
BEDİÜZZAMAN’IN MÜJDELEDİĞİ MEHDİ
Harun Yahya
Peygamberimiz (sav) hadislerinde,
her yüzyıl başında Allah'ın yeryüzüne bir müceddid (dini hakikatleri
devrin ihtiyaçlarına göre izah etmek üzere gönderilen büyük
alim) göndereceğini müjdelemektedir:
Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah
her yüz sene başında şu ümmetin dinini bidatten (dine sonradan
sokulan hurafelerden) ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi)
BİR ZATI gönderir. (Sünen-i Ebu Davud, 5/100)
Bediüzzaman Said Nursi Hicri 13. asrın
büyük müceddididir. Allah ona üstün bir ilim ve hikmetle lütufta
bulunmuştur. Bediüzzaman, Risale-i Nur gibi önemli bir külliyat
meydana getirerek Allah’ın izniyle yüzbinlerce insanın hidayetine,
imanda derinleşmelerine, inkar sahiplerinin Allah’a iman etmelerine
ve doğruyu görmelerine vesile olmuştur.
Bediüzzaman, Risale-i Nur külliyatında
geleceğe dair de birçok önemli haber vermiştir. Said Nursi’nin
ileriye yönelik tahminleri mucizevi şekilde gerçekleşmiş,
Allah gerçekleşecek birçok olayı kendisine ilham etmiştir.
Neredeyse yarım asır önce yaşamış olmasına rağmen Bediüzzaman’ın
günümüze bakan ve gerçekleşeceğini ümit ettiğini bildirdiği
birçok olay vardır. Eserlerinde, dünya üzerinde yaşanacak
olan siyasi gelişmeler, İslam aleminin geleceği ve çeşitli
ülkelerin karşı karşıya kalacakları bazı durumlarla ilgili
önemli detaylar vermiştir. Örneğin 1971 yılında meydana gelen
sosyal olayları yirmi yıl öncesinden haber vermiş ve söyledikleri
eksiksizce gerçekleşmiştir (Şualar, sf 260). İslam
dünyasının durumu ve geleceğine dair konuşma yaptığı 1951
yılındaki ünlü Şam Hutbesi’nde ise Bediüzzaman, 1981, 1991
ve 2001 yıllarında meydana gelecek olan önemli olaylara işaret
etmiş ve bu büyük olaylar da aynı Bediüzzaman’ın söylediği
şekilde vuku bulmuştur (Hutbe-i Şamiye, sf. 27).
Bediüzzaman’ın ileriye yönelik olarak
verdiği haberlerden bir diğeri ise, kendi zamanından neredeyse
80 sene sonra vuku bulan “komünizmin yıkılması” olayıdır.
Said Nursi yıllar önce kimsenin hayal bile edemeyeceği bu
olayı bir Rus askerine açıklamıştır (Bilinmeyen Taraflarıyla
Bediüzzaman Sait Nursi, s.144, Nesil Yayınevi). Bediüzzaman
ayrıca ileride bir Avrupa Birliği’nin oluşacağını da yine
önceden haber vermiştir. (Emirdağ Lahikası, sf. 499) (Münazarat,
sf. 107)
Bediüzzaman aynı şekilde öleceği tarihi,
ölümünden bir süre sonra kendi mezarının yıkılacağını ve ayrıca
bu olayın da hangi tarihte gerçekleşeceğini de 1921 yılında,
Lemaat adlı eserinde yazdığı bir şiir ile ölmeden
önce haber vermiştir. (Mektubat, sf. 89) Said Nursi,
bu şiirinde işaret ettiği gibi, Hicri 1379 yılında vefat etmiştir. Yine şiirinde
belirttiği gibi ölümünden bir süre sonra, Hicri 1380 yılında mezarı yıkılmış ve mübarek
bedeni başka bir yere nakledilmiştir.
Buradaki örneklerde olduğu gibi, Bediüzzaman
Said Nursi’nin eserlerinde vermiş olduğu diğer tüm bilgiler
ve geleceğe yönelik işaretler de yine hep doğru çıkmıştır.
Kuşkusuz ki tüm bunlar Allah’ın rahmetiyle gerçekleşen mucizevi
olaylardır. Dolayısıyla Allah’ın üstün bir ilimle desteklediği
böyle mübarek, feraset ve ilim sahibi bir şahsın gelecekle
ilgili olarak vermiş olduğu diğer bilgilerin de dikkatle incelenmesi
ve araştırılması gerekir. Özellikle de ilerleyen satırlarda
anlatılacak olan, tüm Müslümanlara bir rahmet olarak ahir
zamanda geleceği müjdelenen Hz. Mehdi’ye yönelik bilgilerin
ve işaretlerin büyük bir şevk ve heyecanla takip edilmesi
son derece önemlidir.
