HAZRETİ
YUSUF
Hz Yusuf'un Gördüğü Rüyanın Doğrulanması:
Hz.Yusuf'un Ailesi ile Buluşması
Hz. Yusuf'un hayatta olduğu bilgisinin ve buna
dair kanıtın (gömleğin) Hz. Yakup'a gelmesiyle birlikte, Hz. Yusuf'un
kardeşlerinin yıllardır saklı tuttukları yalan da ortaya çıkmıştır.
Onlar babalarına Hz. Yusuf'un kurt tarafından yenip öldürüldüğünü
söylemişlerdir, oysa Hz. Yusuf hayattadır. Bu gerçeğin açığa çıkmasıyla
birlikte çocukları Hz. Yakub'dan kendileri için bağışlanma dilemesini
istemişlerdir:
(Çocukları da:) "Ey babamız, bizim
için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten hataya düşenler
idik" dediler. "İlerde sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim.
Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir" dedi. (Yusuf Suresi, 97-98)
Dikkat edilirse Hz. Yakup, hemen değil "ileriki
bir zamanda" bağışlanma dileyeceğini söylemiştir. Acaba Hz. Yakup,
çocukları için neden hemen bağışlanma dilememiştir? Bunun bir hikmeti,
onların o andan sonraki tavır ve tutumlarını gözlemlemek istemesi
olabilir. Onların hatalarından gerçekten döndüklerine, samimi olduklarına
belli bir zaman sürecinde görerek kanaat getirmek istemiş olabilir.
Bundan dolayı, bu kanaatla birlikte onlar için dua edeceği anlaşılabilir.
(En doğrusunu Allah bilir)
Allah, içinizden
iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir:
Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi'
kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak,
kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik
kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe
çevirecektir...
(Nur Suresi, 55) |
Ama ayetin sonunda da belirtildiği gibi, Yakup
Peygamber Allah'ın bağışlayan ve esirgeyen sıfatlarını onlara hatırlatmıştır.
Bunu Allah'tan bağışlanmayı ümit etmeleri, Allah'a dönüp yönelmeleri
için yapmaktadır.
Kıssanın devamındaki gelişmeler Kuran'da şöyle
anlatılır:
Böylece onlar (gelip) Yusuf'un yanına
girdikleri zaman, anne ve babasını bağrına bastı ve dedi ki: "Allah'ın
dilemesiyle Mısır'a güvenlik içinde giriniz." (Yusuf Suresi, 99)
Hz. Yusuf'un ailesiyle karşılaştığında ilk yaptığı
şey onları bağrına basmak ve onlara güven içinde olduklarını hatırlatmak
olmuştur. Bu ayetten de anlaşılmaktadır ki, sarılmak, insanın samimi
sevgisinin güzel bir ifadesidir. Güven içinde olduklarını hatırlatmak
da karşı tarafı rahatlatacak, ince düşünceli bir davranıştır. Uzun
yoldan gelen, pek çok düzene şahit olan bu insanlar için güvenilir
bir ortamda olduklarını bilmek son derece huzur vericidir. Bu, müminlerin
örnek alması gereken bir davranış modelidir. Gelen misafire, yabancıya
ya da konuk edilen insanlara güvenlik içinde olduklarını söylemek
onları rahatlatacağı için Kuran'da dikkat çekilen bir güzelliktir.
Hz. Yusuf'un konukseverliği ve ince düşüncesi yalnızca
bunlarla da sınırlı değildir. Ayette Hz. Yusuf'un anne babasına
gösterdiği saygı şöyle bildirilir:
Babasını ve annesini tahta çıkarıp
oturttu; onun için secdeye kapandılar... (Yusuf Suresi, 100)
Hz. Yusuf'un annesini ve babasını tahta çıkartıp
oturtması güzel bir saygı ifadesidir. Onlar kendisinden yaşça büyüklerdir,
dahası babası da Allah'ın ilimce güçlendirdiği bir peygamberdir.
Hz. Yusuf'un bu saygılı ve hürmetkar tavrına karşı onlar da çok
güzel bir tevazu göstermişlerdir. (Ayette ailesinin Hz. Yusuf için
secdeye kapandığı ifade edilmektedir. Bu, o dönemin örfünde yaygın
olan bir saygı ifadesi olmalıdır. Bu secdenin "tapınmak" gibi bir
manası elbette yoktur.)
