HAZRETİ MUHAMMED
Peygamberimizin Geleceğe Dair Verdiği
Haberler
Her insanın, her toplumun ve her ülkenin bir kaderi
vardır. Dünya üzerinde henüz hiçbir insan yaratılmamışken, her insanın
gelecekte neler yaşayacağı, bir ülkenin hangi olaylara şahit olacağı,
bir toplumun geçireceği evreler ve bu gibi her olay Allah katında
tüm detayları ile belirlenmiştir. Ancak insanlar, önceden belirlenmiş,
Allah'ın katında yaşanmış ve hatta bitmiş olan bu olayların hiçbirinden
haberdar olmazlar. Bunları, ancak yaşadıkça görür ve bilirler. Dolayısıyla
gelecek insanlar için gaybtır, yani bilinmezdir.
Ancak Allah, bazı kullarına gayba dair bazı bilgiler
verdiğini Kuran'da bildirmiştir. Bu kişilerden biri de Hz. Yusuf'tur.
Hz. Yusuf, zindanda iken, Allah'ın varlığının delillerini anlattığı
iki arkadaşına şöyle demiştir:
Dedi ki: "Size rızıklanacağınız bir
yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne
olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu
ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri
olan bir topluluğun dinini terk ettim." (Yusuf Suresi, 37)
Ayette de bildirildiği gibi, Hz. Yusuf gayb olan
bir haberi bildiğini söylemektedir. Bu, Allah'ın Hz. Yusuf'a verdiği
bir ilim ve mucizedir. Allah, Hz. Yusuf'a ayrıca rüyaları yorumlama
ilmini de vermiştir. Hz. Yusuf -Allah'ın dilemesi ile- gelecekte
olacak bazı olayları görebilmektedir.
Bunlar, gayb haberlerindendir;
bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna
alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin;
çekişirlerken de yanlarında değildin. (Al-i İmran Suresi, 44)
Hz. Yusuf'a verilen ilmin bir benzeri başka peygamberlere
de verilmiştir. Allah ayetlerde, elçilerinden seçtiği kimselere
gayb haberlerini açıklayacağını şöyle bildirmiştir:
O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez
bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak
elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler)
başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler
dizer. (Cin Suresi, 26-27)
Elbette Rabbimiz Peygamber Efendimize de gayba
dair pek çok haber vermiştir. Peygamberimiz (sav) hem geçmişte meydana
gelen ve kimsenin bilmediği olayları, hem de gelecekte gerçekleşecek
olan birçok olayı Allah'ın bildirmesiyle öğrenmiştir. Bir ayette
Allah bu gerçeği şöyle haber verir:
Bu, sana (ey Muhammed) vahyettiğimiz
gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, (Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni
kurarlarken, yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen
yanlarında değildin. (Yusuf Suresi, 102)
Bu bölümde, Allah'ın, Peygamber Efendimize hem
Kuran aracılığı ile, hem de kendisine özel olarak bildirdiği ve
Peygamberimiz (sav)'in hadisleri aracılığı ile bize ulaşan bu gayb
haberlerinden birkaçına yer verilecektir. (Detaylı bilgi için
bkz. Kuran Mucizeleri, Harun Yahya, Vural Yayıncılık)
Bu haberlerin pek çoğu gerçekleşmiştir ve insanlar
da bu mucizeye şahit olmuşlardır. Bu, hem Peygamber Efendimizin
Allah'ın elçisi olduğunun hem de Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun
delillerinden biridir.
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'E KURAN İLE
VERİLEN
GAYB HABERLERİNDEN BAZILARI
Elif, Lam, Mim. Rum (orduları)
yenilgiye uğradı. "Dünyanın en alçak yerinde". Ama onlar, yenilgilerinden
sonra yeneceklerdir. Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra
da emir Allah'ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir. (Rum Suresi,
1-4)
Peygamber Efendimize Kuran aracılığı
ile gelecek hakkında verilen haberlerden biri, Rum Suresi'nin hemen
başındaki ayetlerde yer alır. Bu ayetlerde Bizans İmparatorluğu'nun
bir yenilgiye uğradığı, ama çok kısa bir zaman sonra tekrar galip
geleceği bildirilmiştir.
