
HZ. İSA VE HZ. MEHDi KONUSUNDAKİ
ŞAHSİ MANEVİ YANILGISI -2
Hz. İsa’nın Yeryüzüne
İkinci Gelişi Konusundaki
Şahsi Manevi Yanılgısı
Harun Yahya
Ahir zamanda Hz. İsa’nın ikinci kez
yeryüzüne gelişi ve Hz. Mehdi’nin ortaya çıkışı yüzyıllardır
İslam alemi tarafından beklenen çok müjdeli olaylardır. Bediüzzaman
Said Nursi, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin çıkışı hakkında eserlerinde
çok detaylı bilgiler vermiştir. Bu bilgiler arasında, Hz.
Mehdi'nin hangi tarihlerde ve nasıl bir ortam içerisinde ortaya
çıkacağı, ne gibi faaliyetlerde bulunacağı, yardımcıları,
mücadelesi, Hz. İsa ile birlikte İslam ahlakını tüm dünyaya
hakim kılacakları konularında geniş açıklamalar yer almaktadır.
Ne var ki Said Nursi’nin bu konulardaki
çok açık, kesin ve net açıklamalarına rağmen, Hz. İsa ve Hz.
Mehdi konusu kimi zaman yanlış yorumlara konu olabilmektedir.
Bazı kişilerin bu konular açıldığında kullandıkları kalıplaşmış
bazı cevap şekilleri vardır. Örneğin “Ahir zamanda Hz. Mehdi
adında bir şahıs gelecek mi” diye bir soru sorulduğunda şöyle
bir cevap verilir: “Hayır, Hz. Mehdi gelmeyecek; şahsı manevisi
gelecek” ya da “Hz. Mehdi zaten gelmiştir. Çünkü Mehdilik
bir şahsı manevidir; çıkacak Mehdi budur. Şu anda da bu şahsı
manevi mevcuttur.” Aynı şekilde Hz. İsa için de “Hz. İsa yeryüzüne
ikinci kez gelecek mi?” diye bir soru sorulduğunda “Hayır,
Hz. İsa gelmeyecek; Hz. İsa'nın kendisi yeryüzüne inmeyecek,
şahsı manevisi yeryüzünde olacak” denir. Ya da “Hz. İsa'nın
da Hz. Mehdi'nin de şahsı manevisi zaten gelmiştir” gibi açıklamalar
yapılır. Kimileri de “Said Nursi de eserlerinde, Hz. İsa ve
Hz. Mehdi'nin geleceği konusunda net açıklamalar yapmamıştır”
gibi sözlerle, bu düşüncelerini Bediüzzaman'ın sözleriyle
delillendirmeye çalışır.
Oysa bu bakış açısı son derece yanlış
ve hatalıdır. Tüm bu kalıplaşmış cevaplar, hiçbir delile dayandırılmadan,
belki ağız alışkanlığı, belki halk arasında bilgisizce yerleşmiş
yanlış birer kanaat olarak dile getirilmektedir. Çünkü Bediüzzaman,
Hz. İsa ve Hz. Mehdi ile ilgili sözlerinde bu konuyu çok net
ifadelerle açıklamış; ahir zamanda beklenen bu kişilerin bir
şahsı manevi olmadığını, birer şahıs olarak ortaya çıkacaklarını
çok açık bir şekilde belirtmiştir.
Bediüzzaman'ın Hz. İsa ve Hz. Mehdi
ile ilgili açıklamalarına bakıldığında, bu durum kolaylıkla
anlaşılabilecektir:
Hz. İsa Yeryüzüne İkinci
Kez Gelecektir
Bediüzzaman’ın Hz. İsa için kullandığı
şahıs ifadeleri,
onun bir “şahsı manevi” olmadığını açıkça ortaya koymaktadır
1) ... sema-i dünyada (gökler
aleminde) cesediyle (insani bedeniyle)
bulunan ve hayatta olan Hazret-i Îsâ,
belki âlem-i âhiretin (ahiret aleminin) en uzak köşesine gitseydi
ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme (büyük
bir son) için ona yeniden cesed giydirip
(bedeniyle) dünyaya göndermek o Hakîm'in hikmetinden uzak
değil.. belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için
va'detmiş ve va'dettiği için elbette gönderecek. (Mektubat,
sf. 60) (Mektubat, 15. Mektup, 56-57)
Bediüzzaman bu sözünde Hz. İsa’dan, gökyüzünde “insani bedeni
ile bulunan bir şahıs” olarak bahsetmekte ve onun Allah’ın
vadettiği şekilde yine insani bedeniyle yeryüzüne ineceğini
bildirmektedir. Eğer Hz. İsa’nın yalnızca bir şahsı manevi
olarak yeryüzüne geleceğini söylemek isteseydi, Said Nursi
ondan “insani bir beden giydirilmesi”
ifadesiyle söz etmezdi.