Dikkat edilirse anne ve babası, Hz. Yusuf onların
çocukları olmasına ve kendileri yaşça da ondan çok büyük olmalarına
rağmen, büyük bir alçakgönüllülükle karşılık vermişlerdir. Cahiliye
insanları arasında ise bu tarz durumlarda kibir devreye girer ve
iki taraf da candan ve hürmetkar bir tavır göstermekten çekinir.
Özellikle de cahiliye toplumunda insanlar kendilerinden yaşça küçük
olan bir kişinin karşısında eğilmek gibi bir saygı ifadesinden şiddetle
kaçınırlar. Oysa Hz. Yusuf'un ve ailesinin gösterdikleri bu davranışlar,
saygı, sevgi ve tevazuya dayalıdır. Bu, bir mümin ailenin nasıl
olması gerektiğini de göstermektedir.
Bu ortam içinde, Hz, Yusuf, geçmişte yaşadığı tüm
olayların bir yorumunu yapmış ve Allah'ın eksiksiz işleyen planını
açıklamıştır:
...Dedi ki: "Ey Babam, bu, daha önceki
rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik
etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin
arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim
Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten
bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur." (Yusuf Suresi, 100)
Hatırlanacağı gibi Hz. Yusuf rüyasında onbir yıldız,
güneş ve ayı kendisine secde etmektelerken görmüştür. Yıllar sonra
annesinin, babasının ve kardeşlerinin, kendi bulunduğu konum itibariyle
ona saygı göstermeleri, ona hürmetlerinin bir ifadesi olarak secde
etmeleri, özellikle de kardeşlerinin ona muhtaç konumda huzuruna
gelmeleri bu rüyanın bir yorumudur.
Dikkat edilirse Hz. Yusuf tüm bunları izah ederken,
Allah'ı anmakta ve O'nu övüp yüceltmektedir. Ve o ana kadar kendisinin
ve ailesinin yaşadığı tüm olayların, Allah tarafından belirlenmiş
bir plana göre gerçekleştiğini açıklamaktadır. Bu bir müminin sahip
olması gereken örnek düşünce ve konuşma şeklidir.
Burada Hz. Yusuf'un dikkat çeken bir özelliği de
herşeyin güzel tarafını görmesi, herşeyi hayırla yorumlamasıdır.
Örneğin Allah'ın kendisine iyilik ettiğini ve zindandan çıkardığını
söylemiştir. Bu, tam anlamıyla bir mümin tavrıdır; olaylara olumlu
ve güzel gözle baktığının kanıtıdır. Hz. Yusuf hep Allah'ın tarafında
olduğunu, Allah'ın yaptığı herşeyden hoşnut olduğunu belli eden
bir üslup kullanmakta, olumsuz ya da Allah'a karşı saygıda kusur
olabilecek her türlü üsluptan ve tavırdan kaçınmaktadır. Allah'ın
"dilediği herşeyi pek ince tedbir ettiğini, O'nun bilen, hüküm ve
hikmet sahibi olduğunu" söylemesi de bunun bir göstergesidir. Hz.
Yusuf'un bu yönü tüm müminler için en güzel örneklerdendir.
Hz. Yusuf'un Samimi Duası
Hz. Yusuf'un Allah'a son derece bağlı, O'nu veli
edinen bir insan olduğundan ve Allah'ı çok fazla zikrettiğinden,
O'na sürekli şükrettiğinden kitap boyunca bahsettik. Bu gerçeği
aşağıdaki ayette, Hz. Yusuf'un söylediği sözlerde de görmek mümkündür:
"Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay
ve onu yönetme imkanını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi)
öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada ve ahirette benim
velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salihlerin
arasına kat." (Yusuf Suresi, 101)
Görüldüğü gibi Hz. Yusuf, sahip olduğu tüm özelliklerin
(hem maddi imkanların hem de bilgi ve aklın) kendisine Allah tarafından
verildiğinin bilincindedir. Buna karşılık inkar edenler, herşeyi
kendi yetenekleriyle kazandıklarını zanneder, kendilerini gözlerinde
büyütür ve Allah'ın nimetlerine nankörlük ederler.
Hz, Yusuf'un üstteki ayette bildirilen duası ise,
onun imanının ve Allah korkusunun bir diğer ifadesidir. Allah tarafından
seçilmiş bir peygamber olmasına rağmen, müslüman olarak ölebilmeyi
ve salihlerin arasına girmeyi istemektedir. Ahiretteki konumundan
emin değildir. Allah'tan samimi bir şekilde korkmakta ve O'na ihtiyaç
içinde dua etmektedir.
