
Mehdi'den
Ümit Kesilmesi
|
İnsanların
ümitsiz olduğu ve "Hiç Mehdi falan
yokmuş" dediği bir sırada Allah Mehdi'yi
gönderir...
(Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, s. 55) |
|
|
|
Yukarıdaki hadiste Altınçağ alametlerinden birinin
insanların "Mehdi'nin gelmeyeceği yönünde" bir ümitsizliğe
kapılmaları olduğu bildirilir.
Ahir zamanda, savaşlarla, yoklukla, açlıkla,
adaletsizliklerle, ahlaki çöküşle ve çeşitli salgın hastalıklarla
iç içe yaşayan insanlar tüm bu olumsuzlukların ortadan kalkabileceğine
dair inançlarını yitirirler. Müslümanlar arasında da pek çok
kişi, Altınçağ'ın başlayıp, İslam ahlakının dünya üzerinde
hakim olacağı yönündeki beklentilerini kaybeder ve fitnelerin
artarak devam edeceğine inanır.
Nitekim günümüzde de bu ruh halinin örnekleri
sık sık görülmektedir. Peygamber Efendimizin Mehdi'nin gelişi
ve Altınçağ'da yaşanacak olan güzelliklerle ilgili çok sayıda
hadisi olmasına rağmen birçok kişi böyle bir dönemin yaşanmayacağını
zannetmektedir. İşte bu zan da ahir zaman alametlerinden biridir.
Altınçağ, bu ümitsizlik halinin insanlar arasında yaygınlaştığı
bir zamanda, Allah'ın insanlara olan rahmeti sayesinde başlayacaktır.
Hadiste ahir zamanın başlangıcında
biri bitmeden diğeri başlayan fitnelerden söz edilmektedir.
20. yüzyıl da tam hadiste tarif edildiği gibi, bitmek
bilmeyen savaşların, çatışmaların ve katliamların
tüm dünyayı sardığı bir asırdı.
|
Fakirliğin
ve Açlığın Artması
|
“Fakirler
çoğalacak.”
(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri,
s. 455)

“Açlık
ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacak.”
(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri,
s. 440) |
|
|
|
Peygamberimiz (sav)'in işaret ettiği dönemin
günümüz koşullarını tasvir ettiği açıktır. Geçmiş yüzyıllara
bakıldığında kuraklık, savaşlar veya felaketler gibi nedenlerle
zorluk ve sıkıntılar yaşandığı fakat bunların geçici ve bölgesel
boyutlarda kaldığı görülmektedir. Oysa içinde bulunduğumuz
çağda yaşanan fakirlik ve geçim zorlukları kalıcı, düzenli
ve büyük ölçekli bir yapı taşımaktadır.
Bugün dünyanın dört bir yanında yiyecekten ve
içecekten mahrum, sağlıksız koşullar altında yaşayan, barınacak
bir yer bulamayan insanlar bulunmaktadır. Bu durum Afrika,
Asya, Güney Amerika başta olmak üzere Amerika ve Avrupa ülkelerinde
de yoğun olarak sürmektedir. İnsanların küçük bir bölümü çok
büyük bir refah içinde yaşarken, milyarlarca insan açlık sınırında
yaşamaktadır. 2000'li yıllara girerken yazılan bir makalede
dünyanın içinde bulunduğu durum şu şekilde açıklanmaktadır:
Yeni
bin yıla adım atarken, her gün yoksullukla ilgili sebeplerden
dolayı 35.000 çocuğun hayatını kaybettiği bir dünya ile karşı
karşıya geliyoruz. Bu da her 2.5 saniyede bir çocuk öldüğünü
gösteriyor. Öyle bir dünya ile karşılaşıyoruz ki yoksulluk
sınırının altındaki insan sayısı gün geçtikçe artıyor ve son
zamanlarda bu sayı 1.5 milyar. Bu Çin'in nüfusundan daha fazla,
Avrupa Birliği'nin toplam nüfusunun dört katına eş değerdir.

