
MEHDİ’NİN ÇIKIŞ ALAMETLERİ
On dört yüzyıl önce Peygamberimiz Hz. Muhammed,
kıyamet ile ilgili bazı gaybi bilgileri ve bunlara dayalı
düşüncelerini kendisiyle birlikte olan Müslümanlara aktarmıştır.
Bu değerli sözler nesilden nesile geçmiş, hadis kitapları
ve İslam alimlerinin eserleriyle günümüze ulaşmıştır. Elinizdeki
kitabın ilerleyen bölümlerinde kullanılan hadisler de Peygamberimiz
(sav) tarafından işte bu anlamda söylenmiş haberleri içermektedir.
Bu aşamada, kıyamet alametleri hakkındaki hadislerin
doğruluğu ve güvenilirliğine ilişkin bazı şüpheler akla gelebilir.
Tarihte Peygamberimiz (sav)'e atfen bazı sahte hadisler uydurulduğu
bilinen bir gerçektir. Fakat araştırmamıza konu olan hadislerin
Peygamberimiz (sav) tarafından söylenmiş sözler olduğu kolaylıkla
anlaşılabilir. Elimizde doğruyu yanlıştan ayırmaya yarayan
bir yöntem bilgisi bulunmaktadır. Bilindiği gibi, kıyamet
ile ilgili hadisler geleceğe yönelik olayları ihtiva etmektedir.
Bu nedenle zaman içerisinde, hadisin birebir gerçekleşmesi
sözlerin kaynağı konusundaki tüm kuşkuları ortadan kaldırmaktadır.
Söz konusu kıstas ahir zaman ve kıyamet alametleri
üzerine araştırma yapan birçok İslam alimi tarafından da kullanılmıştır.
Konunun uzmanlarından Bediüzzaman Said Nursi de ahir zaman
hakkındaki hadislerin günümüzde meydana gelen ve gözle görülen
olaylara tam mutabık çıkmasının hadislerin hakikat olduğunu
gösterdiğini ifade etmiştir.
Hadislerde bildirilen işaretlerin bir kısmı 1400
yıllık İslam tarihinin herhangi bir döneminde, dünyanın belirli
bir bölgesinde, belirli bir oranda görülmüş olabilir. Böyle
bir durum o dönemin ahir zaman olduğunu göstermez. Zira bir
devrin ahir zaman olarak nitelendirilmesi için kıyamet alametlerinin
tümünün aynı çağda, birbirlerini izleyerek gerçekleşmesi gerekmektedir.
Nitekim ahir zaman hadisleri incelendiğinde hayret
verici bir sonuç meydana çıkmaktadır. Peygamberimiz (sav)'in
yüzyıllar önce ayrıntılarıyla açıkladığı işaretler yeryüzünün
hemen hemen her köşesinde, birbiri ardınca ve tam anlamıyla
belirtildiği biçimde içinde bulunduğumuz çağda yaşanmaktadır.
Hadisler sanki zamanımızın eksiksiz bir portresini çizmektedir.
Elbette bu, derin düşünülmesi gereken son derece mucizevi
bir olaydır. Gerçekleşen her alamet insanlara, Allah'ın huzurunda
hesap verecekleri kıyamet gününün çok yaklaşmış olduğunu ve
bir an önce Kuran ahlakını hayata geçirmelerinin önemini bir
kez daha hatırlatmaktadır.
Fitnelerin
Çoğalması
Fitne ortamları sağlam imana sahip müminler için
imanlarının, sabırlarının ve ahiretteki derecelerinin artmasına
vesile olurken, zayıf ve yüzeysel imana sahip geniş kesimlerin
imanlarını kaybetmelerine ya da imanlarının daha da zayıflamasına
yol açar. İşte Mehdi bu tür bir fitne ortamının en yoğun ve
şiddetli olarak yaşandığı bir dönemde ortaya çıkacaktır:
|
“Kıyamet
yaklaştığı zaman ve müminlerin kalbi; ölüm,
açlık, fitneler, sünnetlerin kaybolması,
bid'atlerin ortaya çıkması, emri bil maruf
ve nehyi anıl münker (iyiliği emredip kötülükten
menetme) imkanlarının kaybolması gibi sebeplerle
zayıfladığı zaman benim evlatlarımdan Mehdi
ile Cenab-ı Hak sünnetleri ihya eder. Onun
adalet ve bereketi ile müminlerin kalbi
ferahlar, Acem (Arap olmayan) ve Arap milletleri
arasında ülfet ve muhabbet yerleşir.”
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, s. 66)

“Mağrib'de
(batıda) karışıklıklar, fitneler ve korku
olacak... Fitneler çoğalacak.”
(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri,
s.440)
|
|
|
|
Hadislerde herkese ulaşacak, hızla yayılacak
bir fitneden bahsedilmektedir. Yani herkesin haberdar olacağı,
dine ve Allah'a karşı ortaya sürülen bir fitne insanların
imanlarını hedef alacaktır. Günümüzde, Allah'ın varlığına
ve yaratmasına karşı öne sürülen en büyük ve geniş çaplı akım
materyalist felsefedir. Bu felsefenin kendisine dayanak aldığı
sözde bilimsel temel ise "evrim teorisi"dir. Hiçbir
bilimsel ve mantıksal delile dayanmadığı, tamamen akıl ve
bilim dışı olduğu halde, güçlü propaganda, aldatmaca ve göz
boyama yöntemleriyle bu safsata dünya çapında belirli materyalist
odaklar tarafından kitlelere empoze edilmeye çalışılmaktadır.
Bugün evrim teorisinin gerek basın gerekse televizyon
yoluyla hemen hemen girmediği hiçbir ev, bu teoriyi duymayan
hiç kimse yok gibidir. Bu durum, bütün Batı dünyası için geçerli
olduğu gibi Müslüman ülkeler için de geçerlidir. Öyle ki ders
kitaplarına bile sokulmuş olan bu teori öne sürdüğü sayısız
yalan ve göz boyamalarla daha çocuk yaşlardan itibaren insanlara
telkin edilmekte; tesadüfler sonucunda meydana geldikleri,
maymundan türedikleri gibi gülünç safsatalarla insanlar yanıltılmaktadır.
İlkokullardan üniversitelere kadar gençlerin evrimci yalanlarla
beyinleri yıkanmaktadır.
Burada dikkat çekici bir nokta daha vardır: Peygamberimiz
(sav)'in hadisinde belirttiği gibi bir fitnenin dünyanın her
yerine nüfuz etmesi ve hızla yayılması, ancak günümüzdeki
gibi teknolojik imkanlarla (basın, yayın, internet, uydu iletişimi,
vs...) gerçekleşebilir. Geçmişteki şartlarda bir fitnenin
dünya çapında bu kadar geniş alana yayılma imkanı bulması
mümkün değildir. Nitekim bugüne kadar Allah'ın varlığına,
yaratılışa ve dine karşı savaş açmış, dünya çapında yaygın
bir başka fitne daha geçmişte görülmemiştir. Tüm bunlar Mehdi'nin
çıkış zamanının içinde yaşadığımız döneme rastladığına dair
önemli işaretlerdir.
Her Tarafa
Yayılan Fitne
|
Hiçbir
tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne
zuhur edecek, bu fitne kaldığı yerden hemen
başka bir tarafa yayılacak...
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il
Muntazar, s. 21-22)