2) Evet o hadîs-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavî nüzulü (gökyüzünden
inişi) kat'î (kesin) olmakla
beraber... (Kastamonu Lahikası, sf. 80-82)
Bu açıklamasında ise Bediüzzaman, “Hz.
İsa'nın gökyüzünden inişinin kesin bir gerçek olduğunu”
belirterek, Hz. İsa'nın bir şahsı manevi olmadığını kesin
bir üslupla açıklamaktadır.
3) İşte bu sırr-ı azîme (büyük sırra), Hazret-i Peygamber
(A.S.M.) işaret etmiştir ki: Hazret-i
İsa gelecek, ümmetimden olacak; aynı şeriatımla amel edecektir.
(Sünuhat-tuluat-işârât, sf. 59)
Bediüzzaman’ın Hz. İsa’nın Peygamberimiz (sav)’in şeriatıyla
amel edeceği açıklamasından da yine Hz. İsa’nın bir şahsı
manevi olarak değil, bir insan olarak dünyaya geleceğini ifade
ettiği anlaşılmaktadır. Çünkü eğer kastedilen bir şahsı manevi
olsaydı, bir şahsı manevinin “amelde bulunma” fiilini yerine getirebilmesi
söz konusu olamazdı.
4) ...Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm geldiği
vakit, herkes onun hakikî Îsâ
olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb
ve havassı (derin imanlı yakın talebeleri), nur-u
iman (imanın ışığı) ile onu tanır.
Yoksa bedahet (birdenbire ve açıkça) derecesinde herkes onu
tanımayacaktır... (Mektubat, sf. 60)
Bediüzzaman’ın bu sözü Hz. İsa'dan bir şahsı manevi olarak
değil, bir şahıs olarak bahsettiğini birkaç ayrı vurguyla
ortaya koymaktadır:
-... hakiki İsa
-... Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm geldiği vakit,
-... herkes ONUN hakikî Îsâ olduğunu bilmek lâzım değildir…
-... ONUN mukarreb ve havassı, nur-u iman ile ONU tanır.
-... Yoksa bedahet derecesinde herkes ONU tanımayacaktır...
Said Nursi’nin bu beş ifadesinden de, Hz. İsa'dan bir insan
olarak bahsettiği açıkça anlaşılabilmektedir. Öncelikle “Hakiki
İsa” ifadesiyle, burada bir kişiden bahsedildiği ve başka
şahıslardan farkının da “hakiki İsa”
ifadesiyle netleştirildiği görülmektedir.
Bunun ardından kullanılan ifadelere göre ise; 1- Hz. İsa
gelecektir 2- Hz. İsa'nın gerçekten beklenen peygamber olduğunu
herkes bilip anlayamayacak, 3- ancak yakın çevresi tanıyabilecek,
4- toplumun geneli onu tanıyamayacaktır. Bu açıklamaların
her üçünde de bir “tanıma” durumu söz konusudur ki bu da ancak
bir şahıs için söz konusu olabilir. Bir şahsı manevinin yakın
çevresi olamayacağı açıktır; ya da yakın çevresinin bir şahsı
maneviyi tanıması elbetteki söz konusu değildir. Dolayısıyla
tüm bu açıklamalar da yine Hz. İsa'nın bir şahsı manevi olmadığını
göstermektedir. Tüm bunların yanında Bediüzzaman'ın kullandığı
“ONUN” VE “ONU”
kelimeleri de yine şahıs bildiren ifadelerdir ve Hz. İsa'dan
bir şahsı manevi olarak değil bir insan olarak bahsedildiğini
açıkça ortaya koymaktadır.
5) ... Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselam’ın
nuzulü (inişi) dahi ve KENDİSİ
İsa Aleyhisselam olduğu, nur-u imanın (imanın ışığıyla)
dikkatiyle bilinir; herkes bilemez.”
(Şualar, sf. 487)
Yukarıda anlatılan durum, Bediüzzaman'ın bu sözü için de
geçerlidir. Burada da Hz. İsa'nın bir şahıs olarak yeryüzüne
geleceği çok kesin ifadelerle vurgunlamıştır:
-... Hazret-i İsa Aleyhisselam’ın nuzulü
(inişi)…
-… KENDİSİ İsa Aleyhisselam olduğu…
-… nur-u imanın (imanın ışığıyla)
dikkatiyle bilinir;
-… herkes bilemez
Öncelikle Bediüzzaman Hz. İsa'nın inişinden bahsetmektedir.
Bu açıklaması Hz. İsa'nın bir şahsı manevi olmadığını, bedeniyle
yeryüzüne gelecek bir şahıs olduğunu göstermektedir.
Bediüzzaman Hz. İsa'nın yeryüzüne ilk indiği zaman, kendisinin
de Hz. İsa olduğunu önceleri bilmeyeceğini, ancak daha sonra
farkına varacağını bildirmiştir. “Böyle bir şuur ve bilincin
bir şahsı manevi için söz konusu olamayacağı” da çok açıktır.
Ancak bir insan, kendisinin kim olduğunu anlayabilir, içerisinde
bulunduğu durumu fark edebilir. Ayrıca burada kullanılan “kendisi”
kelimesi de yine şahıs ifade eden bir sözdür.
Said Nursi, çevresindeki insanların Hz. İsa'nın, ahir zamanda
beklenen peygamber olduğunu ancak imanlarıyla fark edebileceklerini
söylemiştir. Burada insanların bir şahsı maneviyi değil, “bekledikleri
bir şahsı” tanımalarından bahsedildiği açıktır.
Hz. Mehdi Bir Şahsı Manevi
Değildir
Bediüzzaman’ın kullandığı “O ZAT”
ya da “O ŞAHIS” gibi ifadeler,
Hz. Mehdi'nin bir “şahsı manevi” olmadığını ortaya koymaktadır
1) ... Belki nur-u imanın (imanın ışığının) dikkatiyle, O
EŞHAS-I AHİR ZAMAN (ahir zaman şahısları) tanınabilir.
(Sözler, sf. 343-344)
-Burada geçen “ahir zaman ŞAHISLARI”
ifadesi, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin birer şahsı manevi olmadıklarını
açıkça ortaya koymaktadır.
-Bediüzzaman'ın, ahir zamanda gelecek olan bu şahısların “imanın
nuruyla tanınabileceklerini” belirtmesi, Hz. İsa ve
Hz. Mehdi'nin birer şahıs olarak geleceklerini açıkladığını
göstermektedir. Önceki satırlarda Hz. İsa için de belirtildiği
gibi, tanıma fiili ancak insanlar için geçerli olabilecek
bir durumu ifade etmektedir. Bir şahsı manevinin kendisi olup
olmadığının tanınabilmesi elbetteki söz konusu değildir.
2) ... BU ZAT-I ALİŞANIN (şanı
şerefi yüksek şahsın) dahi bu emirde muktedir olmasında (kuvvetli
olmasında) şüphe duyanların, bu vehimlerini (kuruntularını,
düşüncelerini) bertaraf edecek (ortadan kaldıracak), itimadlarını
temin edecek (güvenlerini sağlayacak), gayet kuvvetli güneş
gibi bir hakikat. (Barla Lâhikası, sf. 110)
Bediüzzaman’ın bu sözündeki “bu zat-ı
alişan” ifadesi de yine Hz. Mehdi'nin bir şahıs olarak
geleceğini açıkça belirttiğini göstermektedir.
3) ÜMMETİN BEKLEDİĞİ, AHİR ZAMANDA GELECEK
ZATIN üç vazifesinden en mühimmi (önemlisi) ve en büyüğü
ve en kıymetdarı (kıymetlisi) olan îman-ı tahkikîyi neşr (gerçek
imanı yayma) ve ehl-i îmanı dalâletten (iman edenleri sapmaktan)
kurtarmak... (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
Bediüzzaman burada da İslam aleminin beklediği “ahir
zamanda gelecek bir zat” olduğunu belirterek, Hz. Mehdi'nin
bir şahsı manevi olmadığını bir kez daha açıklamıştır.