Günümüzün ileri teknolojik olanaklarına rağmen fakirlik
hala dünyanın en büyük sorunlarından biridir. Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) 2000 yılı
raporuna göre, 826 milyon insan yetersiz beslenmektedir.
Fakir-zengin ayrımına yol açan sosyal adaletsizliğin
temel nedeni elbette Kuran ahlakının yaşanmamasıdır.
|
...
Yaşadığımız dünyada zengin ve fakir arasındaki fark büyük
bir ivme ile artmaktadır. Birleşmiş Milletler rakamları, 1960
yılında dünyadan en zengin kişilerin %20'sinin en fakir kişilerin
%20'sinin varlığının 30 katına sahipti. Daha sonraki 37 yıl
içinde, zenginler ilerleme gösterdi ve 1997 yılında bu rakam
yani en fakir %'20'nin 74 katına yükseldi.
Dünyanın
en zengin üç ailesinin varlıkları birleştirildiğinde en az
gelişmiş ülkelerdeki 600 milyon insanın yıllık gelirlerinden
daha fazla etmektedir. Bunun yanı sıra, dünyanın en fakir
ülkelerinin 80 tanesinden fazlasının kişi başına yıllık geliri
10 yıl öncekine göre daha düşüktür. (Time,
6 Şubat 1995, "Economic Aftershock")
Günümüzde
dünya genelinde fakirlik çok ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır.
UNICEF'in son raporları göz önünde tutulursa, dünya nüfusunun
dörtte biri "tasavvur edilemez sıkıntı ve yokluk koşullarında"
yaşamaktadır.(UNICEF, "Children
and Poverty: Key Facts", 2000, http://www.unicef.org/copenhagen5/factsheets.htm)
Bir milyar üç yüz milyon kişi günde 1 dolar, üç milyar kişi
de günde 2 dolar ile geçinmektedir. (Manufacturing
Dissent, “World Statistics – The Rich and the Poor”, 1999,
http://www.reagan.com/HotTopics.main/HotMike/
document-8.13.1999.6.htm) Yaklaşık bir milyar üç yüz
milyon insan temiz sudan, iki milyar altı yüz milyon insan
temel sağlık hizmetlerinden yoksundur. (UNICEF,
"Children and Poverty: Key Facts", 2000, http://www.unicef.org/copenhagen5/factsheets.htm)
Birleşmiş Milletler Gıda ve
Tarım Örgütü'nün (FAO) 2000 yılı raporuna göre, 826 milyon
insan yetersiz beslenmektedir. Diğer bir ifadeyle her altı
kişiden biri açlık çekmektedir.(FAO,
"The state of food insecurity in the world", 2000,
http://www.fao.org/FOCUS/E/SOFI00/sofi001-e.htm)
Gelir dağılımındaki
adaletsizlik de son birkaç on yıl içinde aşırı derecede, düşünülenin
çok ötesinde büyümüştür. Birleşmiş Milletler kaynakları göstermektedir
ki 1960'da dünya nüfusunun en fakir %20'si ile en zengin %20'si
arasındaki gelir oranı 1'e 30 iken, 1995'te 1'e 82 olmuştur.(Human
Development Report 1998, United Nations Development Programme,
New York, Eylül 1998- www.oneworld.org/ni/issue310/facts.htm)
Sosyal adaletteki çöküşe bir örnek de dünyanın en zengin 225
şahsının servetinin dünya nüfusunun %47'sinin senelik gelirine
eşit hale gelmesidir.( Manufacturing
Dissent, “World Statistics – The Rich and the Poor”, 1999,
http://www.reagan.com/HotTopics.main/HotMike/document-8.13.1999.6.html)
Peygamberimiz (sav)'in işaret ettiği dönemin
günümüz koşullarını tasvir ettiği açıktır. Geçmiş yüzyıllara
bakıldığında kuraklık, savaşlar veya felaketler gibi nedenlerle
zorluk ve sıkıntılar yaşandığı fakat bunların geçici ve bölgesel
boyutlarda kaldığı görülmektedir. Oysa içinde bulunduğumuz
çağda yaşanan fakirlik ve geçim zorlukları kalıcı, düzenli
ve büyük ölçekli bir yapı taşımaktadır.
Şüphesiz Rabbimiz sonsuz şefkat ve merhamet sahibidir;
insanlara zulmedici değildir. Ancak insanlar yaptıkları kötülük
ve nankörlükler nedeniyle yoksulluk ve sıkıntılara zemin hazırlamaktadırlar.
Elbette böyle haksız ve üzücü durumlar dini, ahlaki ve vicdani
değerlerden yoksun, bencillik ve çıkar ilişkileri üzerine
kurulu bir dünya düzeninin kaçınılmaz sonucudur.

Fakir-zengin ayrımına yol açan sosyal adaletsizliğin
temel nedeni Kuran ahlakının yaşanmamasıdır.
Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar,
yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere
vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler.
Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah,
bağışlayandır, esirgeyendir.
(Nur Suresi, 22)
|
Ekonomik Durumun Kötüleşmesi
|
İnsanlar
95. seneye kadar malik olacak, yani işleri
iyi gidecek, 97 veya 99. senede mülkleri
zail olacak...
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il
Muntazar, s. 54) |
|
|
|
Hadisteki "95. sene" şeklindeki ifade
ile 1995 yılına dikkat çekiliyor olması muhtemeldir. 1995
yılı insanların nispeten daha müreffeh bir yaşam sürdükleri,
yaşam koşullarının çok zorlaşmadığı bir dönemdir. Nitekim
hadiste bu yıl içinde "işlerin iyi gideceği" haber
verilmektedir. Yani bu dönemde insanlar yaşamlarını idame
ettirebilecek bir gelire sahiptirler ve hala mülk edinebilecek
kadar zengindirler. Ancak 1997-1999 yılları ekonominin çok
kötüleştiği, fakirliğin ve yokluğun arttığı bir dönemdir.
Bu yıllar arasında malın ve mülkün değeri kalmayacaktır. Günümüzde
Arjantin örneğinde de görüldüğü gibi bu olay gerçekleşmiştir
ve halen de şiddetle devam etmektedir.
Hürriyet, 20 Aralık 2001 |

Güneş, 21 Aralık 2001 |
|
Aşağıdaki hadislerde de ahir zamandaki ekonomik
durumun bozukluğuna dikkat çekilmektedir:
|
Herkesin
az kazançtan yakınması... Paraları için
zenginlerin saygı görmesi...
(Kıyamet Alametleri, s. 146)

Piyasanın
durgun olması, kazançların azalması...
(Kıyamet Alametleri, s. 148)

İşlerin
kesad gitmesi. Herkes "satamıyorum,
alamıyorum, kazanamıyorum!" diye yakınacak.
(Kıyamet Alametleri, s. 152) |
|
|
|

