
Allah'ın Vaadi:
Hz. İsa (as) Yeryüzüne Tekrar Dönecektir
 |
Maesta, 1308-1311
Dell' Opera del Duoma Müzesi, Siena |
Alemler üzerine seçilip, örnek kılınan elçilerin hayatları,
yaşadıkları olaylar, karşılaştıkları zorluklar, giriştikleri
büyük mücadeleler tüm insanlar için önemli mesajlar ve dersler
içerir. Kuran'da Allah'ın, hayatıyla, mücadelesiyle, ahlakıyla
insanlara örnek gösterdiği peygamberlerden biri de Hz. İsa'dır.
Hz. İsa'nın doğumu, hayatı ve Allah Katına alınması hep mucizevi
şekillerde gerçekleşmiş, bu mübarek peygamberin mucizevi hayatı
Kuran'da ayrıntılı olarak haber verilmiştir. Allah Kuran'da
birçok peygamberin kıssalarını bizlere bildirmektedir. Ancak
Hz. İsa çeşitli yönleriyle diğer peygamberlerden farklı bir
konuma sahiptir. Allah'ın üstün ilimlerle desteklediği bu
değerli kulu, daha beşikteyken konuşmuş, dünyada kaldığı süre
içerisinde çevresindeki insanlara büyük mucizeler göstermiştir.
Onun bu özel durumunun diğer bir delili de, Allah Katına alınışı
ve tekrar dünyaya gönderileceğine dair Kuran'da önemli işaretlerin
olmasıdır.
Kuran'da inkar edenlerin Hz. İsa'yı öldürmek amacıyla bir
tuzak kurdukları haber verilir. Rivayetlere göre Hz. İsa'nın
yanındakilerden birisinin ihanet etmesini sağlayan bir kısım
bağnaz Yahudi din adamları (kahinler), Allah'ın elçisini tutuklayıp
Romalılara teslim etmek istemişlerdir. Yine rivayetlere göre
ölüm cezasını uygulama hakkı olmayan söz konusu kahinler,
Roma yönetimini kışkırtmak için bir tuzak hazırlamış ve Hz.
İsa'yı Romalı yöneticilere karşı faaliyet yürüten bir kişi
olarak tanıtmışlardır. Çünkü Romalıların bu konuda çok hassas
ve acımasız olduklarını bilmektedirler. Bu tuzağın sonu ise
Kuran'da şöyle bildirilmiştir.
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah
da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların
en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 54)
Ayette de bildirildiği gibi, Hz. İsa'yı öldürmek için harekete
geçilmiş, tuzak kurulmuştur. Ancak onlar Hz. İsa'yı öldürmeyi
başaramamışlar, onun bir benzerini, Hz. İsa zannederek öldürmüşlerdir.
Allah, Hz. İsa'yı Kendi Katına yükselterek, hazırlanan tuzağı
boşa çıkarmıştır:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih
İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle
bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar.
Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında
anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların
bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur.
Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır; Allah onu Kendine yükseltti.
Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa
Suresi, 157-158)
Romalıların Hz. İsa'yı çarmıha gererek
öldürdükleri zannı oldukça yaygındır. Bu zanna göre, Hz. İsa'yı
tutuklayan Romalılar ve Yahudi din adamları onu çarmıha gererek
öldürmüşlerdir. Tarihte bazı Hıristiyan mezhepleri (örneğin
Docetism) bunu reddetmişse de, günümüzde Hıristiyan aleminin
tamamı olayı bu şekilde kabul etmekte, fakat Hz. İsa'nın öldükten
sonra dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Ancak Kuran
ayetlerini incelediğimizde olayın aslının böyle olmadığını
görürüz:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih
İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle de
(onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma
katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun)
benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa
düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna
uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin
olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)
Aynı ayetin devamında Hz. İsa'nın ölümü için şu şekilde bildirilmektedir:
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti (refea).
Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa
Suresi, 158)
Ayette bildirilen gerçek açıktır. Bazı Yahudilerin kışkırtmalarıyla
Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda başarılı olamamışlardır.
Ayette geçen "...Ama onlara (onun) benzeri
gösterildi..." ifadesi bu durumu açıkça haber vermektedir.
Allah insanlara Hz. İsa'nın bir benzerini göstermiş
ve onu Kendi Katına yükseltmiştir. Ayrıca Rabbimiz, bu iddiada
bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığını da bildirmiştir.
Hz. İsa'nın çarmıha gerilmiş olması konusunda ilk çağlarda
çeşitli ayrı düşünceler ortaya çıkmıştır. Sonraki yüzyıllarda,
Konsül kararlarıyla, Hıristiyanlığın iman kaideleri belirlenene
kadar bu fikir ayrılıkları devam etmiş ve Hz. İsa'nın çarmıha
gerilmediğini iddia eden akımlar sapkın ilan edilmişlerdir.
Kuran'da Hz. İsa'nın Allah Katına Yükselişi
Peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı
kıssalarda geçen kelimelerle, Hz. İsa'nın Allah Katına alınışının
anlatıldığı ayetlerin incelenmesi, Hz. İsa'nın durumuyla ilgili
önemli bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır: Hz. İsa diğer peygamberler
gibi vefat etmemiş ya da inkar edenler tarafından öldürülmemiş,
Rabbimiz onu Kendi Katına yükseltmiştir. Bu bölümde Hz. İsa'nın
ve diğer peygamberlerin ölümlerini ifade eden kelimelerin
Arapça karşılıklarını ve Kuran ayetlerinde ne şekilde kullanıldıklarını
inceleyeceğiz.
Kuran'da peygamberlerin ölmesi veya öldürülmesiyle ilgili
olarak kullanılan kelimeler ileride daha detaylı göreceğimiz
gibi "katele (öldürmek), mate (ölmek), haleke (helak olmak),
salebe (asmak)" ya da birkaç özel kelimedir. Oysa Hz. İsa
için, Kuran'da çok açık bir şekilde, "Onu
öldürmediler (ma katelehu) ve asmadılar (ma salebuhu)"
ifadesi kullanılarak hiçbir öldürme şekliyle öldürülmediği
bildirilmiştir. Allah ayetlerde insanlara Hz. İsa'nın bir
benzerinin gösterildiğini ve onun Kendi Katına yükseltildiğini
bildirmektedir. Bu gerçek Al-i İmran Suresi'nde şu şekilde
haber verilir:
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa doğrusu
seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni Kendime yükselteceğim
(rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları
kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim..." (Al-i
İmran Suresi, 55)
Kuran'da ölüm anlamı içeren kelimelerin ve Al-i İmran Suresi'nde
geçen "vefat ettirme" kelimesinin kullanım şekilleri şöyledir:
1)Teveffa: Vefat Ettirme
Ayette geçen "vefat" kelimesinin karşılığı Türkçe'de kullanılan
ölme anlamından farklı anlamlara gelmektedir. Ayetlerin Arapça
karşılıklarının incelenmesi, Hz. İsa'nın bildiğimiz manada
ölmediğini açıkça ortaya koyar. Maide Suresi'nin 117. ayetinde
ölüm olayı şu şekilde aktarılır:
"Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir
şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım
sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Beni vefat ettirdiğinde
(teveffeyteni), üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen herşeyin
üzerine şahid olansın."