Bediüzzaman Hz. Mehdi’nin Gelişini Nasıl
Müjdelemiştir?
Bediüzzaman, Risalelerin birçok yerinde, yukarıda yer alan
olaylar ve tarihler gibi, gelecekte gerçekleşecek önemli olaylardan
bahsetmiştir. Bunlar arasında ahir zaman alametleri ve Mehdi
konusu ise çok geniş bir yer tutmaktadır. Bediüzzaman “hakiki
beklenen ve bir asır sonra gelecek olan zat” (Kastamonu
Lahikası, 57) şeklinde ifade ettiği Hz. Mehdi’nin gelişinin,
Allah’ın bir vaadi olduğunu ve mutlaka gerçekleşeceğini şöyle
bildirmiştir:
Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında(fitnelerin olduğu,
karışık bir zaman), elbette en büyük BİR MÜCTEHİD
(ihtiyaç hasıl olduğunda ayet ve hadislerden hüküm çıkaran
büyük İslam alimi ve önderi), hem en büyük BİR MÜCEDDİD
(dini açıklayan büyük alim), hem HAKİM,
hem MEHDİ (hidayete vesile olan), hem MÜRŞİD
(doğru yolu gösteren), hem KUTB-U AZAM
(en büyük yol gösterici) olarak BİR ZAT-I NURANİYİ
(Nurani bir şahsı) gönderecek ve O ZAT
da, ehl-i beyt-i Nebeviden (Peygamberimiz (sav)’in soyundan)
olacaktır... Kadir-i Zülcelal HZ. MEHDİ İLE DE,
ALEM-İ İSLAM’IN ZULÜMATINI (İslam aleminin üzerindeki
karanlıkları) DAĞITABİLİR. Ve vaad etmiştir, vaadini elbette
yapacaktır. (Mektubat, sf. 411-412)
Bediüzzaman, hem kendisinden sonraki asırda gelecek olan
müceddid olması, hem de 1400 senedir tüm Müslümanların şevk
ve heyecanla beklediği kutlu bir şahıs olması nedeniyle, eserlerinde
Hz. Mehdi'den çok açık ve detaylı olarak bahsetmiştir. Risale-i
Nur’da ahir zaman alametlerinden, Hz. İsa’nın yeryüzüne ikinci
kez gelişinden, Hz. Mehdi’nin cemaatinden, görevlerinden ve
Hz. İsa ile birlikte hareket edeceğinden söz edilmektedir.
Bunun yanı sıra Hz. Mehdi’nin geliş vakti, geleceği ortamın
şartları, göreve başlayacağı yer, onu diğer müceddidlerden
ayıran görevleri ve bu görevinde ona yardım edecek şahıslar
hakkında da önemli bilgiler verilmektedir.
Bediüzzaman kendisinin Hz. Mehdi’ye zemin
hazırlayan bir öncü olduğunu bildirmiştir
Bediüzzaman, Hz. Mehdi ve yardımcılarını “baharda gelecek kudsi çiçekler” kendisini
ise, “bu mübarek şahsın neferi (askeri)”
olarak nitelendirmiş, yapmakta olduğu hizmetleriyle Hz. Mehdi’ye
zemin hazırladığını belirtmiştir:
O ileride gelecek ACİB ŞAHSIN (şaşılan
ve hayret uyandıran) bir hizmetkarı ve ONA
yer hazır edecek bir dümdarı (önceden gelen takipçisi) ve
O BÜYÜK KUMANDANIN pişdâr bir neferi (öncü
bir askeri) olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, 162)
Çok zaman evvel bir ehl-i velâyetten işittim ki; O
ZAT, eski velilerin gaybi işaretlerinden istihrac
etmiş (bir anlam çıkartmış) ve kanaati gelmiş ki: “Şark
tarafından bir nur zuhur edecek, bid’atlar zulümatını (dine
sonradan girmiş olan hurafelerin oluşturduğu karanlığı)
dağıtacak.” Ben, böyle bir nurun zuhuruna (ortaya çıkışını)
çok intizar ettim (gözledim) ve ediyorum. Fakat çiçekler
baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lâzım
gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle O NURANİ ZATLARA
zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi,
189, Mektubat, 34)
Said Nursi, Kastamonu Lahikası’nda Hz. Mehdi ve cemaatini
“ahirzamanın sahipleri” olarak
nitelendirirken, Hz. Mehdi’nin Allah’ın izniyle kesin olarak
geleceğini de açıkça ifade etmiştir. Hz. Mehdi ve öğrencilerinin
etki alanlarının gittikçe genişleyeceğini ve onların bu ihlaslı
çabalarıyla güzel sonuçlar alacaklarını haber vermiştir:
Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl
sahipleri, yani MEHDİ ve ŞAKİRTLERİ (talebeleri), Cenab-ı
Hakk’ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar
sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah’a
şükrederiz. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138-Kastamonu Lahikası,
sf. 72)
1) Bediüzzaman bu sözünde Hz. Mehdi’nin geleceğinden hiçbir
şüpheye yer bırakmayacak kadar açık bir şekilde bahsetmektedir.
