkü hücre bir
et parçasıdır ve sizin bu yazıyı okuduğunuz gözlerinizden, ellerinize
kadar bütün vücudunuz hücrelerin biraraya gelmeleri ile oluşmuştur.
Vücudumuzda her birinin içinde çok ileri bir haberleşme sistemi
olan 100 trilyon küçük canlı bulunmaktadır. Şüphesiz bu çok büyük
bir mucizedir. (Harun Yahya, Hormon
Mucizesi)
Hücrelerdeki Özel Haberciler
Çevrenizdeki insanlara içinde bulunduğumuz çağın en önemli iletişim
olayının ne olduğunu sorsanız, verilen yanıtlar arasında ilk sırayı
kuvvetli bir ihtimalle "internet" alırdı. Bu yanıtı verenlere neden
böyle düşündüklerine dair ikinci bir soru yöneltin: Size internet
teknolojisinin, küçük bir zaman diliminde büyük oranlarda bilgiyi
dünyanın bir ucundan diğer ucuna transfer etmeye olanak sağladığını
söyleyeceklerdir. Kimileri bunun haberleşmede bir devrim olduğunu,
kimileri de hayret verici bir gelişme olduğunu belirtecektir. Elbette
internet teknolojisi insanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden
birisidir. Ancak şurası da bir gerçektir ki, internet vasıtası ile
sağlanan bilgi transferinin hız ve kapasitesi, hücreler arasındaki
bilgi transferi ile karşılaştırıldığında oldukça düşük kalır.
Özellikle beyindeki nöronlar yani sinir hücreleri veya göz hücreleri
gerek sürat gerek kapasite açısından insanoğlunun bildiği en hızlı
bilgi transferi kapasitesine sahiptir.
Söz konusu hücrelerde, hızlı ve kusursuz veri transferini mümkün
kılan sistemler her an işler durumdadır. Sinir hücrelerinin haberleşme
ağı üzerine yapılan son bilimsel araştırmalar göstermiştir ki, bazı
proteinler "inanılmayacak kadar çok sayıda bağlantı modülüne" sahiptir.
Bu proteinler bu sayede, haberci protein gruplarını sürekli olarak
birarada tutabilmektedir. Sinir hücrelerindeki son derece hızlı
iletişim de, işte bu özel tasarımdan kaynaklanmaktadır.
PSD-95 haberci proteini
Hücreler dünyasının iletişim mekanizmasında yer alan özel proteinlere,
PSD-95'i örnek olarak verebiliriz. Bu haberci proteinin, özellikle
öğrenme işlemiyle ilgili nöronlarda faal olduğu düşünülmektedir.
PSD-95 proteininin bağlantı modüllerinin üç tanesi PDZ modülüdür.
Bunlardan birincisi reseptörün sitoplazma içindeki kuyruğuna bağlanır,
ikincisi hücre zarının iyon kanalını kontrol eder, üçüncüsü de sitoplazmadaki
haberci proteinleri yakalar. Diğer bir ifadeyle, PSD-95 proteininin
yapısındaki bağlantı modülleri ona birçok haberleşme unsurunu aynı
anda koordine etme imkanı sağlar.
Bu harika haberleşme sistemleri sadece sinir hücreleriyle sınırlı
değildir. Gözlerimizde de benzer sistemler bulunur. Hemen hatırlatalım
ki elinizdeki bu kitabı okumanız, önemli ölçüde, göz hücrelerinizdeki
hızlı haberleşme sisteminden kaynaklanmaktadır. Böylesi bir sürat
olmasaydı, belki de bu satırlara baktığınız anda birkaç sayfa önce
okuduklarınızı algılıyor olacaktınız.
Sözü edilen muhteşem mekanizmalar hayvanların gözlerinde de bulunmaktadır.
Meyve sineği üzerinde yapılan çalışmalar, bu canlının çok sayıdaki
küçük gözden oluşan göz modelinde de özel haberleşme modüllerinin
varlığını ortaya çıkarmıştır.
Sonuç olarak, buraya kadar anlatılan gerçekleri göz önüne alalım
ve kendi kendimize şu soruları soralım: Nasıl olmuş da proteinler
böylesine akılcı ve özel iletişim sistemlerini kurmuşlardır? Nasıl
olmuş da proteinler 100 trilyon hücrenin farklı ihtiyaçlarına anında
cevap verecek haberleşme ağlarını inşa etmişlerdir? Ve yine nasıl
olmuş da tasarım harikası modüler sistemleri kendi aralarında anlaşarak
dizayn etmişlerdir?…
Bu soruların cevabını teknolojik gelişmelerden bir örnekle birlikte
verelim:
Hücreler dünyasındaki modüler sistemlere en yakın örnek olarak
halen yapımı devam eden Uluslararası Uzay İstasyonu'nu verebiliriz.
Bu istasyon, insanlık tarihinin en büyük mühendislik başarılarından
birisi olarak kabul edilmektedir ve modüler sisteme göre yapılmaktadır.
Hiç kimse bu uzay istasyonunun atomların, moleküllerin, rüzgarların,
yıldırımların, güneş enerjisinin bir araya gelmesiyle tesadüfen
ortaya çıktığını iddia edemez. Gerçek olan şudur ki bu uzay aracı,
dünyanın değişik ülkelerinden birçok bilim adamının uzun yıllara
dayanan bilgi birikiminin ve çok detaylı mühendislik hesaplarının
sonucunda inşa edilmektedir.
Bu durumda hücrenin içinde görev yapan ve bilim adamlarının tam
olarak sırlarını çözemedikleri ileri bir teknolojiye sahip olan
haberleşme modüllerinin bir yaratıcısı olduğu kesindir. Haberci
proteinleri de ve bunlardan oluşan harika iletişim sistemlerini
de "herşeyi yaratan" (Enam Suresi, 101) ve
"her işi evirip düzene koyan" (Secde Suresi, 5) Allah yaratmış
ve kusursuz bir şekilde düzenlemiştir.
|