
(Hz. İsa, Hz. Mehdi ve Deccal)
Ahir Zaman Şahısları Neden
Tanınmıyor ? -2
Harun Yahya
Ahir zamanda gerçekleşeceği bildirilen, tüm inananların
büyük bir şevk ve heyacanla bekledikleri iki büyük ve önemli
olay vardır. Bunlardan biri Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar gelişi,
ikincisi ise tüm Müslümanlara rahmet ve bir hidayet önderi
olarak geleceği bildirilen Hz. Mehdi’nin ortaya çıkışıdır.
Hz. İsa ve Hz. Mehdi, Allah’ın izniyle Kuran ahlakını yeryüzüne
yerleşik kılacaklardır.
Peygamberimiz (sav)'in sözlerinde bu iki kutlu şahsın gelişi
hakkında fiziksel özellikleri, nerede ve hangi tarihlerde
ortaya çıkacakları, ne gibi faaliyetlerde bulunacakları ve
onları diğer insanlardan ayırt eden ve tanınmalarını sağlayacak
özellikleri gibi konularda çok detaylı bilgiler verilmiştir.
Hadislerde bu kadar detaylı bilgi ve işaretler verilmesinin
bir hikmeti de, ortaya çıktıkları zaman bu kişilerin kolaylıkla
tanınabilmelerine yöneliktir. Ancak on dört asırdır heyecanla
beklenmelerine ve haklarında bu kadar çok tanıtıcı bilgi olmasına
rağmen, hadislerin işaretlerine göre, bu mübarek şahıslar
ortaya çıkışlarının ilk dönemlerinde insanların büyük bir
kısmı tarafından fark edilemeyeceklerdir.
Kuran ayetlerinde ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde
bu önemli şahısların neden tanınamayacaklarını da açıklayan
bazı bilgiler ve işaretler yer almaktadır:
Deccal ikna ve telkin gücünü kullanarak
Hz. İsa ve Hz. Mehdi’nin tanınmalarını engellemeye çalışacaktır
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, ahir zamanda ortaya
çıkacak olan Deccal’in, çeşitli batıl yöntemler kullanarak
insanların Hz. İsa ve Hz. Mehdi'yi tanımalarına ve onlara
uymalarına engel olmaya çalışacağı bildirilmektedir. Hadislerdeki
işaretlere göre, Deccal’in bu amaçla kullanacağı yöntemlerden
biri insanların nefislerine ve hevalarına hitap ederek onları
etkisi altına alması ve böylece dilediği gibi yönlendirmesi
olacaktır. Bunun için insanların nefislerine hoş gelebilecek
her türlü araç ve yöntemi kullanarak kendisini sevdirmeye
ve sempatik göstermeye çalışacaktır. Bu çabaları sonucunda,
insanlar onu nefsen sevecekleri için, ahlaken sevmeye gerek
duymayacaklardır.
Deccal insanları etkisi altına alabilmek için çeşitli ikna
ve telkin metodları kullanacaktır. Bediüzzaman bir sözünde
Deccal’in birtakım hipnoz yöntemleri kullanarak çevresindeki
insanları etkisi altına alacağını belirtmiştir:
... Onların başına geçen en büyükleri,
ispritizma ve manyetizmanın hadisatı nev'inden (hipnoz
ve ruhlarla bağlantı tarzındaki olaylarla) müthiş
harikalara mazhar olan (sahip olan) Deccal
ise, daha ileri gidip, cebbarane suri hükumetini (zor ve
baskıya dayalı, aslı olmayan hakimiyetini) bir nevi rububiyet
tasavvur edip (Rab gibi düşünüp) uluhiyetini (ilahlığını)
ilan eder... (Mektubat, sf. 55)
Deccal çeşitli ikna metodlarıyla ve sürekli tekrarlayacağı
telkinlerle insanlar üzerinde adeta bir hipnoz etkisi oluşturacaktır.