2) Yine bu sözünden Bediüzzaman’ın Hz. Mehdi’den bir şahsı
manevi olarak değil, ZATIYLA ve TALEBELERİYLE
birlikte gelecek bir şahıs olarak bahsettiği de açıkça anlaşılmaktadır.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi’nin diğer müceddidlerden
farkını nasıl açıklamıştır?
Bediüzzaman, Kuran ahlakını dünya üzerinde hakim kılmak amacıyla
önceki asırlarda da bazı Müslüman şahısların geldiğini, ancak
bunların hiçbirinin, ahirzamanda Hz. Mehdi’nin yapacağı üç
önemli görevi yerine getirmediklerini ifade etmiştir (Emirdağ
Lahikası, sf. 260).
Said Nursi ayrıca Hz. Mehdi’den önce gelmiş olan bu şahısların,
Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde belirttiği özelliklere
uymadıklarını da belirtmiştir:
Ayrıca hem iki Deccal’in sıfatları ve halleri ayrı
ayrı olduğu halde, mutlak gelen rivayetlerde iltibas oluyor
(karıştırılıyor), biri öteki zannedilir. Hem “BÜYÜK
MEHDİ”nin halleri SABIK MEHDİLERE
(önceki Mehdilere) işaret eden rivayetlere mutabık (uygun)
çıkmıyor, hadis-i müteşabih (birçok anlama gelebilecek
hadis) hükmüne geçer. (Şualar, sf. 582)
BÜYÜK MEHDİ ve SABIK MEHDİLER
1) Bediüzzaman bu sözünde iki ayrı tür Mehdi olduğunu açıklamıştır.
Bunlardan birincisinin SABIK MEHDİLER diğerinin
ise ahir zamanda gelecek olan BÜYÜK MEHDİ olduğunu
belirtmiştir.
2) Sabık Mehdilerin özellikleri hadislerde rivayet edilen
“Büyük Mehdi”nin özelliklerine benzememektedir.
3) Said Nursi, Hz. Mehdi dışında hiçbir müceddidin Hz. Mehdi’nin
yerine getireceği üç büyük görevi birarada yerine getiremeyeceğini
belirtmiştir:
Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, MEHDİ
AL-İ RESUL’ÜN TEMSİL ETTİĞİ KUDSİ CEMAATİNİN ŞAHS-I MANEVİSİNİN
üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer (insanlar)
bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti
ve seyyidler (Peygamberimizin soyundan gelenler) cemaati
yapacağını rahmet-i İlahiyyeden (Allah’ın rahmetinden) bekliyoruz.
Ve ONUN ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK. (Emirdağ
Lahikası, sf. 259)
A)... MEHDİ AL-İ RESUL’ün temsil
ettiği KUDSİ CEMAATİNİN...
1) Bediüzzaman bu sözünde Hz. Mehdi’den ve onun kudsi cemaatinden
bahsetmiştir. Buradan bu ikisinin ayrı kavramlar olduğu anlaşılmaktadır;
- Kudsi cemaati temsil eden kimdir? Mehdi Al-i Resül’dür.
- Hz. Mehdi neyi temsil etmektedir? Kudsi cemaatini.
2) HZ. MEHDİ’NİN BAŞINDA BULUNDUĞU
ve ONUN TEMSİL ETTİĞİ bir cemaati
olacaktır. Bu kudsi cemaat, Hz. Mehdi’nin şahsı manevisini
oluşturacaktır.
B)... MEHDİ AL-İ RESUL’ün ...
ÜÇ VAZİFESİ var.
- Bediüzzaman burada ahir zamanda gelecek olan Hz. Mehdi’nin
bir veya iki görevi değil tam olarak ÜÇ
GÖREVİ olduğundan ve onun temsil ettiği cemaatiyle
birlikte bu üç görevi birden yerine getireceğinden bahsetmiştir.