Bu ayetlerde geçen ve Türkçe meallerde öldürme ya da vefat ettirme olarak çevrilen kelime
Arapça'da "teveffa" kökünden türemiştir ve bu kelime ölüm
manasına değil, "canın alınması" manasına gelmektedir. İnsanın
canının alınmasının ise her zaman ölüm anlamına gelmediğini
Allah Kuran'da bizlere bildirmektedir. Örneğin "teveffa" kelimesinin
geçtiği bir ayette insanın ölümünden değil, uykudaki halinden
bahsedilmektedir:
Sizi geceleyin vefat ettiren (teveffakum)
ve gündüzün "güç yetirip etkilemekte olduklarınızı" bilen,
sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten
O'dur... (Enam Suresi, 60)
Bu ayette "vefat ettirme" olarak tercüme edilen kelime ile,
Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde geçen kelime aynıdır, yani
her iki ayette de "teveffa" kelimesi geçmektedir. İnsanın,
gece içinde bulunduğu durum ölüm olmadığına göre yukarıdaki
ayette geçen "teveffakum" kelimesinin ölümü kastetmediği,
doğru tercümenin "geceleyin canlarınızı alan" şeklinde olması
gerektiği açıktır. Aşağıdaki ayette ise aynı kelime şu şekilde
geçmektedir:
Allah, ölecekleri (mevt) zaman canlarını alır
(teveffa); ölmeyeni de uykusunda (canını alır) (lem temut).
Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı (el mevte) verilmiş
olanı tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir...
(Zümer Suresi, 42)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah uyuyan insanın canını
almaktadır, ama hakkında ölüm kararı verilmemiş olanı eceli
gelinceye kadar tekrar salıvermektedir. Bu haliyle insan bildiğimiz
manada ölmüş olmaz. Yalnızca geçici bir süre için ruhu bedeninden
ayrılmış farklı bir boyuta girmiş olur. Allah uyanacağı zaman
insanın ruhunu bedenine iade eder. Prof. Dr. Süleyman Ateş
de tefsirinde "teveffa" kelimesini şu şekilde açıklamıştır:
Teveffinin, uyku
manasında kullanıldığını söyleyenlere göre -ki çoğunluk bu
görüştedir- ayetin takdiri "Seni uyutacağım" şeklindedir.
Sonuç olarak Hz. İsa'nın uykudakine benzer bir duruma sokularak
Allah Katına yükseltildiğini, olayın bildiğimiz ölüm olmadığını,
sadece bu boyuttan bir ayrılış olduğunu söyleyebiliriz. (En
doğrusunu Allah bilir.) 4
2)Katele: Öldürmek
Kuran'da ölüm konusu anlatılırken genelde kullanılan kelime
Arapça'da "öldürmek" anlamına gelen "katele" kelimesidir. Mümin
Suresi'nde "katele" kelimesi şu şekilde kullanılmaktadır:
Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim
(aktul) de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın"... (Mümin
Suresi, 26)
Ayette geçen "Musa'yı öldüreyim"
ifadesinin Arapçası "aktul Musa" şeklindedir. Bu kelime katele
fiilinden türemiştir. Bir diğer ayette ise aynı kelime şu
şekilde kullanılmaktadır:
... Peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi
(yaktulune)... (Bakara Suresi, 61)
Ayette geçen "öldürmelerindendi" kelimesinin Arapçası "yaktulune"
şeklindedir ve yine aynı şekilde katele kelimesinden türemiştir.
Ve tercümede de açıkça ifade edildiği gibi "öldürmek" anlamına
gelmektedir.
Aşağıda peygamberlerin ölümünü açıklayan bazı ayetlerde "katele"
fiilinin ne şekilde kullanıldığı belirtilmektedir. Parantez
içinde anlamları bildirilen tüm kelimelerin fiil kökleri KATELE'dir:
... Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız
yere öldürmelerini (katlehum) yazacağız... (Al-i İmran Suresi,
181)
... De ki: "Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce
ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?" (taktulune)
(Bakara Suresi, 91)
Allah'ın ayetlerini inkar edenler, peygamberleri
haksız yere öldürenler (yaktulune) ve insanlardan adaleti
emredenleri öldürenler; (yaktulune)... (Al-i İmran Suresi,
21)
"Öldürün (uktulu) Yusuf'u veya onu bir yere
atıp-bırakın..." (Yusuf Suresi, 9)
..."Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek (li
yaktulu) konusunda aralarında görüşmektedirler..." (Kasas
Suresi, 20)
Bunun üzerine kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca:
"Onu öldürün (uktuluhu) ya da yakın" demek oldu... (Ankebut
Suresi, 24)
3) Haleke: Ölmek
Kuran'da öldürme fiili için kullanılan bir diğer kelime ise
"haleke" fiilidir. Haleke kelimesi ayetlerde "helak olmak,
ölmek" anlamlarında kullanılmaktadır. Örneğin Mümin Suresi'nin
34. ayetinde şu şekilde geçmektedir:
... Sonunda o, vefat edince, (haleke) demiştiniz
ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez...
(Mümin Suresi, 34)
Ayette, Türkçeye "vefat edince" olarak çevrilen ifadenin
Arapçası "iza heleke" şeklindedir ve bu kelimenin anlamı da
ölmektir.
4) El Mevte: Ölüm
Kuran'da peygamberlerin ölümüyle ilgili olarak kullanılan
bir diğer kelime ise "el mevte" kelimesidir. Mate kelimesi
ayetlerde "ölmek" anlamında kullanılmaktadır. Bunlardan biri
Sebe Suresi'nde Hz. Süleyman ile ilgili olarak bildirilmektedir:
Böylece onun (Süleyman'ın) ölümüne (el mevte)
karar verdiğimiz zaman, ölümünü (mevtihi), onlara, asasını
yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi... (Sebe
Suresi, 14)
Aynı kökenden gelen bir diğer kullanım ise Hz. Yahya'ya yönelik
olarak kullanılmaktadır:
Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği
gün (yemutu) ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün de.
(Meryem Suresi, 15)
Bu ayette "öleceği" şeklinde çevrilen kelimenin Arapçası
"yemutu" kelimesidir. Aynı kelime Hz. Yakub'un ölümü ile ilgili
ayetlerde de geçmektedir. Bakara Suresi'nde şu şekilde kullanılır:
Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında (el mevte)
orada şahidler miydiniz?.. (Bakara Suresi, 133)
Bu ayette geçen "el mevte" kelimesi de yine aynı kökten gelmekte
ve ölüm anlamı taşımaktadır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ile ilgili bir ayette ise
"katele" ve "mate" fiilleri aynı anda kullanılmaktadır:
Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce
nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse (mate) ya da
öldürülürse, (kutile) siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye
mi döneceksiniz?... (Al-i İmran Suresi, 144)
Mate (ölmek) kökünden gelen mevt kelimesi, yine peygamber
ölümlerinin anlatıldığı başka ayetlerde de geçmektedir:
... Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de
(mittu), hafızalardan silinip unutuluverseydim." (Meryem Suresi,
23)
Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü (el hulde)
vermedik; şimdi sen ölürsen (mitte) onlar ölümsüz mü kalacaklar?