Yeni Mesaj, 26 Temmuz 2001
Takvim, 16 Ekim 1999
Günümüzde işsizlik, kazançların azalması, insanların
kendilerini geçindirecek bir kazanca sahip olamaması
birçok ülkede yaygın olarak yaşanan bir sorundur. |
Şam ve Mısır Meliklerinin Öldürülmesi
|
Ondan
önce Şam ve Mısır melikleri öldürülecektir...
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il
Muntazar, s. 49) |
|
|
|
Mısır'ın yakın tarihi incelendiğinde hadiste
de belirtildiği gibi bir "meliğin" öldürüldüğü görülmektedir:
1970 yılında Mısır'ın başına geçen ve 11 yıl iktidarda kalan
Enver Sedat.
Enver Sedat 1981 yılında bir resmi geçit sırasında
muhalifleri tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda hayatını
yitirmiştir. Mısır tarihinde öldürülen yöneticilerden diğerleri
de, 1910 yılında suikaste uğrayan Başbakan Boutros Ghali,
1945 yılında öldürülen Mısır Başbakanı Ahmed Maher Paşa ve
1948'de yine bir suikast sonucu öldürülen Mısır Başbakanı
Mahmoud Nukrashy Paşa'dır.
Şam kelimesi ise, yalnızca Suriye'deki Şam şehri
için kullanılmaz. Şam, Arapçada kelime anlamı olarak "sol"
anlamına gelir ve eskiden beri Hicaz bölgesinin (Mekke ve
Medine şehirlerinin bulunduğu bölge) sol tarafında kalan ülkeleri
ifade eder. Şam bölgesi yöneticilerinden de suikaste uğrayan
çok sayıda kişi olmuştur. Bunlardan birkaç örnek şöyledir;
1920'de öldürülen Suriye'nin eski Cumhurbaşkanı
Salah Al-Deen Beetar,
1921'de öldürülen Suriye Başbakanı Droubi Paşa,
1949'da suikaste uğrayan Suriye Başbakanı Muhsin
al-Barazi,
1951'de öldürülen Ürdün Kralı Abdullah,
1963 yılında Irak Hava Kuvvetleri tarafından
yapılan devrim sırasında öldürülen Irak eski Kralı Abdül
Kassim
1982'de bombalı suikaste uğrayan Lübnan'da
Falanjist Lideri Beşir Cemayel...
Enver Sedat, 1981 yılında bir
resmi geçit sırasında muhalifleri tarafından düzenlenen
bir suikast sonucunda hayatını yitirmiştir. Yanda
suikast esnasında çekilmiş bir resim. Üstte Sedat
suikasti ile ilgili The New York Times gazetesinin
haberi. 7 Ekim 1981
|
Mısır'ın
Esir Düşmesi
|
"Şam
ehli, Mısırlı kabileleri esir alacaklardır."
(Beklenen
Mehdi'nin Alametleri, s.49) |
|
|
|
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Şam bölgesi,
Hicaz (Mekke-Medine'nin olduğu bölge)'ın sol tarafında kalan
bölgedir. Bugün sözkonusu bölgede yer alan devletler arasında
İsrail de bulunmaktadır. Dolayısıyla bu hadisle İsrail Devleti'nin
Mısır ile olan savaşlarına ve Mısır topraklarını işgaline
işaret ediliyor olabilir.
26 Ekim 1956 yılında İsrail Mısır'a saldırdı
ve Sina Yarımadası'nı işgal etmeye başladı. BM'nin araya girmesiyle
sıcak çatışmalar bir süre sona erdi ve İsrail sınırına BM
Barış Gücü yerleşti.
1967 yılındaki 6 Gün Savaşı ise İsrail-Mısır
arasındaki başka bir savaştı. 5 Haziran'da İsrail Hava kuvvetleri,
Mısır'ın bazı hava üslerine saldırılarda bulundu. Bu saldırılar
nedeniyle çok büyük zarar gören Mısır Hava Kuvvetleri 5 Haziran'ı
takip eden günlerdeki çatışmalarda hiçbir etkinlik gösteremedi.
Sina'daki Mısır birlikleri geri çekildi. 9 Haziran'da İsrail
Golan tepelerine saldırdı ve bölgeye egemen oldu. Bu arada
Batı Şeria ve Kudüs'ü de yavaş yavaş ele geçiriyorlardı. Bu
savaşın sonunda İsrail, Gazze Şeridi ile Sina Yarımadası'nın
tümünü, Şeria akarsuyunun Batı yakasını, Kudüs kendini ve
Golan tepelerini ele geçirdi.
Allah’ın Açıkça İnkar Edilmesi
|
“Allah
apaçık inkar edilir hale gelmedikçe kıyamet
kopmaz.”
(Son Zamanlarla İlgili Hadisler, s. 85;
Kitabül Burhan Fi Alametil Mehdiyyil Ahir
Zaman, s. 27) |
|
|
|
Peygamberimiz (sav)'den bu yana geçen on dört
yüzyıl içinde birçok sapkın felsefe ve fikir sisteminin var
olduğu tarihsel bir gerçektir. Bununla birlikte 19. yüzyılın
ortalarına kadar açıkça ateizm propagandası yapan kayda değer
bir ideoloji bulunmamaktadır. Bu tarihten sonra ise Darwinizm,
komünizm, faşizm, materyalizm, anarşizm, nihilizm, egzistansiyalizm
gibi fikir akımları bu doğrultuda faaliyetlere başlamışlar,
bir Yaratıcıyı kabul etmediklerini, Allah'ı tanımadıklarını
her fırsatta dile getirmişlerdir. 19. yüzyılda ileri sürülen
sapkın fikirler 20. yüzyılda hızla artan sayıda taraftar toplamış,