Bu hipnoz etkisini elde edebilmek için ise çok çeşitli yöntemlere
başvuracak; farklı hipnoz türlerini kullanacaktır. İnsanların
nefislerine hoş gelen ortamlardan yararlanacak ve bu telkinleri
insanlara kolaylıkla kabul ettirebilmek için her türlü aracı
kullanacaktır. Televizyon, film, resim, sanat, estetik ya
da büyük konserlerdeki müzik ve ritm gücü gibi araçları kullanarak
insanlar üzerinde bu hipnoz etkisini oluşturmaya çalışacaktır.
Bu gibi ortamların nefislerine hoş gelmesi, insanların Deccal’in
fitnesini görmelerini engelleyecek ve onun telkinlerini kolaylıkla
kabullenmelerini sağlayacaktır. Üzerlerinde oluşan hipnoz
etkisi nedeniyle, nefislerini memnun eden bu ortamlarda din
aleyhinde yapılan konuşmaları son derece makul karşılayacak,
Deccal'in sürekli tekrarlama yoluyla verdiği teklinleri sorgusuzca
kabulleneceklerdir.
Deccal ayrıca insanları içki, fuhuş, cinsi sapkınlık gibi
her türlü dejenerasyonu yaşamaya özendirecek ve çağırdığı
bu sapkınlıklara eğilimli insanları birarada toplayarak çevresinde
adeta geniş bir kitle klübü oluşturacaktır. Deccal’in çağırdığı
sapkınlıklara müptela olan insanların biraraya gelmesi sonucunda
ise mecburi bir ittifak oluşacak ve bu geniş ittifakı oluşturan
kişiler birbirlerini koruyup kollayan ve kendilerinden olmayana
karşı bir güç birliği ile karşı koyan nefsani bir yapıya dönüşecektir.
Deccal de nefsani çıkarlar üzerine kurulan bu kitleyi kendi
kötü amaçları doğrultusunda istediği gibi kullanıp yönlendirebilecektir.
Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin tanınmamalarında ve geniş kitlelerin
onların karşısında olmasında Deccal’in bu yöntemlerinin büyük
etkisi olacaktır. Deccal’in etkisi altına giren bu insanlar,
Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin üstün özelliklerini açıkça görecekleri
halde onları fark edemeyecek ya da Deccal’in kendilerine sunduğu
çıkar ortamına zarar gelmesinden korkarak, bilerek onlardan
uzak duracaklardır.
Hz. İsa ilk geldiği zamanlarda çok az
sayıda kişi tarafından tanınabilecektir
Deccal'in bu olumsuz faaliyetleri ve propaganda taktikleri
sonucunda, yeryüzüne döndüğü ilk yıllarda Hz. İsa'yı tanıyabilecek
insanların sayısının çok az olacağını Bediüzzaman da sözlerinde
haber vermiştir:
Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî
Îsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı (derin imanlı
yakın talebeleri), nur-u iman
(imanın ışığı) ile onu tanır.
Yoksa bedahet derecesinde (birdenbire ve açıkça) herkes
onu tanımayacaktır. (Mektubat, sf. 60)
Said Nursi bir başka sözünde ise Hz. İsa'nın toplumun büyük
kesimi tarafından tanınamayacağını şöyle açıklamıştır:
"Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselam'ın nuzulü (inişi) dahi
ve kendisi İsa Aleyhisselam olduğu,
nur-u imanın (iman ışığının) dikkatiyle bilinir; herkes bilemez."
(Şualar, s.487)
Bediüzzaman’ın bu sözüne göre, Hz. Isa yeryüzüne ilk geldiği
zaman, kendisi de Hz. İsa olduğunu bilmeyecek, ancak daha
sonra farkına varacaktır. Talebeleri de onu ancak imanın nuru
ile tanıyabileceklerdir. Ancak toplumun geneli açıkça O'nun
Hz. İsa (a.s.) olduğunu bilmeyecektir.
Hz. İsa’nın cemaatinin sayısı çok az
olacaktır
İlk zamanlarda Hz. İsa'ya inanıp destekleyenlerin sayısı
da çok az olacaktır. Bediüzzaman, Hz. İsa'nın ahir zamanda
yeryüzüne ikinci kez gelişinde yaşanacak bu durumu şöyle haber
vermiştir:
... "Deccal'ın fevkalâde büyük ve minareden
daha yüksek bir azamet-i heykelde ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm
ona nisbeten çok küçük bulunduğunu" gösterir.
