Bu istilanın hızı gerçekten
de hayret vericidir. Kimi salgınlar, sadece insanları değil, kitleleri
birkaç günde ortadan kaldıracak kadar güçlü virüsler sayesinde meydana
gelmiştir. Örneğin 1918 yılında ortaya çıkan bir grip salgını 20
milyondan fazla insanı, hastalığın belirtileri ilk ortaya çıktıktan
sonraki saatler içinde öldürmüştür.
Tek bir virüsün gerçekleştirdiği bu şuurlu olay
üzerinde biraz durup düşünmek gerekir. Virüs adını verdiğimiz ve
sadece bir dış kabuk ve DNA’dan ibaret olan canlı, milyonlarca sene
sessiz kaldıktan sonra nereden emir alarak, başlama kararını nasıl
ve ne zaman vererek hücre içine girmektedir? Adeta bir taş gibi
cansızken, hücre içinde nasıl canlanmakta ve üreyebilmektedir? Cansız
geçirdiği yıllar boyunca onun varlığını muhafaza eden unsur nedir?
Dahası, bir virüs insan vücudundaki bir hücreye girerek tüm vücudu
istila edebilecek bir bilgiye nasıl sahip olabilir? Bu bilgi söz
konusu canlının neresinde saklıdır? Bu canlı bu bilgiyi nasıl kullanabilir?
Bu canlı, elbette böyle bir istilayı gerçekleştirecek
bir beceriye ve akıl sistemine sahip olamaz. Onu, bütün bu işlemleri
gerçekleştirebilmek için özel olarak Allah tasarlamış ve kusursuzca
yaratmıştır. “Gerçekten, gece ile gündüzün art arda gelişinde
ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan
bir topluluk için elbette ayetler vardır.” (Yunus Suresi,
6)
Virüsler Çok Çeşitlidirler
Virüs genetik yapıya sahip bir organizmadır, ama sahip olduğu genetik
bilgiyi kendi kendine çalıştırma kapasitesi yoktur. İşte bu nedenle
tek başınayken “canlı” özelliğine sahip değildir. Canlı kategorisine
bile çeşitli koşullar altında kabul edebildiğimiz bu organizmanın
gen yapısı ise, inanılmaz bir çeşitlilik gösterir. Bir virüs oldukça
fazla sayıda harfin biraraya getirdiği bir genoma, yani bir DNA
yapısına sahiptir. Daha ilginç olan bir başka özelliği ise, her
virüs genomunun benzersiz olarak “tek” olmasıdır.
Virüsler boylarına göre çeşitli harf sıralamalarına sahiptirler.
Örneğin Hepatit B virüsü 3200 nükleotidden, yani harften oluşmaktadır.
HIV virüsünün ise nükleotid sayısı 10.000’dir. Uçuk meydana getiren
Herpes gibi daha büyük virüslerin ise DNA’larını oluşturan nükleotid
sayısı yaklaşık 100.000 civarındadır.
Büyüklüğü ancak mikron ile ifade edilen bu canlı sahip olduğu yegane
organeli olan DNA’sında saklı bu harfler sayesinde üreyebilmekte,
farklı bir hücreye girerek yaşaması gerektiğini öğrenmektedir. Virüsün
sahip olduğu tüm özellikler DNA’sında saklı olan bu şifrelere sığdırılmıştır.
Virüslerin bu kadar çeşitli olması, onların çeşitli şekillerde vücuda
girebildiklerinin bir kanıtıdır. Üstün becerileri sayesinde virüsler,
çok kısa bir zaman içinde kendi genetik niteliklerini değiştirebilme
özelliğine de sahiptirler. Aynı hastalık, virüslerin nitelik değiştirmeleri
sonucunda farklı biçimlerde kendisini gösterebilmekte ve söz konusu
ani değişiklikler nedeni ile bu hastalıklara karşı tedbir alınması
güçleşmektedir. Bu durum, virüsler karşısında insanların ne kadar
aciz kaldıklarını göstermesi açısından ibret vericidir. Küçük bir
canlının son derece akılcı hareket etmesi, elbette tesadüfen kazanılmış
bir yetenek olamaz. Şüphesiz ki, virüsleri belli bir hikmetle yaratan
alemlerin Rabbi olan Allah’tır.
|