böylece tarihte benzeri yaşanmayan bir durum ortaya çıkmıştır.
Ateizmin önde gelen savunucularından Joseph McCabe konuyla
ilgili şöyle bir tespitte bulunmuştur:
Öyle görünüyor ki 20. yüzyıl,
kıyas kabul etmez büyüklükte bir ateizm gelişmesine şahit
olmaktadır.(Joseph McCabe, "Is The
Position Of Atheism Growing Stronger", http://www.infidels.org/library/historical/joseph_mccabe/atheism_growing_stronger.html)
Ateist hezeyanlar pek çok beyni
yıkanmış insanın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Encarta
Ansiklopedisi'nin istatistikleri göz önünde tutulursa, ateistler
ve kendilerini dinsiz olarak tanımlayanların toplamı dünya
nüfusunun %21'ini, diğer bir deyişle beşte birinden fazlasını
oluşturmaktadır. Bu topluluk sayı bakımından, Hıristiyanların
ardından ikinci sırada yer almaktadır.(M.
Encarta Encyclopedia 2000, "Atheism")
Allah'ın ve dinin inkar edilmesinde
iki ana stratejinin izlendiği anlaşılmaktadır. Bunlardan birincisi
ateistlerin açık ve organize faaliyetleridir. Hazırladıkları
kitaplar, dergiler, televizyon programları, internet siteleri,
düzenledikleri konferanslar, tartışma oturumları inkarcılığı
yaymaya yöneliktir. Profesör Michael Martin'in Nisan 1998'de,
St. Louis, Amerika'da, Ateist Birliği Ulusal Kongresi'nde
yaptığı konuşma bir örnek olarak verilebilir. Martin bu söylevinde,
çocuğunu ateist olarak yetiştirmek veya ateizmi tebliğ etmek
için her ateistin yapması gerekenleri anlatmıştır. Michael
Martin'e göre, her ateistin başlıca bilgi sahibi olması gereken
konular dinler, inkar teknikleri ve biyolojik evrimdir.(Don
Rhoades, "The Atheist", 1998, http://atheist-community.org/news_july98.htm)
Allah'ın ve dinin inkar edilmesinde izlenen ikinci
ana strateji ise birincisine kıyasla sinsi ve örtülü bir yöntemdir.
Bu plan din aleyhtarı ideolojiler incelendiğinde açıkça ortaya
çıkmaktadır. Sapkın felsefe ve fikir akımları, birbirlerinden
çok farklı değer ve amaçlara sahip olmalarına rağmen ortak
bir noktada buluşmaktadır. İşte bu husus, sözü edilen tüm
sistemlerin temelinde evrim teorisinin yer almasıdır. Şurası
bir gerçek ki evrim teorisi, çarpık ideolojilerini ayakta
tutabilmeleri için gereken sözde bilimsel dayanağı kendilerine
sunmaktadır.
Her ne kadar bilimsel gelişmeler evrimin tüm
iddialarını çürütmüşse de adı geçen çevreler bu köhne teoriyi
yaşatmak için kapsamlı bir çaba içindedirler. Bunun tek nedeni
de bu teorinin, Allah'ın varlığını reddetmek için bir araç
olarak kullanılmasıdır. Gerçekten de sözde evrim veya sözde
bilimsellik adı altında gerek açık gerekse örtülü, yoğun bir
ateizm telkini insanları kuşatmaktadır. Göz attığınız bir
gazete, karşılaştığınız bir reklam afişi, okuduğunuz bir kitap,
izlediğiniz bir film, televizyonda seyrettiğiniz bir belgesel
veya internet ortamı Yaratıcıyı ve yaratılışı inkar eden mesajlarla
doludur.
Tarihin hiçbir dönemi günümüzde yaşanan yoğunluk
ve büyüklükte bir inkarcılık propagandasına sahne olmamıştır.
Böylece Peygamberimiz (sav)'in haber verdiği bir alamet, içinde
bulunduğumuz çağda tam anlamıyla gerçekleşmiştir.
Burada önemli bir gerçeği daha hatırlatmalıyız:
Ahir zamanın bir gereği olarak 20. yüzyılda ateizm insanlar
arasında yoğun şekilde yayılmıştır. Ancak yine ahir zamanın
bir gereği olarak bu devir artık tersine dönmektedir. İçinde
bulunduğumuz dönem, artık ateizmin ve materyalist ideolojilerin
zararlarının anlaşıldığı, söz konusu akımların insanlığa getirdiği
belaların görüldüğü bir dönem olmuştur. Bu nedenle insanlar
maneviyata ve dine yönelmeye başlamıştır. Tek kurtuluşun Allah'a
yöneliş olduğunu kavrayanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
Allah'ı açıkça inkar eden ateizm bir dönem tüm dünyada
yaygınlaşmış sapkın bir akımdır. Ancak artık herşey
tersine dönmekte ve bu gibi sapkın akımların zararları
tüm insanlar tarafından anlaşılmaktadır.
|
Savaşlar ve Anarşi
|
“Dünya
hercü merc içinde kaldığında, fitneler zuhur
ettiğinde, yollar kesildiğinde, bazıları
bazılarına hücum ettiğinde…”
(Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri,
s.454)

