
Hz. İsa(as)'ın Yeryüzüne Geliş Alametleri
11. Güneş Tutulması
Güneş alamet olarak doğmadıkça Mehdi çıkmayacaktır.(Kitab-ül
Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 33)
Güneş'te oluşacak alamet, 20. yüzyılda yaşanan patlamanın
yanısıra, geçtiğimiz yıllarda yaşanan büyük Güneş tutulmasına
da işaret ediyor olabilir. 11 Ağustos 1999 tarihinde gerçekleşen
Güneş tutulması 20. yüzyılın son tam Güneş tutulmasıdır. İlk
kez bu kadar çok insan Güneş tutulmasını, hem de bu kadar
uzun bir süre izleyebilmiş, inceleme fırsatı elde etmiştir.
Bu tutulmada dikkat çeken bir nokta da Türkiye'nin de bu tam
tutulmanın en iyi izlendiği ülkelerden birisi olmasıdır. Bartın'dan
Silopi'ye kadar, yaklaşık olarak 12 şehir ve 100 ilçe tutulmayı
gözleyebilmiştir.
|
(
üst orta resim) Türkiye Gazetesi, 12 Ağustos
1999
BBC News (17 Ağustos 1999): "Gündüz gece oldu"
CNN.com (11 Ağustos 1999): "Milyonlar yüzyılın
son tutulmasını seyrediyor" |
|
Bu kadar işaretin birarada ve çok kısa bir zaman dilimi içinde
ardarda gerçekleşmiş olması elbette tesadüf değildir. Bu işaretler
Allah'ın inanan kullarına birer müjdesidir.
12.Sistemlerin Değişmesi
Bu hadiste Peygamber Efendimiz, Mehdi'nin "zamanın kesildiği"
yani birçok hadis yorumcusunun da ifade ettiği gibi "zamanın
farklılaştığı", "sistemlerin değiştiği" bir dönemde geleceğini
bildirmiştir. Bu hadiste işaret edilen "sistem değişikliği"
ile kast edilenin, 20. yüzyılda dünyanın dört bir yanında
hakim olan komünist rejimlerin yüzyılın sonlarına doğru yıkılması
olması muhtemeldir.
20. yüzyıla damgasını vuran kanlı savaşların ve katliamların
en büyük nedenlerinden biri, materyalist felsefenin ürünü
olan komünist ideolojinin hakimiyetidir. Bu ideoloji, Avrupa'dan
Asya'ya, Güney Amerika'dan Afrika'ya kadar dünyanın büyük
bölümünde etkili olmuş, birçok ülke on yıllar boyunca komünist
rejimler tarafından yönetilmiş veya komünist örgütler tarafından
hedef alınmıştır. 1990'lı yıllara kadar devam eden soğuk savaşın
ve en acımasız katliamların nedeni komünizm olmuştur.
Komünist rejimler diğer ülkelerle savaşarak ideolojilerini
yaymaya çalışmanın yanında, kendi halklarına da büyük bir
zulüm uygulamışlar, çok geniş kitleleri idamlar, toplu katliamlar,
toplama kamplarındaki ağır koşullar ve kıtlıklar gibi yöntemlerle
öldürmüşlerdir.
|
1945'ten
itibaren devam eden iki kutuplu dünya sistemi,
SSCB'nin yıkılmasıyla ortadan kalktı. Bu,
aynı zamanda yeni bir dünya düzeninin de başlangıcı
sayılmaktaydı.
(sol üst portre) 60 milyona yakın insanın
katili Mao
(sağ üst portre) Stalin: 40 milyon insanın
katili
(sağ alt portre) En zalim katliamlara imza
atan komünist lider Lenin |
|
Komünist rejimler, tarihçilerin hesaplamalarına göre, 20.
yüzyıl boyunca 120 milyon insanın ölümüne neden olmuştur.
