Bilim adamları Anablepslerin
avlanırken suya oranla havayı daha çok kullandıklarını tespit etmişlerdir.
Bunun nedeni balıkların havada, sudaki görüş sistemine göre daha
uzaktaki ve daha küçük olan nesneleri görebilmeleridir. Ancak balık
aynı anda denizdeki besinlerden de faydalanmakta, ayrıca düşmanlarından
da korunmaktadır. Bu nedenle sık sık suya dalmayı da ihmal etmez.
Anapleps'in Gözü Allah'ın Yaratış Delillerindendir!
Şüphesiz hiçbir balığın kendi kendine suyun ve havanın fiziksel
özelliklerine göre iki farklı optik sistem tasarlaması, daha sonra
da bu iki sistemi, tek bir gözde uyumlu çalışacak biçimde düzenlemesi
mümkün değildir. Peki bu gözler evrim teorisinin öngördüğü gibi
tesadüfi gelişimlerle ortaya çıkmış olabilir mi? Yani benzeri olmayan
bu optik tasarım tesadüfen bir balığın gözlerinde var olabilir mi?
Daha sonra yine aynı tesadüflerle nesilden nesile aktarılarak türün
bir özelliği haline gelebilir mi?
Elbette böyle bir şeyin tesadüfen olması mümkün değildir. Göz gibi
organlar, iç içe geçmiş pek çok organelin birarada çalışmasıyla
oluşur. Özellikleri ise, işlev görebilmek için parçalarının tümünün
aynı anda var olması ve fonksiyonlarını eksiksiz olarak yerine getirmeleridir.
Gözü oluşturan parçaların sayısı azaltılamaz, hatta bu parçalardan
"tek bir tanesi" bile devreden çıkarılamaz. Aksi takdirde göz, hiçbir
işe yaramaz. Bu da gözün zaman içinde aşama aşama oluşamayacağının
bir kanıtıdır.
Bu gerçek, "Eğer birbirini takip eden çok sayıda küçük değişiklikle
kompleks bir organın oluşmasının imkansız olduğu gösterilse, teorim
kesinlikle yıkılmış olacaktır." diyen Darwin'in endişe ettiği
gibi, evrim teorisini en temelinden yıkmaktadır. (Charles Darwin,
The Origin of Species:A Facsimile of the First Edition, Harvard
University Press, 1964, s. 189)
Zaten Darwin de, "gözün evrimi" konusunda bir açmazla karşı karşıya
olduğunun farkındaydı. Nitekim bunu kitabının "Teorinin Zorlukları"
(Difficulties on Theory) adlı bölümünde itiraf etmektedir. Darwin'in
kitabını okuyan Amerikalı fizikçi Lipson, Darwin'in bu "zorlukları"
hakkında şu yorumu yapar:
"Türlerin Kökeni'ni ilk okuduğumda Darwin'in genelde sunulan
tablonun aksine, kendisinden pek de emin olmadığını fark etmiştim.
"Teorinin Zorlukları" başlıklı bölüm, örneğin, çok belirgin bir
güvensizlik yansıtmaktadır. Bir fizikçi olarak, gözün nasıl ortaya
çıkmış olabileceği yönündeki yorumları karşısında şaşkınlığa düştüm."
(H. S. Lipson, "A Physicist's View of Darwin's Theory", Evolution
Trends in Plants, Cilt 2, No. 1, 1988, s. 6.)
Henüz bir gözün ortaya çıkışını dahi açıklayamayan evrimciler,
"dört gözlü balığın" kökenine dair de hiçbir açıklama getirememektedirler.
Dört gözlü balık, suyun dışını bir insan kadar, suyun içini de bir
balık kadar iyi görebilmektedir. Dört gözlü balığın kökenine ilişkin
söylenebilecek tek şey vardır, o da herşeye gücü yeten ve bütün
canlıları yaratan Allah'ın bu canlıyı mükemmel bir sistemle, örneksiz
ve kusursuz olarak yaratmış olduğudur.
Evrimcilerin bu kadar açık olmasına rağmen gerçekleri görememeleri
ve ısrarla hala bir safsataya inanmaları ise üzerinde düşünülmesi
gereken önemli bir konudur. Bu safsataya inanmaya devam etmenin
altında bir kavrayış eksikliği ve taraflı bir bakış açısı yer almaktadır.
Bu derin kavrayış eksikliği, Allah'ın varlığını kabul etmemeleri
dolayısıyla bu kimselere verilmiş bir karşılıktır. Allah bir ayetinde
bu bakış açısına sahip olan insanların durumunu şöyle haber vermektedir:
"Kendileri Allah'ı unutmuş, böylece O da onlara
kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar,
fasık olanların ta kendileridir." (Haşr Suresi, 19)
|