“Kıyametin
hemen yakınında anarşi ve kargaşa günleri
vardır.”
(Suyuti, Cami'üs Sagir, 3/211; Ahmed bin
Hanbel, Müsned, 2/492)

“Şu hadiseler
meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır…
Ölümler ve katliamlar yaygın hale gelecek…”
(Camiü's-Sagir, 3:211, Müsned, 2:492, 4:391,
392) |
|
|
|
Geride kalan on dört asırlık döneme baktığımızda
görürüz ki, 20. yüzyıldan önceki savaşlar bölgesel kalmışlardır.
Tüm dünya halklarını, siyasi mekanizmalarını, ekonomilerini,
sosyal yapılarını etkileyen savaşlar ise yakın geçmişte yaşanan
iki dünya savaşı olmuştur. I. Dünya Savaşı'nda 20 milyondan,
II. Dünya Savaşı'nda da 50 milyondan fazla insan ölmüştür.
II. Dünya Savaşı'nın aynı zamanda, tarihin en kanlı, en büyük
ve en yıkıcı savaşı olduğu bilinen bir gerçektir.
Çağımızın modern savaş teknolojisi, nükleer,
biyolojik ve kimyasal silahları savaşların etkilerini tarihte
görülmemiş boyutlara taşımıştır. Hatta geliştirilen kitle
imha silahları nedeniyle dünyanın üçüncü bir dünya savaşını
kaldıramayacağı da genel kabul görmüştür.

Peygamber Efendimizin hadislerinde
yer alan ve günümüz için işaret olan haberlerin gerçekleşiyor
olması, tüm dünyada yaşanan bu gibi görüntüler insanların
bir an önce Kuran ahlakını yaşamaları için yapılan önemli
birer uyarıdır. |
II. Dünya Savaşı sonrasındaki Soğuk Savaş, Kore
Savaşı, Vietnam Savaşı, Arap-İsrail Savaşları, İran-Irak Savaşı
ve Körfez Savaşı çağımızın en önemli olayları arasındadır.
Bölgesel savaşlar, çatışmalar ve iç savaşlar aynı anda dünyanın
birçok bölgesinde yıkıcı sonuçlara neden olmaktadır. Bosna,
Filistin, Çeçenistan, Afganistan, Keşmir ve daha pek çok yerde
yaşanan sorunlar insanlığı etkilemeye devam etmektedir.
Savaşlar kadar tüm dünya insanlarını
ilgilendiren diğer bir "kargaşa" konusu da uluslararası
ve organize terör olaylarıdır. Boston Üniversitesi'nden Prof.
Vojtech Mastny'nin belirttiği gibi, terör olayları 20. yüzyılın
ortalarından sonra kat kat artmıştır.(M.
Encarta Encyclopedia 2000, "Terrorism") Gerçekte
terörizmin 20. yüzyıla has bir olgu olduğunu söylemek bile
mümkündür. Irkçılık, komünizm ve benzeri ideolojik amaçlarla
ya da etnik iddialarla ortaya çıkan örgütler, gelişen teknolojinin
de yardımıyla kanlı eylemler yapmışlardır.
Dünyamızın
yakın tarihindeki terör eylemleri zaman zaman büyük kaos ortamlarına
zemin hazırlamıştır. Bu üzücü vakalarda çok kan dökülmüş,
sayısız insan ölmüş veya sakat kalmıştır. Ancak insanlık hala
bu trajik olaylardan hissesine düşen dersi almış değildir.
Terör dünyanın birçok bölgesinde, öldürücü anarşik olaylara
neden olmaya devam etmektedir.
Konuyla ilgili ayetlerde de çıkarmamız istenen
dersler yer almaktadır. Rum Suresi'nde insanların yaptıkları
şeyler dolayısıyla yeryüzünde karışıklıkların ortaya çıktığı
şöyle bildirilmektedir:
İnsanların kendi ellerinin
kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad (karışıklık,
kötülük) ortaya çıktı. Umulur ki dönerler diye (Allah) onlara
yaptıklarının bir kısmını kendilerine taddırmaktadır. (Rum
Suresi, 41)
Şunu da eklemek gerekir ki, ayette önemli bir
hatırlatma yapılmaktadır. İnsanların yaptıkları yanlışlardan
kaynaklanan acı ve üzüntüler, onları hatalarından döndürmesi
için birer fırsat mahiyetindedir.
Kısacası, "dünyanın hercü merc içinde kaldığı"
dönem içinde bulunduğumuz çağda tam anlamıyla yaşanmış ve
neticede bir kıyamet işareti daha bu şekilde tecelli etmiştir.
Aynı zamanda bu işaret, insanlara bir an önce Kuran ahlakını
yaşamaları için yapılan önemli bir uyarı olmuştur.
Peygamberimiz hadislerinde
yeryüzünü kaplayan savaşları ve terör eylemlerini
tasvir etmekte ve bu olayları da kıyamet alameti
olduğunu belirtmektedir. Nitekin dünyanın dört
bir yanında çatışmalar, bölgesel ve iç savaşlar
durmak bilmeksizin devam etmektedir.
|
Büyük Şehirlerin Yok Olması:
Savaşlar ve Afetler
|
“Büyük
şehirler dün sanki yokmuş gibi helak olur.”
(Kitabül Burhan Fi Alametil Mehdiyyil Ahir
Zaman, s. 38) |
|
|
|
|
20.
yüzyıl için en çok kullanılan tanımlama "felaketler
yüzyılı"dır. Gerek depremler, kasırgalar ya da
seller gibi doğal afetler, gerek iç savaşlar ve çatışmalar,
gerekse de büyük deniz ya da uçak kazaları çok sayıda
insanın ölümüne yol açmıştır. Yok olan şehirler, tarihten
silinen halklar kıyametin hadislerde haber verilen alametlerindendir.
|
Hadiste belirtilen büyük şehirlerin helak oluşu,
savaşlar ve çeşitli doğal afetler sonucunda meydana gelen
yıkımları akla getirmektedir. Yakın geçmişte geliştirilen
nükleer silahlar, uçaklar, bombalar, füzeler ve benzeri çağdaş
silahların savaşlarda kullanılması büyük tahribata neden olmuştur.
Bu korkunç silahlar tarihteki benzerleriyle kıyaslanmayacak
düzeyde yıkımlara yol açmıştır. Elbette hedef konumundaki
"büyük şehirler" de bu yıkımlardan birinci derecede
etkilenen yerler olmuştur. II. Dünya Savaşı'nın benzersiz
sonuçları buna bir örnek olarak verilebilir. Dünya tarihinin
en büyük savaşında, atom bombasının kullanılmasıyla Hiroşima
ve Nagasaki tamamen yerle bir olmuştur. Avrupa'nın başkentleri
ve önemli şehirleri de ağır bombardımanlar neticesinde büyük
ölçüde yıkılmıştır. Britannica Ansiklopedisi II. Dünya Savaşı'nın
Avrupa şehirlerinde neden olduğu hasarı şöyle anlatır:
Hadislerde Ahir Zaman'da büyük
şehirlerin dün yokmuş gibi olacakları haber verilir.
Geçtiğimiz yüzyıl yok olan şehirlerle doludur. Atom
bombasından sonra Hiroşima (üstte) ve Çeçen şehirleri
(yanda) buna sadece iki örnektir. |
Meydana gelen tahribat Avrupa'nın
büyük bölümünü ayın yüzeyine dönüştürmüştü: Şehirler bombardımanlar
sonucunda harap oldu, sayfiye yerleri kavruldu ve simsiyah
oldu, yollar bombaların açtığı çukurlarla kaplandı, demiryolları
kullanılamaz hale geldi, köprüler yıkıldı, limanlar batık
gemilerle doldu. Savaş sonrası Almanya'nın Amerikan Bölgesi
askeri valisi General Lucius D. Clay'in dediği gibi, "Berlin
sanki ölülerin şehri gibiydi."(Britannica
Encyclopedia 2000, "The blast of World War II")