Bunların çoğu, bir savaş sırasında cephede ölen askerler değil,
komünist devletlerin kendi halklarının içinden öldürdükleri
sivillerdir. On milyonlarca erkek, kadın, yaşlı, küçük çocuk,
bebek, sadece komünist rejimlerin, katı ve vahşi özellikleri
nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Bunun dışında milyonlarca
insan, komünistlerin zulmüne uğramış, bu yüzden göçe zorlanmış,
ellerinden malları, tarlaları alınmış ve her an öldürülme,
suçsuz yere tutuklanma veya zulüm görme korkusu altında yaşatılmışlardır.
Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru, çok güçlü ve sarsılmaz
sanılan bu ideolojiye sahip rejimler birer birer çökmeye,
güç kaybetmeye başlamışlardır. Bu çöküşün en belirgin sembolü,
1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılmasıdır. İki yıl sonra,
dünyanın en büyük ve en güçlü komünist devleti olan Sovyetler
Birliği yıkılmış ve Doğu Bloku tamamen parçalanmıştır. Afrika'dan
Hindiçini'ne kadar uzanan bir coğrafyada farklı komünist rejimler
birbiri ardına çökmüş, 1945'ten beri dünyanın sabit uluslararası
sistemi olan "iki kutuplu dünya düzeni" ortadan kalkmış, siyasi
yorumcuların deyimiyle yeni bir dünya düzeni kurulmuştur.
Son derece şaşırtıcı bir şekilde sonuçlanan bu gelişmeyle,
hadiste dikkat çekilen "sistem değişikliği" gerçekleşmiştir.
Günümüzde ise, komünizmin son fikri ve siyasi kalıntıları
da yok olmakta, dünya bu kanlı ideolojiden tamamen temizlenmektedir.
İslam ahlakının dünyaya yayılması ile bu sistemlerin dünyanın
dört bir yanına getirdiği zulüm, acı, karanlık ve yokluk yeryüzünden
gerçek anlamda silinecek, insanlar güzelliğe, zenginliğe,
refaha ve huzura kavuşacaklardır. Allah, zorlukların, karanlıkların,
savaş, katliam ve acıların ardından, rahmetinin ve ihsanının
bir tecellisi olarak insanlara eşsiz nimetler sunacaktır.
13. Tozlu Dumanlı Bir Fitne
Bu hadiste ise, Mehdi'nin çıkışından
önce, tozlu ve dumanlı, karanlık bir fitnenin görüleceğinden
söz edilmektedir. Fitne, "insanın akıl ve kalbini doğrudan
doğruya hak ve hakikatten saptıracak şey, savaş, azdırma,
karışıklık, ihtilaf, kavga" gibi anlamlara gelen bir kelimedir.22
Hadiste bu fitnenin ardında toz ve duman bırakacağı belirtilir.
Ayrıca bu fitnenin"karanlık" olarak nitelendirilmesi, nereden
geldiği belli olmayan, umulmadık bir olay olduğuna işaret
kabul edilebilir.
Bu açılardan bakıldığında söz konusu hadisin, 11 Eylül 2001
tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nin New York ve Washington
şehirlerinde meydana gelen, dünya tarihinin en büyük terör
olayı olarak nitelendirilen saldırıya işaret etmesi muhtemeldir.
Televizyon ekranlarında ve gazetelerde de şahit olunduğu gibi,
bu iki büyük terör olayının ardından büyük bir toz bulutu
ve duman çevreyi sarıp kuşatmıştır.
New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Washington'da Pentagon
binasına çarpan uçakların yakıtlarının sebep olduğu patlamalar
sonucunda büyük bir duman oluşmuş ve bu duman tüm şehirden
ve hatta civar kentlerden görülebilecek kadar yükselmiş ve
yayılmıştır. Patlamalar sonucunda çöken binalar ise, daha
büyük bir toz bulutunun oluşmasına neden olmuş, hatta çevredeki
insanların üzerleri tamamen bu tozla kaplanmıştır.
