
HZ. İSA'NIN YERYÜZÜNE DÖNÜŞÜ
Bu
bölüme kadar anlatılanlardan, Hz. İsa'nın ölmediği ve Allah
katına yükseltilmiş olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Ancak Kuran'da
dikkat çekilen bir başka önemli konu daha vardır: Hz. İsa
yeryüzüne yeniden dönecektir...
Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez geleceği konusu
Kuran'da çok açık olarak bildirilmiştir. Pek çok ayette bu
konu ile ilgili kesin ifadeler bulunmaktadır. Kuran'da bildirilen
bu deliller şu şekildedir:
(1) Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne ineceğine
dair işaretler taşıyan ayetlerden ilki Al-i İmran Suresi'nin
55. ayetidir:
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu
seni Ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim,
seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete
kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz
yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda
Ben hükmedeceğim. (Al-i İmran Suresi, 55)
Ayetteki "sana uyanları kıyamete kadar inkara
sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi dikkat çekicidir. Kuran'da
kıyamete kadar inkar edenlere üstün olan ve Hz. İsa'ya gerçekten
tabi olan bir grubun varlığından söz edilmektedir. Peki kimdir
bu tabi olanlar? Hz. İsa döneminde yaşayan havariler mi, yoksa
günümüzde yaşayan Hıristiyanlar mı?
Hz. İsa hayatta iken ona uyanların sayısı çok
azdı. Ve onun dünyadan ayrılmasının ardından da hızla dinde
dejenerasyon başladı. Ayrıca havariler olarak tanınan insanlar,
ciddi bir baskı altında yaşamak zorundaydılar. Sonraki iki
yüzyıl boyunca da, Hz. İsa'ya iman edenler (İseviler) aynı
baskılara maruz kaldılar; zira hiçbir siyasi güce sahip değillerdi.
Bu durumda geçmişte yaşayan Hıristiyanların, inkar edenlere
üstün geldiklerini ve bu ayetin onlara baktığını söyleyemeyiz.
Daha sonrasına yani şu anda yaşayan Hıristiyanlara
baktığımızda ise zaten Hıristiyanlığın özünün bozulduğunu,
Hz. İsa'nın anlattığı hak dinden farklı bir din oluştuğunu
görürüz. Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu şeklindeki sapkın
inanç benimsenmiş ve teslis inancı (üçleme; Baba, oğul, kutsal
Ruh) kabul edilmiştir. Bu durumda, dinin aslından iyice uzaklaşmış
olan günümüz Hıristiyanlarını da Hz. İsa'ya uyanlar olarak
kabul edemeyiz, çünkü Allah, Kuran'ın birçok ayetinde "üçleme"ye
inananların inkar içerisinde olduklarını bildirmiştir:
Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler
küfre düşmüştür. Oysa tek bir İlah'tan başka İlah yoktur...
(Maide Suresi, 73)
Bu durumda "sana uyanları kıyamete kadar inkara
sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi açık bir işaret taşımaktadır.
Hz. İsa'ya uyan ve kıyamete kadar yaşayacak olan bir topluluk
olması gerekmektedir. Böyle bir topluluk, kuşkusuz Hz. İsa'nın
yeryüzüne tekrar gelişiyle ortaya çıkacaktır. Ve ona tekrar
dünyaya gelişi sırasında tabi olanlar, kıyamete kadar inkar
edenlere üstün kılınacaktır.
(2) Konu ile ilgili olarak ele aldığımız Nisa
Suresi'nin 156-158. ayetlerin arkasından Allah, 159. ayette
şöyle buyurmaktadır:
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona
inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların üzerine
şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Yukarıdaki ayette yer alan "ölmeden
önce ona inanmayacak kimse yoktur" ifadesi oldukça
dikkat çekicidir. Bu cümlenin Arapça karşılığı şu şekildedir:
"... ve in min ehlil kitabi illa leyüminenne
bihi kable mevtihi"
Burada bazı tefsirciler "o" zamirinin Hz. İsa
yerine Kuran'a baktığını düşünmüşler ve ayete Kitap Ehlinin
ölmeden Kuran'a iman edeceği şeklinde bir yoruma gitmişlerdir.
Oysa bu ayet öncesindeki iki ayette de "o" zamiri
tartışmasız bir biçimde Hz. İsa için kullanılmıştır:
Nisa Suresi, 157. ayet:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih
İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle
bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar.
Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında
anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların
bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur.