Geçtiğimiz asır dünyaya sayısız felaket getirmiştir.
Pek çok ülkede yıkıcı olaylar baş göstermiş, milyonlarca
insan bu felaketlerde yaşamını yitirmiştir. Bu olaylar,
hadislerde dikkat çekilen Ahir Zaman olaylarıyla büyük
bir paralellik göstermektedir. İnsanların artık bu durumdan ibret alarak Kuran ahlakına yönelmeleri şarttır.
|
Kısacası, II. Dünya Savaşı'nın tarihte benzeri
görülmeyen genişlikteki tahribatı hadisin işaret ettiği olayla
birebir uyuşmaktadır.
"Şehirlerin
yok olmasına" neden olan bir diğer etken de doğal afetlerdir.
Doğal afetlerin içinde bulunduğumuz çağda hem sayısal hem
de büyüklük olarak arttığı istatistiksel bir gerçektir. Son
on yılda baş gösteren iklim değişikliklerinin yol açtığı felaketler
bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Sanayi, zararlı
ve istenmeyen bir yan ürün olan küresel ısınmaya sebep olmakta,
giderek ısınan dünya atmosferindeki dengeler bozulmakta ve
böylece iklim değişiklikleri meydana gelmektedir. 1998 yılı
şimdiye kadar kaydedilen en sıcak yıl olmuştur.(BBC
News Online, "The first horseman: Environmental disaster",
Aralık 1999, http://news.bbc.co.uk/hi/english/sci/tech/
newsid_563000/563127.stm)Amerika Ulusal İklimsel Veri
Merkezi'nin kayıtlarına göre de en fazla iklimsel afet 1998'de
meydana gelmiştir.(National Climatic
Data Center, "Billion Dollar U.S. Weather Disasters",
Ekim 2000, http://www.ncdc.noaa.gov/ol/reports/billionz.html)
Son yıllardaki kasırga, fırtına, tayfun ve hortum
gibi felaketler başta Amerika kıtası olmak üzere dünyanın
birçok yerinde yıkıcı zarara neden olmuştur. Bunlara ek olarak
seller de bazı yerleşim merkezlerinin sular ve çamur altında
kalmasına yol açmıştır. Ayrıca depremler, volkanlar ve tsunami
dalgalarının yaptığı büyük tahribatlar da unutulmamıştır.
Harap Olmuş Yerlerin İmarı,
İmar Edilmiş Yerlerin Tahribi
|
Dünyanın
harap olmuş yerlerinin imarı, imar edilmiş
yerlerinin tahribi kıyametin şart ve alametlerindendir.
(Kıyamet Alametleri, s.138)

Mamur beldeler
harab edilince, kişi emanetine temerrus
edince, kıyametle senin aranda şu iki parmak
arası kadar bir mesafe kalmış demektir.
(Kıyamet Alametleri, s. 143) |
|
|
|
1906'da SanFrancisco'da
yaşanan deprem 3000 kişinin ölümüne ve şehrin büyük
bir bölümünün yanmasına neden oldu.(Sağda) Günümüzde
San Francisco şehrinin görünüşü.(Solda) |
Günümüzde modern şehirlerin birçoğu
gökdelenlerden oluşmaktadır. Hadiste bildirilen olay
tam olarak gerçekleşmiştir.
|
Depremlerin Çoğalması
|
“Şu hadiseler meydana
gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır… depremler
çoğalacak…”
(Ramuz-El Ehadis, 476/11)