Bu olay, hem dünya tarihinin en büyük terör saldırılarından
biri olması, hem diğer alametlerle yakın dönemlerde vuku bulması
ve ayrıca hadiste yapılan tarife benzer özellikler taşıması
sebebiyle son derece önemlidir. Dolayısıyla binlerce masum
insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan, insanlık tarihinin
bu en elim terör olaylarından biri, hadiste haber verilen
ve Mehdi'nin çıkışının bir alameti olarak bildirilen "tozlu
dumanlı, karanlık fitne" olabilir.
14. Yaygın Katliamların Meydana Gelmesi
Çok acıklı durumlar ve elim manzaralar görülür.
Fitneler arka arkaya devam eder... Ana, baba, kız, erkek herkesi
öldürür... Bunların arasında fitne, şiddet, helak ve kaçmalar
olur. Ne zaman bitti denilir, gene de devam eder gider. (Kitab-ül
Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 36)
Peygamberimiz (sav)'in Mehdi'nin gelişi ile ilgili bildirdiği
hadislerin büyük bir kısmında, Mehdi gelmeden önce dünyada
karmaşa, güvensizlik ve huzursuzluğun hakim olacağı üzerinde
durulmaktadır. Savaşlar ve çatışmaların yanı sıra, toplu katliamların
yaşanacak olması da bu dönemin belirgin özellikleri arasındadır.
Ayrıca hadiste katliamların yaygın olacağına, yani tüm dünya
çapında yaşanacağına dikkat çekilmektedir.
Geçtiğimiz yüzyılda iki büyük dünya savaşı yaşanmış ve sırf
bu savaşlarda 65 milyon insan hayatını kaybetmiştir. 20. yüzyıl
boyunca siyasi nedenlerle katledilen sivillerin sayısının
180 milyonu aştığı tahmin edilmektedir. Bu, daha önceki yüzyıllarla
kıyaslandığında olağanüstü derecede yüksek bir rakamdır. Gerçekte
20. yüzyıla dek dünya üzerindeki savaşlar çoğu zaman bir cephe
savaşı şeklinde yaşanır, yani belirli bir hat üzerinde savaşan
ordular arasında geçerdi. Oysa 20. yüzyıldaki silah teknolojisi
ve buna bağlı olarak geliştirilen askeri stratejiler, "topyekün
savaş" kavramını ortaya çıkarmış, savaşlar sadece cephedeki
askerleri değil, cephe gerisindeki sivilleri de büyük ölçüde
hedef almıştır. Şehirlerin bombalanması, kimyasal, biyolojik
veya nükleer silahlar, soykırım, toplama kampları gibi kavramlar,
ilk kez 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

|
|
(sol) 1945'te Nazilerin ölüm
kamplarından birinde (Nordhausen, Almanya) çekilmiş
olan fotoğraf, 2.Dünya Savaşı'nda yaşanan vahşetin dellilerindendir.
(sağ) Almanya'nın Nüremberg şehrinin 1945 senesinde
çekilmiş olan bu resmi, 2. Dünya Savaşı'ndaki katliam
ve yıkımların boyutunu göstermektedir. |
Söz konusu vahşet sürmekte, bugün 21. yüzyılda hala dünyanın
dört bir yanında kanlı savaşlar ve çatışmalar devam etmektedir.
Bu savaşların ortak özelliği ise, yukarıdaki hadiste de belirtildiği
gibi toplu katliamların yaşandığı savaşlar olmasıdır. Bir
yandan kitle imha silahlarının kullanılmaya başlanması, diğer
yandan da çatışmayı ve kan dökmeyi teşvik eden ideolojilerin
fikri egemenliği, katliamların çok geniş kapsamlı olmasına
neden olmaktadır.
Yakın tarihe bakıldığında pek çok insanın hayatını kaybettiği
çeşitli katliam örnekleri görülecektir. Örneğin Bosna Savaşı,
ağırlıklı olarak sivil halkın hedef alındığı, kadın, çocuk,
yaşlı denmeden binlerce insanın katledildiği bir savaş olarak
tarihe geçmiştir. Savaş sonrasında ortaya çıkarılan toplu
mezarlar ise katliamın boyutlarını gözler önüne seren çarpıcı
bir delil olmuştur.
