
HZ. İSA ÖLMEDİ VE ÖLDÜRÜLMEDİ
z.
İsa, hayatı Kuran'da detaylı olarak bildirilen mübarek peygamberlerden
biridir. Kendisi, Rabbimiz'in bir mucizesi olarak babasız
dünyaya gelmiştir. Hz. İsa'nın mucizevi doğumu Kuran'da şöyle
bildirilir:
... Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın
elçisi ve kelimesidir. Onu ('Ol' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir
ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız...
(Nisa Suresi, 171)
Hz. Meryem, Cebrail'in kendisine insan suretinde görünmesiyle
Hz. İsa'nın doğumu hakkında müjdelenmiştir. Hz. İsa henüz
dünyaya gelmeden, Allah onun sahip olduğu mucizevi ve üstün
özellikleri Hz. Meryem'e bildirmiştir. Hz. İsa'nın dünyada
ve ahirette seçkin ve onurlu bir insan olduğu ve çeşitli mucizeler
göstereceği ayetlerde şu şekilde haber verilmiştir:
Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu
Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun
adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin,
onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.
Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır.
Ve O salihlerdendir." (Al-i İmran Suresi, 45-46)

Giovanni Bellini, Hz. Meryem
ve Azizler, 1505, S. Zaccaria Venedik
Ben onlara bana emrettiklerinin
dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim
de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.'...
(Maide Suresi, 117) |
Hz. Meryem'in içinde yaşadığı toplum ise daha doğum anından
itibaren Hz. İsa'yla ilgili cahilce zanlarda bulunmuş ve Hz.
Meryem gibi mübarek bir insana iftira atmaya kalkışmışlardır.
Kuran'da, iman etmeyenlerin Hz. İsa'nın mucizevi doğumuna
gösterdikleri tepki ve Hz. İsa'nın Rabbimiz'den bir mucize
olarak daha beşikteyken onlarla konuşması şöyle bildirilir:
Böylece onu taşıyarak kavmine geldi.
Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey
yaptın. Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi
değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."
Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz
beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?" (İsa)
Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitab'ı
verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,)
beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı
ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itaati de. Ve beni
mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum gün,
öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de."
(Meryem Suresi, 27-33)
Henüz beşikte iken insanlar ile konuşan Hz. İsa, Allah'ın
takdiri ile, körleri ve hastaları iyileştirmek, çamurdan kuş
yapıp uçurmak gibi daha pek çok mucizeler göstermiştir. Rabbimiz'in
Hz. İsa'ya verdiği bu mucizeler Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa,
sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs
ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla
konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i
öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun
da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu.
Doğuştan kör olanı, alacalıyı (cüzzamlıyı) iznimle iyileştiriyordun,
(yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları'na
apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz
bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları'nı
senden geri püskürtmüştüm." (Maide Suresi, 110)
Babasız olarak dünyaya gelmesi, beşikte iken konuşması, Allah'ın
kutsal kitaplarını, Tevrat'ı, İncil'i ve Kitab'ı (Kuran'ı
-en doğrusunu Allah bilir-) bilmesi, çamurdan kuş biçiminde
bir şey yapıp nefesiyle canlandırıp uçurması, doğuştan kör
olanı, alaca hastalığı olanı iyileştirmesi, ölüyü diriltmesi,
insanların yediklerini ve saklayıp biriktirdiklerini haber
vermesi, kendisinden sonra gelecek kutlu insanı, Peygamberimiz
Hz. Muhammed (sav)'i, "Ahmet" ismiyle haber vermesi gibi mucizeler
gösterdiği halde, gönderildiği toplum içerisinde Hz. İsa'ya
inananların sayısı çok az olmuştur.
Hz. İsa'nın Mücadelesi
Derin Allah korkusu ve sevgisi ile tüm peygamberler gibi,
bütün insanlara örnek olan Hz. İsa hayatı boyunca inkar edenler
ve müşriklerle fikri mücadele içinde olmuştur. Din ahlakından
uzaklaşmış olan İsrailoğulları'na, Allah'ın varlığını ve birliğini
anlatmış, Rabbimiz'in insanlara emrettiği ahlakı onlara bildirmiştir.
Kavmini, Allah'a iman etmeye, gönülden teslim olup Allah'ın
hoşnutluğunu kazanmak için yaşamaya, günahlardan ve kötülüklerden
sakınmaya, salih amellerde bulunmaya davet etmiştir. Onlara
dünya hayatının geçiciliğini ve ölümün yakınlığını hatırlatmış,
insanları yalnızca Allah'a ibadet etmeye ve sadece Allah'tan
korkup sakınmaya çağırmıştır.

Marco Basaiti, Venedik,1470-75
Mesih ve yakınlaştırılmış
(yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan
kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye
'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse
(bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır.
(Nisa Suresi, 172)
|
Hz. İsa'nın yaşadığı dönemde, Akdeniz ve çevresi tümüyle
Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altındaydı. Roma'nın dini,
Akdeniz çevresinde yaşayan dönemin diğer toplumları gibi çok
tanrılı batıl bir dindi. Yunan mitolojisinin hayali tanrıları,
farklı isimler altında, Roma mitolojisinde de kullanılmaktaydı.
Filistin topraklarında yaşayan Yahudiler ise Roma İmparatorluğu'nun
yönetimi altında azınlık konumundaydılar. Ancak Roma yönetimi,
Yahudilerin inanışlarına ve iç işlerine fazla karışmıyordu.
Bu arada Yahudiler ise, MÖ 2. yüzyıldan itibaren kendi aralarında
bir parçalanma sürecine girmişlerdi. Eski Ahit ve Yahudi geleneklerinin
çeşitli gruplar tarafından farklı yorumlanmasıyla, bazı mezhepler
ortaya çıkmış ve bu mezhepler arasında ciddi tartışmalar yaşanmaya
başlamıştı. Bu tartışmalar, toplumda endişe ve huzursuzluğa
neden oluyor ve karmaşa bir türlü ortadan kaldırılamıyordu.
Yahudilik, Allah'ın Hz. Musa'ya vahyettiği hak olan halinden
uzaklaşmış, pek çok batıl inanış ve kuralın eklenmesi ile
dejenere edilmişti.
Hz. İsa ise, Yahudilere, hakkında ihtilafa düştükleri konuları
açıklamak, insanların özünden uzaklaştıkları hak din ahlakını
onlara yeniden öğretmek, bazı Yahudilerin din ahlakına karıştırdıkları
çarpık düşünceleri ve hurafeleri ortadan kaldırmak için gönderilmişti.
Kuran'da Hz. İsa için şu şekilde haber verilmektedir:
İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki:
"Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin
bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının
ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim,
sizin de Rabbiniz'dir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru
yol budur." Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa
düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara.
(Zuhruf Suresi, 63-65)
Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size
haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz'den
bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin
(Al-i İmran Suresi, 50)
Hz. İsa'nın insanlara hak dini tebliğ etmesi, din ahlakına
uygun olmayan düzenden menfaat sağlayan çevrelerde büyük rahatsızlık
uyandırmıştı. Sahte din adamları ve Allah'a şirk koşan müşrikler
bu çevrelerin başında gelmekteydi. Bunlardan bazıları oluşturdukları
sahte din anlayışı ile toplum içinde statü kazanmış ve maddi
imkanlarını artırmışlardı. Dinin gerektirdiği güzel ahlakı
değil, kendilerine menfaat sağlayan adaletsizliği, zulmü,
yalanı, müşrikliği savunuyorlardı. Bazı şekli ibadetleri,
kendilerince, yalnızca gösteriş için yerine getiriyor, bunlarda
da Hz. Musa'nın getirdiği hak dini korumuyor, pek çok batıl
hüküm ve hurafeyi dinlerine dahil ediyorlardı. Kuran'ın "Artık
vay hallerine; Kitab'ı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir
değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere..."
(Bakara Suresi, 79) ayetinde bildirildiği gibi, bazı Yahudi
ruhbanları Tevrat hükümlerini değiştirmişlerdi.

Phillippe de Champaigne, Son Yemek, Luvr Müzesi, Paris
|
Hz. İsa ise, bu insanlara yalnızca Allah'a ibadet etmeyi,
Allah'tan korkup sakınmayı, Allah'ı sevmeyi ve Allah için
yaşamayı öğütlüyordu. Allah rızası için güzel bir ahlak yaşayıp,
batıl dinlerinden yüzçevirmeleri gerektiğini; insanlara adaletsizlik
yapmaktan sakınmalarını bildiriyordu. Kendilerini ve halkı
kandırmaktan vazgeçip samimi olarak iman etmelerini tebliğ
ediyordu. Gösterdiği mucizeler onun, Allah'ın alemler üzerine
seçip beğendiği, ilim ve kuvvet olarak desteklediği, çok kıymetli
bir peygamber olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Onun iman
derinliği, yüksek ahlakı, üstün kavrayışı ve hikmetli açıklamaları
insanlarda büyük bir hayranlık uyandırıyordu. Ancak, mevcut
batıl düzenlerini korumakta inat eden söz konusu kimseler,
Hz. İsa'ya itaat etmediler.
Hz. İsa'nın kavminin arasında bulunduğu dönem boyunca, ona
tabi olanların sayısının çok az olduğu bilinmektedir. Kuran'da,
Hz. İsa'nın kavminin inkarda direnmesi üzerine, kendisinin,
yardımcılarının kimler olduğunu sorduğu bildirilir. Bu soru
karşısında, Hz. İsa'ya tabi olduklarını söyleyenlerin, yani
Havarilerin, sayısı ise oldukça azdır. Ayetlerde şöyle bildirilmektedir:
Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi
ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler:
"Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim
gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler. "Rabbimiz,
biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle
beraber yaz." (Al-i İmran Suresi, 52-53)

Ey insanlar, şüphesiz elçi size Rabbinizden hakla
geldi. Öyleyse iman edin, sizin için hayırlıdır. Eğer
inkara saparsanız, şüphesiz göklerde olanların ve
yerde olanların tümü Allah'ındır. Allah bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir.
(Nisa Suresi, 170)
|
Samimi müminlerin önemli özelliklerinden biri gayba iman
etmeleri ve elçilere her koşulda hiçbir mazeret öne sürmeden
gönülden itaat etmeleridir. İhlasla Allah'a iman eden kimseler,
Allah'ın elçilerinin söylediği her sözün hak olduğunu bilir,
onlara gönülden güvenir, teslim olur, sever ve içten saygı
duyarlar. İman edenlerin peygamberlere olan sevgisi, "Peygamber,
mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır..."
(Ahzab Suresi, 6) ayetiyle de haber verildiği gibi her türlü
sevginin, bağlılığın üstündedir. Nitekim, sahabenin Peygamber
Efendimiz (sav)'e olan bağlılıkları ve müşriklerle yapılan
savaşlarda bir an bile tereddüt etmeden kendilerini mübarek
Peygamberimiz (sav)'in önüne atmaları bu konuda çok güzel
bir örnektir.