Onu kesin olarak öldürmediler.
Nisa Suresi, 158. ayet:
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah
üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu ayetlerin hemen arkasından gelen ayette kullanılan
"o" zamirinin Hz. İsa'dan başka bir şeyi kastettiğinin hiçbir
delili yoktur.
Nisa Suresi, 159. ayet:
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona
inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların üzerine
şahit olacaktır.
Diğer taraftan ayetin ikinci cümlesinde yer alan
"Kıyamet günü, o da onların üzerine
şahit olacaktır" ifadesi de dikkat çekicidir. Kuran'da
kıyamet günü insanın dilinin, ellerinin ve ayaklarının (Nur
Suresi, 24, Yasin Suresi, 65), işitme, görme duyularının ve
derilerinin (Fussilet Suresi, 20-23) kendi aleyhlerine şahitlik
edecekleri bildirilmektedir. Kuran'ın şahitliği ile ilgili
ise hiçbir ayet yoktur. İlk cümle -gramatik olarak veya mantık
açısından hiçbir delil bulunmamasına rağmen- Kuran'a bakıyor
kabul edilirse, ikinci cümlede yer alan "o" zamirinin de Kuran'a
baktığı iddia edilmiş olur. Oysa bunu söylemek için açık bir
ayet gerekir.
Kuran'a baktığımızda aynı zamirin, Kuran'ı işaret
ettiği durumlarda, (Tarık Suresi, 13, Tekvir Suresi, 19, Neml
Suresi, 77 ve Şuara Suresi, 192-196'da olduğu gibi) ayetin
öncesinde ya da sonrasında mutlaka Kuran'dan bahsedildiğini
görürüz. Dolayısıyla tartışmaya açık bir nokta bırakılmamıştır.
Ayetin öncesinde, sonrasında veya ayetin içinde Kuran'dan
bahsedilmiyorsa, bu ayetin Kuran'ı tarif ettiğini söylemek
yanlış olur. Ayet çok açık bir biçimde Hz. İsa'ya inanılmasından
ve onun inananlara şahit olmasından bahsetmektedir.
Ayetin manası hakkında belirteceğimiz ikinci
nokta ise "ölümünden önce" ifadesinin yorumu ile ilgilidir.
Bazıları bu ifadenin "Kitap Ehlinin kendi ölümlerinden önce"
inanması anlamında olduğunu düşünmektedirler. Bu yoruma göre
Kitap Ehlinden olan her kişi kendisine ölüm gelmeden Hz. İsa'ya
mutlaka iman edecektir. Oysa Hz. İsa döneminde Kitap Ehli
tanımlamasına dahil olan Yahudiler ona iman etmemekle kalmamış,
onu öldürmek için tuzak kurmuşlardır. Hz. İsa'dan sonra yaşayıp
ölen Yahudi ve Hıristiyanların ise Hz. İsa'ya -Kuran'da bildirildiği
şekilde- iman etmiş olduklarını iddia etmek gerçek dışı bir
yaklaşım olacaktır.
Sonuç olarak ayeti sağlıklı bir biçimde değerlendirdiğimizde,
anlamın şu şekilde olduğu sonucuna varmaktayız: "Hz. İsa ölmeden
önce tüm Ehli Kitap ona iman edecektir".
Ayet gerçek manasıyla ele alındığında ise çok
açık gerçeklerle karşılaşırız.
Birincisi, ayette gelecekten bahsedildiği açıktır,
çünkü Hz. İsa'nın ölümü söz konusudur. Oysa o ölmemiş Allah
katına yükselmiştir. Hz. İsa dünyaya yeniden gelecek ve her
insan gibi yaşayıp ölecektir. İkincisi Hz. İsa'ya tüm ehli
kitabın iman etmesi söz konusudur. Bu da henüz gerçekleşmemiş
ancak kesin olarak gerçekleşeceği bildirilen bir olaydır.
Dolayısıyla buradaki "ölümünden önce" denilerek,
zamirle bahsedilen kişi Hz. İsa'dır. Kitap Ehli onu görüp
bilecek, ona yaşarken itaat edecek ve Hz. İsa da onların durumlarıyla
ilgili ahirette şahitlik edecektir. (Doğrusunu en iyi Allah
bilir.)
(3) Hz. İsa'nın ahir zamanda yeniden yeryüzüne
döneceği ile ilgili bir başka ayet de Zuhruf Suresi'nin 61.
ayetidir.