(Enbiya Suresi, 34)
"Beni öldürecek (yumituni), sonra diriltecek
olan da O'dur." (Şuara Suresi, 81)
5) Halid: Ölümsüz
Ayetlerde yer alıp, doğrudan ölmek ya da öldürmek fiilini
değil, ancak ölümsüzlüğü ifade eden bir başka kelime ise "halid"
kelimesidir. Halid kelimesinin anlamı kalıcı olmak, bekası
devam etmek şeklindedir. Enbiya Suresi'nde "halid" kelimesi
şu şekilde kullanılmıştır:
Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve
onlar ölümsüz (halidiyne) değillerdi. (Enbiya Suresi, 8)
6) Salebe: Asmak
Kuran'da peygamberlerin ölümleri
anlatılırken kullanılan kelimelerden biri de salebe (asmak)
fiilidir. Salebe fiili "asmak, çarmıha germek ve idam etmek"
gibi anlamlara gelmektedir. Bu fiil bazı ayetlerde şu şekilde
kullanılmaktadır:
... Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar
(ma salebu) ... (Nisa Suresi, 157)
... Biri efendisine şarap içirecek, diğeri
ise asılacak (yuslebi)... (Yusuf Suresi, 41)
... Ancak öldürülmeleri asılmaları (yusallebu)...
(Maide Suresi, 33)
Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama
keseceğim ve hepinizi idam edeceğim. (usallibennekum) (Araf
Suresi, 124)
Ayetlerde de görüldüğü gibi Hz. İsa'nın vefatıyla diğer peygamberlerin
ölümlerinin aktarıldığı ayetler birbirinden çok farklı kelimelerle
ifade edilmektedir. Allah Kuran ayetlerinde Hz. İsa'nın öldürülmediğini,
asılmadığını, insanlara onun bir benzerinin gösterildiğini,
onu vefat ettirdiğini (yani uykudaki gibi canını aldığını)
ve Kendi Katına yükselttiğini bildirmiştir. Hz. İsa için "canını
almak" anlamına gelen "teveffa" fiili kullanılırken, diğer
peygamberler için normal ölümü ifade eden "katele" ya da "mevt"
gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu bilgiler ise bize Hz. İsa'nın
durumunun olağanüstülüğünü bir kez daha göstermektedir.
Hz. İsa'nın Yeryüzüne İkinci
Kez Gelişi
Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez geleceği konusu Kuran'da
ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde çok açık olarak
bildirilmiştir. Pek çok ayette ve hadiste bu konu ile ilgili
kesin ifadeler bulunmaktadır.
Kuran'dan Deliller
I. Delil
"... sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların
üstüne geçireceğim..."
 |
Andolsun, Biz Musa'ya Kitab'ı verdik ve ardından
peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da
apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid
ettik... (Bakara Suresi, 87)
|
Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne geleceğine dair işaretler taşıyan
ayetlerden ilki Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetidir:
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu
seni Ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim,
seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete
kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz
yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda
Ben hükmedeceğim. (Al-i İmran Suresi, 55)
Allah kıyamete kadar inkar edenlere üstün gelen ve Hz. İsa'ya
gerçekten tabi olan bir grubun varlığından söz etmektedir.
Hz. İsa hayatta iken ona uyanların sayısı çok azdı. Ve onun
Allah Katına yükselişinin ardından da hızla dinde dejenerasyon
başladı. Sonraki iki yüzyıl boyunca da, Hz. İsa'ya iman edenler
(İseviler) şiddetli baskılara maruz kaldılar. Üstelik İsevilerin
hiçbir siyasi gücü de bulunmamaktaydı. Bu durumda geçmişte
yaşayan Hıristiyanların, inkar edenlere üstün geldiklerini
ve bu ayetin onlara baktığını söyleyemeyiz.
Günümüzde ise Hıristiyanlığın özünden uzaklaştığını, Hz.
İsa'nın anlattığı hak dinden farklı bir dine dönüştüğünü görürüz.
Hıristiyanların çoğu arasında Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu
şeklindeki (Allah'ı tenzih ederiz) sapkın inanç benimsenmiş
ve teslis inancı (üçleme; Baba, oğul, kutsal Ruh) asırlar
önce kabul edilmiştir. Bu durumda, dinin aslından iyice uzaklaşmış
olan günümüz Hıristiyanlarını da Hz. İsa'ya uyanlar olarak
kabul edemeyiz, çünkü Allah, Kuran'ın birçok ayetinde "üçleme"ye
inananların inkar içerisinde olduklarını bildirmiştir:
Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler
küfre düşmüştür. Oysa tek bir İlah'tan başka İlah yoktur...
(Maide Suresi, 73)
Bu durumda "sana uyanları kıyamete kadar
inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi açık
bir işaret taşımaktadır. Hz. İsa'ya uyan ve kıyamete kadar
yaşayacak olan bir topluluk olması gerekmektedir. Böyle bir
topluluk, kuşkusuz Hz. İsa'nın yeryüzüne tekrar gelişiyle
ortaya çıkacaktır. Ve tekrar dünyaya gelişi sırasında bu kutlu
insana tabi olanlar, kıyamete kadar inkar edenlere üstün kılınacaktır.
Ayrıca ayetin sonunda geçen "...Sonra dönüşünüz Banadır..." ifadesi
de dikkat çekicidir. Allah Hz. İsa'ya uyanları kıyamete kadar
inkara sapanların üstüne geçireceğini haber verdikten sonra
Hz. İsa da dahil olmak üzere tümünün kendisine döneceğini
bildirmektedir. "Allah'a dönmeleri" ölmeleri olarak anlaşılmaktadır.
Bu da, Hz. İsa'nın da kıyamete yakın dönemde yeryüzüne tekrar
geldikten sonra ölümünün gerçekleşeceğine bir işaret olabilir.
II. delil
"... ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur..."
Nisa Suresi'nin 156-158. ayetlerinin
arkasından Allah, 159. ayette şöyle buyurmaktadır:
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona
inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine
şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Yukarıdaki ayette yer alan "ölmeden önce
ona inanmayacak kimse yoktur" ifadesi oldukça dikkat
çekicidir. Bu cümlenin Arapça karşılığı şu şekildedir: "...
ve in min ehlil kitabi illa leyüminenne bihi kable mevtihi"
Burada bazı tefsirciler "o" zamirinin Hz. İsa yerine Kuran'a
baktığını düşünmüşler ve ayete Kitap Ehlinin ölmeden Kuran'a
iman edeceği şeklinde bir yorumda bulunmuşlardır. Oysa bu
ayet öncesindeki iki ayette de "o" zamiri tartışmasız bir
biçimde Hz. İsa için kullanılmıştır:
Nisa Suresi, 157. ayet:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih
İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle
bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar.
Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında
anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların
bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur.
Onu kesin olarak öldürmediler.
Nisa Suresi, 158. ayet:
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün
ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu ayetlerin hemen arkasından gelen ayette kullanılan "o"
zamirinin Hz. İsa'dan başka bir varlığı kastettiğinin hiçbir
delili yoktur.
Nisa Suresi, 159. ayet:
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona
inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine
şahit olacaktır.
Diğer taraftan ayetin ikinci cümlesinde yer alan "Kıyamet
günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır" ifadesi
de oldukça önemlidir. Kuran'da kıyamet günü insanın dilinin,
ellerinin ve ayaklarının (Nur Suresi, 24, Yasin Suresi, 65),
işitme, görme duyularının ve derilerinin (Fussilet Suresi,
20-23) kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri bildirilmektedir.
Kuran'ın şahitliği ile ilgili ise hiçbir ayet yoktur. İlk
cümlenin -cümle yapısı olarak veya ayetlerin ardarda gelişi
açısından herhangi bir delil bulunmamasına rağmen- "Kuran"ı
ifade ettiği kabul edilirse, ikinci cümlede yer alan "o" zamirinin
de Kuran'a işaret ettiği iddia edilmiş olur. Oysa Allah Kuran'da
bizlere bu konuyla ilgili herhangi bir bilgi vermemiştir.