İşte bu, bir müminin sahip olması gereken örnek
davranış ve düşünce şeklidir. Kendilerini cennete layık gören, Allah'ın
sevgili kulları olduklarını öne sürerek ahirette mutlaka kurtuluş
bulacaklarını iddia eden ve bu kibir içinde diğer insanları küçümseyenler,
büyük bir gaflet içindedirler. Buna karşılık gerçek mümin, her zaman
için Allah'a karşı boyun eğici olur, her zaman için Allah'ın rızasını
kaybetmekten çekinir ve bunun getirdiği tevazu içinde olur.
Her müslümana düşen görev, Hz. Yusuf gibi samimi,
tevekküllü, ihlaslı ve mütevazi bir mümin olmak ve Allah'a "Müslüman
olarak benim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat" diye
samimiyetle dua etmektir.
Sonuç
Tüm bu bölüm boyunca Hz. Yusuf'un hayatı Kuran'da
anlatılanlar doğrultusunda incelendi. Bizler Hz. Yusuf ile ilgili
bilgileri ancak Allah'ın bildirmesiyle ve O'nun bildirdiği kadarıyla
bilebiliriz. Bunun dışında ne eksik ne fazla bir söz söyleme hakkına
sahip olamayız. Nitekim Allah bu gerçeğe işaret etmiş ve Yusuf Peygamberle
ilgili olarak bütün bu anlatılanların aslında gayb haberlerinden
olduğunu bildirmiştir. Hz. Yusuf'un samimi duasının aktarılmasının
ardından, Yusuf Kıssası aşağıdaki ayetle bitirilmiştir:
Bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.
Yoksa onlar, (Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken,
yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.
(Yusuf Suresi, 102)
Allah bize bu gayb haberlerini bildirmekle, hem
hayatımızda kullanacağımız önemli hikmetler öğretmekte, hem de geçmişteki
peygamberleri tanıyarak onları kendimize örnek almamızı kolaylaştırmaktadır.
Hz. Yusuf'u, Hz. Yakup'u veya diğer peygamberleri bu dünyada görme
şansımız yoktur. Ancak Kuran'ı dikkatli bir biçimde okuyarak, peygamber
kıssaları üzerinde derin şekilde tefekkür ederek, içinde bulundukları
ortamı, gösterdikleri örnek tavırları zihnimizde iyi canlandırarak
ve yorumlayarak, peygamberleri tanıyabilir ve onların üstün maneviyat,
akıl ve ihlasından istifade edebiliriz.
Bu yüzden her insan, bu bölümde okuduklarını iyi
düşünmeli, Hz. Yusuf'un ve Hz. Yakub'un hikmetlerini iyi tefekkür
etmeli ve bunları günlük hayatına nasıl geçirebileceğini yorumlamalıdır.
Başına gelen sıkıntı ve zorluklar karşısında ümitsizliğe kapılıyor
mu? Veya müslümanların zor durumunu görünce, "bu durumun düzelmesi
çok zor, yapacak bir şey yok" diye mi düşünüyor? Eğer böyle düşünüyorsa,
bilmelidir ki bu çok büyük bir gaflettir. Kuyuya atılan, ardından
köle olarak ucuz bir fiyata satılan, çirkin bir iftiraya uğrayan,
sonra suçsuz yere zindana atılan, zindanda da yıllar boyu unutulan
Hz. Yusuf'un sabrını, kararlılığını ve Allah'tan asla ümit kesmeyen
üstün imanını düşünmeli ve ona göre kendisini gereksiz yılgınlıklardan
ve ümitsizliklerden kurtarmalıdır. Hz. Yusuf'un, üst üste gelen
ve zahirde her biri ayrı birer zorluk gibi gözüken bu olaylara rağmen,
bir anda Allah'ın lütfuyla kurtulduğunu ve büyük bir nimete kavuştuğunu
iyi düşünmelidir.
Günümüzde de yaşanan her olayda, aynen Hz. Yusuf'un
hayatı gibi kusursuz bir İlahi planın işlediğini, Allah'ın her olayı
hayır ve hikmetle yarattığını sakın unutmayın. Unutmayın ki Allah
herşeye kadirdir ve kendisine iman edip samimi bir şekilde bağlanan,
dinine hizmet etmek için ihlasla çalışan kullarının daima yardımcısıdır.
Müminlere hiç umulmadık yerden hiç umulmadık nimetler verir, onlara
hesaba katmadıkları yönden yardım eder. İnsanın tek vazifesi, bu
gerçeğe samimi olarak iman etmek ve buna göre yaşamaktır.
|