Bunun bir tevili şu olmak gerektir ki: İsa Aleyhisselâm'ı
nur-u îman (imanın ışığı) ile tanıyan ve tâbi' olan cemaat-ı
ruhaniye-i mücahidînin (ruhani mücahidler cemaatinin) kemmiyeti
(sayısı), Deccal'ın mektebce ve askerce ilmî ve maddî ordularına
nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret
ve kinayedir (maksadındadır). (5. Şua, sf. 464)
(Şualar, sf. 495)
Bir başka sözünde ise Bediüzzaman Peygamberimiz (sav)'in
hadislerinde işaret edilen bu durumu şöyle açıklamıştır:
Hazret-i İsa (A.S.) Deccal ile mücadelesi zamanında, on
arşın yukarıya atlayıp sonra kılıncı onun dizine yetiştirebilir
derecesinde, vücudca o derece Deccal'in heykeli Hazret-i
İsa'dan büyüktür, diye meâlinde rivayet var. Demek Deccal,
Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dan on, belki yirmi misli yüksek
kametli (boylu) olmak lâzım gelir...
Birinci Cihet: Din-i İsevî'nin hakikîsini (Hıristiyanlığın
gerçeğini) esas tutan İsevî ruhanîlerin cemaati ve onlara
karşı dinsizliği tervice (kabul ettirip geçerli kılmaya)
başlayan cemaat tecessüm etseler (maddeleşip cisim haline
gelseler), bir minare yüksekliğinde
bir insan?n yan?nda bir çocuk kadar da olamaz. (Kastomonu
Lahikası, sf. 75)
Bediüzzaman, bu sözlerinde Deccal'in elinde bulunduracağı
maddi ve manevi güç gibi, çevresindeki insanların sayısının
da çok fazla olacağını, Hz. İsa'nın cemaatinin ise Deccal'inkine
kıyasla çok az sayıda kişiden oluşacağını belirtmiştir. Hz.
İsa'nın toplumun büyük bir kesimi tarafından tanınamamasında,
Deccal'in elinde bulundurduğu bu geniş kitle ve imkanlarla
yürüteceği olumsuz propagandanın büyük etkisi olacaktır (en
doğrusunu Allah bilir).
Hz. Mehdi'nin üstün ahlakı ve faaliyetlerinin
benzersizliği çok açık olacağı halde onu destekleyen çok az
kişi olacaktır
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz. Mehdi'nin, Allah
korkusu çok güçlü olan, çok üstün ahlaklı bir kimse olacağı
bildirilmektedir:
Ahlakı benim ahlakım olan bir evladım
çıkacak. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, sf. 21)
Mehdi Allah'a karşı son derece boyun
eğicidir. Ahlak bakımından Peygambere benzer. (Kıyamet
Alametleri, sf.163)
Ben Mehdi'yi Peygamberlerin suhufunda (sahifelerinde) şöyle
bulurum: "Mehdi'nin amelinde ne zulüm
ne de ayıp yoktur." (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il
Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 21)
Hadislerde verilen bu bilgilerden Hz. Mehdi'nin, çevresinde
Allah’a olan bağlılığı, ihlası ve üstün ahlakıyla dikkat çeken
bir kimse olacağı anlaşılmaktadır. Peygamberimiz (sav) Hz.
Mehdi’nin, dinin ve Müslümanların hayrına yönelik olarak çok
fazla hizmet eden, çok önemli faaliyetler yürüten bir kimse
olacağını bildirmiştir. Normal şartlarda ahlakı Peygamberimiz
(sav)'e benzetilen, yalnızca Allah’ın rızasına uyan, tüm insanların
dünyada ve ahiretteki kurtuluşu için samimi çaba harcayan,
dünyaya huzur, barış, bolluk, bereket getirecek böyle hayırlı
ve kıymetli bir insanın etrafında çok sayıda insan toplanmış
olması gerekir. Onun bu ahlakını ve yaptığı hayırlı faaliyetleri
açıkça gören her Müslümanın bu kimsenin yanında olmayı ve
Hz. Mehdi ile birlikte davranan hak topluluğa destek vermeyi
istemesi; ve onlara yardımcı olabilmek için büyük bir şevk
ve heyecan içinde birbirleriyle yarışmaları gerekir. Ancak
buna rağmen hadislerde, Müslümanlar arasında da Hz. Mehdi'yi
destekleyen insanların sayılarının son derece az olacağına
işaret edilmiştir. Bu durum son derece şaşırtıcı ve düşündürücüdür.