Romalı putperestlerin, sözde dindar olduklarını öne süren
bazı müşrik Yahudilerin, menfaatlerinin zarar görmesinden
endişe eden toplumun önde gelenlerinin baskılarının yanı sıra,
Hz. İsa'ya tabi olanların sayısının çok az olması da Hz. İsa'nın
içinde bulunduğu ortamın zorluğunu göstermesi açısından dikkat
çekicidir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki Hz. İsa'nın
mücadelesinin böylesine zorlu bir ortam içinde geçmesinin
birçok hikmeti vardır. Hz. İsa ve ona gönülden tabi olan ihlaslı
müminler, Allah'ın izniyle, bu ortama sabrettikleri ve mücadele
ettikleri her anın karşılığını Rabbimiz'in Katında en güzel
şekilde alacaklardır. Böyle ortamlar, iman edenlerin mücadele
azmini ve birbirlerine olan bağlılıklarını artıran; imanlarını
güçlendiren; Allah'a olan sevgilerini ve bağlılıklarını sağlamlaştıran
çok değerli ortamlardır. Müminler yaşadıkları herşeyin Allah'ın
dilemesiyle gerçekleştiğine iman eder ve Rabbimiz'den gelen
herşeye gönülden razı olurlar. Allah'ın iman edenlerin gerçek
dostu ve vekili olduğunun bilincinde olan müminler, Allah'ın
dininin muhakkak üstün geleceğini bilirler.
Allah, müminlerin aleyhine inkar edenlere hiçbir zaman yol
vermeyeceğini, peygamberlerin ve onlara uyanların mutlaka
galip geleceklerini vaad etmiştir. İman edenlerin aleyhinde
tuzaklar kuranların ise, kurdukları tüm tuzakların başarısız
olacağı, bunun Allah'ın bir sünneti olduğu Kuran'da bildirilmiştir:
(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak
ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen,
kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin
sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın
sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen,
Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.
(Fatır Suresi, 43)
Hz. İsa, diğer tüm peygamberler gibi, kurulan tuzaklar karşısında
gösterdiği üstün kararlılığı ve sabrı ile tüm müminlere örnek
olmuş, onları cesaretlendirip şevklendirmiştir. İncil'deki
pek çok açıklamada, Hz. İsa'nın kendisine tabi olanlara, "onları
çeşitli zorlukların beklediğini, ancak Allah'ın kendilerinin
yardımcısı ve velisi olduğunu" anlattığı yer almaktadır. Allah'a
tevekkülü ve teslimiyeti ile üstün bir ahlak gösteren Hz.
İsa, çevresindekilere de her zaman tevekküllü olmalarını,
her işi yapanın Allah olduğunu unutmamalarını tebliğ etmiştir.
İncil'de Hz. İsa'nın havarilere, karşılaşacakları zorluklar
ve bu durumda göstermeleri gereken tevekkülü şöyle anlattığı
yazılıdır:
İnsanlardan sakının. Sizi mahkemelere verecekler, havralarında
kamçılayacaklar. Hatta benden ötürü valilerin ve kralların
önüne çıkarılacaksınız. Böylece onlara ve uluslara tanıklık
edeceksiniz. Sizleri mahkemeye verdikleri zaman, neyi nasıl
söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. Ne söyleyeceğiniz
o anda size bildirilecek. Çünkü konuşacak olan siz olmayacaksınız...
Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. Bir kentte size
zulmettikleri zaman ötekine kaçın... Bunun için onlardan
korkmayın. Örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olup
da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur. Size karanlıkta söylediklerimi,
siz gün ışığında söyleyin. Kulağınıza fısıldananı, damlardan
duyurun. Bedeni öldüren, ama canı öldürmeye gücü yetmeyenlerden
korkmayın. Hem canı hem de bedeni cehennemde mahvedecek
güçte olan Allah'dan korkun. (Markos, 13:9-13; Luka, 21:12-17)

Dediler ki: "Allah oğul edindi." O, (bu
yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her
ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir.
(Bakara Suresi, 116)
|
Gerçekten de Hz. İsa döneminde ilk Hıristiyanlar üzerindeki
baskılar, Hıristiyanlığın ilk üçyüz yılı boyunca da devam
etmiştir. Hz. İsa'ya inananların çoğunluğu kendilerini gizlemek
durumunda kalmış, inançlarını açıklayanların büyük bir kısmı
ise ağır cezalara çarptırılmış, işkenceye maruz kalmış ve
kimi zaman da katledilmişlerdir. Ancak inkar edenlerin kurdukları
tuzakların en büyüğü elbette Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışmalarıdır.
Dönemin bazı önde gelen Yahudileri, Romalı putperestler ile
iş birliği yapmış ve bazı münafıkların da onlara destek vermesiyle,
Hz. İsa'yı öldürmek için plan kurmuşlardır. Planlarını gerçekleştirebilmek
için en ince detayına kadar her aşamayı hesaplamış ve kendilerince
tam olarak işleyecek bir düzen kurmuşlardır. Ancak kurdukları
bu düzen hiç ummadıkları bir şekilde bozulmuş, onlar Hz. İsa'yı
öldürdüklerini sanırken, Rabbimiz Hz. İsa'yı Kendi Katına
yükselterek, bu mübarek peygamberini inkarcıların tuzaklarından
ve hilelerinden korumuştur. Tarihi bir mucizenin tecelli ettiği
bu harikayla, inkarcıların tuzakları yerle bir olmuştur.
Burada önemli bir konuya değinmek yerinde olacaktır. Daha
önce de belirttiğimiz gibi, Hz. İsa'ya tuzak kuranlar arasında
Yahudilerin sözde din adamları da bulunmaktadır. Makam ve
mevkilerini kaybetmek endişesi ile hareket eden bu kimseler
o dönemde yaşayan bazı Yahudilerden de destek görmüşlerdir.
Bu kişiler Romalı putperestler ile işbirliği yapmışlar ve
Hz. İsa'nın öldürülmesini hedef alan bir plan kurmuşlardır.
Allah Katında şerefli ve üstün olan bir elçiyi, kendilerini
hak din ahlakını yaşamaya davet ettiği ve bu davetin dünyevi
çıkarlarını zedeleyeceğini düşündükleri için öldürmeye kalkışmaları
-her ne kadar bu hedeflerine ulaşamamış olsalar da- büyük
bir suçtur. Ayrıca Hz. İsa'ya benzeyen bir başka kişiyi katlederek
cinayet suçunu da yüklenmişlerdir. Ancak bu suç, yalnızca
o dönemde bu planı kuran ve uygulamaya koyanlara aittir ve
hiç şüphesiz bu kişiler eylemlerinin karşılığını ahirette
eksiksiz alacaklardır. Ne var ki, o dönemde yaşayan bir kısım
Yahudinin işlediği bu suç nedeniyle, Hz. İsa'ya kurulan tuzaktan
tüm Yahudileri sorumlu tutmaya kalkışmak da önemli bir yanlıştır.
Allah İnkar Edenlerin Hz. İsa'ya Kurdukları Tuzağı Boşa Çıkarmıştır
Bazı Yahudilerin ve Romalı putperestlerin Hz. İsa'yı öldürmek
için kurdukları plan, tarihin farklı dönemlerinde inkarcıların
pek çok peygambere karşı kurdukları tuzaklardan biridir. Allah
Kuran'da, inkarcıların ne zaman kendilerine bir peygamber
gelse ve onları gerçek din ahlakını yaşamaya davet etse, muhakkak
ona karşı çeşitli tuzaklar kurduklarını ve hatta onu öldürmeye
kalkıştıklarını haber vermiştir.
Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve
ardından peşpeşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da
apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik.
Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı
bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak,
bir kısmınız da onu öldürecek misiniz? (Bakara Suresi, 87)
Hz. İbrahim'i ateşe atan, ordularıyla birlikte Hz. Musa'yı
takip eden, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'i bir
gece baskınıyla öldürmeye kalkışan, Hz. Yusuf'u kuyuya terk
eden, sadece "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için müminleri
yurtlarından sürmeye kalkışanlar, farklı dönemlerde yaşamış
olmakla birlikte benzer düşünce yapısına sahip olan insanlardır.
Hepsi, Allah'a ve elçilerine başkaldırmaya kalkışmış, Allah'ın
emrettiği din ahlakına karşı gelmiş, ahirette yaptıklarının
hesabını vereceklerini göz ardı etmişlerdir. Peygamberlerin,
kendilerine Allah'ın kulu olduklarını hatırlatmalarına, onları
fedakar olmaya, sadaka vermeye, Allah rızası için iyilikte
bulunmaya, adil olmaya, tevazulu olmaya davet etmeleri öfke
duymalarına ve Allah Katında seçkin ve tertemiz olan elçiler
aleyhinde tuzaklar kurmalarına neden olmuştur. İnkarcıların
bu zihniyeti bir Kuran ayetinde şöyle haber verilmektedir:
... Onlara elçiler göndermiştik. Onlara
ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle bir elçi
geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler.
(Maide Suresi, 70)
Benzer bir şekilde Mekkeli müşriklerin de Hz. Muhammed (sav)'i
yurdundan çıkarmak ve öldürmek için tuzaklar tasarladıkları
Kuran'da bildirilmiştir. Rabbimiz, inkarcılar bu tuzağı kurarken
Kendisi'nin de onlara bir tuzak kurduğunu haber vermiştir.
Hiç kuşku yok, tuzak kuranların en üstünü Yüce Allah'tır.
Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya
da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı.
Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir
karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına
karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
Daha önce de belirttiğimiz gibi inkar edenler Hz. İsa'yı
da öldürmeye kalkışmışlardır. Kendilerince çok kapsamlı bir
plan yapmış ve Hz. İsa'yı ele geçirerek öldüreceklerini düşünmüşlerdir.
Tarihi ve İslami kaynaklarda yer alan bilgilere göre, bazı
müşrik Yahudiler, Romalıları Hz. İsa aleyhinde kışkırtabilmek
için, Hz. İsa hakkında pek çok yalan ve iftira ortaya atmışlardır.
Böylece Romalıların Hz. İsa'nın öldürülmesi için harekete
geçmesini hedeflemişlerdir. Yahudilerden bazılarının Hz. İsa
aleyhinde düzen kurdukları Kuran'da şu şekilde bildirilmiştir:
Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi
ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler:
"Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim
gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler. "Rabbimiz,
biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle
beraber yaz." Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular.
Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların
en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 52-54)
Allah onların tuzaklarını hiç ummadıkları bir şekilde tersine
çevirmiştir. Hz. İsa'yı hiçbir şekilde öldürememişler, ancak
bu konuda onlara bir benzetilme yapılmıştır. Rabbimiz bu seçkin
kulunu, inkar edenlerin tuzaklarından koruyup kurtarmıştır.