“Kıyamet
önü sıra karanlık geceler gibi fitneler
vardır.”
(Ramuz-El Ehadis, 121/5)
|
|
|
|
Yukarıdaki hadiste, dünyaya sürekli olarak yayılan
ve uzun süreler devam eden bir fitneden söz edilmektedir.
"Fitne" kelimesi ise daha önce de belirtildiği gibi
"savaş, karışıklık, kavga, ihtilaf" gibi anlamlara
da gelmektedir. Kelimenin bu anlamları düşünüldüğünde özellikle
son bir asırdır, hadiste de ifade edildiği gibi "kaldığı
yerden hemen başka bir tarafa yayılan" savaşlar, iç çatışmalar,
kargaşalar dünyanın dört bir yanında bitip tükenmeden devam
etmektedir. Özellikle geride bıraktığımız 20. yüzyıl "Savaşlar
Yüzyılı" olarak anılmaktadır. İçinde bulunduğumuz 21.
yüzyıl ise savaşlar ve terör olayları ile başlamıştır ve halen
de bunlar dünyanın dört bir yanında devam etmektedir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi,
20. yüzyıl savaşlarında yaklaşık 180 milyon insan hayatını
kaybetti. İnsanlık tarihinde ilk kez, bir yüzyıl içinde bu
kadar çok sayıda insan savaşlar nedeniyle hayatını kaybetmiş
oldu. Yine 20. yüzyılda, her biri en az 6000 kişinin ölümüne
neden olan 165 savaş ve çatışma meydana geldi.
(National Climatic Data Center, "Billion
Dollar U.S. Weather Disasters", Ekim 2000,
http://www.ncdc.noaa.gov/ol/reports/billionz.htm)
Son 25 yıl içinde dünyanın hangi bölgelerinde
savaş ve iç karışıklık yaşandığına baktığımızda, dünyanın
bir yerde bitip diğerinde başlayan fitnelerden kurtulamadığını
görmek mümkündür. Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk, Bulgaristan,
İran, Irak, Afganistan, Çeçenistan, Filistin, İsrail, Kuzey
Kore, Kamboçya, Doğu Türkistan, Etiyopya, Somali, Yemen, Uganda,
Cezayir, Ruanda, Mozambik, Angola, Kongo, Liberya, Burundi,
Sudan, Lübnan, Arjantin, Kuzey İrlanda, El Salvador, Nikaragua,
son 25 yılda savaşların ve iç çatışmaların yaşandığı ülkelerden
sadece bazılarıdır.
Dünya tarihi savaşlar ve çatışmalarla doludur,
ancak 20. yüzyılda meydana gelen savaş ve katliamlar, tüm
dünya tarihinde meydana gelenlerden birçok özelliği ile ayrılmaktadır.
Daha önce de söz edildiği gibi, bu savaşlardaki ölü sayısı,
tüm savaşların toplamından çok daha fazladır. Ayrıca, tarih
boyunca savaşlar hep bölgesel olarak kalmış, bir yerden diğerine
sıçrayarak tüm dünyaya yayılmamıştır. Ancak 20. yüzyılda bu
çatışmalar tüm dünyaya yayılmıştır. Geçtiğimiz yüzyılda savaş
veya çatışma görmemiş, terör olaylarını yaşamamış tek bir
ülke dahi yok gibidir.
20. yüzyıl savaşlarını diğerlerinden ayıran bir
başka özellik ise, kullanılan silahların gücüdür. Bu yüzyılda
özellikle nükleer ve kimyasal silahların kullanılmasıyla çok
daha dehşet verici katliamlar yaşanmış, sadece o savaşı gören
nesiller değil, bir veya birkaç nesil sonrası da büyük zararlar
görmüştür. Bunların başında 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki
kentlerine atılan atom bombası gelmektedir.
Günümüzde de biyolojik savaş en büyük tehlikelerden
biri olarak görülmektedir. Nitekim, 11 Eylül terör saldırılarının
ardından ABD'de önemli adreslere mektuplarla gönderilen şarbon
bakterisi bunun bir örneğidir ve şimdiden birçok kişinin ölümüne
neden olmuştur.
Sonuç olarak, hadiste sözü edilen ve dünyanın
birçok yerine yayılan fitnenin, 20. yüzyılda başlayan ve 21.
yüzyılda devam eden savaşlar, çatışmalar, kargaşalar ve terör
olayları olması ihtimali çok yüksektir. Tüm bunlar Altınçağ
döneminin yaklaştığının ve ahir zamanın yaşanmakta olduğunun
alametleri olabilir.
Haramların
Helal Sayılması
Son birkaç on yıl içinde son derece yaygın bir
hale gelmiş helali, haramı umursamayan, her türlü azgınlığı
mubah sayan yaşam tarzı hadislerde tarif edilen ortamı çok
açık bir şekilde yansıtmaktadır. Mehdi'nin çıkış habercisi
olan bu karanlık ortam hadislerde şöyle tarif edilir:
|
“Küfür
her yanı istila edip hükmü cemiyet içinde
aşikare işlenmedikçe Mehdi zuhur etmez.
Bu vakitte vaki olan ise… küfrün istilasıdır.
Onun kuvvetidir.”
(Mektubat-ı Rabbani, 2-259)

“Hz. Mehdi,
bütün haramların helal sayıldığı büyük bir
fitneden sonra çıkacaktır.”
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il
Muntazar, s. 23)

“Haram olan
şeylerin helal sayılması… kıyamet alametlerindendir.”
(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri,
s. 454)
|
|
|
|
İran-Irak
Savaşı
|
“Şevval
ayında ayaklanma Zilkade'de harb konuşmaları,
Zilhicce'de ise harb vaki olacak.”
(Kıyamet Alametleri, s. 166)
|
|
|
|
Hadiste belirtilen Şevval, Zilkade ve Zilhicce
ayları İran-Irak savaşının gelişim aşamalarıyla aynı tarihlere
denk gelmektedir: İran Şahı'na karşı olan ilk ayaklanma bilindiği
gibi hadiste belirtilen 5 Şevval 1398 (8 Eylül 1976)'de olmuştur.
Hicri 1400 Zilhicce (1980 Ekim) ayında İran-Irak arasındaki
savaş tam anlamıyla başlamıştır.
Bir başka hadiste de bu savaşın ayrıntıları şöyle
tarif edilir:
|
“Faris
yönünden gelecek olan bir kavimdir ki, şöyle
diyecekler: "Ey Araplar! Siz fazla
taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi
hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik
kurmayacaktır... Bir gün, onlara ve bir
gün de sizlere verilsin, ve karşılıklı sözler
tutulsun..." Onlar Mutıka çıkacaklar,
Müslümanlar oradan aşağı yazıya inecekler...
Müşrikler öbür yandaki (Rakabe) denilen
bir simsiyah olan nehrin kenarında duracaklar...
Aralarında savaş olacak: Her iki ordudan,
Allah, zaferi kaldıracak…”
(Kıyamet Alametleri, El Berzenci, s. 179)
|
|
|
|
- Faris yönünden gelecek olan: |
İran tarafından gelecek olan |
- Faris : |
İran - İranlı (Büyük Lugat) |
- Yazıya inecekler : |
Ovalık-Irak Ovası |
- Mutık : |
Yöredeki bir dağın adı. |
- Rakabe : |
Petrol kuyularının çok olduğu
bölgedir. |
Bu hadiste, ırkçılıktan kaynaklanan bir anlaşmazlığın
olacağına dikkat çekiliyor. Bu anlaşmazlık sebebiyle, "Yazı"ya
(Yazı: Irak ovası) inilmekte ve savaş başlamaktadır. Ayrıca
hadisin de işaret ettiği gibi, İran-Irak savaşı 8 yıl sürmüş
ve binlerce kayıp verilmesine rağmen bir netice alınamamıştır.
İki taraf da kesin bir üstünlük sağlayamamıştır.
Afganistan’ın
İşgali
|
“Talikan'a
(Afganistan'a) yazık oldu. Şüphesiz Allah
Teala'nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri
vardır. Orada Allah'ı hakkıyla bilen insanlar
vardır. Onlar ahir zaman Mehdi'sinin yardımcılarıdır.”
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, s. 59)
|
|
|
|
Hadiste Afganistan'ın ahir zamanda işgal edileceğine
işaret vardır. Gerçekten de Rusların Afganistan'ı işgali olan
1979 yılı Hicri 1400 yılına, diğer bir ifadeyle Hicri 14.
yüzyılın başlangıcına denk gelmektedir. Ayrıca bu rivayette
Afganistan'ın maddi zenginliklerine dikkat çekilmektedir.
Bugün Afganistan'da çeşitli sebeplerle işletilmeye açılmamış
büyük petrol yatakları, demir havzaları ve kömür madenleri
tespit edilmiştir.
Fırat'ın
Suyunun Kesilmesi
Fırat Nehri'nin suyunun kesilip durdurulması
da Mehdi'nin çıkış alametlerindendir:
|
“Fırat
Nehri'nin suyu çekilerek altın hazinesini
açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim, o
zaman orada bulunursa o hazineden bir şey
almasın.”
(Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir.
Riyazü's Salihin, 3/332)