(En doğrusunu Allah bilir)
Kuran ayetlerine baktığımızda aynı zamirin, Kuran'a işaret
ettiği durumlarda, (Tarık Suresi, 13, Tekvir Suresi, 19, Neml
Suresi, 77 ve Şuara Suresi, 192-196'da olduğu gibi) ayetin
öncesinde ya da sonrasında mutlaka Kuran'dan bahsedildiğini
görürüz. Ayetin öncesinde, sonrasında veya ayetin içinde Kuran'dan
bahsedilmiyorsa, bu ayetin Kuran'ı tarif ettiğini söylemek
yanlış olabilir. Ayet çok açık bir biçimde Hz. İsa'ya inanılmasından
ve onun inananlara şahit olmasından bahsetmektedir.
Ayetin manası hakkında belirteceğimiz ikinci nokta ise "ölümünden
önce" ifadesinin yorumu ile ilgilidir. Bazıları bu ifadenin
"Kitap Ehlinin kendi ölümlerinden önce" inanması anlamında
olduğunu düşünmektedirler. Bu yoruma göre Kitap Ehlinden olan
her kişi kendisine ölüm gelmeden Hz. İsa'ya mutlaka iman edecektir.
Oysa Hz. İsa döneminde Kitap Ehli tanımlamasına dahil olan
Yahudiler ona iman etmemekle kalmamış, onu öldürmek için tuzak
kurmuşlardır. Daha sonra da onu öldü sanıp inkarlarını sürdürmüşlerdir.
Aynı durum bugünkü Yahudiler için de geçerlidir, çünkü onlar
Hz. İsa'yı peygamber olarak kabul etmemektedirler. Bugüne
kadar Hz. İsa'ya iman etmemiş milyonlarca Ehli Kitap Yahudi
yaşamış ve Hz. İsa'ya iman etmeden ölmüştür. Dolayısıyla ayette
söz konusu olan Kitap Ehlinin değil, Hz. İsa'nın ölümüdür.
Sonuç olarak, ayetlerin bizlere gösterdiği gerçek ise şudur:
"Hz. İsa ölmeden önce tüm Ehli Kitap ona
iman edecektir."
Ayet gerçek manasıyla ele alındığında ise çok açık gerçeklerle
karşılaşırız.
Birincisi, ayette gelecekten bahsedildiği açıktır, çünkü
Hz. İsa'nın ölümü söz konusudur. Oysa o ölmemiş Allah Katına
yükselmiştir. Hz. İsa dünyaya yeniden gelecek ve her insan
gibi yaşayıp ölecektir. İkincisi Hz. İsa'ya tüm Ehli Kitabın
iman etmesi söz konusudur. Bu da henüz gerçekleşmemiş ancak
kesin olarak gerçekleşeceği bildirilen bir olaydır. Dolayısıyla
buradaki "ölümünden önce" ifadesinin işaret ettiği kişi Hz.
İsa'dır. Kitap Ehli onu görüp bilecek, ona yaşarken ilerleyen
satırlarda detaylı olarak anlatılacağı gibi Müslüman olarak
itaat edecek ve Hz. İsa da onların durumlarıyla ilgili ahirette
şahitlik edecektir. (En doğrusunu Allah bilir.)
III. delil
"Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir..."
 |
Hani melekler, dediler
ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi
sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir.
O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır'
ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır."
(Al-i İmran Suresi, 45) |
Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne döneceği ile ilgili bir başka
ayet de Zuhruf Suresi'nin 61. ayetidir. Bu surenin 57. ayetinden
itibaren Hz
. İsa'dan bahsedilir:
Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince,
senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?"
Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler.
Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir. O, yalnızca
bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına
bir örnek kıldık. Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden
melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler)
olurlardı. (Zuhruf Suresi, 57-60)
Bu ayetlerin hemen arkasından gelen 61. ayette Hz. İsa'nın
kıyamet saati için bir ilim olduğu belirtilmektedir:
Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir.
Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun.
Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi, 61)
Bu ayetin Hz. İsa'nın ahir zamanda yeryüzüne dönüşüne açık
bir işaret taşıdığını söyleyebiliriz. Çünkü Hz. İsa, Kuran'ın
indirilişinden yaklaşık altı asır önce yaşamıştır. Dolayısıyla
bu ilk hayatını "kıyamet saati için bir bilgi" yani bir kıyamet
alameti olarak anlayamayız. Ayetin işaret ettiği anlam, Hz.
İsa'nın, ahir zamanda, yani kıyametten önceki son zaman diliminde
yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da bir kıyamet alameti
olacağıdır. (En doğrusunu Allah bilir.)
Bu ayette geçen "O, kıyamet saati için
bir ilimdir" ifadesinin Arapça karşılığı şu şekildedir:
"İnnehu le ilmun lissaati."
Bu ifadede yer alan "hu" zamirinin "Kuran"a işaret ettiğini
söyleyenler vardır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi Kuran
için "hu" yani "o" zamiri kullanıldığında mutlaka ayetin öncesinde
veya sonrasında veya ayetin içinde Kuran'ı anlatan başka ifadeler
de bulunmaktadır. Başka bir konu içinde "hu" zamiri ile Kuran'dan
bahsedilmez. Ayrıca bu ayetin öncesindeki ayete bakıldığında,
orada da açıkça Hz. İsa kastedilerek o zamiri kullanıldığı
görülecektir:
"O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik
ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık." (Zuhruf Suresi,
59)
Bu zamirin Kuran'a işaret ettiğini söyleyenler ise ayetin
devamında geçen "Ondan kuşkulanmayın,
bana uyun" ifadesini delil olarak gösterirler. Ancak
bu ifadenin öncesindeki ayetler tamamen Hz. İsa'dan bahsetmektedir.
Bu nedenle "hu" zamirinin bir önceki ayetlerle ilgili olması
ve Hz. İsa'yı anlatması daha uygundur. Nitekim büyük İslam
alimleri de bu zamiri gerek ayetlere gerekse sahih hadislere
dayanarak Hz. İsa olarak açıklamaktadırlar. Elmalılı Hamdi
Yazır'ın tefsirinde bu konu şu şekilde açıklanmaktadır:
"Muhakkak ki o
saat için bir ilimdir de -saatin geleceğini ölülerin dirilip,
kıyam edeceğini bildiren bir delil ve alamettir. Çünkü İsa
gerek zuhuru ve gerek emvati ihya (ölüleri diriltme) mucizesi
ve gerek emvatın kıyamını (ölülerin kalkışını) haber vermesi
itibarıyla kıyametin vaki olacağına bir delil olduğu gibi
hadiste varid olduğuna göre eşratı saattendir (kıyamet alametidir)."5
IV. delil
"... Ona Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i
öğretecek..."
Hz. İsa'nın ikinci gelişine işaret
eden başka ayetler de şöyledir:
Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu
Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı
Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin,
onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. Beşikte
de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir.
"Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?"
dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına
karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir.
Ona Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek. (Al-i
İmran Suresi, 45-48)
Ayette, Allah'ın Hz. İsa'ya, Tevrat'ı, İncil'i ve bir de
"Kitab'ı" öğreteceği haber verilmektedir. Bu kitabın hangi
kitap olduğu kuşkusuz önemlidir. Aynı ifade Maide Suresi'nin
110. ayetinde de yer almaktadır:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana
ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile
destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla
konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..."
