
YANILTICI BİR AKIM:
“RİSALE-İ NUR TEFSİRCİLİĞİ”
Harun Yahya
Bediüzzaman
Said Nursi’nin yazmış olduğu Risale-i Nur Külliyatı, yüzbinlerce
insanın hidayetine, imanda derinleşmesine, inkar eden pek
çok insanın ise doğruyu görüp iman etmelerine vesile olmuş
çok önemli eserlerdir. Bediüzzaman'ın samimi üslubu, tefekkürleri
ve hikmetli anlatımı, her okuyan için önemli bir yol gösterici
ve hidayet rehberi olmuştur.
Risale-i
Nur’ların geniş kitleler üzerindeki bu samimi etkisi son derece
açıktır. Ancak buna rağmen kimi çevrelerde, Bediüzzaman'ın
eserlerinin anlaşılabilmesi için tefsir edilmesi gerektiği
şeklinde yanlış bir kanaat söz konusudur. Risalelerde şifreli
ve karmaşık bir anlatım olduğu, düz okumayla anlaşılamayacağı
ve bu şifreleri de ancak bu konuda bilgi sahibi olan belirli
kişilerin çözebilecekleri düşünülür.
Oysa
Risale-i Nur Külliyatı, veciz bir şekilde kaleme alınmış çok
değerli eserlerdir. Bediüzzaman, risalelerde ele aldığı her
konuda çok açık ve anlaşılır bir üslup kullanmıştır. Dolayısıyla
Bediüzzaman'ın apaçık sözlerini bir kez daha tefsir etmek
ve yorumlamak gerektiği düşüncesi yanlıştır. Böyle bir girişim,
Bediüzzaman'ın sözlerini ancak aslından uzaklaştıracak ve
yanlış çıkarımlara neden olacaktır.
Örneğin
Bediüzzaman eserlerinde ahir zamanla ilgili konulara geniş
yer vermiştir. Bediüzzaman'ın bu açıklamalarına göre; Hz.
İsa ahir zamanda ikinci kez yeryüzüne gelecek, ancak ilk başlarda
Hz. İsa'yı tanıyanların ve yardımcılarının sayısı çok az olacaktır.
Hz. Mehdi ise tüm Müslümanlara bir hidayet önderi olarak ortaya
çıkacak ve Bediüzzaman'ın belirttiği üç büyük görevi birarada
yerine getirecek; hem siyaset, hem diyanet, hem de saltanat
alanında Mehdilik yapacaktır. Hz. İsa, Hz. Mehdi ile biraraya
gelecek ve onun arkasında namaz kılacaktır. Tüm dünya Hz.
Mehdi'nin liderliği altında toplanacak, Kuran ahlakının yaşanmasıyla
birlikte anarşi ve kargaşa ortamı son bulacak ve yeryüzüne
huzur ve barış hakim olacaktır.
Ayrıca
Bediüzzaman'ın bu açıklamalarına göre Hz. İsa ve Hz. Mehdi
birer şahsı manevi olarak değil, birer şahıs olarak geleceklerdir.
Elbette onların temsil ettikleri birer şahsı manevileri de
olacak, ancak bu şahsı manevilerinin başında kendileri de
bizzat lider olarak bulunacaklardır. Said Nursi, ayrıca ahir
zamanın bu önemli şahıslarının ortaya çıkacakları, faaliyet
yapacakları ve Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacakları
vakitlere yönelik hadisler doğrultusunda tarihler de vermiştir.
Bediüzzaman’ın
bu konulardaki tüm izahları çok açıktır. Örneğin eğer Bediüzzaman
Hz. Mehdi'nin göreve başlayacağı tarih için hadislere dayandırarak
hicri 1400 diyorsa, bunu başka türlü yorumlamak mantıksız
olur. Ya da Hz. Mehdi'nin hem siyaset, hem saltanat hem de
diyanet aleminde Mehdilik yapacağını; bu üç özelliğin de tek
bir şahısta toplanacağını söylüyorsa bu da çok açıktır. Buna
rağmen Mehdiliği üçe bölmek, tek bir tanesinin Mehdilik için
yeterli olacağını söyleyerek yanlış yorumlamak hatalı olur.
Aynı şekilde Bediüzzaman Hz. İsa'nın, Hz. Mehdi'nin arkasında
namaz kılacağını, hadis vererek açıklamışken, “aslında öyle
demek istemedi” diyerek bu bilgileri tefsir etmek de doğru
olmaz. Zira hem Peygamberimiz (sav)'in sözü, hem de Üstad’ın
bu konuyu tasdik eden açıklamaları varken, bunun aksini söylemek
yanlış olur. Bunun gibi Said Nursi, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin
yapacakları faaliyetleri ve tüm dünyaya Kuran ahlakının hakim
kılacaklarını açıklamışken, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmeyeceklerini,
yalnızca birer şahsı maneviden ibaret olacaklarını öne sürmek
de büyük bir yanılgı olur.
Bu durum
Said Nursi’nin Risalelerde anlattığı her konu için geçerlidir.
Nitekim böyle bir tefsir mantığının Risale-i Nurlar üzerinde
nasıl bir etki oluşturacağının da iyi düşünülmesi gerekir.
Zira böyle yanlış bir mantıkta isteyen herkes Bediüzzaman'ın
her sözüne kendince farklı bir açıklama getirebilir ve bu
şekilde Said Nursi’nin hiçbir izahını kabul etmeyebilir. İsteyen
kişi, kendince uygun görmediği her izahı, şahsi kanaatlerine
ya da çevresinden duyduklarına göre tefsir etme yoluna gidebilir.
Oysa
ki Risale-i Nurlar herkesin anlayabileceği çok kıymetli eserlerdir.
Böylesine değerli eserlerin anlaşılamayacağı ya da Bediüzzaman’ın
bazı açıklamalarının anlatılanlardan farklı anlamlar içerdiği
düşüncesi son derece yanlıştır. Unutulmamalıdır ki, Üstad’a
karşı gösterilecek gerçek sevgi ve saygı, onun büyük bir samimiyetle
kaleme aldığı eserlerine sahip çıkmakla, onun gerçekte söylemek
istediklerini tam anlayıp onu desteklemekle mümkün olacaktır.
makaleler
index >>>
|