“Resulullah:
Fırat Nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça
kıyamet kopmayacaktır...”
(Sahih-i Müslim, 11/320)

“(Resulullah:)
"Fırat Nehri bir altın dağını açığa
çıkarır" dedi.”
(Sünen-i Ebu Davud, 5/116)
|
|
|
|
Görüldüğü gibi Mehdi'nin çıkışının önemli bir
alameti olan Fırat Nehri'nin suyunun durdurulması ve altın
değerinde bir hazinenin ortaya çıkması pek çok büyük hadis
kitabında yer almaktadır. Suyuti'nin kitabında bu hadis "suyun
durdurulması" olarak geçmektedir. Gerçekten de Keban
Barajı, Fırat Nehri'nin suyunu durdurarak kesmiştir. Yapılan
baraj sayesinde; elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide
kullanılarak toprağın veriminin artması ve ulaşım kolaylığının
sağlanması gibi sebeplerle, buradaki topraklar "altın"
gibi kıymetli hale gelmiştir. Baraj, betondan dev bir dağı
andırmaktadır. Bu barajdan (hadis-i şerifteki benzetmeye göre
dağdan) altın değerinde servet dökülmektedir. Dolayısıyla
baraj "altın bir dağ" hususiyetini kazanmaktadır.
(En doğrusunu Allah bilir)
Ramazan
Ayı'nda Ay ve Güneş Tutulmaları
|
“Mehdi
için 2 alamet vardır ki... Bunun birincisi,
Ramazan'ın birinci gecesi Ay'ın ikincisi
de ortasında Güneş'in tutulmasıdır.”
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il
Muntazar, s. 47)

“Mehdi'nin
çıkmasından önce bir Ramazan içinde Güneş
iki defa tutulacaktır.”
(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri,
s. 440)

“... Güneş'in
oruç ayının ortasında, Ay'ın ise sonunda
tutulması...”
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, s. 37)

“Mehdi'nin
gelişi Ramazan ayında ayın iki kere tutulmasına
sebep olacaktır.”
(Kıyamet Alametleri, s. 200)
|
|
|
|
Yukarıdaki rivayetlerde dikkati çeken en önemli
nokta Ramazan Ayı'nın ortasında hem Güneş tutulmasının, hem
de bir ay içinde "Ay"ın ve "Güneş"in iki
kere tutulmasının imkansız olduğunun fark edilmesidir. Bu,
normal şartlarda gerçekleşmeyecek bir durumdur. Oysa diğer
ahir zaman alametlerinin çoğu insanın anlayabileceği, belirli
sebeplere bağlı olara gerçekleşebilecek olaylardır.
Eğer bu hadislerde tarif edilen olaylar dikkatle
incelenirse, rivayetler arasında çeşitli farklılıklar olduğu
göze çarpar. Böyle bir durumda yapılacak en doğru şey, aynı
olaya bakan farklı rivayetlerin ittifak ettikleri ortak yönleri
tespit etmek olacaktır. Buna göre, yukarıdaki hadis rivayetlerinin
toplamından çıkan ortak sonuçlar şunlardır:
1.
Ramazan ayında Ay ve Güneş tutulmaları olacaktır.
2.
Bu tutulmalar ortalama 14-15 gün arayla olacaktır.
3.
Bu tutulmalar iki kere tekrarlanacaktır.
Bu tespitlere uygun olarak, 1981 yılında (Hicri-1401'de)
Ramazan Ayı'nın 15. günü Ay, 29. günü de Güneş tutulmuştur.
Yine "ikinci olarak", 1982 yılında (Hicri-1402'de)
Ramazan Ayının 14. günü Ay, 28. günü de Güneş tutulmuştur.
Ayrıca bu hadisede "Ay"ın Ramazan'ın
tam ortasında DOLUNAY halinde tutulması ve dikkatleri çekecek
bir alamet olarak belirmesi de son derece anlamlıdır.
Bu olayların Mehdi'nin diğer çıkış alametleriyle
aynı dönemde meydana gelmesi ve Hicri 14. yüzyıl başlarında,
üst üste iki yıl (1401-1402) mucizevi bir tarzda tekrarlanması
rivayetlerin işaretinin bu olaylar olabileceğini kuvvetlendirmektedir.
Güneş'ten
Bir Alametin Belirmesi
|
“O,
(Mehdi), Güneş'ten bir alamet belirinceye
kadar gelmeyecektir.”
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il
Muntazar, s. 47)

“Güneş alamet
olarak doğmadıkça Mehdi çıkmayacaktır.”
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, s. 33)
|
|
|
|
Güneş'te belirecek olan bu alamet, 20. yüzyılda
görülen büyük patlama olabilir.
Ayrıca 11 Ağustos 1999 yılında gerçekleşen Güneş
tutulması yüzyılımızın son tam Güneş tutulmasıdır. İlk kez
bu kadar çok insan Güneş tutulmasını, hem de bu kadar uzun
bir süre izleyebilmiş, inceleme fırsatı elde etmiştir. Bu
tutulmada dikkat çeken bir nokta da Türkiye'nin de bu tam
tutulmanın en iyi izlendiği ülkelerden birisi olmasıdır. Bartın'dan
Silopi'ye kadar, yaklaşık olarak 12 şehir ve 100 ilçe tutulmayı
gözleyebilmiştir. 1999 yılındaki Güneş tutulması ile ilgili
çıkan bazı gazete haberleri görülmektedir. Bu olay da, hadiste
dikkat çekilen "Güneş'ten bir alamet" olarak değerlendirilebilir.
(En doğrusunu Allah bilir.)
Kuyruklu
Yıldızın Doğması
|
“Mehdi'nin
çıkışından evvel, (her tarafı) aydınlatan
kuyruklu bir yıldız doğacaktır.”
(Kıyamet Alametleri, s. 200)

“O gelmeden
önce, doğudan ışık veren bir kuyruklu yıldız
görünecektir.”
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il
Muntazar, s. 53)