- Bu üç görevin, onu diğer sabık Mehdilerden ayıran ve onun
BÜYÜK MEHDİ olmasının en önemli
alametlerinden olduğunu bildirmiştir.
- Bediüzzaman sözlerinde Siyaset Mehdisi,
Saltanat Mehdisi ya da Diyanet
Mehdisi diye bir ayrım yapmamış, BÜYÜK MEHDİ ifadesiyle bahsettiği Hz. Mehdi’nin
bu üç özelliğe birden sahip olacağını belirtmiştir.
C)... o vazifeleri ONUN cemiyeti
ve seyyidler (Peygamberimizin soyundan gelenler)
cemaatinin yapacağını rahmet-i İlahiyyeden (Allah’ın rahmetinden)
bekliyoruz...”
- Üstad, “O vazifeleri ONUN cemiyetinin
yapacağını Allah’tan umuyoruz” sözleriyle bu görevleri Hz.
Mehdi’nin başında bulunduğu ve onun temsil ettiği kudsi
cemaatin gerçekleştireceğini açıklamıştır.
D)... Ve ONUN üç büyük vazifesi
olacak...
- Bu üç büyük vazifeyi gerçekleştirecek olanın HZ.MEHDİ olduğunu Bediüzzaman sözlerinin
sonunda bir kez daha belirtmiştir.
... BÜYÜK MEHDİ’NİN ÇOK VAZİFELERİ
VAR. Ve SİYASET ALEMİNDE, DİYANET ALEMİNDE, SALTANAT ALEMİNDE,
MÜCADELE ALEMİNDE ÇOK DAİRELERDE İCRAATLARI OLDUĞU GİBİ,
her bir asır me'yusiyet (ümitsizlik) vaktinde, kuvve-i maneviyesini
(manevi kuvvetini) te'yid edecek (sağlamlaştıracak) bir
nevi Mehdi'ye veyahud Mehdi'nin onların imdadına o vakitte
gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i İlahiyye ile
(Allah’ın rahmetiyle) her devirde belki her asırda bir nevi
Mehdi al-i beyt-ten (Peygamberimiz (sav)in soyundan) çıkmış,
ceddinin şeriatını (Kur’an-ı Kerim'in tarif ettiği ve bildirdiği
yolu) muhafaza (koruma) ve sünnetini ihya etmiş (yeniden
canlandırmış)... (Şualar, sf. 590)
Bediüzzaman bu sözünde de yine ahir zamanda gelecek olan
Büyük Mehdi’nin yerine getireceği görevler olduğundan bahsetmiştir.
Hz. Mehdi’nin sadece SİYASET MEHDİSİ, sadece
DİYANET MEHDİSİ ya da sadece SALTANAT MEHDİSİ
değil, bu özelliklerin her üçüne birden sahip olacak olan
BÜYÜK MEHDİ olacağını bu sözüyle bir kez daha belirtmiştir.
Bediüzzaman Hz. Mehdi’nin görevini yerine
getireceği ortam hakkında da bilgi vermiştir
...Böyle bir cemaat-ı azîme (Peygamber Efendimizin
soyundan gelen büyük seyyitler cemaati) içindeki mukaddes
kuvveti tehyic edecek (coşacak) ve uyandıracak hâdisat-ı
azîme (büyük olaylar) vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki (büyük kuvvetteki)
BİR HAMİYET-İ ALİYE (büyük koruma
hırsı) FEVERAN EDECEK ve HAZRET-İ MEHDİ
BAŞINA GEÇİP, TARİK-I HAK (hak yoluna) ve
HAKİKATE (gerçeğe) SEVK EDECEK... (Mektubat, sf.
473)
... BİR HAMİYET-İ ALİYE (büyük
koruma hırsı) FEVERAN EDECEK ve
HAZRET-İ MEHDİ BAŞINA GEÇİP, TARİK-İ HAK
(hak yoluna) ve HAKİTATE (gerçeğe)
SEVKEDECEK....