Filistin halkına karşı 1940'lardan beri yürütülen bir diğer
"etnik temizlik" operasyonu ise, daha uzun vadeli bir katliam
politikasıdır. Bu politikanın Sabra ve Şatilla katliamları
gibi örnekleri, yaşanan dramın boyutlarını gözler önüne sermektedir.
|
|
Ruanda'da
Hutularla Tutsiler arasında 1960'lardan
itibaren süren karışıklıklar 1990'da yüzbinlerce
insanın ölmesine veya evlerini terk etmesine
neden olan büyük bir iç savaşa dönüştü.
(üst sol) Tutsiler tarafından taşlanarak
öldürülmüş bir Hutu. (Yanda) Tutsi kabilesinden
askerler iç savaş sırasında hiçbir ayrım
yapmadan, her önlerine geleni katletmişlerdi.
|
|
Afrika kıtasında da sık sık çeşitli farklı etnik kökenler
arasında şiddetli çatışmalar yaşanmakta ve binlerce insan
hayatını yitirmektedir. 1997 yılının ilkbaharında 5 büyük
ülkeyi, Zaire, Ruanda, Uganda, Burundi ve Tanzanya'yı içine
alan bir bölgeyi etkileyen bir savaş, iki büyük kabile arasında
yaşandı: Hutu ve Tutsi kabileleri. Bu etnik savaşta yarım
milyona yakın insan hayatını yitirdi. On binlerce kişi ormanlarda
açlıkla, sefaletle, salgın hastalıklarla mücadele etti ve
çok büyük bir bölümü öldü. Küçük çocuklar ve bebekler bile
sırf başka bir kabileden oldukları için vahşice öldürüldüler.
|
|
(sol resim) 1982 yılında
İsrail'in Lübnan'ı işgali sırasında Sabra
ve Şatilla kamplarına yapılan baskın, tarihe
en kapsamlı ve en büyük soykırımlardan biri
olarak geçti. Hıristiyan Falanjist grupların
İsrail askerlerinin desteği ve yönlendirmesi
ile gerçekleştirdikleri baskın esnasında,
çoğu kadın ve çocuklar olmak üzere 3.000'den
fazla insan katledildi.
(sağ resim) 1992 yılında Bosna-Hersek'in Brcko
bölgesinin dışında bulunan bir toplu mezar.
|
|
15. Şam ve Mısır Meliklerinin Öldürülmesi
Bu hadiste Mehdi'nin gelişinden önce Şam ve Mısır yöneticilerinin
öldürüleceklerine dikkat çekilmektedir.
Mısır'ın yakın tarihi incelendiğinde hadiste de belirtildiği
gibi bir "meliğin" öldürüldüğü görülmektedir: 1970 yılında
Mısır'ın başına geçen ve 11 yıl iktidarda kalan Enver Sedat.
Enver Sedat 1981 yılında bir resmi geçit sırasında muhalifleri
tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda hayatını yitirmiştir.
Mısır tarihinde öldürülen yöneticilerden diğerleri de, 1910
yılında suikaste uğrayan Başbakan Butros Gali, 1945 yılında
öldürülen Mısır Başbakanı Ahmed Maher Paşa ve 1948'de yine
bir suikast sonucu öldürülen Mısır Başbakanı Mahmoud Nukrashy
Paşa'dır.
|
(sol portre)
Beşir Cemayel
(sağ portre) Ahmed Maher Paşa
Türkiye Gazetesi, 7 Ekim
1981, "Enver Sedat Öldürüldü."