“O yıldızın
doğması, Güneş ve Ay tutulmasından sonra
olacaktır.”
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, s. 32)
|
|
|
|
Hadislerde belirtildiği gibi:
- 1986 yılında (Hicri 1406'da) yani 14. yüzyıl
başlarında "Halley" kuyruklu yıldızı Dünyamızın
yakınından geçmiştir. Bu kuyruklu yıldız parlak, ışıklı bir
yıldızdır.
- Hareket yönü doğudan batıya
doğrudur.
- 1981 ve 1982 (1401-1402)
yıllarında meydana gelen Ay ve Güneş tutulmaları olayından
sonra ortaya çıkmıştır.
Bu yıldızın doğuşunun da diğer çıkış alametleri
ile aynı zamanda meydana gelmesi, Halley kuyruklu yıldızının
hadiste işaret edilen yıldız olduğunu doğrular niteliktedir.
Kabe Baskını
ve Kabe'de Kan Akıtılması
|
“Onun
çıkacağı yıl, insanlar hacca, başlarında
bir emir bulunmadan gidecekler... Hep birlikte
Beyt-i Şerif'i tavaf edecekler, sonra Mina'ya
indiklerinde, köpekler gibi birbirine saldıracak,
hacılar soyulacak, kanlar Akabe Cemresinin
üzerine akacak.”
(Kıyamet Alametleri, s. 168-169)

“İnsanlar
başlarında bir imam bulunmaksızın hac ederler.
Mina'ya indiklerinde etrafları, köpeklerin
sarışı gibi sarılıp, kabilelerin birbirine
girmesi ile büyük savaşlar olur. Öyle ki
ayaklar kan gölü içinde kalır.”
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, s. 35)
|
|
|
|
Yukarıdaki hadislerde "onun çıkacağı yıl"
cümlesi kullanılarak, Mehdi'nin çıkış tarihinde Hac sırasında
meydana gelecek bir katliama dikkat çekilmektedir. 1979 yılında,
Hac sırasında gerçekleşen Kabe baskınında aynen böyle bir
katliam yaşanmıştır. Çok ilginçtir bu kanlı Kabe baskını da
ahir zamanın başlangıcının ve Mehdi'nin çıkışının diğer alametlerinin
gerçekleştiği dönemin tam başında yani Hicri 1400 yılının
ilk gününde, 1 Muharrem 1400 (21 Kasım 1979) tarihinde meydana
gelmiştir.
Yine hadis-i şerifte kanların akacağından bahsedilerek
öldürme olayına dikkat çekilmiştir. Baskın sırasında Suudi
askerleri ile saldırgan militanlar arasında meydana gelen
çarpışmada 30 kişinin öldürülmesi, bu rivayetin kalan kısmını
da doğrulamıştır.
1979 (Hicri 1400)'da gerçekleşen bu Kabe baskının
ardından 7 sene sonra Hicri 1407 yılında, Hac sırasında çok
daha büyük kanlı bir olay meydana gelmiştir. Bu hadisede caddelerde
gösteri yapan hacılara saldırılarak 402 kişi katledilmiş,
çok fazla kan akıtılmıştır. Beyt-ül Muazzama'nın yanında,
Müslümanların (Suudi Arabistan askerleri ile İran'lı Hacıların)
birbirlerini öldürmeleri ile büyük günahlar işlenmiştir. Bu
kanlı olaylar ilgili hadiste tarif edilen ortamla çok büyük
benzerlikler taşımaktadır:
|
“Şevval'de
savaş naraları, Zilhicce'de harb ve kıtal
olur, yine Zilhicce'de Hacı talana uğrar,
hatta caddeler kandan geçilmez ve haramlar
çiğnenir. Beyt-ül Muazzam'ın yanında büyük
günahlar işlenir.”
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, s. 37)
|
|
|
|
Yukarıdaki hadiste, Beyt-ül Muazzama'nın (Kabe'nin)
içinde değil, yanında çıkacak olaylara dikkat çekilmektedir.
1407 yılının Zilhicce Ayı'nda (Hac mevsiminde) meydana gelen
olaylar da ilkinden farklı olarak Kabe'nin içinde değil yanında
gerçekleşmiştir. En başta anlattığımız olay ise 1 Muharrem
1400'de Beyt-ül Muazzama'nın (Kabe'nin) bizzat içerisinde
olmuştu. Her iki hadise de rivayetlerin işaretine uygun bir
şekilde gerçekleşmiştir.
Doğu Tarafından
Bir Ateşin Görünmesi
|
“Yemin ederim
ki bir ateş sizi saracaktır. O ateş bugün
Berehut denilen vadide sönük vaziyettedir.
O ateş içinde müthiş azap olduğu halde insanları
kaplar. O ateş insanları, malları yakıp
bitirir. Sekiz gün içinde rüzgar ile bulut
gibi uçarak dünyanın her tarafına yayılır.
Geceki sıcağı gündüzki hararetinden daha
şiddetlidir. O ateş insanların başının üzerinden
arşın altına kadar yaklaşarak yeryüzü ile
gökyüzü arasında gökgürültüsü gibi korkunç
gürültüsü olur, buyurdu.”
(Ölüm-Kıyamet -Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri,
s. 461)
|
|
|
|
Mehdi'nin çıkış öncesi alametlerinden olan bu
ateş hakkında kısa bir açıklama yapmak yerinde olacaktır.
Bazı kişiler bu ateşi; sebepsiz yere birdenbire
ortaya çıkan, sönme nedir bilmeyen, hatta herkesin bulunduğu
yerden mutlaka göreceği tarzda bir alamet olarak beklemektedir.
Halbuki kıyamet alametlerinin meydana gelişi sırasında imtihan
devam ettiğinden onların anlaşılması, herkesin mecburen kabul
edeceği bir açıklıkta olmaz. Böylece insanlar akıllarını,
vicdanlarını, iradelerini kullanarak karar verirler. Şayet
kıyamet alametleri ile ilgili hadisler en ince ayrıntısına
kadar (mesela; hangi şehirde, kaç tarihinde, ne şekilde çıkacağı)
anlatılsaydı, daha önce de belirttiğimiz gibi herkes mecburen
kabul eder, insanlar arasında derece farkı kalmazdı. Bu sebeple
kıyamet alametleri ile ilgili hadisler özellikle yarı kapalı
bir şekilde bildirilmiştir.
Ateş alametini de bu şekilde değerlendirmek gerekmektedir.
Bir ateş sebepsiz yere çıkmaz, ya bir kaza, ya bir patlama
gibi kasıt veya ihmal neticesinde çıkar. Mehdi'nin çıkış alameti
olarak söylenmesi, onun çok garip ve olağanüstü bir alamet
şeklinde çıkmasını gerektirmez. Önemli olan bu ateşin, hadiste
tarif edilen ateşin özelliklerine uygun olarak çıkmasıdır.
Bu ateşi tanımak ve tespit edebilmek için yapılacak ilk iş,
özelliklerinin ortaya çıkartılmasıdır.
Bilindiği gibi Temmuz 1991 yılında Irak'ın Kuveyt'i
işgali sonrasında, Kuveyt'e ait petrol kuyularını ateşe vermesi
sonucunda Kuveyt ve Basra Körfezi'ni çok büyük bir ateş sarmıştır.
Ayrıca Hadis-i şerifin ilk kısmında ateş için
"sönük bir vaziyettedir" denmektedir. Ateş, yanıcı
bir maddenin yanmasıyla meydana gelen bir durum olduğuna göre
burada sönük vaziyette bekleyen ateşin kendisi değil, ateşin
yakacağı hammaddedir.
Burada toprak altından çıkarılan petrole işaret
edilmektedir. Nitekim hadisteki Berehut denilen yer, bir kuyunun
adıdır. Bu kuyu petrol kuyusudur. Zamanı gelince bu kuyulardan
çıkarılan petrol, yanmaya hazır bir ateş haline gelmektedir.
"O ateş müthiş azap olduğu halde insanları
kaplar." O ateş, sadece yanan bir ateş değil, aynı zamanda
insanları canından, malından ederek azap içinde, elem-üzüntü
içinde bırakacak ve bütün doğayı kirletecek olan bir ateş.
"O ateş insanları, malları yakar bitirir."
O ateş bir kısım insanların ölümüne sebep olmaktadır. Bunun
yanında malları yakarak, maddi zarara sebebiyet verdiği gibi,
tüm çevreyi ve doğayı kirleterek de insanların geçim kaynaklarını
yok etmektedir.
"Sekiz gün içinde rüzgar ile bulut gibi
uçarak dünyanın her tarafına yayılır." O ateşin, "rüzgar
ile bulut gibi uçan" kendisi değil dumanıdır. Burada
benzetme yapılarak dumanın bulutlara kadar yükseleceği de
anlatılmıştır. Bu duman rüzgarın etkisiyle her yöne doğru
yayılmaktadır.
"Geceki sıcağı, gündüzki hararetinden daha
şiddetlidir." O ateşin hem gündüz, hem gece devamlı yandığı
anlaşılmaktadır.
"O ateş insanların başının üzerinden arşın
altına kadar yaklaşarak, yeryüzü ile gökyüzü arasında gökgürültüsü
gibi korkunç gürültüsü olur." O ateşin çok yükseklere
kadar tırmandığına ve bu ateşten gökgürültüsü gibi pek şiddetli
bir gürültü ile patlamalar meydana geldiğine işaret edilmektedir.
Büyük Olayların
ve Hayret Verici Şeylerin Meydana Gelmesi
|
“Onun
zamanında büyük hadiseler vuku bulacak.”
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il
Muntazar, s. 27)