Nisa Suresi'nin 157-158. ayetlerinde bu gerçek şöyle bildirilmektedir:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu
Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle
de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler
(ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun)
benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa
düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna
uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu
kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)
Bilakis; Allah onu Kendine yükseltti. Allah
üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi,
158)
Kuran'ın diğer ayetlerinde de haber verildiği gibi, Hz. İsa
ölmemiştir ve Allah Katında diridir. Allah'ın, Kuran'da Hz.
İsa'ya kurulan tuzakların bozulduğunu bildirmiş olması da,
Hz. İsa'nın Allah Katında diri olduğunun önemli delillerinden
biridir. Eğer Hz. İsa bazı kimselerin iddia ettiği gibi ölmüş
olsaydı (ki bu doğru değildir), o takdirde bu, inkar edenlerin
kurdukları tuzakla hedeflerine ulaşmış oldukları anlamına
gelirdi. Zira bu tuzağın ana hedefi Hz. İsa'nın öldürülmesidir.
Ancak Allah, Hz. İsa'ya kurulacak olan bu tuzağı bozacağını
bildirmiş ve "... Allah, kafirlere mü'minlerin
aleyhinde kesinlikle yol vermez." (Nisa Suresi, 141)
ayetinin bir tecellisi olarak, inkar edenlerin Hz. İsa'yı
öldürmelerine izin vermemiştir. Kuran'ın pek çok ayetinde,
inkar edenlerin tuzaklarının hiçbir şekilde başarıya ulaşamayacağı,
bu tuzakların yerle bir edilmesinin Allah'ın sünnetinin bir
gereği olduğu haber verilmiştir. Bu ayetlerden bazıları şu
şekildedir:
Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular.
Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da
olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık)
vardır. (İbrahim Suresi, 46)
… Gerçekten Allah, kafirlerin hileli-düzenlerini
boşa çıkarıcıdır. (Enfal Suresi, 18)
Yoksa hileli-bir düzen mi kurmak istiyorlar?
Fakat (asıl) 'o inkar edenler hileli-düzene düşecek olanlardır.
(Tur Suresi, 42)
Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve
sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten
Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez. (Hac Suresi,
38)
Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp
kuruyorlar; Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum. Sen kafirlere
bir mühlet ver, az bir süre tanı. (Tarık Suresi, 15-17)
Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı
da, Allah(ın azap emri) onların kurdukları yapıların temellerine
geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azap
onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti. (Nahl Suresi,
26)
Hz. İsa Ölmemiştir
Allah'ın mübarek elçilerinden biri olan Hz. İsa'nın ölmediği
ve öldürülmediği Kuran'da iman edenlere haber verilmiş bir
müjdedir. Bu gerçeği daha iyi anlayabilmek için Hz. İsa'nın
durumunun haber verildiği ayetlerin detaylı olarak incelenmesi
yerinde olacaktır.
Kuran'da, Hz. İsa'nın öldürülmediği ve Allah Katına yükseltildiğini
haber veren ayetlerin başında Al-i İmran Suresi'nin 55. ayeti
ve Nisa Suresi'nin 157-158. ayetleri gelmektedir. Bu ayetlerde
yer alan ifadeler kelime kelime incelendiğinde, Rabbimiz'in
çok önemli bir gerçeği haber verdiği görülür. Buna göre, Hz.
İsa ölmemiş ve öldürülmemiş, diri olarak Allah Katına yükseltilmiştir.
Ayetlerde işaret edilen bir başka gerçek ise; Allah Katında
diri olan Hz. İsa'nın, kıyametten önceki son dönemde yeniden
yeryüzüne döneceğidir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde Hz.
İsa'nın ikinci kez dünyaya gelişinin Kuran'dan ve hadis-i
şeriflerden delilleri detaylı olarak açıklanacaktır.
Al-i
İmran Suresi'nin 55. ayetinde, Allah'ın Hz. İsa'yı "vefat
ettireceği", inkarcılardan koruyacağı ve onu Kendi Katına
yükselteceği haber verilmektedir. Ayetin tefsirinden çıkan
mana, -pek çok İslam alimi ve müfessirinin ortak görüşüyle-
Hz. İsa'nın ölmemiş olduğudur. Ayette şu şekilde bildirilmiştir:
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa,
doğrusu seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni
Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim
ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne
geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında
anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim."
(Al-i İmran Suresi, 55)
Bu ayette öncelikli olarak üzerinde durulması gereken kısım,
"seni Ben vefat ettireceğim" cümlesidir. Ayette yer alan "vefat
ettirmek" kelimelerinin anlamları incelendiğinde ortaya önemli
bir gerçek çıkmaktadır. "Vefat ettirmek" Türkçede kullanılan
ölüm anlamından farklı anlamlara gelmektedir. Türkçe meallerde
öldürme ya da vefat ettirme olarak çevrilen kelime, Arapçada
"teveffa" kökünden türemiştir ve bu kelime
ölüm manasına değil, "canın alınması", "teslim
alınması" manalarına gelmektedir. İnsanın canının
alınmasının ise her zaman ölüm anlamına gelmediği yine Kuran'da
bize bildirilmektedir. Örneğin "teveffa" kelimesinin geçtiği
bir ayette insanın ölümünden değil, uykuda canının alınmasından
bahsedilmektedir:
Allah, ölecekleri (mevt) zaman canlarını
alır (teveffa); ölmeyeni de uykusunda (canını alır) (lem
temut). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı (el mevte)
verilmiş olanı tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele
kadar salıverir... (Zümer Suresi, 42)

Ne zaman onlara Allah Katından yanlarındakini doğrulayan
bir elçi gelse, kitap verilenlerden birtakımı, sanki
bilmiyorlarmış gibi Allah'ın Kitabı'nı arkalarına
attılar.
(Bakara Suresi, 101)
|
Bu ayette "vefat ettirme" olarak tercüme edilen kelime ile,
Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde kullanılan kelime aynıdır,
yani her iki ayette de "teveffa" kelimesi geçmektedir. İnsanın,
gece içinde bulunduğu durum ölüm olmadığına göre yukarıdaki
ayette kullanılan "teveffakum" kelimesi ölüme işaret etmemekte,
"geceleyin canlarınızı alan" anlamına gelmektedir.
Eğer "teveffa" kelimesi ölüm anlamında kullanılacaksa, o zaman
tüm insanların her gece uyuyarak geçirdikleri vakitte biyolojik
olarak öldüklerini söylemek gerekecektir. Bu durumda Hz. İsa'nın
da hayatı boyunca uyuduğu her gece öldüğünü, diğer bir deyişle
binlerce kere öldüğünü iddia etmek gerekir ki, bu akla ve
mantığa aykırıdır.
Uykunun bir tür vefat olarak değerlendirildiğini,
ancak bununla biyolojik ölümün kast edilmediğini gösteren
örneklerden biri de Peygamber Efendimiz (sav)'in uykusundan
kalktığı zaman "Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a
hamdolsun" dediğini bildiren hadis-i şeriftir.18
Hiç şüphesiz, Hz. Muhammed (sav) bu hikmetli sözüyle, uyunduğu
zaman biyojik manada ölüm gerçekleştiğine değil, uyuyan insanın
bizim anladığımızdan farklı bir anlamda "canının alındığına"
dikkat çekmiştir. Ünlü İslam alimi ve müfessir İbn Kesir de,
Al-i İmran Suresi'nin tefsirini yaparken, diğer pek çok delil
ile birlikte söz konusu hadis-i şerifi kullanmıştır. İbn Kesir'in
tefsirinde, "teveffa" kelimesinin uykuya işaret ettiği, aynı
kelimenin diğer ayetlerde ne şekilde yer aldığı gösterilerek
açıklanır. Bu açıklamaların ardından, İbn Kesir, İbn Ebu Hatim'den
rivayet edilen bir hadisi de kullanarak kanaatini şöyle ifade
eder:
İbn Ebu Hatim diyor ki; "Bize babam...
Hasan'dan rivayet etti ki, o, 'Seni vefat ettireceğim..."
ayeti hakkında şu açıklamada bulunmuştur: Burası, 'Seni
uyku ölümü ile öldüreceğim, yani uyutacağım' anlamındadır
ki, Allah Teala Hz. İsa'yı uykuda iken göğe kaldırmıştır...
Cenab-ı Hak, Hz. İsa'yı şüphe götürmeyen bir gerçek olarak,
uyku ile vefat ettirdikten sonra göğe çekmiş ve o
dönemde kendisine eziyet eden Yahudilerin eziyetlerinden
kurtarmıştır.19
İslam alimlerinden Muhammed Zahid el-Kevseri ise, "teveffa"
kelimesinin anlamını incelerken, ayette bu kelimenin ölüm
manası taşımadığını ifade etmiş ve Zümer Suresi'nin 42. ayetinde
geçen "mevt" kelimesine dikkat çekmiştir:
Eğer Hz. İsa ölmüş olsaydı (ki bu doğru
değildir), "Allah ölüm vakti gelen
nefisleri vefat ettirir." (Zümer Suresi, 42) mealindeki
ayette yer alan ve ölüm anlamına gelen "mevt" kelimesi bildirilmezdi...
Şayet iddia edildiği gibi Allah-u Teala adi ölümü (biyolojik
anlamda ölümü) bildirmiş olsaydı, bu açıkça haber verilirdi.
Madem ki Allah, Yahudilerin Hz. İsa'yı öldürmediğinden,
vefattan ve göğe yükselmekten bahsetmektedir, o halde burada
normal ölümün dışında bir mana düşünülmelidir.20
Kevseri ile aynı dönemde yaşamış olan Şeyhülislam
Mustafa Sabri Efendi ise, Zümer Suresi'nin 42. ayetini delil
olarak göstererek, "Şayet teveffa kelimesini, "öldürme" anlamında
alsaydık, ruhların da ölmesi gerekmektedir." yorumunu yapmaktadır.21
Nitekim İslam alimi Mevdudi'nin Kuran tefsirinde de, Al-i
İmran Suresi'nin 55. ayetinde geçen (Maide Suresi'nin 117.
ayetinde de aynı kelime kullanılmaktadır) "müteveffi" kelimesi
için şu açıklamada bulunulmaktadır:
Arapça metindeki "müteveffi" kelimesi,
"teslim almak" ve "can almak" anlamlarına gelen 'teveffa"
kelimesinden gelir; fakat burada mecazi anlamda kulanılmıştır.