“Kıyametten
önce iki büyük hadise vardır… ve sonra da
zelzeleli yıllar.”
(Ramuz-El Ehadis, 187/2) |
|
|
|
Hiç
şüphesiz tarih boyunca çok az doğa olayı depremler kadar insanlığı
etkilemiştir. Her an, her yerde meydana gelebilen depremler
yüzyıllar boyunca çok sayıda kişinin ölümüne ve astronomik
boyutlarda maddi zarara yol açmış, bu özellikleri nedeniyle
insanlar için korku kaynağı olmuştur. 20. ve 21. yüzyılın
teknolojik koşulları bile depremlerin verdiği hasarı ancak
belirli ölçülerde engelleyebilmiştir.
Teknolojinin, kendilerine doğaya
hükmetme olanağı sağlayacağı hayaline kapılan bazı insanlara
ise 1995 Kobe depremi anlamlı bir ders vermiştir. Hatırlanacağı
gibi, Japonya'nın büyük endüstri ve ulaşım merkezinde yaşanan
deprem hiç beklenmedik bir anda meydana gelmiştir. Bu deprem
sadece 20 saniye sürmesine rağmen, Time dergisinde belirtildiğine
göre, 100 milyar dolar civarında zarara neden olmuştur.(Time,
6 Şubat 1995, "Economic Aftershock")
Son birkaç yıl içinde meydana
gelen büyük ve sürekli depremler, dünya kamuoyunun gündeminde
devamlı olarak ilk sıralarda yer almaktadır. Amerikan Ulusal
Deprem Enformasyon Merkezi verilerine bakılırsa 1999 yılında,
yeryüzünde 20.832 deprem meydana gelmiştir. Bu depremlerde
tahmini olarak 22.711 insan hayatını kaybetmiştir.(US
Geological Survey National Earthquake Information Center,
“Earthquake Facts and Statistics”, 2000, http://wwwneic.cr.usgs.gov/neis/eqlists/eqstats.html
http://wwwneic.cr.usgs.gov/neis/bulletin/1999_stats.html)
Kuran'da da deprem ile kıyamet arasındaki ilişkiyi
işaret eden ayetler bulunmaktadır. Kuran'ın 99. Suresi'nin
adı Zelzele (büyük sarsıntı, deprem) Suresi'dir. Sekiz ayetten
oluşan bu surede yerin şiddetli sarsıntısı tasvir edilmekte,
bunun ardından da kıyamet günü insanların diriltilecekleri
ve Allah'ın huzurunda hesap verecekleri, zerre ağırlığınca
da olsa yaptıkları işlerin karşılığını alacakları anlatılmaktadır:
Yer, o şiddetli sarsıntıyla
sarsıldığı,
Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı,
Ve insan: "Buna ne oluyor?" dediği zaman,
O gün (yer) haberlerini anlatacaktır.
Çünkü senin Rabbin ona vahyetmiştir.
O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye bölük
bölük fırlayıp-çıkarlar.
Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Artık
kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür.
(Zelzele Suresi, 1-8)
Cinayetlerin
Artması
|
“Cinayetler artmadıkça… kıyamet kopmaz.”
(Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 468) |
|
|
|

Cinayetlerdeki dikkat çekici
artış da hadislerde haber verilen alametlerdendir.
|
Kişinin
Kardeşini Öldürmesi
|
Kişi, kardeşini öldürmedikçe kıyamet kopmaz.
(Kıyamet Alametleri, s. 141) |
|
|
|
İnsanların
Liderlerini Öldürmesi
|
Liderlerinizi öldürmedikçe, dünyanızda kötüleriniz
varis olmadıkça kıyamet kopmaz.
(Kıyamet Alametleri, s. 141) |
|
|
|