“Onun zamanında
nice hayret veren haller zuhur edecektir.”
(Mektubat-ı Rabbani, 2/258)

“Onun zuhur
mebdeleri ve mukaddimeleri (çıkış alametleri)
Resulullah efendimizin irhasatına* benzer.”
(Mektubat-ı Rabbani, 2/258)
|
|
|
|
Hz. Muhammed'in doğumundan önce büyük ve olağanüstü
olaylar meydana gelmişti. Doğduğu gece yeni bir yıldız doğmuş,
ateşe tapan İran Padişahlarının sarayının 14 burcu yıkılmış,
İran'da 1000 yıldır yanmakta olan Mecusi ateşi sönmüş, Semavi
Vadisi sel suları altında kalmış, Save Gölü kurumuştu vs...
Yukarıdaki rivayetlerde işaret edildiği gibi,
Mehdi'nin ortaya çıkışı da, Peygamber Efendimizinkine benzeyecektir.
Onun çıkışı döneminde de büyük ve harika olaylar olacaktır.
Son 100 yıldır dünya üzerinde meydana gelen büyük
olayların bazıları şöyledir:
- Kabe basıldı ve çok sayıda Müslümanın kanı
akıtıldı.
- 2500 yıllık İran şahlığı yıkıldı ve İran Şahı
Rıza Pehlevi öldü.
- Hindistan'ın Bombay kentinde bir fabrikadan
sızan gaz 20.000 kişinin ölümüne yol açtı.
- İki Müslüman ülke olan İran ve Irak arasında
8 yıl sürecek bir savaş başladı.
- Ruslar, Afganistan'ı işgal etti.
- Mexico City şiddetli bir depremle yerle bir
oldu.
- Kuzey Kolombiya'daki Nevada Del Ruiz yanardağı
400 yıldır ilk kez patladı. Eriyen kar ve buzun oluşturduğu
çamur yüzünden Armero kenti haritadan silindi. 20.000 kişi
öldü.
- Bangladeş'teki sel 25.000 kişinin ölümüne sebep
oldu.
- Hıristiyanlığın merkezi Roma'yı sular bastı.
- 1986'da Çin'de tarihinin en büyük orman yangını
oldu.
- Hindistan Başkanı Gandi, Mısır Devlet başkanı
Enver Sedat, İsveç Başbakanı Olof Palme öldürüldü.
- Papa II. Jean Paul vuruldu.
- 1980 yılı başlarında ilk AIDS vakaları tespit
edildi. Şu ana kadar on binlerce kişinin ölümüne sebep olan
bu hastalığa "Çağın Vebası" ismi verildi. AIDS,
1960'larda Amerika'da başlayan ve her çeşit cinsel serbestliği
getirmiş olan "Seks Devrimi"ni sona erdirdi.
- 1986'da uzay mekiği Challenger fırlatılışından
sonra infilak etti.
- 26 Nisan 1986'da Ukrayna'daki Çernobil Nükleer
Santralında şimdiye kadar görülen en büyük nükleer kaza meydana
geldi. Birçok Avrupa ülkesi yayılan radyasyondan etkilendi.
- Ozon tabakasının delinmesi Dünya iklimi üzerinde
çok olumsuz etkiler bıraktı.
- Sovyetler Birliği yıkıldı ve Gorbaçov'la birlikte
Bağımsız Devletler ortaya çıktı.
- Irak'ın Kuveyt'i ilhak etmesinden sonra yıllarca
sürecek olan Körfez savaşı başladı.
- Ermenistan'daki depremde kent harabeye dönüştü.
500.000 kişi evini terk ederken, ölü sayısı 40.000'i aştı.
- 1989 yılında Çin'de komünist bölükler tanklarla
öğrencilerin üzerine yürüdü, Tiananmen meydanında 2000 öğrenci
öldü.
- Soğuk Savaşın sembolü olan Berlin duvarı inşasından
tam 28 yıl sonra yıkıldı.
- 1990 yılında Kabe'deki tüneldeki izdihamda
1400'den fazla hacı hayatını yitirdi.
- 1991 yılında Bangladeş'te meydana gelen sellerin
sonrasında 120.000'-in üstünde kişi öldü, milyonlarca kişi
evsiz kaldı.
- Son 20 yıldır Amerika'da fırtınalar, kasırgalar,
hortumlar ve seller durmak bilmedi. Binlerce insan öldü, milyonlarcası
evini terk etti ve zarar her seferinde milyar dolarlarla ölçüldü.
- Bosna ve Kosova'daki katliamda yüz binlerce
Müslüman öldürüldü ve yüzbinlercesi yurtlarından çıkarıldı.
- Ebola virüsü on binlerce kişinin ölümüne sebep
oldu.
- El Nino tüm dünya ülkelerine çok büyük felaketler
getirdi.
- 19 Ekim 1987'de Londra Borsası çöktü. Yaşanan
büyük panik sonucunda 50 milyar sterlinlik değer kaybı yaşandı.
- 19 Nisan 1995'de ABD'nin Oklahoma kentindeki
Federal Binaya yapılan bombalı saldırıda 168 kişi öldü.
- 22 Mart 1997'de Hale-Bopp kuyruklu yıldızı,
saatte 160 km. hızla Dünya'nın 195 milyon km. yakınından geçti.
Çıplak gözle izlenebilen Hale-Bopp'un geçişi, tüm dünyada
milyonlarca kişi tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı.
- 10 Mayıs 1997'de İran'daki 7.1 şiddetindeki
depremde 1500 kişi öldü.
- 4 Şubat 1998'de Afganistan'daki 6.1 şiddetindeki
depremde 5 bin kişi hayatını kaybetti.
- 25 Ocak 1999'de Kolombiya'daki 6 şiddetindeki
depremde 1171 kişi hayatını kaybetti.
- 21 Eylül 1999'de Tayvan'daki 7.6 şiddetindeki
depremle 2100'den fazla kişi hayatını kaybetti.
- 11 Eylül 2001'de ABD'ye, tarihin en büyük terörist
saldırısı düzenlendi: İki yolcu uçağı, sabah mesaisinin başladığı
saatlerde 18 dakika arayla New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin
bulunduğu iki gökdeleni vurdu. Saldırıda beş binin üzerinde
insan öldü.
- Hindistan'da büyüklüğü 7.9 olan bir deprem
meydana geldi ve binlerce kişi yaşamını yitirdi.
- Avrupa'da yaşanan aşırı sıcaklar 10 binlerce
insanın ölümüne neden oldu.
- 60.000 senede bir gerçekleşen bir olay meydana
geldi ve Mars gezegeni Dünya'ya en yakın konuma geldi.
- 17 Ocak 2002 tarihinde Kongo’daki Nyiragongo
Yanardağı patladı. Olayda 100 kişi öldü
- 15 Kasım 2003, İstanbul Şişhane’deki Neve Şalom
Sinagogu ile Şişli’deki Beth İsrail Sinagogu’na intihar saldırıları
düzenlendi. Sinagoglardaki ayin sırasında bomba yüklü iki