Bediüzzaman bu sözünde “hamiyeti İslamiye
feveran edecek” ifadesiyle, ileride Müslümanları coşturacak,
onların İslam’ı koruma hırslarını artıracak büyük olayların
meydana geleceğini bildirmiştir. Bu ortam günümüzde yani ahir
zamanda meydana gelmektedir. Dünyanın birçok yerinde İslam’a
ve Müslümanlara karşı oluşturulan zorlu ortamlar, Müslümanlar
arasında İslamı koruma hırsını oluşturmakta ve bu da Müslümanları
çözüm yolları aramaya sevk etmektedir. Bediüzzaman Said Nursi,
İslam’ı koruma gayretinin artması sonucu, Hz. Mehdi’nin başa
geçmesi ile birlikte, bu kutlu şahısın insanları hak yola ve gerçeğe yönelteceğini bildirmiştir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi’yi diğer müceddidlerden
ayıran üç önemli vazifesini şöyle açıklamıştır:
Hz. Mehdi’nin birinci görevi: Materyalist,
Darwinist ve ateist felsefelerle fikri mücadele
Tabiyyun, Maddiyun (darwinist, ateist, materyalist)
felsefesinden tevellüd eden (doğan) bir cereyan-ı nemrudane,
(inkarcı akım) gittikçe Ahir zamanda felsefe-i maddiye (materyalist
felsefe) vasıtasıyla intişar ederek (yayılarak) kuvvet bulup,
uluhiyeti (Allah’ın varlığını) inkar edecek bir dereceye
gelir. (Emirdağ Lahikası, sf. 259)
Bediüzzaman, ateist felsefelerin ahirzamanda tehlike oluşturacağını
bildirmiş, özellikle Darwinist, materyalist felsefelerin,
ateizmle güç bulacaklarını ve Allah'ın varlığını inkar edecek
tehlikeli bir çizgiye geleceklerini ifade etmiştir. Bu nedenle
Hz. Mehdi’nin birinci vazifesinin, maddecilik fikri yani Allah’ı
inkar üzerine kurulmuş materyalist, Darwinist ve ateist felsefelerle
mücadele etmek ve bu felsefelerin insanlar üzerindeki etkisini
tam anlamıyla kaldırmak olacağını belirtmiştir:
Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutiyle(tesiriyle)
ve maddiyun ve tabiiyyun taunu (materyalizm, darwinizm ve
ateizm salgını), beşer içine intiçar etmesiyle (insanların
içine yayılmasıyla), her şeyden evvel FELSEFEYİ
VE MADDİYUN FİKRİNİ TAM SUSTURACAK BİR TARZDA İMANI KURTARMAKTIR.
Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek (iman edenleri sapkınlıktan
korumak)... (Emirdağ Lahikası, sf. 259)
Bediüzzaman, Hz. Mehdi’nin üç büyük görevinden en önemli
ve değerli olanının söz konusu bu görev olduğunu; “Ümmetin
beklediği, AHİR ZAMANDA GELECEK ZATIN üç
vazifesinden en mühimi ve en büyüğü ve en kıymetdarı (kıymetlisi)
olan iman-ı tahkikiyi neşr (delillere dayalı imanı yaymak)
ve ehl-i imanı delaletten kurtarmak (iman edenleri sapkınlıktan
korumak).” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9) ifadeleriyle
vurgulamıştır.
Mehdi’nin ikinci görevi: İslam birliğini sağlamak
Üstad, Mehdi’nin ikinci vazifesini İslam birliğini sağlamak
olarak açıklamıştır. Hz. Mehdi, halihazırda çeşitli gruplar
halinde dağınık olarak bulunan Müslümanları birleştirecek,
İslam ahlak ve faziletini, Peygamberimiz (sav)'in gerçek sünnetlerini
canlandıracaktır.
İkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye ünvanı ile (peygamberiminiz
yerine halife yani Müslümanların manevi lideri olarak) SEAİR-İ İSLAMİYEYİ
(İslam’ın esaslarını) İHYA ETMEKTİR (yeniden
canlandırmaktır). ALEM-İ İSLAM’IN VAHDETİNİ
(İslam aleminin birliğini) nokta-i istinad edip (dayanak
noktası yapıp) beşeriyeti maddi ve manevi tehlikelerden
ve gadab-i İlahiden (Allah’ın gazabından) kurtarmaktır.
Bu vazifenin, nokta-i istinadı (dayanak noktası) ve hadimleri
(hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri)
BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR. (Emirdağ Lahikası, sf.
259)
Hz. Mehdi'nin ikinci vazifesi ise, Hilafet-i Muhammediyye
ünvanı ile SEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslam’ın
esaslarını) İHYA ETMEKTİR (yeniden canlandırmaktır).
(Emirdağ Lahikası, sf. 259)
1) ... hilafet-i Muhammediye ünvanı ile...
-Bediüzzaman Said Nursi, Hz. Mehdi’nin İslam dünyasının lideri
olacağını söylemiştir. Ayrıca bu makamı da ‘unvan’ olarak
tarif ederek, tüm Müslümanların Hz. Mehdi’yi o makama layık
kişi olarak tanıyacağına da işaret etmiştir.
2) ... alem-i İslam’ın vahdetini (İslam aleminin birliğini)...