Burada "görevden alma" anlamına gelmektedir.22
İslam tarihinin ilk müfessirlerinden biri olarak kabul edilen
Maturidi de, ayette Hz. İsa'nın bilinen biyolojik anlamda
ölümünden bahsedilmediğini ifade etmiştir:
Ayette kast edilen şey, ölüm anlamındaki
vefat değil, bedenin dünyadan alınması anlamındaki vefattır.23
İslam alimleri, teveffa kelimesinin ayette geçen hali olan
"müteveffiyke" kelimesini yorumlarken Hz. İsa'nın ölmediği,
Allah Katına yükseltildiği ve kıyametten önce yeryüzüne tekrar
döneceği konusunda ittifak sağlamışlardır. Örneğin, ünlü tefsir
alimi Taberi, "müteveffiyke" kelimesinin "yerden almak" manasında
kullanıldığını ifade eder ve ayeti şu şekilde açıklar:
Bize göre en sıhhatli görüş bu kelimeyi
"kabzetmek", "yerden çekmek" manasında almaktır. Buna göre
ayetin anlamı; "seni yerden alıp, göklere çekerim" şeklinde
olur. Ayetin devamı da, ahir zamanda inkarcılara karşı olan
galibiyete dikkat çekmekle bu fikri teyid eder mahiyettedir.24
Bu açıklamanın devamında Taberi, "müteveffiyke" kelimesinin
anlamı ile ilgili diğer yorumlara da yer vermektedir. Kelimenin
bir tür uyku olarak açıklanması da, İslam alimleri arasında
kabul gören bir yorumdur. Mısırlı alim Halil Herras, Hasan
Basri'ye göre bu ifadeden maksadın "Ben seni uyutup, uyku
halindeyken kaldırıp Katıma yükselteceğim" olduğunu ifade
eder. Celaluddin es-Suyuti ise tefsirinde, sahih hadislere
dayanarak Hz. İsa'nın ölmediğini açıklar ve şöyle der:
O halde Hz. İsa göğe çıkarıldı ve kıyametten
önce gelecektir.25
Osmanlı'nın son dönem İslam alimlerinden Mehmed Vehbi de,
bu ayeti aşağıdaki şekilde tefsir ederek; Hz. İsa'nın ölmediğini
ve öldürülmediğini ifade etmiştir:
Ey İsa, Ben seni uykuyla uyutarak
mahall-i bereket ve kerametim olan sema cihetine kaldırıp,
Yahudilerin şerrinden kurtaracağım ve kafirlerin fena fiillerini
senden temizleyerek, onların içinden çıkarıp kötülüklerden
kurtaracağım.26
Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde Hz. İsa'nın ölmediğine
işaret edildiğini ifade eden İslam alimlerinden biri de İbn
Teymiyye'dir. İbn Teymiyye, ayette kast edilen mananın "bir
tür uyku ölümü" olabileceğini açıklarken şu yorumu yapar:
Bu ayet, Hz. İsa'nın ölümünün kast
edilmediğine delildir... Ayette geçen, "et-teveffi"
sözü, beden olmaksızın sadece ruhun veya ikisinin ölümünü,
ancak başka bir karineyle (konuyu bu anlamda açıklayan başka
bir delilin varlığı ile) gerektirir. Bundan maksat uyku
ölümü de olabilir. (Enam Suresi, 60. ayette olduğu gibi.)
Ayetin son bölümündeki "inkar edenlerden seni tertemiz ayıracağım."
sözü de bu şekildedir. Hz. İsa'nın vücudu ruhundan ayrılmış
olsaydı, onun vücududu da diğer peygamberler gibi yerde
olurdu.27
Elmalılı Hamdi Yazır ise, tefsirinde bu ayetten anlaşılan
anlamın, 'Hz. İsa'nın ölmediği, Allah Katında diri olduğu'
şeklinde bildirir:
... Bizce bu tefsir ve inancın özeti şu
demek olur: Allah'tan bir kelime olan ve Ruhu'l-Kudüs ile
teyid edilmiş bulunan Mesih İsa'nın ruhu henüz kabzedilmemiştir.
Ruhunun eceli gelmemiştir. Kelime daha Allah'a dönmemiştir.
Onun daha dünyada göreceği işler vardır.28
Görüldüğü gibi bu ayette, "vefat" kelimesi Türkçede yaygın
olarak kullanıldığı gibi ölüm anlamı taşımamaktadır. Ayette
bildirilen "... seni Ben vefat ettireceğim... " cümlesiyle,
Hz. İsa'nın uykudakine benzer bir duruma sokularak, Allah
Katına yükseltildiği haber verilmektedir. Hz. İsa ölmemiş,
sadece Allah'ın takdiriyle bu boyuttan ayrılmıştır. (En doğrusunu
Allah bilir.)
Nisa Suresi, 157. ve 158. Ayetlerinin Açıklaması
Hz. İsa'yı öldürmek için harekete geçenlerin başarıya ulaşamadıklarını
açıkça ifade eden ayetlerden biri de, Nisa Suresi'nin 157.
ayetidir. Bu ayetin, sonraki ayetle birarada incelenmesi gerekmektedir.
Ayetlerde, inkarcıların Hz. İsa'yı öldürmedikleri ve asmadıkları,
ancak onlara öyle gösterildiği, Allah'ın Hz. İsa'yı Kendi
Katına yükselttiği bildirilmektedir:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih
İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle
de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler
(ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun)
benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa
düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna
uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu
kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah
üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi,
158)
Bu ayetlerde yer alan delilleri detaylı olarak ele almadan
önce, bir konuyu açıklamak yerinde olacaktır. Ayetlerde "ma
salebe" kelimeleriyle haber verilen ve Kuran meallerinde "asmadılar"
olarak geçen kelimenin sözlük anlamına bakıldığında çok önemli
bir bilgi edinilir. Bu kelimenin kökü olan "salebe" fiili,
asmak ve idam etmek anlamlarının yanı sıra "haçlamak, çarmıha
germek" anlamları da taşımaktadır. Bu durumda, Hıristiyanlık
inancının temel unsurlarından biri olan Hz. İsa'nın çarmıha
gerildiği inancının da hiçbir şekilde doğru olmadığı birkez
daha anlaşılmaktadır.
Hz. İsa'nın Öldüğünü İddia Edenler Zanda Bulunmaktadır
İnkar edenler Hz. İsa'yı öldürmek istemişler, hatta -görünürde-
bu planlarını gerçekleştirdiklerini sanacakları bir ortam
da oluşmuş, ancak Allah onların bu hedeflerine ulaşmalarını
engellemiştir. Hz. İsa'yı öldürememişler ve asamamışlar, ancak
onlara bir benzeri gösterilmiştir. Hz. İsa'yı öldürdüğünü
öne sürenlerin bu konudaki ithamları ise sadece zandan ibarettir.
Taberi tefsirinde, inkar edenlerin bu konuda kesin bir bilgilerinin
olmadığı şu şekilde açıklanır:
İsa hakkında ihtilafa düşen Yahudiler,
onun öldürülüp öldürülmediğinden şüphe etmektedirler. Bu
husustaki bilgileri sadece zanna uymaktan ibarettir. Öldürdükleri
kimsenin Hz. İsa olup olmadığı hakkında pek bildikleri bir
şey yoktur. Ancak öldürdükleri kişinin, öldürmek istedikleri
Hz. İsa olduğunu zannetmektedirler. Kesin olarak onu öldürmediler...
Hz. İsa'yı kesin olarak öldürmediler, çünkü onun öldürülüşü
hususunda zan ve şüphe içindedirler.29
İnkar edenlerin şüphe içinde kalmış olmaları, tuzaklarının
hedefine ulaşmadığının önemli bir delilidir. Eğer kurdukları
tuzak doğrultusunda gerçekten Hz. İsa'yı öldürmüş olsalardı,
bu konuda şüpheye düşecekleri bir durum olmaz, planlarının
neticeye ulaştığından emin olurlardı. Ancak, kuşku duymaları
olağanüstü bir durumla karşı karşıya kalmış olduklarını göstermektedir.
Bu konuyu şöyle bir örnekle düşünelim. Bir kişiyi öldürmek
için ateş açan kimse, attığı kurşunla onun ölüp ölmediğini
mutlaka bilir. Ya da idam edilen birisinin, asıldıktan sonra
ölüp ölmediğinden şüphe edilmesi için sıra dışı bir durumun
oluşması gerekir. Öldürmek için girişilen bir eylem neticesinde,
sonuçtan kuşku duyuluyorsa, bu olağan bir durum değildir.
Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışan kimseler de, eğer hedeflerine
ulaşmış olsalardı bundan hiçbir kuşku duymaz, Hz. İsa'yı kesin
olarak öldürdüklerini söyleyebilirlerdi. Ancak Rabbimiz onların
şüpheye düştüklerini, sadece tahminde bulunduklarını, bu konuda
kesin bir bilgiye sahip olmadıklarını haber vermektedir. Bu
durum, Hz. İsa'nın ölmediğini ve diri olarak Allah Katına
yükseltildiğini gösteren delillerden biridir.

Yoksa siz, gerçekten İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın,
Yakub'un ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını
mı söylüyorsunuz? De ki: "Siz mi daha iyi biliyorsunuz,
yoksa Allah mı? Allah'tan kendisinde olan bir şehadeti
gizleyenden daha zalim olan kimdir? Allah, yaptıklarınızdan
gafil değildir."
(Bakara Suresi, 140)
|
Hz. İsa'ya Kurulan Tuzağın Bozulması, Allah'ın
Üstün Gücünün Bir Tecellisidir
Ayetlerde dikkat çekilen bir başka husus da, ayetin (Nisa
Suresi, 158) son kısmında yer alan "Allah üstün ve
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir" ifadesidir.
Bu ifadeyle Hz. İsa'nın yaşadığı bu olayda, Allah'ın üstün
gücünün tecelli ettiği olağanüstü bir durumun varlığına işaret
ediliyor olması muhtemeldir. (En doğrusunu Allah bilir.)
İslam alimleri de bu ayeti tefsir ederlerken, ayetin bu bölümüne
dikkat çekmişlerdir. İslam alimleri, bu sözlerin Allah'ın
güç ve hikmetini gösteren olağanüstü bir olay söz konusu olduğunda
bildirildiğini belirterek, buradaki ifadelerin mucizevi bir
duruma işaret ettiğini söylemişlerdir. Örneğin Fahruddin Razi,
bu konuyu şu şekilde açıklamaktadır:
Allahu Teala ayetin sonunda, "Allah Aziz
ve Hakim'dir" buyurmuştur. Buradaki izzetten maksat kudretinin,
hikmetten maksat da ilminin kemali ve mükemmelliğidir. İşte
böylece Cenab-ı Hak bu buyruğu ile Hz. İsa'nın yükseltilmesinin,
her ne kadar bir beşere imkansız dahi gelse, bunun Kendi
kudretine ve hikmetine nispetle imkansız olmayacağına işaret
etmiştir. Bunun bir benzeri de O'nun "...
kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar
götüren O (Allah) münezzehtir." (İsra Suresi, 1)
ayetidir. Çünkü İsra her ne kadar Hz. Muhammed (sav)'in
kudretine nispetle imkansız ise de, Hak Subhanehu'nun kudretine
nispetle çok kolay ve basittir. 30

İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri "hak
söz". Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil.