ayrı kamyonetin intihar eylemcilerince havaya uçurulmasıyla
gerçekleştirilen saldırılarda 25 kişi öldü, 262 kişi yaralandı.
- Kasım 2003'te dünyanın en kurak bölgelerinden
olan Mekke'de meydana gelen sel felaketinde 12 kişi yaşamını
yitirdi.
- 20 Mart 2003, ABD’nin hala devam eden Irak
operasyonu, Bağdat’ı bombardıman ile başladı.
- 20 Kasım 2003, İstanbul’da yine kamyonetli
ikiz intihar saldırıları düzenlendi. Levent’teki HSBC Bankası
Genel Müdürlüğü ve Beyoğlu’ndaki İngiltere Başkonsolosluğu’na
yapılan saldırılarda 33 kişi öldü, 450 kişi yaralandı. Çok
büyük maddi hasar gerçekleşti.
- 26 Şubat 2004 tarihinde Moskova metrosunda
meydana gelen intihar saldırısında yaklaşık 40 kişi hayatını
yitirdi.
- 12 Mart 2004, İspanya'nın başkenti Madrid'in
merkezinde 3 ayrı tren istasyonuna düzenlenen bombalı saldırılarda
yaklaşık 200 kişi hayatını yitirdi. Saldırılarda binden fazla
kişi yaralandı.
- 3 Eylül 2004, Kuzey Osetya’da yüzlerce kişinin
rehin tutulduğu okul binasına Rus güçleri tarafından operasyon
düzenlendi. Çoğu çocuk en az 150 kişi öldü, 560 rehine yaralı
olarak kurtarıldı.
- Güney Asya’da 26 Aralık 2004 tarihinde 9.0
büyüklüğünde bir deprem ve ardından çok büyük bir tsunami
gerçekleşti. Kaybolan hayatların sayısı ölü ve kayıplarla
birlikte 288 bir olarak ifade ediliyor.
- 2 Nisan 2005 tarihinde Papa II. Jean Paul hayatını
yitirdi.
- 7 Temmuz 2005 tarihinde, İngiltere’nin başkenti
Londra, 2. Dünya Savaşı’ndan beri şehri vuran en büyük saldırıyla
sarsıldı. Metro ve otobüslere eşzamanlı olarak düzenlenen
dört saldırı sonucunda 50’den fazla kişi öldü, yaklaşık 700
kişi yaralandı. 21 Temmuz’da yine dört ayrı eşzamanlı bombalı
saldırı girişiminde bulunuldu.
Sistemlerin
Değişmesi
|
Zamanın
inkitaa uğradığı (sistemlerin değiştiği)
bir dönemde Mehdi denen bir adam gelecek...
(Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, s. 14)
|
|
|
|
Bu hadiste Peygamber Efendimiz, Mehdi'nin "sistemlerin
değiştiği" bir dönemde geleceğini bildirmiştir. Bu hadiste
işaret edilen "sistem değişikliği"nin, 20. yüzyılda
dünyanın dört bir yanında hakim olan ve yüzyılın sonlarına
doğru yıkılan komünist rejimler olması muhtemeldir.
20. yüzyıla damgasını vuran kanlı savaşların
ve katliamların en büyük nedenlerinden biri, materyalist felsefenin
ürünü olan komünist ideolojinin hakimiyetidir. Bu ideoloji,
Avrupa'dan Asya'ya, Güney Amerika'dan Afrika'ya kadar dünyanın
büyük bölümünde etkili olmuş, birçok ülke on yıllar boyunca
komünist rejimler tarafından yönetilmiş veya komünist örgütler
tarafından hedef alınmıştır. 1990'lı yıllara kadar devam eden
soğuk savaşın ve en acımasız katliamların nedeni komünizm
olmuştur.
Komünist rejimler diğer ülkelerle savaşarak ideolojilerini
yaymaya çalışmanın yanında, kendi halklarına da büyük bir
zulüm uygulamışlar, çok geniş kitleleri idamlar, toplu katliamlar,
toplama kamplarındaki ağır koşullar ve kıtlıklar gibi yöntemlerle
öldürmüşlerdir.
Komünist rejimler, tarihçilerin hesaplamalarına
göre, 20. yüzyıl boyunca 120 milyon insanın ölümüne neden
olmuştur. Bunların çoğu, bir savaş sırasında cephede ölen
askerler değil, komünist devletlerin kendi halklarının içinden
öldürdükleri sivillerdir. On milyonlarca erkek, kadın, yaşlı,
küçük çocuk, bebek, sadece komünist rejimlerin, katı ve vahşi
özellikleri nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Bunun dışında
milyonlarca insan, komünistlerin zulmüne uğramış, bu yüzden
göçe zorlanmış, ellerinden malları, tarlaları alınmış ve her
an öldürülme, suçsuz yere tutuklanma veya zulüm görme korkusu
altında yaşatılmışlardır.
Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru, çok güçlü
ve sarsılmaz sanılan bu ideolojiye sahip rejimler birer birer
çökmeye, güç kaybetmeye başlamışlardır. Bu çöküşün en belirgin
sembolü, 1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılmasıdır. İki
yıl sonra, dünyanın en büyük ve en güçlü komünist devleti
olan Sovyetler Birliği yıkılmış ve Doğu Bloku tamamen parçalanmıştır.
Afrika'dan Hindiçini'ne kadar uzanan bir coğrafyada farklı
komünist rejimler birbiri ardına çökmüş, 1945'ten beri dünyanın
sabit uluslararası sistemi olan "iki kutuplu dünya düzeni"
ortadan kalkmış, siyasi yorumcuların deyimiyle yeni bir dünya
düzeni kurulmuştur. Son derece şaşırtıcı bir şekilde gerçekleşen
bu gelişmeyle, hadiste belirtilen "sistem değişikliği"
gerçekleşmiştir.
Günümüzde ise, gerek komünizmin -gerekse onunla
aynı fikri kaynaklara dayanan bir diğer totaliter sistem olan
faşizmin- son fikri ve siyasi kalıntıları da yok olmakta,
dünya bu kanlı ideolojilerden tamamen temizlenmektedir. İslam
ahlakının dünyaya yayılması ile bu sistemlerin dünyanın dört
bir yanına getirdiği zulüm, acı, karanlık ve yokluk yeryüzünden
gerçek anlamda silinecek, insanlar güzelliğe, zenginliğe,
refaha ve huzura kavuşacaklardır. Allah, zorlukların, karanlıkların,
savaş, katliam ve acıların ardından, rahmetinin ve ihsanının
bir tecellisi olarak insanlara eşsiz nimetler sunacaktır.