Demek ki Hz. Mehdi’nin yaşadığı toplumdaki insanlar onun sahip
olduğu üstün özellikleri, yürüttüğü hayırlı faaliyetleri açıkça
gördükleri halde, yine de Hz. Mehdi ve cemaatini tam olarak
fark edemeyeceklerdir.
Hz. Mehdi'nin bu durumu Hz. Yusuf’un hayatıyla büyük benzerlik
göstermektedir. Kuran’ın “(Kuraklık başlayınca) Yusuf'un kardeşleri
gelip yanına girdiler, onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı.”
(Yusuf Suresi, 58) ayetiyle, Hz. Yusuf’un kardeşlerinin onu
tanıyamadığı, ancak onun kardeşlerini tanıdığı haber verilmiştir.
İşte hadislerin işaretine göre, Hz. Mehdi de, aynı Hz. Yusuf
gibi olacak; o insanları görecek ama insanlar onu fark edemeyeceklerdir.
Hatta kimileri de tam tersi bir düşünceye kapılacak, ona
destek olmaktan kaçınacak, hatta garip görüp uzak duracak
ve ona karşı olumsuz bir faaliyet içerisine gireceklerdir.
Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde “halkın büyük kısmının
Hz. Mehdi'ye yardımcı olmaktan kaçınacağı” şöyle haber verilmiştir:
Benim ümmetimden, daima Allah tarafından desteklenen ve
onlara yardımcı olmayan halkın zarar
veremeyeceği bir cemaat kıyamet kopuncaya kadar hiç
eksik olmayacak. Ümmetim içinde daima böyle bir taife (topluluk)
bulunacaktır. (Sünen-i İbni Mace, cilt 1, sf. 16)
Kıyamet ancak, ümmetimden bir taife, insanlara galip olduğu
halde kopacaktır. Bu taife ne kendilerine
yardımcı olmayanlara ne de yardımcı olanlara bakmayacaklar.
(onların davranışlarına, ehemmiyet vermeyeceklerdir.) (Sünen-i
İbni Mace, cilt 1, sf. 19)
Kuşkusuz bu Allah’ın bir mucizesidir. Peygamberimiz (sav)'in
bundan on dört asır önce söylemiş olduğu sözlerinin tam olarak
gerçekleşmesi oldukça önemlidir. Hz. Mehdi ve cemaati, tüm
dünya insanlarının geleceği için çok önemli ve çok faydalı
oldukları halde ilk dönemlerde Müslümanlar arasında bilinmeyecekler
ve halktan onlara yardımcı olan olmayacaktır.
Ancak elbetteki bu insanların bir kısmı vicdanlarıyla bu
mübarek şahısların üstünlüklerini kavrayacaklardır. Fakat
haklarındaki tüm delilleri görmelerine rağmen, kişisel çıkar
kaygılarıyla onları tanımazlıktan gelecek, destek olmayacak,
uzak durmaya çalışacak ve diğer insanlardan da bu gerçekleri
saklayacaklardır. Toplumun genelinin yardımcı olmaması, onların
da Hz. İsa ve Hz. Mehdi'yi desteklemekten kaçınmalarına neden
olacak, aksinde maddi manevi kayba uğramaktan korkacaklardır.
Hz. Mehdi'nin yardımcılarının sayısı
300 civarında olacaktır
Hz. Mehdi cemaatinin sayılarının 300 kişi civarında olması
da yine toplumun büyük bir bölümü tarafından tanınamadıklarını
göstermektedir. İnsanları Allah'a iman etmeye davet eden,
dine çok büyük hizmetler veren bu kadar değerli bir insana
inananların sayısının bu kadar az olması çok şaşırtıcıdır.