- Bediüzzaman, kendi devrinde de bir birliktelik içinde olmayan
İslam ülkelerinin birleşerek İslam birliğini oluşturacaklarını
söylemiştir. Hz. Mehdi’nin bu birlikteliği bir dayanak noktası
yapacağını ve bu şekilde Müslümanları bazı tehlikelerden koruyacağını
ifade etmiştir.
3) ... milyonlarla efradı (fertleri)
bulunan ordular...
- Bediüzzaman, Hz. Mehdi’nin bu görevini yaparken, yardımcıları
da olacağını bildirmiştir.
Mehdi’nin üçüncü görevi: Kuran ahlakını ve
Peygamberimiz (sav)’in sünnetini yeniden canlandırmak
Hz. Mehdi üçüncü görevini iman sahiplerinin, Peygamberimiz
(sav)’in soyundan gelen fedakar seyyidlerin ve diğer tüm Müslümanların
yardımı ve desteğiyle gerçekleştirecektir. Peygamberimiz (sav)’den
sonraki dönemlerde özellikle materyalist dünya görüşünün etkisiyle
gözardı edilen Kuran ahlakı ve Peygamber Efendimiz (sav)’in
sünnetlerinin yeniden canlandırılmasına ve uygulanmasına vesile
olacaktır.
Üçüncü Vazifesi: İnkilabat-ı zamaniye ile (zamanın
değişmesiyle) çok ahkam-ı Kur'aniyenin (Kuran hükümlerinin)
zedelenmesiyle... O ZAT, bütün ehl-i imanın
manevi yardımlarıyla ve ittihad-ı İslam'ın muavenetiyle
(İslam birliğinin yardımlaşmasıyla) Müslümanların dayanışmasıyla
ve bütün ulema (alimler) ve evliyanin ve bilhassa Al-i Beytin
neslinden (Peygamberimizin soyundan) her asırda kuvvetli
ve kesretli (çok sayıda) bulunan milyonlar fedakar seyyidlerin
(Peygamberimizin soyundan gelenlerin) iltihaklarıyla (katılmasıyla)
O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA
ÇALIŞIR. (Emirdağ Lahikası, sf. 260)
Üstad, Hz. Mehdi'nin üçüncü vazifesinin, zaman?n değişip,
küfrün hakim olmas?yla değiştirilen, birçok Kuran hükmünün,
bütün Müslümanlar?n ve Peygamberimiz (sav)’in soyundan gelen
seyitler cemaatinin yard?m?yla yeniden canland?rmak ve uygulamak
olduğu bildiriliyor.
Bediüzzaman bir başka sözünde ise Hz. Mehdi’nin üçüncü vazifesinin
İslam toplumunu birleştirmek ve Hıristiyan alemiyle ittifak
yapmak olduğunu belirtmiştir. Hz. Mehdi’nin çok geniş bir
alanda yapacağı bu görevler tüm dünyada herkes tarafından
bilinecektir:
O ZATIN üçüncü vazifesi, Hilafet-i Islamiyeyi
Ittihad-i Islama bina ederek (İslam halifeliğini
İslam birliğinin üzerine kurarak), ISEVİ RUHANİLERİYLE
(Hıristiyan alimleriyle) İTTİFAK EDİP (birlik
olup) DİN-İ İSLAMA (İslam dinine) HİZMET
ETMEKTİR. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve
kuvvet ve milyonlar fedakarlarla tatbik edilebilir (yerine
getirilebilir). Birinci vazife, o iki vazifeden üç-dört
derece daha ziyade kıymetdardır, fakat o ikinci, üçüncü
vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şa'şaalı
bir tarzda olduğundan umumun ve avamın nazarında (halkın
gözünde) daha ehemmiyetli (önemli) görünüyorlar. (Sikke-i
Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
Bediüzzaman Said Nursi Hz. Mehdi’nin
bu vazifeleri yerine getireceği tarihleri de müjdelemiştir
Bediüzzaman, Hicri 1327'de Şam'daki Emevi Camii'nde on bin
kişilik bir cemaate verdiği Şam hutbesinde, 1371'den sonraki
İslam aleminin geleceğine yönelik izahlar yapmış, ahir zamandan
çeşitli tarihler vererek, beklenen Mehdi'nin mücadele ve galibiyet
zamanına dikkat çekmiştir:
Evet şimdi olmasa da 30-40 SENE SONRA
fen ve hakiki marifet (hüner, sanat , ilim ve fenlerle öğrenilen
bilgi) ve medeniyetin mehasini (iyi ve faydalı yönlerini)
o üç kuvveti tam teçhiz edip (o üç kuvvetle donatıp), cihazatını
verip (gerekli ihtiyacını karşılayıp) o dokuz manileri mağlup
edip (o dokuz engelleri yenip) dağıtmak için taharri-i hakikat
meyelanını (gerçekleri araştırma eğilimi) ve insaf ve muhabbet-i
insaniyeyi (insan sevgisini) o dokuz düşman taifesinin (sınıfının)
cephesine göndermiş, inşaAllah YARIM ASIR SONRA
onları darmadağın edecek. (Hutbe-i Şamiye, sf. 25)
Bediüzzaman’ın Şam Hutbesi, Hz. Mehdi’nin görev zamanı ile
ilgili net tarihler vermiş olması açısından son derece önemlidir:
1981- 1991 yılları – Hz. Mehdi'nin faaliyetlerine
başlaması
1) ... Evet şimdi olmasa da 30-40 SENE
SONRA…
Bediüzzaman’ın vermiş olduğu bu tarih ile, bu hutbenin okunduğu
tarihten 30-40 yıl sonrası, yani Hicri 1401-1411 yılları kastedilmiştir.