Bu surenin 57. ayetinden itibaren Hz. İsa'dan
bahsedilir:
Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince,
senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı,
yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek)
verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir.
O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına
bir örnek kıldık. Eğer biz dilemiş olsaydık, elbette sizden
melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler)
olurlardı. (Zuhruf Suresi, 57-60)
Bu ayetlerin hemen arkasından gelen 61. ayette
Hz. İsa'nın kıyamet saati için bir ilim olduğu belirtilmektedir:
Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir.
Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun.
Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi, 61)
Bu ayetin Hz. İsa'nın ahir zamanda yeryüzüne
dönüşüne açık bir işaret taşıdığını söyleyebiliriz. Çünkü
Hz. İsa, Kuran'ın indirilişinden altı asır önce yaşamıştır.
Dolayısıyla bu ilk hayatını "kıyamet saati için bir bilgi"
yani bir kıyamet alameti olarak anlayamayız. Ayetin işaret
ettiği anlam, Hz. İsa'nın, ahir zamanda, yani kıyametten önceki
son zaman diliminde yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da
bir kıyamet alameti olacağıdır. (En doğrusunu Allah bilir.)
Bu ayette geçen "O, kıyamet
saati için bir ilimdir" kelimesinin Arapça karşılığı
şu şekildedir: "İnnehu le ilmun lissaati."
Bu ifadede yer alan "hu" zamirini "Kuran" olarak
yorumlayanlar vardır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi
Kuran için "hu" -"o" zamiri kullanıldığında mutlaka ayetin
öncesinde veya sonrasında veya ayetin içinde Kuran'ı anlatan
başka ifadeler de bulunmaktadır. Başka bir konu içinde "hu"
zamiri ile Kuran'dan bahsedilmez. Ayrıca bu ayetin öncesindeki
ayete bakıldığına orada da açıkça Hz. İsa kastedilerek o zamiri
kullanıldığı görülecektir:
"O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet
verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık."
Bu zamirin Kuran'a işaret ettiğini söyleyenler
ise ayetin devamında geçen "Ondan kuşkulanmayın, bana uyun"
ifadesini delil olarak gösterirler. Ancak bu ifadenin öncesindeki
ayetler tamamen Hz. İsa'dan bahsetmektedir. Bu nedenle "hu"
zamirinin bir önceki ayetlerle ilgili olması ve Hz. İsa'yı
anlatması daha uygundur. Nitekim büyük İslam alimleri de bu
zamiri gerek ayetlere gerekse sahih hadislere dayanarak Hz.
İsa olarak açıklamaktadırlar. Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde
şu şekilde açıklanmaktadır:
"Muhakkak ki o saat için bir ilimdir de -saatin
geleceğini ölülerin dirilip, kıyam edeceğini bildiren bir
delil ve alamettir. Çünkü İsa gerek zuhuru ve gerek emvati
ihya (ölüleri diriltme) mucizesi ve gerek emvatın kıyamını
(ölülerin kalkışını) haber vermesi itibarıyla kıyametin vaki
olacağına bir delil olduğu gibi hadiste varid olduğuna göre
eşratı saattendir (kıyamet alametidir)." (http://www.kuranikerim.com/telmalili/zuhruf.htm)
(4) Hz. İsa'nın ikinci gelişine işaret eden başka
ayetler de şöyledir:
Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu
Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı
Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin,
onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. Beşikte
de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir.
"Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?"
dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına
karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir.
Ona Kitabı, hikmeti, Tevratı ve İncili öğretecek. (Al-i
İmran Suresi, 45-48)
Ayette, Allah'ın Hz. İsa'ya, Tevrat'ı, İncil'i
ve bir de "Kitabı" öğreteceği haber verilmektedir. Bu kitabın
hangi kitap olduğu kuşkusuz önemlidir. Aynı ifade Maide Suresi'nin
110. ayetinde de yer almaktadır:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa,
sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs
ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla
konuşuyordun. Sana Kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim.
İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun..."