O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona:
"Ol" der, o da hemen oluverir.
(Meryem Suresi, 34-35)
|
Mehmed Vehbi Efendi de, Rabbimiz'in ayetin sonunda, "Allah
üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir" şeklinde
buyurmasının hikmetlerinden birini şöyle yorumlamaktadır:
Hz. İsa'nın semaya refi bu ayetle sabittir
ve semaya ref etmek, insanın kudretine nispetle mümkün değilse
de, Allah-u Teala'nın kudretine ve hikmetine nazaran asla
taazür (güç) olmadığını beyan (açıklamak) için Cenab-ı hak
ayetin öncesinde Aziz ve Galip olduğuna ve kemal-i ilmine
işaret için Hakim olduğunu ve Hz. İsa'yı semaya refe kudret
ve hikmetinin kafi bulunduğunu beyan buyurmuştur.31
Haseneyn Muhammed Mahluf da Hz. Muhammed (sav)'in miracını
örnek göstererek, Hz. İsa'nın diri olarak Allah Katına yükseltilmesinin
Rabbimiz'in üstün gücünün ve kudretinin delillerinden biri
olduğunu ifade etmiştir:
Peygamberimiz (sav) nasıl ruhu ve bedeniyle,
uyanık halde iken miraca çıktı ise, Hz. İsa da aynı şekilde
diri olarak semaya ref edilmiştir. Bunda bir gariplik söz
konusu değildir. Bu tip durumlar, harika mucizeler arasındadır.
Bu konuda herhangi bir kıyasa da gerek yoktur. Allah herşeye
kadirdir...32
Diğer bazı İslam alimleri ise, Hz. İsa'nın ölmediği ve öldürülmediği,
Allah Katında diri olduğu konusundaki görüşlerini şu şekilde
ifade etmektedirler:
Ömer Nasuhi Bilmen: Katil
vukuuna (öldürme olayına) kat'i surette (kesin olarak) kail
(inanmış) değildirler. Öyle zan ve tahminin bir kıymeti
yoktur. Hakikati hali (gerçek bilgi); Cenabı Hak, Kuran-ı
Kerim'inde serahaten (net olarak) beyan buyuruyor ki, o
mübarek peygamberini kudreti ilahiyesiyle (İlahi kudretiyle)
berhayat (canlı) olarak semaya kaldırmıştır. Kudreti ilahiyenin
azametine ve kainatta tecelli eden milyonlarca bedayi-i
hilkate (yaratılmışlara) bir nazarı intibah (kalp gözü)
ile bakanlara göre bir peygamberi zişanın böyle ruhen ve
cismen en yüksek makamlara yükseltilmesini istibada (uzak
görmeye), tevile asla mahal (imkan) yoktur. 33
Hasaneyn Muhammed Mahluf:
Müslümanların inancı odur ki, Hz. İsa ne asılmıştır, ne
de öldürülmüştür, bilakis ruhu ve bedeniyle diri olarak
semaya yükselmiştir. Allah'ın izin verdiği sürece semada
yaşamaya devam edecektir...34
Zahid Kevseri: Yahudiler
Hz. İsa'yı bedenen öldürmeye niyet etmişler, Allah ise onların
niyetlerini boşa çıkararak, Hz. İsa'nın bedenini kurtarıp
Kendi Katına çıkarmıştır. Burada Yahudilerin tekzip edilmesinin
gerçekleşmesi için, ref'in maddi olması gerekmektedir.35
Elmalılı Hamdi Yazır:
... Bu hususta, ihtilaf etmiş olanlar da muhakkak bundan
dolayı şüphe içindedirler. Buna dair hiçbir ilimleri yoktur.
Fakat zanna tabi olmuşlardır. Halbuki, biz Mesih'i öldürdük
diyenler onu yakinen öldürmediler. Şu halde öldürme cinayetiyle
övünmeleri de bir yalandır. Çünkü bir işten maksat ne ise
hüküm ona göredir. Onların ise öldürmeye teşebbüsten maksatları
asla hasıl olmadı.36
Kurtubi: Ayetin tefsiri
şöyledir: "Ben seni, öldürmeden Kendime yükselteceğim, küfredenlerden
temizleyeceğim, semadan indikten sonra öldüreceğim."37

Allah Hz. İsa'yı Kendi Katına Yükseltmiştir
İnkar edenlerin Hz. İsa'yı öldürmek amacıyla kurdukları tuzağın
bozulmuş olduğunun önemli delillerinden biri de, Rabbimiz'in
Hz. İsa'yı Kendisi'ne yükselttiğini bildirmiş olmasıdır. Ayetlerde
bu gerçek haber verilmektedir:
... seni Kendime yükselteceğim (rafiuke),
seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete
kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz
yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde
aranızda Ben hükmedeceğim." (Al-i İmran Suresi, 55)
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih
İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle
de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler
(ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun)
benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa
düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna
uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu
kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). Bilakis (bel);
Allah onu Kendine yükseltti (refea). Allah üstün ve
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 157-158)
Ayetlerde bildirildiği gibi Hz. İsa'yı öldürmek
isteyenler amaçlarına ulaşamamışlardır. Allah Hz. İsa'yı Kendisi'ne
yükselterek onu inkar edenlerin tuzaklarından korumuş ve kurtarmıştır.
Ayetlerde "rafiuke" ve "refea" olarak geçen kelimenin Arapça
kökeni "ref" kelimesidir. Ref kelimesinin sözlük anlamı "yükselmektir."
İslam alimleri ref kelimesini açıklarken, "ref kelimesi, alçaltmanın
tersidir" demektedirler. İslam alimi Eşari, Al-i İmran Suresi'nin
55. ayetini, Nisa Suresi'nin 158. ayeti ile birlikte açıklamış
ve bu konudaki kanaatini şu şekilde ifade etmiştir: "Hz.
İsa'nın diri olarak semaya ref edildiği (yükseltildiği) hakkında,
ümmetin icmaı vardır."38 (icma-ı
ümmet: aynı asırda yaşamış olan İslam alimlerinden müçtehid
olanların, bir mesele hakkında verilen hükümde birleşmeleridir.)

...Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla
biz nasıl konuşabiliriz? (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz
ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitab'ı verdi ve
beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni
kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı
ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itati de. Ve beni
mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum
gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım
gün de."
(Meryem Suresi, 29-33)
|
İslam alimlerinin büyük çoğunluğu bu ayetleri açıklarken,
"Hz. İsa'nın ölmediği, Allah Katına yükseltildiği ve bu yükselmenin
ruhu ve bedeni ile birlikte gerçekleştiği" hususunda hemfikirdirler.
Bu alimlerden bazılarının görüşleri şöyledir:
Kelam ve tefsir alimi Fahruddin Razi, Nisa Suresi'nin 158.
ayetinde bildirilen "Bilakis Allah onu Kendisi'ne
yükseltmiştir" haberiyle ilgili olarak şu açıklamayı
yapmıştır:
"... Buradaki yükseltme ile, kendisinde,
Allah'ın hükmünün dışındaki hükümlerin geçerli olmadığı
bir yere yükseltme kast edilmiştir. Hz. İsa'nın semaya yükseltildiği
bu ayetle sabittir..."39
Hasan Basri Çantay tefsirinde, "rafiuke"
kelimesini "Kendisi'ne yükseltip kaldırmak" olarak tefsir
etmiş ve "Allah Hz. İsa'yı ruhu ve bedeni ile birlikte yükseltip
kaldırmıştır." şeklinde düşüncesini açıklamıştır.40
İbn Teymiyye'nin açıklaması ise şöyledir:
"Allah onu Kendi Katına yükseltti... ayeti, Hz. İsa'nın
ruhu ve vücuduyla yükseltildiğini açıklamaktadır..."41
Ünlü müfessir Sabuni ise Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini
açıklarken, Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi konusunda
düşüncelerini şöyle açıklamaktadır:
Yüce Allah'ın böyle buyurmasındaki hikmet,
Hz. İsa'yı Yahudilerin elinden kurtaracağını ve ona hiçbir
eziyet edilmeden, sağ salim göklere kaldırılacağını müjdelemektir.
42
Mehmet Vehbi Efendi de bu konudaki kanaatini
şu şekilde ifade etmektedir: "Hz. İsa'nın semaya ref'i bu
ayetle (Nisa Suresi, 158) sabittir..."43
Zahid Kevseri ise, Kuran'da Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi
konusunun itiraz edilemeyecek kadar açık ve net olduğunu ifade
etmektedir. Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini ve Nisa Suresi'nin
157-158. ayetlerini delil olarak gösteren Kevseri, bu ayetlerde
Hz. İsa'nın refi'nin nass (Nass: Kesinlik, açıklık. Kuran-ı
Kerim'de veya hadis-i şeriflerde bir iş veya konu hakkında
olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelam ve ayet) hükmünde
olduğunu söylemekte ve konuyu şöyle açıklamaktadır:
Çünkü ref'in asıl anlamı aşağıdan yukarıya
doğru nakildir. Burada ayetleri mecaz anlamıyla açıklayabilecek
bir husus yoktur. Dolayısıyla şeref ve makam bakımından
yükseltme gibi bir manayı çıkarmaya çalışmanın bir delili
bulunmamaktadır.44
Mevdudi de bu konudaki görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır:
... Eğer Allah, ayette bildirilen (Nisa
Suresi, 158. ayet) kelimelerle "Allah O'nu öldürdü" veya
"Allah O'nun makamını yükseltti" diye buyurmak isteseydi,
bunu açıkça bildirirdi. Birincisinin yerine: "Şüphesiz onlar
O'nu ne öldürdüler, ne de çarmıha gerdiler, fakat onu onlardan
kurtardı ve sonra o kendi eceli ile öldü" sözlerini bildirebilir;
ikincisinin yerine ise "Onlar, onu çarmıha gererek alçaltmaya
çalıştılar, fakat Allah onun makamını çok yükseltti" ifadesi
bildirilebilirdi...45
Kuran ayetlerinden ve İslam alimlerinin yorumlarından açıkça
görüldüğü üzere, Hz. İsa diri olarak, bedeniyle birlikte Allah
Katına yükseltilmiştir. Bu, Allah'ın bir mucizesidir ve iman
edenlerin büyük şevk ve heyecan duyacakları bir harikadır.