Miladi olarak ise bu tarihler 1981-1991 tarihlerine denk gelmektedir.
2001 – Hz. Mehdi'nin materyalist felsefe karşısındaki
galibiyeti
2) ... İnşaAllah YARIM ASIR SONRA
onları darmadağın edecek...
Said Nursi, yukarıdaki sözünün bu son kısmında Hz. Mehdi’nin
bu görevini yarım asır yani 50 yıl içinde tamamlayacağını
bildirmiştir. Yani materyalist, Darwinist ve ateist felsefelerin
insanlar üzerindeki etkisinin 10 yıl gibi kısa bir süre içinde
yok olacağına işaret etmiştir. Bu tarih ise Hicri
1421 yani 2001 yılına denk gelmektedir.
2004 – Hz. Mehdi önderliğinde insanların Kuran
ahlakına yaklaşmaları
Bediüzzaman’ın Risale-i Nur Külliyatı’nda, Hz. Mehdi'nin
mücadele ve hakimiyet devreleri ile ilgili olarak verdiği
tarihlerden bir diğeri ise 2004 yılına ilişkindir. Bediüzzaman
Kuran’ın “Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar.
Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan
başkasını istemiyor.” (Tevbe Suresi, 32) ayetindeki "...Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını
istemiyor." cümlesi hakkında, geleceğe yönelik şöyle
bir bilgi vermektedir:
“Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler"
ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak
zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin şakirtleri (talebeleri)
olabilir.” (Şualar, sf. 605)
Bediüzzaman bu ayetin ebced değerinin Hicri 1424
yani miladi 2004 yılına denk geldiğini ve
bu tarihin, Hz. Mehdi önderliğinde Kuran ahlakının dünya hakimiyeti
devrelerinden birine işaret ettiğini bildirmektedir.
2008 – Hz. Mehdi önderliğinde Kuran ahlakının
galibiyeti
Bediüzzaman, Kuran ahlakının galibiyeti ve hakimiyeti konusunda
geleceğe yönelik olarak verdiği haberlerden bir diğerinde
ise şöyle bildirmektedir:
Şu ayetin gizli imasına “Kim Allah'ı, Resûlü’nü ve
iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok,
galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.”