(sol alt resim) NewYork Times, 15 Eylül 1982
|
|
Şam kelimesi ise, yalnızca
Suriye'deki Şam şehri için kullanılmaz. Şam, Arapça'da kelime
anlamı olarak "sol" anlamına gelir ve eskiden beri Hicaz bölgesinin
(Mekke ve Medine şehirlerinin bulunduğu bölge) sol tarafında
kalan ülkeleri ifade eder.23
Şam bölgesi yöneticilerinden de suikaste uğrayan çok sayıda
kişi olmuştur. Bunlardan birkaç örnek şöyledir;
1920'de öldürülen Suriye'nin
eski Cumhurbaşkanı Salah Al-Deen Beetar,
1921'de öldürülen Suriye Başbakanı Droubi Paşa,
1949'da suikaste uğrayan Suriye Başbakanı Muhsin
al-Barazi,
1951'de öldürülen Ürdün Kralı Abdullah,
1982'de bombalı suikaste uğrayan Lübnan'da
Falanjist Lideri Beşir Cemayel...24
16. Eski Ürdün Kralı Abdullah'ın Öldürülmesi
Mehdi'nin çıkış alametlerinden birisi de, Haşimiler'den
üst düzey birinin öldürülmesidir. (Risalet-ül Huruc-ül Mehdi,
s.12)
Bilindiği gibi Ürdün, Haşimi Krallığı olarak anılmaktadır.
Ürdün, Osmanlı'dan ayrıldıktan sonra bir dönem İngiltere'nin
kontrolü altında idi. İngiltere 1946 Londra anlaşması gereğince
Ürdün'ün bağımsızlığını tanıdı. Ve Ürdün emirliğinin başındaki
Abdullah'a da Ürdün Krallığı payesi verildi. Kral Abdullah,
daha sonra, 1951'de yine İngilizler taraf?ndan öldürtüldü.
Hadis'te dikkat çekilen olay da böylece gerçekleşmiş oldu.
|
Ürdün Kralı
Abdullah 1951'de Mescid-i Aksa'da ibadet ederken
suikaste uğramıştı. |
|
17. Mısırlıların Esir Alınması
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Şam bölgesi, Hicaz (Mekke-Medine'nin
olduğu bölge)'nin sol tarafında kalan bölgedir. Bugün sözkonusu
bölgede yer alan devletler arasında İsrail de bulunmaktadır.
Dolayısıyla bu hadisle İsrail Devleti'nin Mısır ile olan savaşlarına
ve Mısır topraklarını işgaline işaret ediliyor olabilir.
 |
 |
(En altta sağ küçük resim)
5 Haziran 1967'de İsrail tankları Sina Yarımadası'nda
Rafa yakınlarında görülüyor. (Üst sol) Israil
taburları 10 Haziran 1967'de Golan Tepeleri'ni
vurmaya başlamıştı.
İngiliz, Fransız ve İsrailliler Süveyş Kanalı'na
doğru harekete geçti
|
|
26 Ekim 1956 tarihinde İsrail Mısır'a saldırdı ve Sina Yarımadası'nı
işgal etmeye başladı. Birleşmiş Milletler'in araya girmesiyle
sıcak çatışmalar bir süre sona erdi ve İsrail sınırına BM
Barış Gücü yerleşti. 1967 yılındaki 6 Gün Savaşı ise İsrail-Mısır
arasındaki başka bir savaştı. 5 Haziran'da İsrail Hava Kuvvetleri,
Mısır'ın bazı hava üslerine saldırılarda bulundu. Bu saldırılar
nedeniyle çok büyük zarar gören Mısır Hava Kuvvetleri 5 Haziran'ı
takip eden günlerdeki çatışmalarda hiçbir etkinlik gösteremedi.
Sina'daki Mısır birlikleri geriçekildi. 9 Haziran'da İsrail,
Golan tepelerine saldırdı ve bölgeye egemen oldu. Bu arada
Batı Şeria ve Kudüs'ü de yavaş yavaş ele geçiriyorlardı. Bu
savaşın sonunda İsrail, Gazze Şeridi ile Sina Yarımadası'nın
tümünü, Şeria akarsuyunun Batı yakasını (Batı Şeria), Kudüs
kentini ve Golan tepelerini ele geçirdi. Daha sonra yapılan
anlaşmalarla İsrail Sina'dan tamamen çekildi. Ancak bugün
halen Batı Şeria, Golan tepeleri ve Kudüs İsrail işgali altındadır.