(Maide Suresi, 110)
Her iki ayette de geçen "Kitap" ifadesini incelediğimizde,
bunun Kuran'a işaret ettiğini görürüz. Ayetlerde Tevrat ve
İncil dışında gönderilen son hak kitabın Kuran olduğu bildirilmektedir.
(Hz. Davud'a verilen Zebur da Eski Ahit'in içindedir) Bunun
yanında, Kuran'ın başka ayetlerinde, "Kitap" kelimesi, İncil
ve Tevrat'ın yanında Kuran'ı ifade etmek için kullanılmıştır:
Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir,
kaimdir. O, sana Kitab'ı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı
olarak indirdi. O, Tevrat ve İncil'i de indirmişti. (Al-i
İmran Suresi, 2-3)
Kitap kelimesinin Kuran'a işaret ettiği başka ayetler de
şu şekildedir:
Allah Katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan
bir Kitap geldiği zaman, -ki bundan önce inkar edenlere karşı
fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince, onu inkar
ettiler. Artık Allah'ın laneti kafirlerin üzerinedir. (Bakara
Suresi, 89)
Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi
okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek
ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik. (Bakara
Suresi, 151)
Bu durumda, Hz. İsa'ya öğretilecek olan üçüncü "Kitab"ın
Kuran olduğunu ve bunun da ancak Hz. İsa'nın ahir zamanda
dünyaya dönüşünde mümkün olabileceğini düşünebiliriz. Çünkü
Hz. İsa Kuran'ın indirilmesinden yaklaşık 600 sene önce yaşamıştı.
İlerleyen bölümlerde detaylı olarak göreceğimiz gibi, Peygamber
Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa'nın dünyaya ikinci
kez gelişinde İncil ile değil Kuran'la hükmedeceği bildirilmektedir.
Bu da ayetteki manaya tam olarak uygun düşmektedir. (Şüphesiz
en doğrusunu Allah bilir.)
V. Delil
"Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in
durumu gibidir..."
 |
Onların
(peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı
olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde
hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan
ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i
verdik.
(Maide Suresi, 46) |
"Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir..."
(Al-i İmran Suresi, 59) ayeti de Hz. İsa'nın dönüşüne işaret
ediyor olabilir. Tefsir alimleri genellikle bu ayetin her
iki peygamberin de babasız olma özelliğine, Hz. Adem'in Allah'ın
"Ol" emriyle topraktan yaratılması ile Hz. İsa'nın yine "Ol"
emriyle babasız doğmasına işaret ettiğine dikkat çekmişlerdir.
Ancak ayetin ikinci bir işareti daha olabilir. Hz. Adem cennetten
nasıl yeryüzüne indirildiyse, Hz. İsa da ahir zamanda Allah'ın
Katından yeryüzüne indirilecek olabilir. (En doğrusunu Allah
bilir.)
Görüldüğü gibi Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden döneceğine ilişkin
olarak Kuran'da geçen ayetler çok açıktır. Kuran'da diğer
peygamberler için bunlara benzer ifadeler kullanılmamıştır.
Ancak tüm bu ifadeler, Hz. İsa için kullanılmıştır. Bunun
anlamı ise oldukça açıktır.
VI. delil
"...doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak
yeniden-kaldırılacağım gün..."
Kuran'da Hz. İsa'nın ölümünü ifade eden bir diğer ayet ise
Meryem Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:
"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün
ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem Suresi,
33)
Bu ayet Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetiyle birlikte incelendiğinde
çok önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Al-i İmran Suresi'ndeki
ayette Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltildiği ifade edilmektedir.
Bu ayette ölme ya da öldürülme ile ilgili bir bilgi verilmemektedir.
Ancak Meryem Suresi'nin 33. ayetinde Hz. İsa'nın öleceği günden
bahsedilmektedir. Bu ikinci ölüm ise ancak Hz. İsa'nın ikinci
kez dünyaya gelişi ve bir süre yaşadıktan sonra vefat etmesiyle
mümkün olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
VII. Delil
"... beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken
de insanlarla konuşuyordun..."
Hz. İsa'nın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili bir başka
delil ise Maide Suresi'nin 110. ayetinde ve Al-i İmran Suresi'nin
46. ayetinde geçen "kehlen" kelimesidir.
Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:
"Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem
oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs
ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de
insanlarla konuşuyordun…" (Maide Suresi, 110)
"Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla
konuşacaktır. Ve O salihlerdendir." (Al-i İmran Suresi, 46)
Bu kelime Kuran'da sadece yukarıdaki iki ayette ve sadece
Hz. İsa için kullanılmaktadır. Hz. İsa'nın yetişkin halini
ifade etmek için kullanılan "kehlen" kelimesinin anlamı "otuz
ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa
ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse" şeklindedir. Bu
kelime İslam alimleri arasında ittifakla
"35 yaş sonrası döneme işaret ediyor" şeklinde çevrilmektedir.
Hz. İsa'nın genç bir yaş olan otuz yaşının
başlarında Allah Katına yükseldiğini, yeryüzüne indikten sonra
kırk yıl kalacağını ifade eden ve İbni Abbas'tan rivayet edilen
hadise dayanan İslam alimleri, Hz. İsa'nın yaşlılık döneminin,
tekrar dünyaya gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu
ayetin, Hz. İsa'nın nüzulüne dair bir delil olduğunu söylemektedirler.6
(En doğrusunu Allah bilir)
İslam alimlerinin bu yorumunun isabetli olduğu, söz konusu
ayetler dikkatle incelendiğinde kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Kuran ayetlerine bakıldığında bu ifadenin, yalnızca Hz. İsa
için kullanıldığını görürüz. Tüm peygamberler insanlarla konuşup,
onları dine davet etmişlerdir. Hepsi de yetişkin yaşlarında
tebliğ görevini yerine getirmişlerdir. Ancak Kuran'da hiçbir
peygamber için bu şekilde bir ifade kullanılmamaktadır. Bu
ifade sadece Hz. İsa için ve mucizevi bir durumu ifade etmek
amacıyla kullanılmıştır. Çünkü ayetlerde birbiri ardından
gelen "beşikte" ve "yetişkin iken" kelimeleri iki büyük mucizevi
zamana dikkat çekmektedirler.
Nitekim İmam Taberi, Taberi Tefsiri isimli eserinde
bu ayetlerde geçen ifadeleri şu şekilde açıklamaktadır:
"Bu ifadeler (Maide Suresi, 110), Hz. İsa'nın
ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi
için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü o, genç yaştayken
göğe kaldırılmıştı…
Bu ayette (Al-i İmran Suresi, 46), Hz.
İsa'nın hayatta olduğuna delil vardır ve ehl-i sünnet de bu
görüştedir. Çünkü ayette, onun yaşlandığı zamanda da insanlarla
konuşacağı ifade edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan
yeryüzüne ineceği zamanda olacaktır."7
"Kehlen" kelimesinin açıklamaları da, Kuran'da yer alan diğer
bilgiler gibi, Hz. İsa'nın tekrar yeryüzüne gelişine işaret
etmektedir. (En doğrusunu Allah bilir) Tüm bu anlatılanlar
Hz. İsa'nın ahir zaman adı verilen dönemde yeryüzüne tekrar
geleceğini ve insanları hak din olan İslam'a yönelteceğini
ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bu, Allah'ın iman edenlere büyük
bir müjdesi, rahmeti ve nimetidir. İman edenlerin sorumluluğu
ise, Hz. İsa'yı en güzel şekilde savunup desteklemek ve onun
insanları çağırdığı Kuran ahlakını en doğru şekilde yaşamaktır.