(Maide Suresi, 56) ayeti teyid ediyor. Çünkü “... hiç şüphe
yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.” ayetindeki
şeddeli nun (Arapça şeddeli nun harfi) bir sayılsa tam evvelki
ayete tevafuk ile (denk gelmesiyle) Hizb-ul Kur’an’ın (Kuran
taraftarlarının) faaliyetine vasıta olan bir hadiminin (hizmet
eden kimsenin) Kur’an okumaya başladığı 1302 tarihine iki
fark ile tevafuk etmekle beraber şeddeli nun iki nun sayılsa
binüçyüzelli (1350) eder ki; bu tarihte Kuran’dan muktebes
(alınan bilgilerle hazırlanan) olan Risale-i Nur etrafında
toplanan, bütün kuvvetleriyle Kuran hizmetlerine
çalışan Hizb-ul Kur’an’ın faaliyeti ve delalet (sapkınlık)
ve zındıkaya (dinsizliğe) manen
galebe ettikleri (galip geldikleri) bir
zamana tevafuku (denk gelmesi) ise istikbalde
(gelecekte) tam galebelerine (tam
galibiyetlerine dair) bir ima-i gaybidir
(gizli bir işarettir). (8. Lem’a, Keramet-i Gasviye)
Bediüzzaman Said Nursi bu sözünde, ayetin “...hiç
şüphe yok galip gelecek olanlar Allah’ın taraftarlarıdır”
cümlesinin ebced değerinin, Hicri 1350 tarihini verdiğini
ve bu tarihte Kuran ahlakının bir galibiyeti olacağına işaret
ettiğini bildirmiştir. Ancak ayetin ayrıca, bunun gibi gelecekte
de yine Kuran ahlakının üstün geleceği bir başka dönem olacağına
dair gizli bir işaret içerdiğini de hatırlatmıştır. Nitekim
ayetin bu cümlesinin Arapça yazılımında yer alan baştaki “fe”
harfi de hesaba katılarak ebcedine bakıldığında, bu sefer
de ebced değeri 80 çıkmaktadır. 1350 üzerine 80 ilave edildiğinde
de Hicri 1430 etmektedir ki, bu tarih de miladi olarak 2008
yılını vermektedir. Allah’ın izniyle bu tarih Bediüzzaman’ın
sözlerinde belirttiği, ayetin Kuran ahlakının gelecekteki,
Darwinist, materyalist ve ateist felsefe gibi dinsiz akımlar
karşısındaki tam galibiyetine işaret etmektedir (En doğrusunu
Allah bilir). (Harun Yahya, Hz. İsa’nın Geliş Alametleri)
SONUÇ
Buraya kadar anlatılanlar Bediüzzaman Said Nursi’nin, Hz.
Mehdi’nin ahir zamanda geleceğine yönelik izahlarından yalnızca
çok az bir kısmını içermektedir. Ancak sadece burada yer verilen
birkaç sözü bile, bu konunun hiçbir şüpheye yer vermeyecek
kadar açık, kesin ve net bir şekilde anlatıldığının anlaşılması
için yeterlidir. Bediüzzaman, Müslümanlara Mehdi’nin çıkış
vakti, faaliyet yeri, çalışmalarının konusu ve cemaati gibi
konularda çok detaylı bilgiler vermiştir. Bediüzzaman Said
Nursi, eserlerinde ele aldığı her konuda son derece isabetli,
ferasetli, basiretli ve hikmetli yorumlarda bulunmuştur. Geleceğe
yönelik olarak pek çok konuda verdiği bilgiler ve müjdeler
de Allah’ın izni ile birebir olarak gerçekleşmiştir. Kuşkusuz
ki Bediüzzaman’ın, Peygamberimiz (sav)’in pek çok hadisinde
de açık ve kesin ifadelerle anlatılan Hz. Mehdi’nin gelişi
konusundaki müjdeleri de aynı şekilde büyük önem taşımaktadır.
13. yüzyılın müceddidi olarak kabul edilen böyle mubarek bir
şahsın, tüm dünya Müslümanlarını yakından ilgilendiren böyle
önemli bir konudaki açıklamalarını gözardı etmek, anlamazlıktan
gelmek ya da yanlış yorumlarla geçiştirmek son derece yanlış
olur. Bediüzzaman çok kesin delillerle geleceğini belirttiği
halde, Hz. Mehdi’nin yalnızca bir şahsı maneviden ibaret olduğunu
söyleyerek bu önemli gerçeği örtmeye çalışmak da aynı şekilde
büyük bir yanılgı olacaktır. Bediüzzaman’ın geçmişte verdiği
diğer tüm bilgiler doğru çıkmıştır; Allah’ın izniyle ahir
zamana yönelik olarak verdiği tarihler ve bilgilerde de yanılmadığına
dair tüm işaretler giderek ortaya çıkmaktadır.
Hiç kuşkusuz ki İslam dinini aslına döndürecek, insanların
imanına vesile olacak, Müslümanlar arasında büyük bir birlik
sağlayacak böylesine kutlu bir zatla aynı dönemde yaşıyor
olmak Müslümanlar için çok büyük bir müjdedir. Her Müslüman
bu konudaki hassasiyetini göstermelidir. Böylesine ehemmiyetli
bir konunun açıklığa kavuşması için gayret sarf etmeli, Bediüzzaman’ın
verdiği tüm ayrıntıları bu anlayış içinde düşünmeli ve araştırmalıdır.
Birtakım yanlış düşüncelerle, tüm İslam aleminin beklediği
böylesine müjdeli bir olaya karşı ilgisiz ve kayıtsız kalmanın,
ileride bu kişiler için büyük bir mahcubiyet nedeni olabileceği
de unutulmamalıdır.
“Kim Allah'ı, Resûlü’nü ve iman edenleri
dost (veli) edinirse,
hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın
taraftarlarıdır.”
(Maide Suresi, 56)
makaleler
index >>>
|