(Maide Suresi, 110)
Her iki ayette de geçen "kitap" ifadesini incelediğimizde,
bunun Kuran'a işaret ettiğini görürüz. Öncelikle Tevrat ve
İncil dışında yeryüzünde bilinen tek bir ilahi kitap vardır;
o da Kuran'dır. (Hz. Davud'a verilen Zebur da Eski Ahit'in
içindedir) Bunun yanında, yine Kuran'ın bir başka ayetinde,
Al-i İmran Suresi 3. ayette, "kitap" kelimesi, İncil ve Tevrat'ın
yanında Kuran'ı ifade etmek için kullanılmıştır:
Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir,
kaimdir. O, sana Kitabı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı
olarak indirdi. O, Tevrat ve İncil'i de indirmişti. (Al-i
İmran Suresi, 2-3)
Kitap kelimesinin Kuran'a işaret ettiği başka
bir ayet de şu şekildedir:
Allah katından yanlarında olan (Tevrat)ı
doğrulayan bir Kitap geldiği zaman, -ki bundan önce inkar
edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları
gelince, onu inkar ettiler. Artık Allah'ın laneti kafirlerin
üzerinedir. (Bakara Suresi, 89)
Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi
okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek
ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik. (Bakara
Suresi, 151)
Bu durumda, Hz. İsa'ya öğretilecek olan üçüncü
"Kitab"ın Kuran olduğunu ve bunun da ancak Hz. İsa'nın ahir
zamanda dünyaya dönüşünde mümkün olabileceğini düşünebiliriz.
Çünkü Hz. İsa Kuran'ın indirilmesinden 600 sene önce yaşamıştı
ve henüz indirilmemişken onu biliyor olması söz konusu olamazdı.
Öyleyse Kuran'ı dünyaya yeniden geldiğinde öğreneceğini düşünmek
yegane mantıklı düşüncedir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerine
baktığımızda yeniden geldiğinde Hz. İsa'nın İncil ile değil
Kuran'la hükmedeceğini anlıyoruz. Bu da ayetteki manaya tam
olarak mutabık düşmektedir. (Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.)
(5) Tüm bunların yanında "Şüphesiz,
Allah katında İsa' nın durumu, Adem'in durumu gibidir..."
(Al-i İmran Suresi, 59) ayeti de Hz. İsa'nın dönüşüne
işaret ediyor olabilir. Tefsirciler genellikle bu ayetin her
iki peygamberin de babasız olma özelliğine, Hz. Adem'in Allah'ın
"Ol" emriyle topraktan yaratılması ile Hz. İsa'nın yine "Ol"
emriyle babasız doğmasına işaret ettiğine dikkat çekmişlerdir.
Ancak ayetin bir ikinci işareti daha olabilir. Hz. Adem cennetten
nasıl yeryüzüne indirildiyse, Hz. İsa da ahir zamanda Allah'ın
katından yeryüzüne indirilecek olabilir. (En doğrusunu Allah
bilir.) Görüldüğü gibi Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden döneceğine
ilişkin olarak Kuran'da geçen ayetler çok açık ve düşündürücüdür.
Kuran'da adı geçen hiçbir peygamber için bunlara benzer ifadeler
kullanılmamıştır. Ayrıca hiçbir peygamberden "kıyamet için
bir bilgi" olarak bahsedilmemiştir ve diğer peygamberler için
kullanılan hiçbir ifade yeryüzüne tekrar dönmelerine işaret
edecek türden herhangi bir anlam içermemektedir. Ancak tüm
bu ifadeler, Hz. İsa için kulanılmıştır. Bunun anlamı ise
oldukça açıktır.
(6) Kuran'da Hz. İsa'nın ölümünü ifade eden bir
diğer ayet ise Meryem Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:
"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim
gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem
Suresi, 33)
Bu ayet Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetiyle birlikte
incelendiğinde çok önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Al-i
İmran Suresi'ndeki ayette Hz. İsa'nın Allah katına yükseltildiği
ifade edilmektedir. Bu ayette ölme ya da öldürülme ile ilgili
bir bilgi verilmemektedir. Ancak Meryem Suresi'nin 33. ayetinde
Hz. İsa'nın öleceği günden bahsedilmektedir. Bu ölüm
ise ancak Hz. İsa'nın ikinci kez dünyaya gelişi ve bir süre
yaşadıktan sonra vefat etmesiyle mümkün olabilir. (En doğrusunu
Allah bilir)
(7) Hz. İsa'nın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili
bir başka delil ise Maide Suresi'nin 110. ayetinde ve Al-i
İmran Suresi'nin 46. ayetinde geçen "kehlen" kelimesidir.