Hadislerden Deliller
|
Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.
Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu
halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva
sahiplerinindir.
(Hud Suresi, 49)
|
Hadis-i şeriflerde, Hz. İsa'nın yeryüzüne dönüşü, dönmeden
önce ve döndükten sonra gerçekleşecek çeşitli hadiseler hakkında
Peygamber Efendimiz (sav) çok önemli bilgiler vermiştir.
Peygamberimiz (sav)'in gelecek hakkında verdiği bilgiler "gayb"
haberlerindendir. Allah ayetlerde dilediği elçilerine gayb
bilgilerini vereceğini bildirmiştir:
O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez
bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.)
Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri
kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici
(gözetleyici)ler dizer. (Cin Suresi, 26-27)
Rabbimiz Fetih Suresi'nde de Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e
rüyalar aracılığı ile bilgi verdiğini haber vermiştir:
Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak
olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i
Haram'a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de)
kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah,
sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın
bir fetih (nasib) kıldı. (Fetih Suresi, 27)
Ayette görüldüğü gibi, Rabbimiz, Peygamberimiz (sav)'e çeşitli
gayb haberleri vermiştir. Bu haberler, Peygamberimiz (sav)'e
ve onunla birlikte olan salih müminlere Allah'ın büyük bir
desteğidir, yardımıdır.
Peygamberimiz (sav), Allah'ın bildirmesiyle, kıyamet alametleri
ile ilgili de birçok haber vermiştir. Hz. İsa'nın ahir zamanda
yeryüzüne ikinci kez gelişi Peygamber Efendimiz (sav)'in gelecekle
ilgili verdiği haberler arasında önemli bir yere sahiptir.
Ahir zamanla ilgili rivayetler sahih hadis kaynağı olan Kütüb-ü
Sitte'nin tamamına ve ardından İmam Malik'in Muvattası,
İbn Huzeyme ile İbn Hibban'ın Sahih'leri, İbn Hanbel ve Tayalisi'nin
Müsnedleri gibi en muteber hadis kaynaklarına girmiştir.
Bu kaynaklardan öğrendiğimize göre Peygamberimiz (sav), Hz.
İsa ile ilgili çok özel açıklamalarda bulunmuştur. Hz. İsa'nın
ikinci gelişi konusu, "tevatür" (kuvvetli haber)
derecesinde bilinen bir konu olarak hadis ilmi içinde yerini
almıştır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) hadislerinde, ahir zamanda
din ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağını, yeryüzüne
barış, adalet ve refahın hakim olacağını bildirmektedir. Peygamberimiz
(sav) bu hakimiyeti Hıristiyan dünyası ile İslam dünyasını
birleştirecek olan Hz. İsa'nın gerçekleştireceğini bizlere
müjdelemektedir. Günümüzde yeryüzünde mevcut bulunan din karşıtı
felsefelerin uygulamaları sonucu toplumların içine sürüklendiği
durum ortadadır. Ahlaksızlık, uyuşturucu, terör, kıtlık ve
diğer birçok sorun Hıristiyan ve İslam dünyasının bunlarla
fikri olarak mücadele için birleşmesini gerektirmektedir.
Dünyanın şu anki sosyal yapısı Hıristiyan ve İslam ittifakını
adeta zorunlu hale getirmiştir. Hıristiyanlığın dünya üzerindeki
gelişmiş ülkelerde, liderler seviyesindeki etkisi de göz önünde
bulundurulursa önümüzdeki yıllarda oluşabilecek bir İslam-Hıristiyan
ittifakının ne derece etkili olabileceği açıkça görülmektedir.
Hz. İsa Hakkındaki Hadisler Tevatür Derecesindedir
 |
Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa,
sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs
ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken
de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’I,
hikmeti, Tevrat’I ve İncil’I öğrettim…
(Maide Suresi, 110)
|
Hz. İsa'nın gelişi konusunda nakledilen hadisler tevatür
derecesindedir. Birçok araştırmacı da alimlerimizin görüşlerinin
bu yönde olduğunu aktarmaktadır. Tevatürün tanımı Büyük Lugat'ta
şöyle yapılmaktadır:
Tevatür: Kuvvetli
haber, içinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemaate dayanan
kuvvetli haber.8
İslam alimi Seyyid Şerif Cürcani, tevatür hadis kavramını
şöyle açıklamaktadır:
Haber-i mütevatir,
ravileri çoklukta o dereceye ulaşan bir haberdir ki, adete
göre, o kadar çok rivayetçinin yalan üzerine birleşmeleri
imkansız olur. Bu durumda rivayet edilen haber hakkında lafız
ve mana tutuyorsa buna, "mütevatir-i lafzi" denir. Eğer hepsinin
arasında müşterek manada ittifak olmakla beraber lafızlar
(sözler) arasında ihtilaf bulunuyorsa buna, "mütevatir-i manevi"
denir.9
Hz. İsa'nın gelişinin tevatür derecesinde hadislerle bildirildiğine
dair özel olarak bir eser kaleme alan büyük hadis alimi Şeyh
Muhammed Enver el Keşmiri Et Tasrih bi-ma tevatera fi
nuzuli'l Mesih isimli çalışmasında 75 tane hadise ve
25 tane sahabeye ve sahabeleri görenlere ait esere yer vermiştir.