Hadislerde Hz. Mehdi'ye çok az kişinin tabi olacağı şöyle
bildirilmektedir:
Muhammed b.Hanefi (r.a)'dan rivayet edildi ki:
Sayıları Bedir Ashabı (313) kadardır.
Evvelkiler onları geçmediği gibi, sonrakiler de onlara yetişemezler.
Onların sayıları TALUD ile nehri geçenler kadardır. (Kitab-ul
Burhan Fi Alamet-i Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 57)
Bedir savaşındaki askerler gibi 313
kişinin kumandasını elinde tutarak etrafa meydan
okuyacak. Çünkü bu 313 kişi gece abid
(çok ibadet eden kimse) gündüz kahraman
niteliğini taşımaktadırlar. (Kıyamet Alametleri,
sf. 169)
Aralarında kadınların da bulunduğu
314 kişilik bir grup oluştururlar. Onlar her zalime
galip gelirler. Onların kalpleri demir gibidir ve onlar
gündüz arslan, gece de abiddirler. Ne evvelkiler, ne de
sonrakiler fedakarlıkta onlara yetişemez. (Kitab-ul
Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 57-68)
Hz. Mehdi'ye aralarında kadınların da bulunduğu 314 kişi biat edecektir. (El-Kavlu’l
Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, sf. 25)
Bediüzzaman Said Nursi de sözlerinde bu gerçeği hatırlatmış;
ancak sayıları ne kadar az olsa da, Hz. Mehdi cemaatindeki
kimselerin her birinin manen çok güçlü olacaklarını belirtmiştir:
Bu vazifenin istinad ettiği (dayandığı) kuvvet ve manevi
ordusu yalnız ihlas, sadakat ve tesanüd (dayanışma) sıfatlarına
tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir (talebelerdir). Ne
kadar az olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli
sayılırlar. (Emirdağ Lahikası, sf. 259)
Tarih boyunca peygamberlere iman edenlerin
sayısı hep çok az olmuştur
Bu durum, tarih boyunca yaşamış olan tüm mümin topluluklarında
da hep aynı olmuştur. Kuran’da peygamberlerin de çevrelerinde
samimi olarak iman eden kişilerin hep çok az olduğuna dair
bilgiler verilmiştir. Örneğin Hz. Musa’ya yalnızca yaşadığı
toplumun gençlerinden oluşan çok az sayıda kimse iman etmiştir:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden
(gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin
kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı...
(Yunus Suresi, 83)
Bir ayette Hz. Musa’ya inananların çok az sayıda olduklarını,
dönemin Firavun’unun şöyle dile getirdiği haber verilmiştir:
... "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan
bir topluluktur" (Şuara Suresi, 54)
Aynı durum Hz. İsa’nın ilk geldiği dönemdeki yardımcıları
için de geçerlidir. Rivayetlerden Hz. İsa’ya da az sayıdaki
havarilerin iman ettikleri ve bunun dışında halktan ona inanan
kimsenin olmadığı haber verilmiştir. Kuran’da Hz. İsa'ya inananların
durumu şöyle bildirilmektedir:
Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu
İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım
kimlerdir?" demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın
yardımcıları bizleriz." Böylece İsrailoğulları'ndan
bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkar etmişti...
(Saff Suresi, 14)
Kuran’da, Ashab-ı Kehf adlı topluluğun da sayılarının çok
az olduğu bildirilmiştir:
(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve:
"Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,)
Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi
köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını
daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez."
... (Kehf Suresi, 22)
Bir başka ayette ise Hz. Nuh’a uyan kimselerin sayısının
da çok az olduğu şöyle haber verilmiştir:
... Zaten onunla birlikte çok azından
başkası iman etmemişti. (Hud Suresi, 40)
Hz. Mehdi'nin cemaatinden ayrılanlar
da olacaktır
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, sayıca çok az olacak
olan Hz. Mehdi cemaatinden ayrılanlar olacağı da bildirilmiştir.
Bu da yine Allah’ın büyük bir mucizesidir. Bu kimseler Hz.