Ayetlerde şu şekilde buyrulmaktadır:
"Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa,
sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs
ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de
insanlarla konuşuyordun…" (Maide Suresi, 110)
"Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de
insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir." (Ali İmran
Suresi, 46)
Bu kelime Kuran'da sadece yukarıdaki iki ayette
ve sadece Hz. İsa için kullanılmaktadır. Hz. İsa'nın yetişkin
halini ifade etmek için kullanılan "kehlen" kelimesinin anlamı
"otuz ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip
ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse" şeklindedir.
Bu kelime İslam alimleri arasında ittifakla "35 yaş sonrası
döneme işaret ediyor" şeklinde çevrilmektedir.
Hz. İsa'nın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında
göğe yükseldiğini, yeryüzüne indikten sonra kırk yıl kalacağını
ifade eden ve İbni Abbas'tan rivayet edilen hadise dayanan
İslam alimleri, Hz. İsa'nın yaşlılık döneminin, tekrar dünyaya
gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu ayetin, Hz. İsa'nın
nüzulüne dair bir delil olduğunu söylemektedirler. (Muhammed
Halil Herras, Faslu'l-Makal fi Ref'I İsa Hayyen ve Nüzulihi
ve Katlihi'd-Deccal, Mektebetü's Sünne, Kahire, 1990, s.20)
İslam alimlerinin bu yorumunun isabetli olduğu
söz konusu ayetler dikkatle incelendiğinde kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Kuran ayetlerine bakıldığında bu ifadenin, yalnızca
Hz. İsa için kullanıldığını görürüz. Tüm peygamberler insanlarla
konuşup, onları dine davet etmişlerdir. Hepsi de yetişkin
yaşlarında tebliğ görevini yerine getirmişlerdir. Ancak Kuran'da
hiçbir peygamber için bu şekilde bir ifade kullanılmamaktadır.
Bu ifade sadece Hz. İsa için ve mucizevi bir durumu ifade
etmek amacıyla kullanılmıştır. Çünkü ayetlerde birbiri ardından
gelen "beşikte" ve "yetişkin iken" kelimeleri iki büyük mucizevi
zamana dikkat çekmektedirler.
Hz. İsa'nın beşikteyken konuşması bir mucizedir.
Bu, görülmüş bir olay değildir ve ayetlerde bu mucizevi olay
birçok kez zikredilmektedir. O halde bu kelimenin hemen ardından
gelen "yetişkin iken de insanlarla konuşması" şeklindeki ifadenin
de bir mucize olması muhtemeldir. Eğer "yetişkin iken" ifadesi,
Hz. İsa'nın Allah katına alınmadan önceki hayatına işaret
ediyor olsaydı, o zaman Hz. İsa'nın konuşuyor olması bir mucize
olmayacaktı. Bir mucize olmadığı için de beşikteyken konuşmasının
ardından ve bu mucizevi durumla eş değer bir anlamda kullanılmazdı.
O zaman "beşikten yetişkin oluncaya kadar" şeklinde bir ifade
kullanılırdı ve Hz. İsa'nın göğe yükselmeden önceki tebliği
anlatılırdı. (En doğrusunu Allah bilir) Ancak ayette iki büyük
mucizevi zamana dikkat çekilmektedir. Bunlardan birincisi
beşikteyken konuşması, ikincisi ise yetişkin iken konuşmasıdır.
Dolayısıyla mucizevi bir döneme işaret eden bu ifade, Hz.
İsa'nın tekrar yeryüzüne döndükten sonraki dönemde, yetişkin
iken insanlarla konuşmasıdır. (En doğrusunu Allah bilir)
Nitekim İmam Taberi, Taberi Tefsiri isimli eserinde
bu ayetlerde geçen ifadeleri şu şekilde açıklamaktadır:
"Bu ifadeler (Maide Suresi, 110), Hz. İsa'nın
ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi
için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü o, genç yaştayken
göğe kaldırılmıştı…
Bu ayette (Al-i İmran Suresi, 46), Hz. İsa'nın
hayatta olduğuna delil vardır ve ehl-i sünnet de bu görüştedir.