23 Kasım 1963
Yakın geçmişte pek çok lider öldürülmüştür. Bunlardan
birkaçı da küpürlerde görüldüğü gibi ABD Başkanı J.F.Kennedy,
İsveç Başbakanı Olof Palme, Yugoslavya Kralı 1. Alexander,
Pakistan Devlet Başkanı Ziya Ül-Hak'tır. |
Ahlaki Çöküş
İçinde bulunduğumuz zamanda dünya toplumlarının
sosyal yapılarını tehdit eden çok büyük bir tehlike söz konusudur.
Bu tehlike insan bedenini ölüme götüren virüslere benzer şekilde
sinsi bir faaliyet göstererek toplumu yıkıma sürüklemektedir.
İşte bu tehlike bir insan topluluğunu ayakta tutan ahlaki
değerlerin yozlaşmasıdır. Eşcinselliğin, fuhuş ticaretinin,
evlilik dışı cinselliğin, cinsel suçların, pornografinin,
tecavüz vakalarının ve cinsel hastalıkların artışı ahlaki
çöküşün bazı önemli göstergeleridir.
Bahsi geçen konular sürekli olarak dünya kamuoyunun
gündemindedir. Pek çok insan çevresinde olup bitenlerin, tehlikenin
farkında değildir veya bu olayları sosyal hayatın bir parçası
olarak değerlendirme gafletine düşmektedir. Ancak istatistikler
tehlikenin boyutlarının görülmemiş bir artışla her geçen gün
büyüdüğünü göstermektedir.
Cinsel
hastalık oranları insanlığın önündeki sorunların büyüklüğünü
gözler önüne seren önemli bir kriterdir. Dünya Sağlık Örgütü'nün
(WHO) kayıtlarına göre, cinsel yoldan bulaşan hastalıklar
en çok rastlanan hastalık gruplarından birini oluşturmaktadır;
raporlar her yıl tahmini olarak 333 milyon yeni vakanın meydana
geldiğini göstermektedir.(WHO, “Young
People and Sexually Transmitted Diseases”, act sheet no: 186,
Aralık 1997, http://www.who.int/inf-fs/en/fact186.html)
Bunlara ek olarak, AIDS büyük bir sorun olma konumunu korumaktadır.
WHO istatistikleri bugüne kadar 18.8 milyon insanın bu hastalıktan
hayatını kaybettiği gerçeğini ortaya koymaktadır. (WHO,
"Report on the Global HIV/AIDS Epidemic", Haziran 2000, http://www.unaids.org/epidemic_update/report/Epi_report.htm#aids)
Dünya Sağlık Örgütü'nün AIDS ile ilgili 2000 yılı raporundaki
şu ifadeler konuyu çok iyi özetlemektedir: "AIDS sosyal,
ekonomik ve demografik yapılar üzerindeki yıkıcı etkisiyle
benzersizdir."(WHO, "Report on the
Global HIV/AIDS Epidemic", Haziran 2000, http://www.unaids.org/epidemic_update/report/Epi_report.htm#aids)

Dini ve ahlaki değerlerden yoksun toplumlar için AIDS
hızla yayılan ve başa çıkılamayan bir bela olmuştur.
|
Ürkütücü gelişmeler arasında eşcinselliğin yayılışı
da oldukça dikkat çekicidir. Eşcinsellerin bazı ülkelerde
resmi olarak evlenebilmeleri, evliliğin getirmiş olduğu sosyal
haklardan istifade edebilmeleri, dernek ve partiler kurmaları,
dünya çapında yapılanmaları, kutsal inançlara karşı gelmeleri,
dini değerlere savaş açmaları, Peygamberimiz (sav)'in döneminden
bu yana geçen on dört yüzyıllık süre zarfında sadece çağımıza
mahsus olaylardır.
Günümüzdeki eşcinsellerin bu cüret ve pervasızlıkları
eşcinselliği ile tanınmış Lut halkının başına gelenleri düşündürmektedir.
Kuran'da anlatıldığı gibi, Allah Hz. Lut'un doğru yola davetine
azgınlıkla karşılık veren Lut şehri ve halkını büyük bir felaketle
helak etmiştir. Bu sapık toplumdan geri kalanlar halen bir
ibret belgesi olarak Lut Gölü'nün suları altında durmaktadır.
Ahir zaman toplumlarındaki ahlaki dejenerasyonu
tasvir eden hadislerin bugünün dünyasında tam anlamıyla ortaya
çıktığı açık bir gerçektir.
- Fuhşun utanma ve gizlemeye gerek duyulmaksızın,
açıkça yapılmasının bir kıyamet alameti olduğu hadiste şöyle
belirtilmiştir:
|
“Fuhuş açık olmadan… kıyamet kopmaz.”
(Ramuz-El Ehadis, 91/7) |
|
|
|

Zaman, 18 Aralık 2000
|

Milliyet, 13 Mayıs 2001
|

Milliyet, 10 Mayıs 2000 |
- Toplumda evlilik dışı cinsel ilişkilerin yaygınlaşmasının
bir işaret olduğu da Peygamberimiz (sav) tarafından şu şekilde
dile getirilmiştir:
|
“Zinanın
çoğalması kıyamet alametlerindendir.”
(Buhari, Tecrid'i
1/16) |
|
|
|
Ahlaki değerlerin, utanma duygusunun zayıflaması
şöyle tasvir edilmiştir:
|
“Kıyamet
yaklaşınca… kadınla yolun ortasında cinsel
münasebette bulunacak kadar haya ortadan
kalkar.”
(Son Zamanlarla İlgili
hadisler, s. 97) |
|
|
|
Çok ilginçtir son dönemde TV kanallarında gizli
kamerayla çekilmiş fuhuş görüntüleri yayınlanmaktadır. Yollarda
insanlarla pazarlık yapan hayat kadınları herkesin gözü önünde
açıkça yol ortalarında fuhuş yapmaktadırlar. Burada, hadiste
kıyamet alameti olarak belirtilen bir olay daha tam dikkat
çekildiği şekilde ortaya çıkmış ve milyonlarca insana bu olay
gösterilmiştir. hadisler göstermektedir ki eşcinselliğin normal
bir yaşam biçimi olarak kabul edilmesi kıyamet öncesindeki
dönemin önemli bir belirtisidir:
|
“Erkekler
erkeklerle, kadınlar kadınlarla yetindiklerinde…
kıyamet yaklaşmış olacaktır.”
(Ramuz-El Ehadis,
448/8; Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 480)

Büyüğe saygı,
küçüğe merhamet kalkacak. Zina çocukları
çoğalacak. O kadar ki kişi sokak ortasında
kadınla zina edecek.
(Kıyamet Alametleri,
s.140)

Bir zaman
gelecek kadınla yolun ortasında zina yapılacak.
Kimse buna itiraz etmeyecek.
(Kıyamet Alametleri,
s. 142) |
|
|
|
|