Mehdi'yi çok yakından tanıdıkları, onun hadislerde bildirilen
özelliklere sahip olduğuna ve yalnızca Hz. Mehdi'nin yapabileceği
bildirilen faaliyetleri gerçekleştirdiğine yakından şahit
oldukları halde onun yanından ayrılacaklardır. Demek ki halkın
büyük çoğunluğu gibi, bu kadar yakından tanıma fırsatı elde
eden bazı insanlar da Hz. Mehdi'yi fark edemeyeceklerdir.
Hadislerde Hz. Mehdi’nin cemaatinden ayrılanlar olacağı şöyle
bildirilmektedir:
Mehdi'nin ordusu zaman zaman darbeler yiyecek, zaman zaman
o çetin görevi üstlenememek rahatl?k
meyli; can, mal, mevki korkusu gibi çeşitli sebeplerle kendisinden
ayrılanlar olacaktır... (Ramuzü'l Ehadis,
sf. 476) (İbni Mace'den)
"Ayrılanlar da, muhalifler de ona zarar
veremeyecek. O kendisinden ayrılanlara rağmen muzaffer olarak
yoluna devam edecektir." (Ramazü'l-Ehadis, sf.
487) (Taberani'nin Kebir'inden)
Hz. Muaviye b. Kirra (r.a)'dan rivayet edilmistir:
Ümmetimden bir taife (topluluk) kıyamet kopuncaya kadar
yardım görmekte devam eder. Kendilerini
terk edenlerin ayrılmaları da onlara bir zarar vermez.
(Ramuz El-Ehadis, sf. 472) (Hz. Muaviye İbni Kırra r.a)
Ümmetimden bir taife, Allah'ın emri ile hareket etmekte
devam eder. Onlar hak üzerinde oldukları halde, kıyamet
kopana kadar kendilerini terk eden ve
muhalefet eden kimsenin onlara bir zararı dokunmaz...
(Hz. Muaviye, Ramuz-el Ehadis, sf. 472)
Ancak Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde, bu ayrılan
kişilerin Hz. Mehdi cemaati için çok büyük bir hayır ve güzellik
olduğu da bildirilmektedir. Bu hak topluluk arasında gizlenen
samimiyetsiz kişilerin ortaya çıkmasıyla, Allah’ın izniyle
Hz. Mehdi cemaatinin birbirlerine bağlılığı daha da artacak,
kötülerin ayrılması onları daha da kuvvetlendirecektir.
Ahir zaman ortamının zorluğu, Hz. İsa
ve Hz. Mehdi'nin tanınmalarını engelleyecektir
Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin tanınmalarına engel olan bir diğer
konu da, ahir zamanda güvenilmez bir ortam oluşması ve toplumun
bozulmasıdır. Böyle bir ortam içerisinde yaşıyor olmaları,
insanların bu mübarek şahısları ve cemaatlerini tanımada güçlük
çekmelerine neden olacaktır.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, Hz. Mehdi ve cemaatinin
yoğun bir karalama ve iftira kampanyası ile mücadele etmek
zorunda kalacaklarına işaret edilmektedir. Ve dönem ahir zaman
olduğu için, insanların büyük kısmında hakim olan derin şüphecilik,
güvensizlik, sabırsızlık ve sadakatsizlik, çoğu kimsenin bu
iftiralara kulak vermelerine, samimi Müslümanlara ise itimat
etmemelerine neden olacaktır.