Hz. İsa'nın sadece ruhunun Allah Katına yükseltildiği veya
bu yükseltilme ile manevi (makam olarak) bir yükselişin kast
edildiği iddiaları ise gerçeği yansıtmamaktadır. Yukarıda
da bazı örnekleri verildiği gibi, pek çok İslam alimi bu iddiaların
geçersizliğini eserlerinde ispatlamışlardır.

Rahman (olan Allah)a çocuk edinmek yaraşmaz. Göklerde
ve yerde olan (herkesin ve herşeyin) tümü Rahman (olan
Allah)'a, yalnızca kul olarak gelecektir.
(Meryem Suresi, 92-93)
|
Hz. İsa'nın diri olarak Allah Katına yükseltilmiş olduğunun
bir diğer önemli delili ise, Nisa Suresi'nin 158. ayetinde
geçen Arapça "bel" edatıdır. Türkçede "bilakis" anlamında
tercüme edilen bu edatın, Arapça dilbilgisindeki anlamı ve
kullanım özellikleri çok önemli bir gerçeğe dikkat çekmektedir.
Buna göre, bel edatı olumsuzluk ifade eden bir cümleden sonra
gelirse, Arapça dilbilgisi kurallarına göre kendinden sonra
gelen cümle, bir önceki cümlenin tam zıddı olmalıdır. Bu durumda
Hz. İsa ilgili bildirilen ayette de, "... Onu öldürmediler,
bilakis (bel) Allah onu Kendine yükseltti..." ifadesinde
ölümün tam tersi olan canlılığa işaret ediliyor olması muhtemeldir.
(En doğrusunu Allah bilir.) Konuyla ilgili olarak, son dönem
İslam alimlerinden Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de şu
yorumda bulunmaktadır:
Nisa Suresi 158. ayette geçen ve bilakis
(aksine) şeklinde tercüme ettiğimiz, 'bel' edatı olumsuzluk
ifade eden bir cümleden sonra gelirse, Arapça dilbilgisi
kaidesine göre kendinden sonraki cümle, kendinden önceki
cümlenin tamamen zıddı olması gerekir. Ölümün karşıtı canlılıktır.
Dilbilgisi kuralları bunu gerektirmektedir. Şayet biz "burada
manevi ref söz konusudur" ve "Hz. İsa normal olarak vefat
etmiştir" desek bu kaideye ters düşmüş oluruz. Zira bu takdirde
bel edatından sonra gelen ref, edattan önce gelen aynı zamanda
olumsuz bir cümle olan öldürme ve asma fiillerine ters olmaz.
Çünkü bir şahıs hem öldürülmüş hem de ruhu göğe yükselmiş
olabilir. Aksi halde bu tabir anlamsız olur ki, Kuran-ı
Kerim böyle manasız ifadelerden münezzehtir... Ref'in yalnız
ruhen olduğunu savunanların tevillerine göre ayetin meali
şöyledir: "Onu öldürmediler ve asmadılar... bilakis Allah
onun derecesini yükseltti." Burada icaz (özlü söz) şöyle
dursun, orta dereceli bir belagat (güzel söz söyleme sanatı)
dahi yoktur... "Apartmanın asansörü beni hergün oturduğum
dördüncü kata çıkarır" denildiğinde hiçbir akıllı insan
bu sözden beni sadece ruhen dördüncü kata çıkarır şeklinde
bir manayı anlamaz. O halde Hz. İsa da sadece ruhen yükseltilmemiştir.46
Said Ramazan el-Buti'nin İslam Akaidi adlı eserinde ise aynı
konu şu şekilde açıklanmıştır:
Ayetin önceki bölümü ile sonraki bölümleri
arasındaki karşılıklı uygınluk, zorunlu olarak bir hakikati
ortaya koymaktadır. Mesela, Arap bir adamın "Ben aç değilim,
aksine yan yatıyorum." demesi doğru bir cümle değildir.
Aynı şekilde, "Halid ölmedi, aksine o iyi bir adamdır" cümlesi
de öğeleri bakımından kopuktur. Düzgün olanı ise, "Halid
ölmedi, aksine yaşıyor" biçiminde gelir. "Başkan öldürülmedi,
o Allah Katında derecesi üstün olan bir adamdır" demek,
cümlede anlam kopukluğu meydana getirir. Çünkü onun Allah
Katında yüksek derece sahibi olması, öldürülmesine engel
değildir. 'Bel' edatı, önceki söz ile sonraki söz arasında
bir aykırılık ifade eder. Yani 'bel' kendisinden önce geçmiş
bir hükmü iptal eder.47
Ayrıca, ayette bildirilen ref kelimesi ile manevi bir makama
işaret edilmiş olsaydı, Kuran'da diğer peygamberler için de
benzer bir ifade kullanılabilirdi. Hz. İsa'ya mahsus olarak
"Allah Katına yükseltilmiş olduğunun" vurgulanmasının hiç
şüphesiz pek çok hikmeti vardır. Hz. Muhammed (sav), Hz. Musa,
Hz. Süleyman, Hz. Davud, Hz. Şuayb, Hz. Nuh, Hz. İbrahim,
Hz. Lut gibi vefat eden diğer peygamberlerden hiçbiri için
böyle bildirilmemiştir. Diğer tüm peygamberlerin ölümü bildirilirken,
biyolojik anlamda bilinen ölüm kelimesinin çeşitli türleri
kullanılmış, Hz. İsa'nın ise "ref"i yani yükseltildiği haber
verilmiştir. (Kuran'da diğer peygamberlerin ölümünün ne şekilde
anlatıldığı ilerleyen bölümlerde detaylı olarak açıklanacaktır.)
Peygamberler de dahil tüm insanlar öldükten sonra ruhları
Allah Katına yükseldiğinden, Hz. İsa için özel olarak "ref"
kelimesinin kullanılması olağanüstü bir durumun varlığını
göstermektedir. (En doğrusunu Allah bilir.) Hz. İsa'nın yeniden
yeryüzüne gelişi konusunda araştırmaları olan ve bu araştırmalarını
özel bir kitapta toplayan Mısırlı İslam alimi Muhammed Halil
Herras da bu konuda şunlar söylemektedir:
Nisa Suresi'nin 158. ayetindeki ref kelimesinden,
sadece "ruhun yükseltilmesi" kast edilseydi, bu katli (öldürülmeyi)
ve salbi (asılmayı) iptal etmez ve ayetin bildirdiği hikmet
yerine gelmemiş olurdu. Faraza, Yahudiler Hz. İsa'yı öldürselerdi
(ki bu hiçbir zaman olmamıştır) onun ruhu zaten Allah'a
yükselecekti. Zira biliyoruz ki, bütün peygamberler ve müminler
öldükten sonra ruhları Allah'a yükselir. Bu konuda Hz. İsa
ile diğerleri arasında bir fark yoktur. Onun için bu ayette
bir hususiyet vardır ki, o da Hz. İsa'nın hem beden hem
de ruhu ile diri olarak ref edilmesidir. Aynı zamanda bu
ayetin sonuna baktığımızda, Allah'ın izzet ve hikmetinin
tecelli ettiğini görüyoruz.48

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı
gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara
böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu
asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten
onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe
içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna
ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
(Nisa Suresi, 157)
|
Bazı kimselerin öne sürdüğü gibi ayette bildirilen yükselme,
Hz. İsa'nın manevi olarak veya derece bakımından yükseltilmesi
değildir. Allah, Hz. İsa'ya kurulan tuzağın bozulduğunu haber
vermiştir. Tuzağın bozulması, Hz. İsa'nın ölmemesi anlamına
gelmektedir. Bu durumda, ayette haber verilen bilgi Hz. İsa'nın
manevi olarak değil, ruhu ve bedeniyle birlikte Allah Katına
yükseltilmiş olmasıdır. İnkarcıların tuzakları Hz. İsa'nın
canlı olarak Allah Katına yükseltilmesi ile bozulmuştur. (En
doğrusunu Allah bilir.) Alim Zahid Kevseri, bu konuyu şöyle
bir örnekle açıklamaktadır:
Hz. Muhammed (sav) ile ilgili bir ayette
"Allah seni insanlardan korur." (Maide
Suresi, 67) buyrulmaktadır. Şüphesiz burada ayet, "İnsanlara
karşı senin mertebeni yükseltir" anlamında değildir. Resulullah
(sav)'a filli bir saldırı vardı ve bu saldırıya karşı Allah
onu maddeten koruma altına almıştı. Hz. İsa için de durum
böyledir. Ona karşı fiili bir saldırı vardı. Dolayısıyla
ayetin zikredildiği makam itibariyle dahi, burada ref manevi
bir yükselmeden ibaret olmamalıdır.49
Açıkça görüldüğü gibi, üstün güç ve kudret sahibi olan Allah,
Hz. İsa'ya kurulan tuzağı, onu diri olarak Kendi Katına yükselterek
bozmuştur. Tüm bu deliller bir kez daha göstermektedir ki,
Hz. İsa Allah Katında diridir ve Rabbimiz'in takdir ettiği
vakitte yeniden yeryüzüne gelecektir. (En doğrusunu Allah
bilir.) Hiç şüphesiz bu, samimi olarak iman edenler için çok
büyük bir müjdedir. Hz. İsa gibi mübarek ve kutlu bir peygamberin
yeniden dünyaya gelecek olması mucizevi bir durumdur ve bu
mucizeye tanıklık etme ihtimali olan tüm müminler için büyük
bir şevk kaynağıdır.
İbn Teymiyye bu konuya şöyle dikkat çekmektedir:
... Allah bununla ölümü buyurmak isteseydi,
Hz. İsa diğer müminler gibi olurdu. Allah bütün müminlerin
ruhlarını almakta ve göğe yükseltmektedir. Böylece bunda
bir hususiliğin olmadığı anlaşılırdı. Yani Allahu Teala'nın
Hz. İsa'yı özel olarak bu şekilde zikretmesinin anlamı olmazdı.50
Şeyhülislam Mustafa Sabri de konuyu şu şekilde açıklamaktadır:
Ayette şayet sadece öldürme buyrulsaydı,
Hz. İsa'nın ruhu da diğer ruhlar gibi zaten yükseleceği
için, "rafiuke" kelimesini zikretmeye gerek yoktu.51
Kuran'da "Yükselme" İle İlgili
Diğer Ayetler
Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltildiğinin bildirildiği ayetlerde
geçen ref (yükselme) kelimesi, Kuran'ın diğer ayetlerinde
de farklı konularda kullanılmıştır. Ancak bu ayetler incelendiğinde,
genel olarak maddi bir yükselmenin kast edildiği, manevi olarak
veya makam olarak bir yükselme (yücelme) söz konusu olduğunda
ise, yükselme kelimesinin "derecelerle" kelimesi ile birarada
zikredildiği görülmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Maddi Yükseltmenin Bildirildiği Bazı Ayetler
Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın
yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti
ve Güneş ile Ay'a boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir
süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler,
ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbiniz'e kavuşacağınıza
kesin bilgiyle inanırsınız. (Rad Suresi, 2)
Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu;
onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: "Ey Babam, bu, daha
önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı.
Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle
kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi.
Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir
edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur."
(Yusuf Suresi, 100)
Sizden misak almış ve Tur'u üstünüze
yükseltmiştik (ve demiştik ki:) "Size verdiğimize sımsıkı
yapışın ve onda olanı (hükümleri sürekli) hatırlayın, ki
sakınasınız." (Bakara Suresi, 63)
Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze
yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (Kitab'a) sımsıkı
sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik
ve baş kaldırdık." İnkarları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine
sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne
kötü şey emrediyor?" (Bakara Suresi, 93)
Gökyüzü, onu da yükseltti ve mizanı
koydu. (Rahman Suresi, 7)
İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'be'nin)
sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti):
"Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve
bilensin" (Bakara Suresi, 127)
Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet
Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel
de onu yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise;
onlar için şiddetli bir azap vardır. Onların tasarladıkları
'boşa çıkıp bozulur'. (Fatır Suresi, 10)
Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz
yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti. Boyunu yükseltti,
ona belli bir düzen verdi. (Naziat Suresi, 27-28)
Manevi Yükseltmenin Bildirildiği Bazı Ayetler
Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz
delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz.
Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
(Enam Suresi, 83)
Ey iman edenler, size meclislerde "Yer
açın" dendiği zaman, yer açın; Allah size genişlik versin.
Size: "Kalkın" denildiği zaman da kalkın. Allah, sizden
iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle
yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Mücadele
Suresi, 11)
İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına
üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu
ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya
apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik.
Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten
sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, birbirlerini öldürmezdi.
Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkar
etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah
dilediğini yapandır. (Bakara Suresi, 253)
O sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size
verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle
yükseltti. Şüphesiz senin Rabbin, sonuçlandırması pek
çabuk olandır ve şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir.
(Enam Suresi, 165)
Allah'ın Hz. İsa'yı İnkar Edenlerden Temizlemesi
Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi konusunda, ayetlerde
haber verilen bilgilerden biri de; Allah'ın Hz. İsa'yı inkarcılardan
temizleyeceğini haber vermiş olmasıdır. Al-i İmran Suresi'nin
55. ayetinde şöyle buyrulmuştur:
... seni Kendime yükselteceğim (rafiuke),
seni inkar edenlerden temizleyeceğim (mutahhiruke)
ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne
geçireceğim... (Al-i İmran Suresi, 55)
Ayetin Arapçasında geçen "mutahhiruke" kelimesinin
kökü "tahara" kelimesidir ve sözlük anlamı; temiz olmaktır.
İslam alimleri, ayette bildirilen bu ifadenin, Hz. İsa'nın
diri olarak Allah Katına yükseltilmiş olduğunun delillerinden
biri olduğunu kabul etmektedirler. İslam alimlerine göre ayetin
tefsiri; "Seni alıyorum, Katıma yükseltiyorum ve seni kafir
ve facirlerle kirlenmiş olan bu ortamdan uzaklaştırıyorum"
şeklindedir.52 Buna göre Allah'ın Hz.
İsa'yı inkar edenlerden temizlemesi; Hz. İsa'yı öldürmek için
kurulan tuzakların bozulması ve inkarcıların bu hedeflerine
ulaşamamaları, yani Hz. İsa'nın diri olarak Allah Katına yükseltilmesi
anlamına gelmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Ayrıca ayette bildirilen ifadeden, Hz. İsa'nın temizlenmesiyle
bedenen ve inkar edenlerin bulunduğu ortamdan ayrılarak temizlenmesinin
bildirildiği anlaşılmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir.)
Böylece bazı kimselerin öne sürdüğü, Hz. İsa'nın ölüp sadece
ruhunun Allah Katına yükseltildiği iddiasının geçersizliği
bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Hz. İsa'nın sadece ruhunun
yükselmesi, ayette bildirilen temizlenmenin gerçekleşmemesi
anlamına gelir.

Senin Rabbin, 'ana yerleşim merkezlerine' onlara ayetlerimizi
okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı
değildir. Ve Biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını
da yıkıma uğratıcı değiliz.
(Kasas Suresi, 59)
|
Ayette bildirildiği şekliyle bir temizlenme olabilmesi için
Hz. İsa'nın ruhu ve bedeniyle birlikte inkarcıların bulunduğu
ortamdan ayrılması gerekir. Ayrıca, ruhen yani manevi olarak
bir temizlenme Hz. İsa gibi üstün ahlaklı, Allah Katında onurlu
ve derin iman sahibi bir peygamber için söz konusu olamaz.
Hz. İsa'nın üstün ahlakı Meryem Suresi'nin 33. ayetinde de
şöyle haber verilmiştir; "Selam üzerimedir; doğduğum
gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün
de." Hz. İsa'nın ruhu, salih bir mümin olması ve
Allah'ın elçisi olması sebebiyle, Allah'ın izniyle, tertemizdir.
Ancak, içinde bulunduğu ortam müşriklerin ve inkarcıların
çirkin ahlakları ve kötü davranışları nedeniyle temiz değildir.
Nitekim bir ayette, Rabbimiz müşriklerin ahlaklarının kötülüğünden
dolayı pis olduklarına işaret etmiştir:
Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler;
öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar...
(Tevbe Suresi, 28)
Dolayısıyla, Hz. İsa'nın inkar edenlerden temizlenmesi, kendisinin
bedenen onların bulunduğu ortamdan ayrılması anlamına gelmektedir.
Allah, Hz. İsa'yı inkar edenlerden ve onların kurdukları tuzaklardan
temizleyip korumuştur. Bu da Rabbimiz'in Hz. İsa'yı Kendi
Katına yükseltmesi ile gerçekleşmiştir. (En doğrusunu Allah
bilir.)
Mısırlı alim Halil Herras ise, ayette bildirilen "temizlenme"
ifadesinin hikmeti ile ilgili olarak şöyle bir açıklama yapmaktadır:
Hz. İsa'nın küfredenlerden temizlenmesi,
onların bozguncu tuzaklarından kurtulmasıyla olur. Bu ise
Hz. İsa'nın ölümü ve toprağa gömülmesiyle değil, diri olarak
göğe yükseltilmesiyle gerçekleşebilir. Çünkü düşmanları,
Hz. İsa'ya benzettikleri kişiye yaptıkları gibi, onun bedenine
işkence uygulayabilirlerdi... 53
Hz. İsa'nın inkar edenlerden temizlenmesi, Elmalılı Hamdi
Yazır tefsirinde de ifade edildiği gibi, Hz. İsa'nın Allah
Katına yükselmesiyle tecelli etmektedir:
... Ve bu yükseltme ile o küfreden, kafirlerden
seni temizleyeceğim, artık onlarla ilgin kalmayacak....54
Kuran'da Temizlenme Kelimesinin Geçtiği Bazı Ayetler
Hani Evi (Ka'be'yi) insanlar için bir toplanma
ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri
edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler,
itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin"
diye ahid verdik. (Bakara Suresi, 125)
Hani Biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini
belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana
hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua
ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut." (Hac
Suresi, 26)
Elbiseni temizle. (Müddessir Suresi,
4)
Kavminin cevabı: "Yurdunuzdan sürüp çıkarın
bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!"
demekten başka olmadı. (Araf Suresi, 82)
Ona, temizlenip-arınmış olanlardan
başkası dokunamaz. (Vakıa Suresi, 79)
Hani Kendisi'nden bir güvenlik olarak sizi
bir uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak,
sizden şeytanın pisliklerini gidermek, kalblerinizin
üstünde (güven ve kararlılık duygusunu) pekiştirmek ve bununla
ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten
su indiriyordu. (Enfal Suresi, 11)
Kuran'da Diğer Peygamberlerin Ölümü
Nasıl Anlatılıyor?
Kuran'da peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı kıssalarda
geçen kelimelerle, Hz. İsa'nın "vefat ettirilmesinin" anlatıldığı
ayetlerin incelenmesi, Hz. İsa'nın ölmediği gerçeğini bir
kez daha ortaya çıkarmaktadır. Bu bölümde Hz. İsa'nın ve diğer
peygamberlerin ölümlerini ifade eden kelimelerin Arapça karşılıklarını
ve Kuran ayetlerinde ne şekilde kullanıldıklarını inceleyeceğiz.
Kuran'da peygamberlerin ölmesi veya öldürülmesiyle ilgili
olarak kullanılan kelimeler ileride daha detaylı göreceğimiz
gibi "katele (öldürmek), mate (ölmek), haleke (helak olmak),
salebe (asmak)" ya da birkaç özel kelimedir. Oysa Hz. İsa
için, Kuran'da çok açık bir ifadeyle, "Onu öldürmediler
(ma katelehu) ve asmadılar (ma salebuhu)" ifadesi
kullanılarak hiçbir öldürme şekliyle öldürülmediği vurgulanmaktadır.
İnsanlara bu durumun bir benzerinin gösterildiği ve onun Allah
Katına yükseltildiği bildirilmektedir. Al-i İmran Suresi'nde
ise Hz. İsa'yı Allah'ın vefat ettireceği ve onu Kendi Katına
yükselteceği bildirilmiştir:
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa,
doğrusu seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni
Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim
ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne
geçireceğim..." (Al-i İmran Suresi, 55)
Vefat kelimesinin anlamı ise daha önceki bölümlerde ele aldığımız
gibi, insanın canının biyolojik anlamda alınması yani bilinen
anlamda bir ölüm değildir. Kuran'ın diğer ayetlerinde geçen
vefat ettirme ifadeleri incelendiğinde, bu kelimelerin bir
tür uyku anlamında kullanıldığı görülmektedir. Ayetlerde Hz.
İsa için vefat ettirmek kelimeleri kullanılmış, ancak ölüm
anlamında kullanılan diğer kelimelerin hiçbirine yer verilmemiştir.
Diğer peygamberler için ise biyolojik anlamda ölümü ifade
eden kelimelerin kullanılmış olması, Hz. İsa'nın -Allah'ın
takdiri olarak- daha farklı bir konumu olduğuna işaret etmektedir.
(En doğrusunu Allah bilir.)
I. Katale: Öldürmek

... "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi
hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte
iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana
Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle
çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da
(yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu.
Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun,
(yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun..."
(Maide Suresi, 110)
|
Kuran'da ölüm konusu anlatılırken genelde kullanılan kelime
Arapçada "öldürmek" anlamına gelen "katele" kelimesidir. Mümin
Suresi'nde "katele" kelimesi şu şekilde kullanılmaktadır:
Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı
öldüreyim (aktul) de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın...
