Bunun bir diğer anlamı
da şudur: Evrendeki bütün atomlar her işi bırakıp yalnızca bu proteini
oluşturmak için durmadan rastgele birleşseler, evrenin varoluşundan
bu yana geçen milyarlarca sene ve evrendeki tüm atomların sayısı
bir protein molekülünün "tesadüfen" oluşabilme ihtimali için yetersizdir.
Kısacası, 400 amino asitten oluşan ortalama
bir protein molekülünün tesadüfen meydana gelmesi, tek kelimeyle,
imkansızdır. Dahası, canlılığın gelişiminde bir basamak daha ilerlediğimizde,
bu "imkansız" kelimesinin bile yetersiz kaldığını görürüz. Çünkü
tek bir protein hiçbir şey ifade etmemektedir. Şimdiye kadar bilinen
en küçük bakterilerden biri olan Mycoplasma Hominis H 39'un bile,
600 çeşit proteine sahip olduğu görülmüştür. Bu durumda, tek bir
protein için yaptığımız üstteki ihtimal hesaplarını 600 çeşit protein
üzerinden yapmamız gerekir. Bu durumda karşılaşacağımız rakamlar,
insan aklının alamayacağı boyutlara ulaşır.
Bir tanesinin bile tesadüfen oluşması imkansız olan bu proteinlerden
ortalama bir milyon tanesinin tesadüfen uygun bir şekilde biraraya
gelip eksiksiz bir insan hücresini meydana getirmesi ise, milyarlarca
kez daha imkansızdır. Kaldı ki hücrenin yapısında proteinlerden
başka karbonhidrat, lipit, su, elektrolitler (anyon ve katyon) ve
vitaminler bulunmakta ve hepsi birçok farklı organelin içinde yapıtaşı
ve yardımcı moleküller olarak kullanılmaktadır.
Bu hücrelerden 100 trilyonunun tesadüfen oluşup, insanın iç ve
dış organlarını kusursuz olarak meydana getirecek bir biçimde ve
düzende birleşmesinin ne denli imkansız bir şey olduğunu anlatmak
için, ne yazık ki uygun bir kelime bulmak mümkün değil.
Görüldüğü gibi evrim, yegane "açıklaması" olan tesadüf iddiasıyla,
değil hücre, hücredeki milyonlarca proteinden tek birinin oluşumunu
bile izah etmekten acizdir. Daha protein safhasını bile çözmekten
aciz olduğu halde hayatın ve canlıların nasıl ortaya çıktığı konusunda
senaryolar yazmaya çalışan bir teorinin ciddiyeti ve güvenilirliği
ise ortadadır.
Canlılığın hangi aşaması ya da hangi parçası ele alınırsa alınsın,
söz konusu "tesadüf" iddiası bir "deli saçması"na dönüşmektedir.
Örneğin, levo (sol elli) proteinleri ele alalım:
Bütün amino asitlerin ana gövdesini, bir karbon atomuna bağlı hidrojen
ve bir azot atomundan meydana gelen bir bölüm teşkil eder. Bu gövdenin
yapısı bütün amino asitlerde tıpatıp aynıdır. Ancak bu gövdeye eklemlenen
ve "R grubu" adıyla anılan ek bir parça vardır ki, bu grup her amino
asitte farklıdır. Amino asite kendine has özelliğini veren de bu
R grubudur. R grubu atomları, yapı olarak ana gövdenin sağ veya
sol tarafında bulunabilir. Bunlardan, R grubu sol tarafta bulunanlara
L-levo (sol elli) amino asitleri, sağ tarafta bulunanlara ise D-dextro
(sağ elli) amino asitleri adı verilir. Ve her iki çeşitin de oluşma
şansı %50'dir. Aynı molekülün sağ-elli ve sol-elli biçimlerine birbirlerinin
"optik izomerleri" adı verilir. Optik izomerlerin arasındaki fark,
bir cisim ile o cismin aynadaki görüntüsü arasındaki fark gibidir.
Aynı atomlardan, aynı parçalardan, benzer bir düzende meydana gelmelerine
rağmen bu moleküller, aynı sağ el ile sol el gibi, üç boyutta simetrik
bir yapıya sahiptirler. (Harun Yahya,
Protein Mucizesi)
Cansız dünyada bu izomerlerden eşit miktarlarda (%50-50 oranında)
bulunur. Ve insan bedeninde kullanılan 20 temel amino asitten her
biri doğada levo ya da dextro biçimlerinde bulunabilir.
Ancak yapılan incelemelerde şaşırtıcı bir gerçek ortaya çıkmıştır:
En basit organizmadan en mükemmeline kadar bütün bitki ve hayvanlardaki
proteinler, sadece levo amino asitlerinden meydana gelmişlerdir.
Hatta bazı deneylerde bakterilere dextro amino asitlerinden verilmiş,
ancak bakteriler bu amino asitleri derhal parçalamışlar, bazı durumlarda
ise bu parçalardan yeniden kendi kullanabilecekleri levo amino asitlerini
inşa etmişlerdir. Evrimciler, böyle özel ve bilinçli bir seçiciliği
hiçbir şekilde açıklayamamaktadırlar. Şüphesiz tüm bu olağanüstü
dengeleri kuran ve sistemin işlemesini devam ettiren, gerekli tüm
maddeleri gereken yerlerde var eden ve böylece proteinleri yaratan
sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Allah'tır.
"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz
olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği
hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir
(dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)
|