Bu savaşlar sırasında oldukça fazla sayıda Mısırlı, İsrail
askerleri tarafından esir alındı. Pek çok Mısırlı da hayatını
kaybetti.
|
1945 yılında
Amerika'nın Hiroşima'ya attığı atom bombasının
patlama anında ve hemen sonrasında yaklaşık
100.000 kişi ölmüştür. Hiroşima felaketinden
3 gün sonra yine Amerika'nın Nagasaki'ye attığı
bir diğer atom bombası yüzünden patlama anında
yaklaşık 40.000 kişi hayatını kaybetmiştir.
Bombalar bir yandan insanların ölümüne sebep
olurken, diğer yandan çok büyük bir yerleşim
alanı harap olmuş, hayatta kalan bölge halkında
ise radyasyon nedeniyle nesiller boyu düzeltilemeyecek
genetik ve fizyolojik bozulmalar meydana gelmiştir. |
|
18. Şehirlerin Yok Olması
Mamur beldeler harab edilince... kıyametle senin
aranda şu iki parmak arası kadar bir mesafe kalmış demektir.
(Kıyamet Alametleri, s. 143)
Yeryüzünün etrafından harab olmalar başlayacak.
Nihayet Mısır da harap olacak, ancak Basra harab oluncaya
kadar Mısır harab olmadan emin olacak. Basra'nın harabı Irak'ın
harab olmasından olacak. Nitekim Mısır'ın harabı da, Nil kurumasından
kaynaklanacak... (Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s.530)
Hadislerde belirtilen büyük şehirlerin, mamur beldelerin
helak oluşu ve harab edilmesi, savaşlar ve çeşitli doğal afetler
sonucunda meydana gelen yıkımları akla getirmektedir. Bunların
yanısıra yakın geçmişte geliştirilen nükleer silahlar, uçaklar,
bombalar, füzeler ve benzeri silahların savaşlarda kullanılması
da büyük tahribata neden olmuştur. Bu tahrip gücü yüksek silahlar
tarihteki benzerleriyle kıyaslanmayacak düzeyde yıkımlara
yol açmıştır. Elbette hedef konumundaki "büyük şehirler" de
bu yıkımlardan birinci derecede etkilenen yerler olmuştur.
II. Dünya Savaşı'nın benzersiz sonuçları buna bir örnek olarak
verilebilir. Dünya tarihinin en büyük savaşında, atom bombasının
kullanılmasıyla Hiroşima ve Nagasaki şehirleri tamamen yerle
bir olmuştur. Avrupa'nın başkentleri ve önemli şehirleri de
ağır bombardımanlar neticesinde büyük ölçüde yıkılmıştır.
Britannica Ansiklopedisi II. Dünya Savaşı'nın Avrupa şehirlerinde
neden olduğu hasarı şöyle anlatır:
Meydana gelen tahribat
Avrupa'nın büyük bölümünü Ay'ın yüzeyine dönüştürmüştü: Şehirler
bombardımanlar sonucunda harap oldu, sayfiye yerleri kavruldu
ve simsiyah oldu, yollar bombaların açtığı çukurlarla kaplandı,
demiryolları kullanılamaz hale geldi, köprüler yıkıldı, limanlar
batık gemilerle doldu. Savaş sonrası Almanya'nın Amerikan
Bölgesi askeri valisi General Lucius D. Clay'in dediği gibi,
"Berlin sanki ölülerin şehri gibiydi."25
Kısacası, II. Dünya Savaşı'nın tarihte benzeri görülmeyen
genişlikteki tahribatı hadisin işaret ettiği olayla birebir
uyuşmaktadır.