Hz. İsa'nın tekrar geleceğini nakleden alimlerin başında
mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife gelmektedir. Ebu Hanife,
Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son bölümünde şunları
bildirmektedir:
Deccal'in, Ye'cüc
ve Me'cücün çıkması, Güneş'in batıdan doğması, İsa (as)'ın
gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde
varid olduğu vech ile, haktır, olacaktır.10
Hz. İsa'nın yeryüzüne tekrar gelişi konusu kıyametin on büyük
alametinden biridir ve birçok İslam alimi eserlerinde bu konuyu
detaylı olarak ele almışlardır. Bu konudaki izahlar topluca
değerlendirildiğinde Hz. İsa'nın ikinci gelişi hakkında İslam
alimleri arasında bir söz birliği olduğu açıkça görülür. Örneğin
Es Seffarini, Levami adlı eserinde, İslam alimlerinin
bu konuda ittifak halinde olduklarını şöyle ifade eder:
Bütün ümmet, Meryem
oğlu İsa'nın ineceği hususunda ittifak etmiştir. Şeriat
ehlinden hiç kimse bu hususta muhalif olmamıştır.11
Büyük İslam alimi Seyyid Alusi de,
Ruhu'l Meani tefsirinde, -diğer İslam alimlerinin görüşlerinden
örnekler vererek- Hz. İsa'nın inişi konusunda cemaatin söz
birliği yaptığını, bu konuda haberlerin manevi tevatür derecesine
ulaşacak kadar meşhur olduğunu, Hz. İsa'nın gelişine imanın
vacip olduğunu açıklamıştır.12
İmam Kevseri de Hz. İsa'nın inişi ile ilgili görüşlerini
şu şekilde bildirmiştir:
Hz. İsa'nın inişiyle ilgili hadis-i şerfilerdeki
tevatür, "tevatür-i manevidir." Sahih (sağlam) ve hasen (güzel)
hadis-i şerifin her biri, farklı manalara delalet etmekle
birlikte hepsi de Hz. İsa'nın ineceği hususunda söz birliği
içindedirler ki, bu, hadis ilminin kokusunu koklayan bir kimse
için inkarı mümkün olmayan bir gerçektir… Mehdi ile
Deccal'in çıkacağı ile Hz. İsa'nın ineceği hususundaki hadis-i
şeriflerin tevatür derecelerine ulaşmış olmaları, hadis ilmi
ehlince asla şüphe edilecek bir husus değildir. İlm-i kelam
ehlinden (inanç ilmiyle uğraşanlardan) bazısının kıyamet alametleriyle
ilgili hadislere inanmanın vacip olduğunu kabul etmeleriyle
beraber, bu hadislerden bir kısmının mütevatir olup olmadığı
hususundaki şüpheleri ise, hadis ilmiyle ilgili bilgilerinin
azlığından kaynaklanmaktadır.13
Alim İbn-i Kesir ise, konuyla ilgili ayetlerin tefsirini
yaptıktan ve ilgili hadisleri açıkladıktan sonra düşüncesini
şöyle ifade etmektedir:
 |
Allah
şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve
annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs
ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de
insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’I, hikmeti,
Tevrat’I ve İncil’I öğrettim…
(Maide Suresi, 110) |
İşte bunlar Resulullah (sav)'den mütevatir
olarak rivayet edilmiştir ve bu hadis-i şeriflerde, Hz. İsa'nın
nasıl ve nereye ineceği hususu açıklanmıştır… Hz. İsa'nın
cesed-i şerifiyle dünyaya ineceği hakkında zikredilen sahih
ve mütevatir hadis-i şerifler, tevile (başka şekilde yorumlanmaya)
elverişli değildir. Dolayısıyla, zerre kadar imanı ve insafı
olan herkesin, Hz. İsa'nın yeryüzüne ineceğine inanması gerekmektedir
ki, bunu ancak şeriata zıt, Allah'ın Kitabına, Resulü'nün sünnetine
ve ehl-i sünnetin ittifakına muhalif olan kimseler inkar edebilir.14
Hadislerin tevatür olduğu konusunda yapılan bir diğer açıklama
da şöyledir:
Şevkani de İsa
(as)'ın ineceğine dair hadislerin sayısının 29'a ulaştığını
söyleyerek, bunları bir bir nakletmiş ve sonunda: "Bizim naklettiğimiz
hadisler görüldüğü gibi tevatür haddine ulaştı. Bu beyanımızla
şu sonuca varılıyor ki, beklenen Mehdi hakkındaki hadisler,
Deccal hakkında hadisler ve İsa (as)'ın inmesine dair hadisler
mütevatirdir" demiştir.15
Tirmizi, Ebu Davud, Bezzaz, İbni Mace,
Hakim, Tabarani ve Ebu Ya'la Musuli bu konu hakkında çeşitli
sahabelerden rivayetler nakletmişler; Ali, İbni Abbas, İbni
Ömer, Talha, İbni Mes'ut Ebu Hureyre, Enes, Ebu Sa'id Hudri,
Ümmi Habibe, Ümmi Seleme, Sevban, Kurre bin İyas, Ali Hilali
ve Abdullah bin Haris bin Cüz'e birtakım senetlerle isnad
etmişlerdir.16 Bunların yanı sıra İbn-i Hacer-i
Haysemi Es-Sevaik-ul Muhrika kitabında, Şeblenci Nur-ul
Ebsar kitabında, İbn-i Sabbağ El-Fusul-ul Muhimme,
Muhammed Es-Sabban İs'af-ür Rağibin, Genci-i Şafiî
El-Beyan kitabında, Şeyh Mansur Ali Ğayet-ul
Me'mul kitabında, Suveydi Sebaik-uz Zeheb adlı
kitapta Hz. İsa'nın gelişiyle ilgili hadislerin mütevatir
olduğunu yazmışlardır.17
Bu hadisleri ehl-i sünnet muhaddis ve alimleri kendi kitaplarında
yazmışlardır. Örneğin: Ebu Davud, Ahmed Tirmizi, İbn-i Mace,
Hakim, Nesai, Taberani, Ravyani, Ebu Nuaym-i İsfahanî, Deylemi,
Beyhaki, Sa'lebi, Hameveyni, Menavi, İbn-i Meğazili, İbn-i
Cevzi, Muhammed-us Sabban, Maverdi, Genci-i Şafii, Sem'âni,
Harezmi, Şa'rani, Darakutni, İbn-i Sebbağ-i Maliki, Şeblenci,
Muhibbuddin Taberi, İbn-i Hacer-i Haysemi, Şeyh Mansur Ali
Nasıf, Muhammed b. Talha, Celaleddin Suyuti, Şeyh Süleyman-i
Hanefi, Kurtubi, Bağavi ve diğer alimler bu konuya eserlerinde
yer vermişlerdir.
Şeyh Abdülfettah Ebu Gudde de, Hz.
İsa'nın yeryüzüne inip Deccal'i öldüreceğine dair rivayetlerin
tevatür derecesini bulduğunu belirtir.18
Hadis alimi Kettani'nin de Nazmü'l-Mütenasır
isimli eserinde19
"Hz. İsa'nın inişinin kitap, sünnet ve icma-ı ümmet ile sabit
olduğunu, bu husustaki hadislerin, ayrıca Deccal ve Mehdi
hakkındaki hadislerin de mütevatir olduğunu" savunduğu görülür.
Tefsir alimi İbn-ü Atiyye el Gırnadi el Endülüsi'nin El
Bahru'l Muhit adlı tefsirinde, "Hz. İsa'nın diri olduğu,
ahir zamanda ineceği hususunda ümmetin ortak görüşünün bulunduğu
ve bu konudaki hadislerin mütevatir olduğu" ifade edilir.
Konu hakkında eserleri bulunan yazarların nakillerinden de
anlaşılmaktadır ki hadis kaynakları çok zengindir. Dahası,
Hz. İsa'nın gelişinin ahir zamanda gerçekleşecek olan kıyamet
alametlerinden olduğunu bildiren hadisler de Buhari, Müslim
gibi ana hadis kaynaklarında yer almaktadır. Bu hadislerden
bazıları şöyledir:
Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve
annemi Allah'ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen
mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım
olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu
söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende
olanı bilirsin, ama ben Sen'de olanı bilmem. Gerçekten,
görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sen'sin Sen." "Ben
onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi
söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin
de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin..."
(Maide Suresi, 116-117)
|
Sizler on alameti görmedikçe hiçbir zaman Kıyamet
kopmaz... Biri de İsa (as)'ın inmesi... (Müslim,
Kitabü-l Fiten: 39)
Vallahi Meryem oğlu (Hz. İsa
Aleyhisselam), Feccu'r-Ravha nam mevkide, hacc yapmak veya
umre yapmak yahut da her ikisini de yapmak için icabet edecektir.