4) Bu hakikatten anlaşılıyor ki; SONRA
GELECEK O MUBAREK ZAT... (Sikke-i Tasdik-i Gaybi,
sf. 9)
Said Nursi bu açıklamasında da yine Hz. Mehdi'nin bir şahıs
olarak geleceğini “o mubarek zat”
sözleriyle tekrarlamıştır.
5) ... Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar (fikir
akımları) var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza
(farz edelim) HAKİKİ BEKLENİLEN ve BİR
ASIR SONRA GELECEK O ZAT dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu
Lahikası, 57)
-Bediüzzaman Hz. Mehdi'den “beklenilen
o zat” ifadesiyle bahsetmektedir. “Beklenilen şahsı
manevi” dememektedir. Buradaki “o zat”
ifadesi, bu konuyu hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde
netleştirmektedir.
-Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin “bir asır sonra
geleceğini” belirtmektedir. “Gelme” fiili ancak bir şahıs için kullanılacak
bir kelimedir ve buradan da Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi'den bir
kişi olarak bahsettiği açıkça anlaşılabilmektedir.
6) ... Halbuki AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI, ÂL-İ BEYT'TEN
(Peygamberimiz (sav)'in ev halkından yani soyundan) OLACAKTIR... (Emirdağ Lahikası, 247-250)
-Bediüzzaman bu sözünde de yine “ahir
zamanın o büyük şahsı” diyerek Hz. Mehdi'nin bir şahsı
manevi değil bir şahıs olduğunu açıkça belirtmektedir.
7) Rivayetlerde, âhirzamanın alâmetlerinden olan ve ÂL-İ BEYT-İ NEBEVİ’DEN (Peygamberimiz
(sav)’in soyundan) HAZRET-İ MEHDİ’NİN
(Radıyallahü Anh) hakkında ayrı ayrı haberler var. (Şualar,
sf.465)
8) ... Said itiraznamesinde demiş ki: "Ben seyyid değilim.
MEHDİ SEYYİD (Peygamberimiz (sav) soyundan olan kimse)
OLACAK." diye onları reddetmiş. (Şualar,
sf. 368)
Bediüzzaman yukarıdaki üç sözünde de, Hz. Mehdi'nin “seyyid” yani “peygamber soyundan gelecek bir şahıs” olacağını
belirtmiştir. Bu ifadeden, Hz. Mehdi'den bir şahsı manevi
olarak bahsedilmediği açıkça anlaşılmaktadır. Bir şahsı manevinin
bir başka insanın soyundan gelebilmesi mümkün değildir. Peygamberimiz
(sav)’in soyundan gelebilmesi için Hz. Mehdi'nin ancak bir
insan olması gerekmektedir ki Bediüzzaman da sözleriyle bu
gerçeği açıkça vurgulamaktadır.
9) … O ZAT, bütün ehl-i imanın
(iman edenlerin) manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın
muavenetiyle (İslam birliğinin yardımlaşmasıyla) ve bütün
ülema ve evliyanın (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa Âl-i
Beyt'in neslinden (özellikle Peygamberimiz (sav)’in neslinden)
her asırda kuvvetli ve kesretli (çok sayıda) bulunan milyonlar
fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla (peygamber soyundan gelen
fedakar kimselerin katılımlarıyla) o vazife-i uzmayı (büyük
görevi) yapmağa çalışır. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 266-267)
Bediüzzaman bu sözünde de Hz. Mehdi'nin bir şahıs olarak
ortaya çıkacağını “o zat” ifadesiyle
bir kez daha yinelemiştir. Ayrıca “Hz. Mehdi'nin yerine getireceği büyük görev”den
de bahsederek, onun bir şahsı manevi değil, bir insan olarak
iş başında olacağını ifade etmiştir.
10) ... Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere
zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle
O NURANİ ZATLARA zemin izhar ediyoruz
(hazırlıyoruz). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189, Mektubat,
34)
Bediüzzaman bu sözünde ahir zamanda gelecek bu kutlu şahıslar
için “zat” kelimesini kullanmıştır.