19. Harap Olmuş Yerlerin İmarı
Harap olan yerlerin imarı da ahir zaman alametlerindendir.
Bir önceki bölümde ele aldığımız gibi, savaşlarla geçen 20.
yüzyılda pek çok şehir yerle bir olmuş ve yeniden inşa edilmiştir.
Berlin, Leningrad (St. Petersburg), Dresden gibi II. Dünya
Savaşı sırasında tanınmayacak hale gelen büyük Avrupa şehirleri,
savaş sonrasında yeniden inşa edilmiş ve bugünkü görünümlerini
almışlardır.

|
1995 yılında
gerçekleşen deprem Kobe'yi tamamen harabeye
çevirmişti. Daha sonra kısa bir süre içinde
şehir yeniden inşa edildi. |
|
Benzer bir örnek olarak Japonya'nın
Kobe şehri 1995 yılının Ocak ayında büyük bir deprem sonucu
harap olmuştur. Japon hükümeti ve üniversiteleri, depremleri
önceden haber veren bir yönteme sahip olabilmek için, yaptıkları
sayısız araştırmalara 30 yıl içinde bir milyar dolar (yaklaşık
1.5 katrilyon lira) yatırmışlardı. Ama başarılı olamadılar,
çünkü yerkabuğundaki sarsıntıları tanıyıp sınıflandırmak için
yüzde yüz geçerli modeller geliştirmek olanaksızdır. Depremin
gerçekleştiği Kobe ve Osaka kentlerinin bulunduğu bölge, Japonya'nın
önde gelen sanayi ve ticaret merkezlerindendi. Bu yüzden deprem
sonrasındaki maddi zarar milyarlarca dolar oldu.26
Ama tüm bu zarara rağmen Japonlar kısa bir süre içinde Kobe
şehrini tekrar inşa ettiler.

|
|
Dresden
şehrinin 1946'da savaş sebebiyle harap
olmuş hali. (Sağda) Dresden şehrinin
1996 yılındaki yeniden inşa edilmiş
hali. |
|
|
Tokyo
şehri, 1923 yılında gerçekleşen 8.3 şiddetindeki
depremden sonra çıkan yangınla harap olmuştu.
Bu resimde görüldüğü gibi Tokyo şehri yeniden
inşa edilmiştir. |
|
|
|
(Solda)
1906'da San Francisco'da yaşanan deprem 3000
kişinin ölümüne ve şehrin büyük bir bölümünün
yanmasına neden oldu. (Sağda) Günümüzde San
Francisco şehrinin görünüşü. |
|
20. Dördüncü Sulh ve Arap-İsrail Barışı
Hadiste Hz. İsa ile birlikte yeryüzünde
bulunacak olan Mehdi'nin alametlerinden biri haber verilmiştir.
Bu alamete göre Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasında
4. kez bir barış anlaşması yapılacak, bu anlaşma 7 yıl sürecektir.
Bu sürenin sonunda ise Mehdi gelecektir. İslam aleminden
birçok kimsenin kanaati, hadiste geçen "4. Sulh"un, 1979'da
ABD-İsrail ve Mısır arasında Amerika'da Camp David'de yapılan
anlaşma olduğudur. (En doğrusunu Allah bilir.)
(Yanda, 26 Mart 1979 tarihinde, İsrail-Mısır barış anlaşmalarının
imzalanması sırasında dönemin Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat,
ABDeski Başkanı Jimmy Carter, dönemin İsrail Başbakanı Menahem
Begin.)
22. Osmanlıca-Türkçe
Ansiklopedik Büyük Lügat, Türdav, İstanbul, 2000, s. 274
23. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, Türdav, İstanbul,
2000, s. 896
24. http://www.shrc.org/books/hr.20year/hr6.htm
25. Britannica Encyclopedia 2000, "The blast of World War
II"
26. Restless Earth, H.J.de Blij, M.H.Glantz, S.L.Harris, The
National Geographic Society, 1997, s.8 |