Çünkü ayette, onun yaşlandığı zamanda da insanlarla konuşacağı
ifade edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan yeryüzüne
ineceği zamanda olacaktır." (Taberi Tefsiri, İmam Taberi,
cilt 2, s. 528; Cilt 1, s. 247)
Ancak bazı kişiler "yetişkin" kelimesini gerçek
anlamından uzaklaşarak yorumlamakta ve Kuran'ın genel mantığı
içinde değerlendirmemektedirler. Bu kişiler peygamberlerin
her dönemde olgun ve kemale ermiş kimseler olduklarını, dolayısıyla
bu ifadenin peygamberlerin tüm hayatlarına işaret ettiğini
öne sürerler. Elbette peygamberler Allah'ın kemale eriştirdiği,
olgun kimselerdir. Ancak Allah Ahkaf Suresi'nde olgunluk yaşının
40 yaş olduğuna işaret etmektedir. Ayette şu şekilde bildirilir:
Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını
tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle
doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi,
otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl
(yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama
verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir
amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı
ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben
Müslümanlardanım." (Ahkaf Suresi, 15)
Dolayısıyla "kehlen" kelimesinin, Hz. İsa'nın
tekrar yeryüzüne gelişine işaret ettiği Kuran ayetleriyle
de ortaya çıkan bir anlam taşımaktadır. (Doğrusunu en iyi
Allah bilir.)
Kuran'da yaşamı sırasında yeryüzünden yüzlerce
yıl ayrılıp sonra dönen başka örnekler de vardır
YÜZYIL SONRA DİRİLTİLEN
ADAM
Bu örneklerden biri, Bakara Suresi'nde anlatılan
"yüz yıl ölü kaldığı" belirtilen bir kimsenin hayatına ilişkindir:
Ya da altı üstüne gelmiş ıssız duran bir
şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah burasını
ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah
onu yüz yıl ölü bıraktı sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi
ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım"
dedi. (Allah ona:) "Hayır yüz yıl kaldın böyleyken yiyeceğine
ve içeceğine bak henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu
yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere
de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz sonra da onlara et giydiriyoruz?"
dedi. O kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi
ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah herşeye güç
yetirendir. (Bakara Suresi, 259)
Önceki sayfalarda belirttiğimiz gibi ayetlerde
Hz. İsa'nın canının alındığından bahsedilmemektedir. Yukarıda
verdiğimiz ayette ise tam bir ölüm (mevt) söz konusudur. Dolayısıyla
kesin olarak ölen bir insanın bile Allah'ın dilemesiyle bu
dünyada tekrar diriltildiği Kuran'da bildirilen bir gerçektir.
Kuran'da buna benzer başka olaylardan da örnekler verilmektedir.
KEHF EHLİ'NİN YILLAR SONRA
UYANDIRILMALARI
Konuya işaret eden diğer bir örnek ise Kehf Suresi'ndeki
"Ashab-ı Kehf" kıssasındadır.
Allah'ın, yaşadıkları dönemin din karşıtı hükümdarının
zulmünden korunmak için mağaraya sığınan bir grup gençten
bahsettiği bu kıssada, onların uzun yıllar uyuduktan sonra
tekrar uyandırıldıkları anlatılmaktadır. Ayetler şöyledir:
O gençler mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi
ki: "Rabbimiz katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize
doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl). Böylelikle mağarada
yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik).
(Kehf Suresi, 10-11)
Sen onları uyanık sanırsın oysa onlar (derin
bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana
çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları
görmüş olsaydın geri dönüp onlardan kaçardın onlardan içini
korku kaplardı. Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar
diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi
ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir
(kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı
Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre
gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir
rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi
kimseye sezdirmesin." (Kehf Suresi, 18-19)
Kuran'da gençlerin mağarada kaç yıl kaldıkları
tam olarak bildirilmez. Bunun için yıllar yılı tabiri kullanılır
ki sürenin çok kısa olmadığı buradan anlaşılmaktadır. Ayrıca
kalış süresiyle ilgili insanların tahmini de oldukça uzun
bir süre olan 309 yıldır:
Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve
dokuz (yıl) daha kattılar. De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah
daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel
görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir
velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf
Suresi, 25-26)
Elbette burada önemli olan sürenin kısa veya
uzun olması değildir. Üzerinde durduğumuz konu Allah'ın bazı
insanları dünyadaki bildiğimiz hayattan, uyutmak veya canlarını
almak suretiyle uzaklaştırdıktan sonra onları tekrar canlandırmasıdır.
Tıpkı uykudan uyanan insanlar gibi kişileri tekrar hayata
döndürmesidir. Hz. İsa da bu insanlardan biridir ve zamanı
geldiğinde tekrar dünya üzerinde yaşayacak, görevini yaptıktan
sonra "Dedi ki: "Orada (dünyada) yaşayacak,
orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız." (Araf Suresi, 25)
ayetinin hükmü gereği her insan gibi dünyada ölecektir.
|