Kendisinin bu kimselere zemin hazırladığını söyleyerek, Hz.
İsa ve Hz. Mehdi'nin birer şahsı manevi olmadığını açıkça
ifade etmiştir.
11) … Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek (iman edenlerin
doğru yoldan sapmalarını engellemek) ve bu vazife hem dünya,
hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile (araştırma
ile) meşguliyeti iktiza ettiğinden (gerektirdiğinden), HAZRET-İ MEHDİ’NİN O VAZİFESİNİ BİZZAT KENDİSİ
görmeğe vakit ve hal müsaade edemez... (Emirdağ
Lâhikası-1 266-267)
Bediüzzaman'ın bu sözünde kullandığı “kendisi” kelimesi de şahıs ifade eden ve
Hz. Mehdi'nin bir şahsı manevi olmadığını ortaya koyan bir
başka delildir.
Said Nursi bu sözünde ayrıca Hz. Mehdi'nin bir şahıs olduğunu
gösteren başka vurgular da kullanmıştır: 1-Hz. Mehdi'nin yerine
getireceği bir görev vardır. Demek ki Hz. Mehdi bir şahıstır.
2- Hz. Mehdi, diğer görevleriyle meşgul olacaktır ve bu görevi
bizzat kendisinin yerine getirebilmesi için vakti olmayacaktır.
“Meşguliyet ve vakit darlığı” ancak
bir insan için söz konusu olabilecek durumlardır. Bir şahsı
manevinin meşgul olması ya da vaktinin olmaması söz konusu
değildir.
12) ... Elbette o kuvvet-i azîmedeki (büyük kuvvette) bir
hamiyet-i âliye (yüce bir gayret) feveran edecek (coşacak)
ve HAZRET-İ MEHDİ BAŞINA GEÇİP, TARİK-I
HAK (hak yola) VE HAKİKATA SEVK
EDECEK. (Mektubat, sf. 473)
Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin bir başka görevinin ise insanları
hak ve hakikata sevk etmek olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman
bu görevini yerine getirirken “Hz. Mehdi'nin
bizzat işin başına geçeceğini” hatırlatarak Hz. Mehdi'nin
bir şahıs olacağını açıkça ifade etmiştir.
13) ... O GELECEK ZATIN ismini
vermek, üç vazifesi birden hatıra geliyor, yanlış olur. ...
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
Bediüzzaman Hz. Mehdi konusundaki bu sözlerinde de yine “o
gelecek zat” diyerek Hz. Mehdi'nin bir şahsı manevi
olmadığını ifade etmiştir.
Bediüzzaman “Hz. Mehdi” ve onun “cemaatinin
şahsı manevisi”nden iki ayrı kavram olarak bahsetmektedir
14) ... bundan bir asır sonra zulümatı
(karanlığı) dağıtacak ZATLAR ise,
HAZRET-İ MEHDİ’NİN ŞAKİRDLERİ (talebeleri) olabilir.” (Şualar, sf. 605)
-... bir asır sonra zulumatı dağıtacak...
-... Hz. Mehdi'nin şakirdleri
1-Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin talebeleri olacağından bahsetmiştir.
Hz. Mehdi'nin bir cemaati olabilmesi için bu cemaatin başında
Hz. Mehdi'nin bir şahıs olarak bulunması gerektiği çok açıktır.
Yoksa bir şahıs olmadan onun cematinin olması da söz konusu
değildir.
2-Hz. Mehdi'nin bu cemaati, Bediüzzaman'ın döneminden bir
asır sonra oluşacak ve bu cemaatin vesile olmasıyla zulüm
ortadan kalkacaktır. Önceki satırlarda da belirttiğimiz gibi,
bu talebelerin var olabilmesi de yine ancak Hz. Mehdi'nin
bir şahıs olarak var olmasıyla söz konusu olabilecektir.
15) ... o vazifeleri ONUN cem'iyeti
ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz.
(Emirdağ Lâhikası-1, sf. 265)
16) Hazret-i Mehdi'nin cem'iyet-i nuraniyesi...
(Mektubat, sf. 473)
-... Onun cemiyeti...
-... Hz. Mehdi'nin cemiyet-i nuraniyesi...