Berlin Duvarı'nın 1989 yılında yıkılması komünizmin
çöküşünün de bir sembolü olarak görülmektedir. Komünist
ideolojinin en önemli liderlerinden sayılan Lenin'in
dev boyutlardaki heykellerinin yıkılıp, halk tarafından
parçalara ayrılması ise hadiste belirtilen sistem
değişikliğinin en açık delillerinden biridir.
|
Müslümanların
Baskı Görmesi
|
Ahir
zamanda ümmetimin başına sultanlarından
şiddetli belalar gelir, öyle ki yerler Müslümanlara
dar gelir.
(Kitab-ül
Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman,
s. 12)
|
|
|
|
Bu hadis, Mehdi gelmeden önce bazı Müslüman ülkelerde,
din ahlakından uzak, zalim ve acımasız karakterli veya başarısız
kişilerin iktidarda olacağına işaret etmektedir. Gerçekten
de bugün İslam dünyasının bir bölümünde iktidarda olan yöneticiler,
Müslüman halka eziyet etmekte, baskıcı ve despot rejimleri
ile insanları ezmektedirler. Bir kısmında ise, ehil olmayan
yöneticiler nedeniyle halk çeşitli belalara maruz kalmaktadır.
Irak, Libya, Suriye, Somali, Etiyopya, Afganistan, Tunus ve
Cibuti gibi ülkeler başta olmak üzere Müslümanlar, ülke yönetimindeki
liderler tarafından baskı altına alınmakta, çeşitli zorluk
ve sıkıntılara maruz bırakılmaktadırlar. Müslümanların dinlerini
özgürce yaşamaları ve ibadetlerini yerine getirmeleri engellenmekte,
ekonomik sıkıntılar yaşamı zorlaştırmaktadır. Bu ülkelerden
bazılarında yaşanan olaylara örnekler şunlardır:
İran'la yaptığı savaşta 3 milyonluk nüfusunun
yaklaşık bir milyonunu kaybeden Irak'ta, faşist diktatör Saddam
Hüseyin halkına akıl almaz işkenceler ve zulüm uygulamıştır.
Irak Müslümanları halen Saddam'ın faşist uygulamaları altında
ezilmekte, Saddam'ın akılsız politikaları nedeniyle uluslararası
yaptırımlara maruz kalmaktadırlar.
1979 yılında Sovyet Rusya tarafından işgal edildiği
günden beri Afganistan'da, istikrarsızlık ve kargaşa hakim
olmuş, gerçek İslam'ı hiçbir şekilde temsil etmeyen iktidarlar,
son derece baskıcı, acımasız ve hoşgörüsüz bir sistem kurmuşlardır.
Afrika'nın en küçük ülkelerinden biri olan Cibuti,
1977 ve 1991 yılları arasında, yaklaşık 2 bin Müslümanın katledildiği,
7 bin kişinin de hiçbir mazeret gösterilmeden tutuklanıp işkence
gördüğü katı bir rejimle yönetildi.
Somali'de 1969 yılından 1991 yılına kadar yaklaşık
20 yıl boyunca doğrudan Müslümanları hedef alan, Tümgeneral
Muhammed Siad Biare'nin liderliğinde baskıcı bir rejim uygulandı.
Tunus, 31 yıl boyunca Habib Burgiba'nın dikta
rejimi altında yönetildi. Kendisini "hayat boyu cumhurbaşkanı"
ilan eden Burgiba, iktidarda olduğu müddetçe Müslüman halkı
baskı altında tuttu.
Suriyeli Müslümanlar Hafız Esad'ın 30 yıl süren
diktatörlüğü boyunca çeşitli acımasızlıklara maruz kaldılar.
Kadınlara tecavüz edildiği, erkeklere her türlü işkencenin
uygulandığı katliamlarda bazı şehirler tamamen ortadan kalktı.
Hafız Esad iktidarda bulunduğu 30
yıl boyunca çok büyük katliamlar gerçekleştirdi. Bunlardan
bir tanesi de Hama şehrinde bir gün içinde 40 bin Müslümanın
vahşice öldürülmesidir.

Afganistan'da 10 yıl süren
Kızıl Ordu işgali, ardında on binlerce ölü, bir o kadar
da sakat bıraktı. Sovyetlerin geri çekilmesinin ardından
başlayan kanlı iç çatışma ise ülkeyi daha büyük bir
kaosa sürükledi.
|
|
 |

Habib Burgiba has oppressed
the Muslim Tunus people during his rule. The most
important common characteristic of the authorities
that come to power in Somali is their practice against
Islam. The civil war that had begun during Siad
Barre rule is still going on. |
Irak lideri Saddam Hüseyin yıllardır
hem kendi halkına hem de komşu ülkelerdeki Müslümanlara
yönelik çok büyük bir baskı ve zulüm politikası yürütmektedir.
|
Tozlu Dumanlı,
Karanlık Fitne
|
Tozlu
dumanlı, karanlık bir fitne görülecek, bunu
diğerleri takip edecek...
(Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, s. 26) |
|
|
|
Bu hadiste ise, Mehdi'nin çıkışından önce, tozlu
ve dumanlı, karanlık bir fitnenin görüleceğinden söz edilmektedir.
Fitne, "insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya hak
ve hakikatten saptıracak şey, savaş, azdırma, karışıklık,
ihtilaf, kavga" gibi anlamlara gelen bir kelimedir.15
Hadiste bu fitnenin ardında toz ve duman bırakacağı belirtilir.
Ayrıca bu fitnenin "karanlık" olarak nitelendirilmesi,
nereden geldiği belli olmayan, umulmadık bir olay olduğuna
işaret kabul edilebilir.
Bu açılardan bakıldığında söz konusu hadisin,
11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nin New
York ve Washington şehirlerinde meydana gelen, dünya tarihinin
en büyük terör olayı olarak nitelendirilen saldırıya işaret
etmesi muhtemeldir. Televizyon ekranlarında ve gazetelerde
de şahit olunduğu gibi, bu iki büyük terör olayının ardından
büyük bir toz bulutu ve duman çevreyi sarıp kuşatmıştır.
New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Washington'da
Pentagon binasına çarpan uçakların yakıtlarının sebep olduğu
patlamalar sonucunda büyük bir duman oluşmuş ve bu duman tüm
şehirden ve hatta civar kentlerden görülebilecek kadar yükselmiş
ve yayılmıştır. Patlamalar sonucunda çöken binalar ise, daha
büyük bir toz bulutunun oluşmasına neden olmuş, hatta çevredeki
insanların üzerleri tamamen bu tozla kaplanmıştır.
Bu olay, hem dünya tarihinin en büyük terör saldırılarından
biri olması, hem diğer alametlerle yakın dönemlerde vuku bulması
ve ayrıca hadiste yapılan tarife benzer özellikler taşıması
sebebiyle son derece önemlidir. Dolayısıyla binlerce masum
insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan, insanlık tarihinin
bu en elim terör olayı, hadiste haber verilen ve Mehdi'nin
çıkışının bir alameti olarak bildirilen "tozlu dumanlı,
karanlık fitne" olabilir.
Hadiste belirtilen
"tozlu ve dumanlı, karanlık fitne" resimlerde görüldüğü
gibi 11 Eylül terör saldırısının en belirgin özelliklerindendi. |
Yaygın
Katliamlar
|
Mehdi'den
önce, yaygın katliamların vuku bulacağı
büyük bir fitne görülecektir.
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il
Muntazar, s. 37) |
|
|
|
Peygamberimiz (sav)'in Mehdi'nin gelişi ile ilgili
bildirdiği hadislerin büyük bir kısmında, Mehdi gelmeden önce
dünyada karmaşa, güvensizlik ve huzursuzluğun hakim olacağı
üzerinde durulmaktadır. Savaşlar ve çatışmaların yanı sıra,
toplu katliamların yaşanacak olması da bu dönemin belirgin
özellikleri arasındadır. Ayrıca hadiste katliamların yaygın
olacağına, yani tüm dünya çapında yaşanacağına dikkat çekilmektedir.