(Mümin Suresi, 26)
Ayette geçen "Musa'yı öldüreyim" ifadesinin
Arapçası "aktul Musa" şeklindedir. Bu kelime katele fiilinden
türemiştir. Bir diğer ayette ise aynı kelime şu şekilde kullanılmaktadır:
... Peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi
(yaktulune)... (Bakara Suresi, 61)
Ayette geçen "öldürmelerindendi" kelimesinin Arapçası "yaktulune"
şeklindedir ve yine aynı şekilde katele kelimesinden türemiştir.
Ve ayetin mealinde de açıkça görüldüğü gibi "öldürmek" anlamına
gelmektedir. Aşağıda peygamberlerin ölümünü açıklayan bazı
ayetlerde "katele" fiilinin ne şekilde kullanıldığı belirtilmektedir.
Parantez içinde anlamları bildirilen tüm kelimelerin fiil
kökleri "katele"dir:
... Onların bu sözlerini ve peygamberleri
haksız yere öldürmelerini (katlehum) yazacağız... (Al-i
İmran Suresi, 181)
... Büyüklük taslayarak bir kısmınız onu
yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz (taktulune)?
(Bakara Suresi, 87)
... De ki: "Eğer inanıyor idiyseniz, daha
önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz (taktulune)?"
(Bakara Suresi, 91)
Allah'ın ayetlerini inkar edenler, peygamberleri
haksız yere öldürenler (yaktulune) ve insanlardan adaleti
emredenleri öldürenler; (yaktulune)... (Al-i İmran Suresi,
21)
... Eğer, siz doğru idiyseniz, o halde
onları ne diye öldürdünüz?" (kateltumuhum) (Al-i İmran Suresi,
183)
... Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim"...
(Le aktulenneke) (Maide Suresi, 27)
Eğer beni öldürmek (taktuleni) için elini
bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek (aktuleke) için
elimi sana uzatacak değilim... (Maide Suresi, 28)
Öldürün (uktulu) Yusuf'u veya onu bir yere
atıp-bırakın... (Yusuf Suresi, 9)
Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için
de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin... (la
taktulu) (Kasas Suresi, 9)
Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek (li
yaktulu) konusunda aralarında görüşmektedirler... (Kasas
Suresi, 20)
Bunun üzerine kavminin (İbrahim'e) cevabı
yalnızca: "Onu öldürün (uktuluhu) ya da yakın" demek oldu...
(Ankebut Suresi, 24)
II. Haleke: Helak Olmak
Kuran'da peygamberlerin ölümünden bahsedilirken, ölüm veya
öldürme fiili için kullanılan bir diğer kelime ise "haleke"
fiilidir. Haleke kelimesi ayetlerde "helak olmak, ölmek" anlamlarında
kullanılmaktadır. Örneğin Mümin Suresi'nin 34. ayetinde şu
şekilde geçmektedir:
... Sonunda o, vefat edince, (haleke) demiştiniz
ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez..."
(Mümin Suresi, 34)
Ayette, Türkçeye "vefat edince" olarak çevrilen ifadenin
Arapçası "iza heleke" şeklindedir ve bu kelimenin anlamı da
bilinen anlamda ölmektir.
III. Mevt: Ölmek
Kuran'da peygamberlerin ölümüyle ilgili olarak kullanılan
bir diğer kelime ise "el mevte" kelimesidir. Mevt kelimesi
ayetlerde "ölmek" anlamında kullanılmaktadır. Bunlardan biri
Sebe Suresi'nde Hz. Süleyman ile ilgili olarak bildirilmektedir:
Böylece onun (Süleyman'ın) ölümüne (el
mevte) karar verdiğimiz zaman, ölümünü (mevtihi), onlara,
asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi...
(Sebe Suresi, 14)
Aynı kelime Hz. Yakub'un ölümü ile ilgili ayetlerde de geçmektedir.
Bakara Suresi'nde şu şekilde bildirilmektedir:
Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında (el mevte)
orada şahidler miydiniz?... (Bakara Suresi, 133)
Bu ayette geçen "el mevte" kelimesi de yine aynı kökten gelmekte
ve ölüm anlamı taşımaktadır. Hz. Muhammed (sav) ile ilgili
bir ayette ise "katele" ve "mate" fiilleri aynı anda kullanılmaktadır:
Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce
nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse (mate) ya da
öldürülürse, (kutile) siz topuklarınız üzerinde gerisin
geriye mi döneceksiniz?... (Al-i İmran Suresi, 144)
Mate (ölmek) kökünden gelen mevt kelimesi, yine peygamber
ölümlerinin anlatıldığı başka ayetlerde de geçmektedir:
... Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim
de (mittu), hafızalardan silinip unutuluverseydim." (Meryem
Suresi, 23)
Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü (el
hulde) vermedik; şimdi sen ölürsen (mitte) onlar ölümsüz
mü kalacaklar? (Enbiya Suresi, 34)
Beni öldürecek (yumituni), sonra diriltecek
olan da O'dur. (Şuara Suresi, 81)
IV. Salebe: Asmak
Kuran'da ölümden bahsedilirken kullanılan kelimelerden biri
de salebe (asmak) fiilidir. Salebe fiili "asmak, çarmıha germek
ve idam etmek" gibi anlamlara gelmektedir. Bu fiil ayetlerde
şu şekilde kullanılmaktadır:
... Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar
(ma salebu) ... (Nisa Suresi, 157)
... Biri efendisine şarap içirecek, diğeri
ise asılacak (yuslebi)... (Yusuf Suresi, 41)
... Ancak öldürmeleri asılmaları (yusallebu)...
(Maide Suresi, 33)
Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama
keseceğim ve hepinizi idam edeceğim (usallibennekum). (Araf
Suresi, 124)
... Sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz
olarak keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım (usallibennekum)...
(Taha Suresi, 71)
... Ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim
ve sizin hepinizi gerçekten asacağım (usallibennekum). (Şuara
Suresi, 49)
Ayetlerde de görüldüğü gibi Hz. İsa'nın vefatıyla diğer peygamberlerin
ölümlerinin aktarıldığı ayetler birbirinden çok farklı kelimelerle
ifade edilmektedir. Allah, Kuran ayetlerinde Hz. İsa'nın öldürülmediğini,
asılmadığını, insanlara onun bir benzerinin gösterildiğini,
onu vefat ettirdiğini (yani uykudaki gibi canını aldığını)
ve Kendi Katına yükselttiğini bildirmiştir. Hz. İsa için "canını
almak" anlamına gelen "teveffa" fiili kullanılırken, diğer
peygamberler için normal ölümü ifade eden "katele" ya da "mevt"
gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu bilgiler ise bize Hz. İsa'nın
durumunun olağanüstülüğünü bir kez daha göstermektedir.
18. Buhari, Kitabu'd
Deavat 6312; İbni Sinni, Fi Amelli'l Yevm ve'l Leyle, no.
647, 856, 857, 885; Muhammed Halil Herras; Hz. İsa Gelecek
mi?, Isparta 2002, s. 9
19. İbn Kesir, Tefsiru'l Kur'ani'l Azim, Cilt I, s. 573-576
20. Zahid Kevseri, Nazratün Abire fi Mezaimi men Yünkiru Nüzule
İsa kable'l-Ahire, Mısır, 1980, s. 34-37
21. Mustafa Sabri, Mevfikü'l Akl ve'l İlm ve'l Alim min Rabbi-l
Alemin ve İbadihi'l Mürselin, Beyrut, 1992, IV, s. 177-179
22. Mevdudi, Tefhimu'l Kuran, Cilt I, s. 230-231 
23. Maturidi, Tev'vilatü'l Kurani'l Metaun, Beyrut, s. 67
24. Taberi Tefsiri, Cilt III, 290-1
25. Suyuti, ed-Dürrül Mensur, Cilt II, 225-7
26. Mehmed Vehbi, Hulasatü'l Beyan-ı fi Tefsiri'l Kuran, İstanbul,
1979, II, s. 613. 
27. İbn Teymiyye, Mecnuu Fetava, der. Abdurrahman b. Muhammed
b. Kasım el-Asımi en Necdi, Riyad, 1991, IV, s. 322-323
28. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Din Kuran Dili, Cilt II, s.
1112-1113
29. Taberi Tefsiri, Cilt I, s. 428
30. Fahruddin Razi, Mefatihu'l Gayb, Cilt XI, s. 102-103
31. Mehmed Vehbi Efendi, Hulasatü'l Beyan, Cilt III, 1108
32. Haseneyn Muhammed Mahluf, Fetava Şerriye ve Buhusün İslamiyye,
Kahire, 1971, Cilt I, s.92-93
33. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi
ve Tefsiri, Cilt II, s. 702
34. Haseneyn Muhammed Mahluf, Fetava Şer'iyye ve Buhusün İslamiyye,
Kahire, 1971, I, s. 92-93
35. Zahid Kevseri, Nazratün Abire, s. 32-33 
36. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Din Kuran Dili, Cilt III, s.
1516-1519
37. Kurtubi, el-Cami'li Ahkami'l Kuran, Kahire, 1967, Cilt
IV, s. 99
38. Eşari, el-İbane an Usuli'd Diyane, thk. ve ta'l. Fevkıyye
Hüseyin Mahmud, Kahire, 1986, II, s. 115
39. Razi, Mefatihü'l Gayb, Cilt XI, s. 102-103
40. Hasan Basri Çantay, Kuran-ı Hakim ve Meal-i Kerim, Cilt
I, s. 92
41. İbn Teymiyye, Mecnuu Fetava, IV, s. 323
42. Sabuni, Safvetü'l Tefasir, Cilt I, s. 205
43. Mehmed Efendi, Hülasatu'l Beyan, Cilt III, s. 1108
44. Zahid Kevseri, Nazratün Abire, s. 93
45. Mevdudi, Tefhimu'l Kuran, Cilt I, s. 380-381
46.Mustafa Sabri, Mevkıfu'l Akl, s. 233
47. M. Said Ramazan el-Buti, Yaratıcının Varlığı ve Yaratılanın
Görevi İslam Akaidi, Mavde Yayınları, İstanbul, 1996, s. 338
48. Halil Herras, Faslu'l Makal, s.13
49. Zahid Kevseri, Nazratün Abire, s. 94
50. İbn Teymiyye, Mecnuu Fetava, der. Abdurrahman b. Muhammed
b. Kasım el-Asımi en Necdi, Riyad, 1991, IV, s. 322-323
51. Mustafa Sabri, Mevfikü'l Akl, Cilt IV, s. 177-179
52. Zeki Sarıtoprak, İslam İnancı Açısından Nüzul-i İsa Meselesi
Çağlayan Yayınları, İzmir 1997, s. 63
53. Halil Herras, Hz. İsa Gelecek mi?, Isparta, Ocak 2002,
s. 66
54. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Din Kuran Dili, Cilt II, s.
1112-1113 |