Bediüzzaman yukarıdaki iki sözünde de, Hz. Mehdi'nin talebelerinden
oluşan bir cemiyeti olacağını belirtmektedir. Bu cemiyet,
Hz. Mehdi'nin bizzat başında olmasından oluşan şahsı manevisidir.
“Hz. Mehdi cemiyeti”, Hz. Mehdi'nin
de başında bulunacağı, onun tebliğine uyup ona tabi olan insanlardan
oluşan bir topluluğu ifade etmektedir. Ancak bu topluluğu
oluşturan en önemli özellik, bu şahsı maneviyi oluşturan şahsın
yani Hz. Mehdi'nin varlığıdır. Dolayısıyla Bediüzzaman'ın
bu sözünde kullandığı “Hz. Mehdi'nin cemiyeti
nuranisi” kavramı da yine Hz. Mehdi'nin bir şahıs olarak
geleceğini göstermektedir.
Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin görevlerini
açıkladığı sözlerinde onun bir şahsı manevi değil, bir şahıs
olduğunu açıkça belirtmiştir
17) Hem “BÜYÜK MEHDİ”NİN HALLERİ
sabık Mehdilere (önceki Mehdilere) işaret eden rivayetlere
mutabık (uygun) çıkmıyor, hadis-i müteşabih (birçok anlama
gelebilecek hadis) hükmüne geçer. (Şualar, sf. 582)
18) ... her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid
geliyor ve gelmiş, fakat her biri üç vazifelerden
birisini bir cihette (açıdan) yapması itibariyle, AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİ’Sİ
ünvanını almamışlar.” (Emirdağ Lahikası, sf. 260)
19) Bu ayrı ayrı rivayetlerin bir tevili (açıklaması) şudur
ki: BÜYÜK MEHDİ’NİN ÇOK VAZİFELERİ VAR.
Ve siyaset âleminde, diyanet âleminde,
saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dairelerde icraatları
olduğu gibi... (Şualar, sf. 465)
Bediüzzaman bu üç sözünde, Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim
kılmak amacıyla önceki asırlarda da bazı Müslüman şahısların
geldiğini, ancak bunların hiçbirinin, ahirzamanda gelecek
olan “Büyük Mehdi”nin yapacağı üç önemli
görevi yerine getiremediklerini” belirtmiştir. Bediüzzaman'ın
bu açıklamalarından Hz. Mehdi'den bir şahıs olarak bahsettiği
çok açık olarak anlaşılmaktadır:
1-Bediüzzaman, daha önce gelen Mehdilerin birer şahıs olduklarını
anlatıp ardından da Büyük Mehdi'nin onlardan farkını açıklamıştır.
Demek ki Büyük Mehdi de bir şahıstır.
2- Önceki kişiler belirtilen görevleri yerine getirememişlerdir.
Ama bu görevleri Büyük Mehdi yerine getirecektir. Demek ki
Büyük Mehdi de bir şahıs olacaktır.
3- Önceki kişiler, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz.
Mehdi'yi tarif ederken kullandığı özelliklere uymamaktadırlar.
Ama Büyük Mehdi bu özelliklere uyacaktır. Peygamberimiz (sav)'in
hadislerinde, Hz. Mehdi'nin bir şahsı manevi olmadığı fiziksel
özellikleriyle, ahlakıyla tarif edilen bir şahıs olduğu yüzyıllardır
tüm İslam alimleri tarafından bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla
“Bediüzzaman da Peygamberimiz (sav)'in
hadislerindeki tariflere uyacağını belirterek Hz. Mehdi'nin
bir şahıs olacağını” bu sözüyle bir kez daha hatırlatmıştır.
---
Bediüzzaman'ın buraya kadar yer verdiğimiz tüm sözleri, hiçbir
şüpheye yer vermeyecek kadar anlaşılır ifadelerle Hz. İsa
ve Hz. Mehdi'nin ahir zamanda birer şahıs olarak ortaya çıkacaklarını
ortaya koymaktadır. Allah’ın izniyle, Hz. İsa ve Hz. Mehdi,
önderlik ettikleri mümin topluluklarının şahsı manevileriyle
birlikte ahir zamanda ortaya çıkacak ve tüm dünyaya Kuran
ahlakının hakim kılınmasına vesile olacaklardır.
makaleler
index >>>
|