Bediüzzaman Said Nursi, bu dönemi bir sözünde şöyle tarif
etmektedir:
... Hem yirmi seneden beri tahribkarane (yıkıcı şekilde)
çok dehşetli zulüm altında o derece
ahlak bozulmuş ve sabır ve sadakat kaybolmuş ki, ondan belki
de yirmiden birisine itimad edilmez (güvenilmez)…
(Kastamonu Lahikası, sf. 86)
Said Nursi’nin de belirttiği gibi, ahir zamandaki ahlaki
bozulma nedeniyle insanlar Hz. İsa ve Hz. Mehdi’ye şüpheyle
yaklaşacaklar, onların din ahlakını yaymak amacıyla yaptıkları
faaliyetlerin değerini anlamayacak, hatta bu kıymetli insanların
hizmetlerini engellemeye çalışacaklardır. Bediüzzaman'a göre,
bu nedenle tüm İslam dünyasının heyecanla beklediği Büyük
Müceddid (her yüzyıl başında gönderilen büyük İslam alimi)
uzun yıllar boyunca insanlar arasında Hz. Mehdi sıfatıyla
tanınmayacaktır. Tam aksine toplumun önemli bir kesimi onu
–tarihteki tüm Müslümanlara karşı olduğu gibi- dinlerini dejenere
etmekle, sapkınlıkla, yalancılıkla ve daha birçok asılsız
iftiralarla suçlayacaklardır. Ancak, hadislerde işaret edildiği
üzere, Hz. Mehdi ve cemaati tüm bu karalama ve iftiralara
çok üstün bir sabır ve tevekkülle karşılık verecek, Allah'ın
dinini yaşamadaki kararlılıklarından taviz vermeyeceklerdir.
Hz. İsa ve Hz. Mehdi, gelişlerinden ümidin
kesildiği bir dönemde ortaya çıkacaklardır
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ahir zaman alametlerinden
birinin de, insanların "Mehdi'nin gelmeyeceği yönünde bir ümitsizliğe
kapılmaları” olduğu bildirilmiştir. Hadislerdeki işaretlere
göre, ahir zamanda savaşlarla, yoklukla, açlıkla, adaletsizliklerle,
ahlaki çöküşle ve çeşitli salgın hastalıklarla iç içe yaşayan
kimi insanlar, tüm bu olumsuzlukların ortadan kalkabileceğine
dair inançlarını yitireceklerdir. Müslümanlar arasında da
pek çok kişi, Altınçağ'ın başlayıp, Kuran ahlakının dünya
üzerinde hakim olacağı yönündeki beklentilerini kaybedecek
ve fitnelerin artarak devam edeceğine inanacaktır. Hadislerde,
insanların bu bakış açısıyla Hz. Mehdi'nin gelmeyeceğini öne
sürecekleri şöyle haber verilmiştir:
İnsanların ümitsiz olduğu ve "Hiç Mehdi
falan yokmuş" dediği bir sırada Allah Mehdi'yi gönderir...
(Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir
Zaman, sf. 55)
...Mehdi, Resulullah'ın bayrağı ile, insanların başlarına
bela üzerine bela yağdığı ve çıkışından
ümit kesildiği bir sırada çıkar... (Kitab-ül Burhan
Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 55)
Masum insanlar katloluncaya kadar Mehdi çıkmayacak ve katliamlara
yerde ve göktekiler, artık tahammül edemez bir hale geldiğinde
zuhur edecektir... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il
Mehdiyy-il Muntazar, sf. 37)
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde işaret edildiği gibi,
günümüzde de birçok kişi Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmeyeceğini
düşünmektedirler. Oysa bu düşünce de ahir zaman alametlerinden
biridir. Nitekim bunun tam tersine, her iki kutlu şahıs da
Allah’ın izniyle bu olumsuz ruh halinin insanlar arasında
yaygınlaştığı ve gelişlerinden ümitlerin kesildiği bir zamanda
ortaya çıkacaklardır.
Ancak tüm bunların yanında şunu da belirtmek gerekir ki,
bu hayırlı insanların ortaya çıkışlarının ilk dönemlerinde
tanınmamalarında elbetteki pek çok hayır ve hikmet vardır.
Bu gizlilik, Allah’ın izniyle, Hz. İsa ve Hz. Mehdi’ye pek
çok konuda kolaylık sağlayacak ve aynı şekilde onların pek
çok kötülükten korunmalarına da vesile olacak olabilir (en
doğrusunu Allah bilir). Fakat şu unutulmamalıdır ki yaşadıkları
tüm zorluklara; sayılarının çok az olmasına, kendilerine yardımcı
olunmamasına ve hatta onlara karşı olumsuz faaliyetler yürütülmesine
rağmen, Allah’ın izniyle Hz. İsa ve Hz. Mehdi Kuran ahlakını
dünyaya hakim kılacaklardır.
makaleler
index >>>
|