Amnesty International'ın raporlarına göre Saddam Hüseyin
Halepçe'de 5000 sivili vahşice katlettirmiş, binlerce
kişi de benzer saldırılarda kaybolmuştu.
|
Geçtiğimiz yüzyılda iki büyük dünya savaşı yaşanmış
ve sırf bu savaşlarda 65 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
20. yüzyıl boyunca siyasi nedenlerle katledilen sivillerin
sayısının 180 milyonu aştığı tahmin edilmektedir. Bu daha
önceki yüzyıllarla kıyaslandığında olağanüstü derecede yüksek
bir rakamdır. Gerçekte 20. yüzyıla dek dünya üzerindeki savaşlar
çoğu zaman bir cephe savaşı şeklinde yaşanır, yani belirli
bir hat üzerinde savaşan ordular arasında geçerdi. Oysa 20.
yüzyıldaki silah teknolojisi ve buna bağlı olarak geliştirilen
askeri stratejiler, "topyekün savaş" kavramını ortaya
çıkarmış, savaşlar sadece cephedeki askerleri değil, cephe
gerisindeki sivilleri de büyük ölçüde hedef almıştır. Şehirlerin
bombalanması, kimyasal, biyolojik veya nükleer silahlar, soykırım,
toplama kampları gibi kavramlar, sadece 20. yüzyıla özgüdür.
Söz konusu vahşet sürmekte, bugün hala dünyanın
dört bir yanında kanlı savaşlar ve çatışmalar devam etmektedir.
Bu savaşların ortak özelliği ise, yukarıdaki hadiste de belirtildiği
gibi toplu katliamların yaşandığı savaşlar olmasıdır. Bir
yandan kitle imha silahlarının kullanılmaya başlanması, diğer
yandan da çatışmayı ve kan dökmeyi teşvik eden ideolojilerin
fikri egemenliği, katliamların çok geniş kapsamlı olmasına
neden olmaktadır.
Yakın tarihe bakıldığında pek çok insanın hayatını
kaybettiği çeşitli katliam örnekleri görülecektir. Örneğin
Bosna Savaşı, ağırlıklı olarak sivil halkın hedef alındığı,
kadın, çocuk, yaşlı denmeden binlerce insanın katledildiği
bir savaş olarak tarihe geçmiştir. Savaş sonrasında ortaya
çıkarılan toplu mezarlar ise katliamın boyutlarını gözler
önüne seren çarpıcı bir delil olmuştur.
Filistin halkına karşı 1940'lardan beri yürütülen
bir diğer "etnik temizlik" operasyonu ise, daha uzun
vadeli bir katliam politikasıdır. Bu politikanın Sabra ve Şatilla
katliamları gibi örnekleri, yaşanan olayların boyutlarını gözler
önüne sermektedir. Afrika kıtasında da
sık sık çeşitli farklı etnik kökenler arasında şiddetli çatışmalar
yaşanmakta ve binlerce insan hayatını yitirmektedir. 1997
yılının ilkbaharında 5 büyük ülkeyi, Zaire, Ruanda, Uganda,
Burundi ve Tanzanya'yı içine alan bir bölgeyi etkileyen bir
savaş, iki büyük kabile arasında yaşandı: Hutu ve Tutsi kabileleri.
Bu etnik savaşta yarım milyona yakın insan hayatını yitirdi.
On binlerce kişi ormanlarda açlıkla, sefaletle, salgın hastalıklarla
mücadele etti ve çok büyük bir bölümü öldü. Küçük çocuklar
ve bebekler bile sırf başka bir kabileden oldukları için vahşice
öldürüldüler.
|

Bosna'da, tüm insanların gözü önünde gerçekleşen
büyük bir soykırım yaşandı ve sona erdi. Ancak
birbiri ardına bulunan toplu mezarlar katliamın
gerçek boyutunu ortaya koyuyor.
|

Çeçenistan topraklarında yıllardır devam eden
çatışmalarda binlerce masum insan hayatını yitirdi.
Çok sayıda insan da mülteci durumuna düştü.
Bu insanlardan da birçoğu yollarda hayatını
kaybetti. (Üstte)
|
|
Masum İnsanların
Katledilmesi
|
Masum
insanlar katloluncaya kadar Mehdi çıkmayacak
ve katliamlara yerde ve göktekiler, artık
tahammül edemez bir hale geldiğinde zuhur
edecektir...
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il
Muntazar, s. 37) |
|
|
|

Saddam Hüseyin'in Halepçe'de yaptığı katliamdan görüntüler
|
Mehdi'nin çıkışı ile ilgili hadislerde katliamların
yaygınlaşmasından bahsedilirken, bu katliamların masum insanları
hedef alacağına özellikle dikkat çekilmiştir. Daha önce de
ele aldığımız gibi, günümüzde hemen hemen tüm savaşlarda asıl
hedef sivil halk olmaktadır. Katliamlar da asıl olarak sivil
ve masum halka yönelik olarak gerçekleştirilmekte, çoğunlukla
çocuklar, yaşlılar ve kadınlar katledilmektedir. Özellikle
kendilerini savunma imkanı olmayan bu insanların seçilmiş
olması katliamların çapının geniş, hayatlarını kaybeden insanların
sayısının yüksek olmasına neden olmaktadır.
Savaşlar veya çeşitli çatışmalar sırasında gerçekleştirilen
katliamların yanı sıra özellikle son yıllardaki terörist eylemler
de halkın toplu olarak imha edilmesi ile neticelenmektedir.
Terörizmin amacı halk arasında korku ve dehşet yaymak olduğundan,
bu tür saldırıların asıl yöneldiği kesim çoğunlukla sivil
halktır. Alış veriş merkezleri, restoranlar, kafeteryalar,
okullar gibi savunmasız kadınların, gençlerin ve çocukların
bulunduğu yerleri hedef alan bu eylemler nedeniyle dünyanın
farklı ülkelerinde pek çok insan hayatını kaybetmektedir.
Dünyanın dört bir
yanında birbiri ardına gerçekleşen terörist saldırılarda,
bombalamalarda ve kundaklamalarda hedef olarak her zaman
için masum insanlar seçilmektedir. |
|