(Müslim, Hacc: 216, 1252)
Kıyamet on alamet görülmedikçe kopmaz: Duman,
Deccal, Dabbetu'l arz, Güneş'in batıdan doğması, İsa'nın
yeryüzüne inmesi... (Rudani, Büyük Hadis Külliyatı,
5. cilt, s. 362)
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim
ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak
inmesi yakındır... [Buhari, Kitabü'l-Büyu': 102, Mezalim:
31, Enbiya 49; Müslim, İman: 242 (155); Ebu Davud, Melahim:
14 (4324); Tirmizi, Fiten: 54 (2234)]
İsa inecek; emirleri: 'Haydi
gel, bize namaz kıldır!' diyecek. Buna karşılık: 'Kiminiz
kiminizin emiridir. Bu, Allah'ın bu ümmete bir lütfu keremidir'
diyecek. (Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 5. cilt, s. 380)
Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem
oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir
hükümdar olarak inecek... (Sahih-i Müslim bi Şerhin-Nevevi,
cilt 2, s.192; Kenzul Ummal, Kitabul-İman, Bab-ı Nüzul-i İsa
İbn-i Meryem, 14/332)
İmamınız kendinizden olduğu halde, Meryem
oğlu sizin içinize indiği zaman
sizler nasıl olursunuz?" (Buhari, Enbiya 50, 3265, 3/1272;
Müslim, İman: 71,155,1/136; Beyhaki, Esma ve Sıfat: 3265,
2/166)
İslam Alimleri Hz. İsa'nın Gelişini,
Akide (İnanılan ve İtikad Edilen Esas) Konusu Olarak Değerlendirmektedirler
Ehl-i sünnetin inanç konularını açıklayan hemen tüm eserlerde,
Hz. İsa'nın kıyametten önce yeryüzüne geleceği, Deccal ile
mücadele edip onu öldüreceği, gerçek din ahlakını dünyaya
hakim kılacağı yer almaktadır. İslam alimleri, Kuran-ı Kerim'de
yer alan delilleri ve hadislerde bildirilen haberleri birarada
değerlendirerek, Hz. İsa'nın dönüşüne inanmayı önemli bir
inanç esası olarak kabul etmişlerdir. Ve konuyu şu şekilde
açıklamaktadırlar:
1. Nisa Suresi'nin 157. ayetinde Allah,
"... Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar.
Ama onlara (onun) benzeri gösterildi..."
diye bildirmiştir. Bu ayetle birlikte Kuran'ın diğer
pek çok ayetinde Hz. İsa'nın Allah Katında diri olduğu bildirilmekte
ve yeryüzüne ikinci kez geleceğine işaret edilmektedir. İslam
alimleri bu konuda ittifakla, bunun aksini savunmanın hiçbir
şekilde mümkün olmadığını söylemektedirler. Örneğin İbn Hazm
bu ayeti tefsir ederken; "Hz. İsa'nın öldürüldüğünü söyleyen
bir kimsenin mürted (İslam dininden dönen) veya kafir olacağını"
vurgulamıştır.20
2. Hz. İsa'nın gelişi ile ilgili hadislerin, tevatür derecesinde
ve bu konuda hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık olmaları
Müslümanlar için çok önemli bir delildir. Üstelik bu konudaki
hadislere karşı öne sürülebilecek -yani Hz. İsa'nın yeniden
gelmeyeceğini bildiren- tek bir farklı hadis dahi yoktur.
3. Cabir İbn-i Abdullah'dan rivayet
edilen "Mehdi'nin çıkışını inkar eden,
muhakkak Muhammed (sav)'e indirilene küfretmiştir. Meryem'in
oğlu İsa'nın inişini inkar eden de muhakkak kafir olmuştur.
Deccal'in çıkacağını kabul etmeyen de muhakkak kafirdir."
hadisi de İslam alimleri tarafından kullanılan bir diğer delildir.
Bu hadis, Şeyh Hace Muhammed Parisa'nın Faslul Hitap,
Şeyh Ebu Bekir el Kelabazi'nin Meanil Ahbar, İmam
Süheyli'nin er-Ravuzul Ünüf, İmam Suyuti'nin el-Arful
Verdi fi Ahbaril Mehdi gibi ünlü İslami kaynaklarda yer
almaktadır. Ayrıca Şeyh Ebu Bekir, bu hadisin senetini de
açıklamıştır: "Bize Muhammed İbni Hasen, ona Ebu Abdillah
el-Huseyn İbni Muhammed, ona İsmail İbni Üveys, ona Malik
İbni Ebes, ona Muhammed İbni Münkedir, ona da Cabir İbni Abdillah
Hazretleri böylece bildirmişlerdir."21
4. Hz. İsa'nın gelişiyle ilgili hadisleri nakleden ravilerin
çokluğu ve güvenilirlikleri de İslam alimlerinin dikkat çektikleri
bir diğer husustur. Bu ravilerden bazıları şunlardır: Ebu'l
Eşas es-Sanani, Ebu Rafi, Ebul Aliye, Ebu Ümametle Bahili,
Ebud Derda, Ebu Hureyre, Ebu Malik el-Hudri, Cabir İbn Abdillah,
Huzeyfe İbni Edis, Sefine, Katade, Osman İbnül As, Nafi İbni
Keysani, Velid İbni Müslim, Ammar İbni Yasir, Abdullah İbni
Abbas...
Tüm bu bilgiler sonucunda İslam alimleri Hz. İsa'nın inişine
ve gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacağına imanı, önemli
inanç esaslarından biri olarak değerlendirmişlerdir.
4. Yüce Kur'an'ın Çağdaş
Tefsiri, Prof. Dr. Süleyman Ateş, 2. cilt, s. 49-50
5. Elmalılı Hamdi Yazır, http://www.kuranikerim.com/telmalili/zuhruf.htm
6. Faslu'l-Makal fi Ref'I İsa Hayyen ve Nüzulihi ve Katlihi'd-Deccal,
Muhammed Halil Herras, Mektebetü's Sünne, Kahire, 1990, s.
20
7. Taberi Tefsiri, İmam Taberi, 2. cilt, s. 528; cilt 1, s.
247
8. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, Türdav, İstanbul,
2000, 3003
9. Muhtasar-ı Seyyid-i Şerif, s. 46
10. Fıkh-ı Ekber, Ebu Hanife, Nu'man b. Sabit (150/767), Çeviren:
H. Basri Çantay, Ankara, 1982
11. Levamiu'l Envaril Behiyye, es-Seffarini, 2/94-95; Nüzul-i
Mesih Risalesi, Ahmet Mahmut Ünlü, Ekmel Yayıncılık, İstanbul,
1998, s.169
12. Ruhu'l Meani, Seyyid Alusi, 7/60; Nüzul-i Mesih Risalesi,
Ahmet Mahmut Ünlü, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 168
13. İmam-ı Kevseri, Nazratün Abira, s.44-49; Nüzul-i Mesih
Risalesi, Ahmet Mahmut Ünlü, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998,
s. 167-168
14. İbn-i Kesir, 1/578-582; Avnü'l Mabud, 11/457-464
15. Sünen-i İbn-i Mace, 10/338
16. Mukaddime, İbni Haldun, MEB Şark Islam Klasikleri, 2.
cilt, s. 137-139
17. http://www.ahl-ul-bayt.org/Turkish/Books/04_adlet/002.htm
18. Said Havva, A.g.e., 9: 445 ??????
19. Nazmü'l-mütenasir fi'l-hadisi'l-mütevatir, el-Kettani
Ebu'l-Fayd Muhammed b. Ca'fer el-Hasani, Halep, s.147; İslam
İnancı Açısından Nüzul-i İsa Meselesi, Dr. Zeki Sarıtoprak,
Çağlayan Yayınları, İzmir, 1997, s.108
20. İlmü'l-Kelam, İbn Hazm, s.56-57; İslam İnancı Açısından
Nüzul-i İsa Meselesi, Dr. Zeki Sarıtoprak, Çağlayan Yayınları,
İzmir, 1997, s.53
21. Cübbelide bulunamadı
|