Bu ayetler, Hıristiyan olan
Bizanslıların, putperest bir toplum olan Persler karşısında çok
ağır bir yenilgiye uğramasından yaklaşık 7 sene sonra, M.S. 620
civarında indirilmişti. Ve ayetlerde Bizans'ın çok yakında galip
geleceği haber veriliyordu. Oysa o sırada Bizans o kadar büyük kayıplara
uğramıştı ki, değil tekrar galip gelmesi, ayakta kalması bile imkansız
görülüyordu. Yalnız Persler değil Avarlar, Slavlar ve Lombardlar
da Bizans devletine karşı büyük tehdit oluşturmaktaydı. Avarlar
İstanbul önlerine kadar gelmişlerdi. Bizans Kralı Heraklius, ordunun
masraflarını karşılayabilmek için kiliselerdeki altın ve gümüş süs
eşyalarının eritilip paraya çevrilmesini emretmişti. Hatta bunlar
da yetmeyince bronzdan heykeller bile para yapımı için eritilmeye
başlanmıştı. Pek çok vali, Kral Heraklius'a isyan etmiş, imparatorluk
parçalanma noktasına gelmişti. Önceden Bizans toprağı olan Mezopotamya,
Kilikya, Suriye, Filistin, Mısır ve Ermenistan, putperest Perslerin
işgali altına girmişti.216
Kısacası, herkes Bizans'ın yok olmasını bekliyordu.
Ama tam bu dönemde, Rum Suresi'nin ilk ayetleri vahyedildi ve Bizans'ın
dokuz yıl geçmeden yeniden galip geleceği haber verildi. Bu galibiyet
öylesine imkansız gözüküyordu ki, Arap müşrikleri Kuran'da haber
verilen bu zaferin, asla gerçekleşmeyeceğini düşünüyorlardı.
Fakat Kuran'ın tüm haberleri
gibi bu da hiç kuşkusuz gerçekti. Rum Suresi'nin ilk ayetlerinin
indirilmesinden yaklaşık 7 yıl sonra, M.S. 627 yılının Aralık ayında,
Bizans ve Pers İmparatorlukları arasında Ninova harabeleri yakınında
büyük bir savaş daha oldu. Ve bu kez Bizans ordusu, Persleri yenilgiye
uğrattı. Birkaç ay sonra da Persler işgal ettikleri yerleri Bizans'a
geri veren bir anlaşma imzalamak zorunda kaldılar.217
Böylece Allah'ın Kuran ile Peygamber Efendimize bildirdiği "Rum'un
zaferi", mucizevi bir şekilde gerçek oldu.
Rum (orduları) yenilgiye uğradı. "Dünyanın
en alçak yerinde"... (Rum Suresi, 2-3)
Bu ayetlerde yer alan bir başka mucize de, o dönemde
kimsenin tespit etmesinin mümkün olmadığı coğrafi bir gerçeğin haber
verilmesidir.
Rum Suresi'nin 3. ayetinde, Rumların "Dünyanın
en alçak yerinde" yenildikleri belirtilir. Arapçası "Edna el ard"
olan bu ifade, bazı meallerde "yakın bir yer" olarak da tercüme
edilir. Ancak bu tercüme, orijinal ifadenin tam karşılığı değil,
mecazi bir yorumudur. "Edna" kelimesi Arapçada "alçak" demek olan
"deni" kelimesinden türemiştir ve "en alçak" anlamına gelir. "Ard"
ise yeryüzü demektir. Dolayısıyla "Edna el ard" ifadesi de "yeryüzünün
en alçak yeri" manasına gelmektedir.
Bizans İmparatorluğu ile Persler arasındaki savaş,
yeryüzünün gerçekten en alçak noktasında gerçekleşmiştir. Söz konusu
savaşın yeri, Suriye, Filistin ve şimdiki Ürdün topraklarının kesiştiği
bölgede yer alan Lut Gölü havzasıdır. Ve bilindiği gibi deniz seviyesinden
395 metre aşağıda olan Lut Gölü çevresi, yeryüzünün "en alçak" bölgesidir.
Yani Rumlar, tam ayette belirtildiği gibi, "yeryüzünün en alçak
yeri"nde yenilmişlerdir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Lut Gölü'nün
rakımının, ancak modern çağdaki ölçümlerle tespit edilebilmiş olmasıdır.
Daha önce hiç kimsenin Lut Gölü'nün dünyanın en alçak bölgesi olduğunu
bilmesi mümkün değildir. Ama bu bölge Kuran'da "yeryüzünün en alçak
yeri" olarak tanımlanmıştır. Bu, Kuran'ın İlahi bir söz olduğunun
ve Peygamberimiz (sav)'in Allah'ın Resulü olduğunun delillerinden
birini oluşturmaktadır.
Bu ayette Allah, Peygamber Efendimizi
bir gece Mescid-i Aksa'ya götürdüğünü ve orayı gösterdiğini bildirmektedir.
Bu, çok büyük bir mucizedir. Bilindiği gibi, Mescid-i Haram Mekke'de,
Mescid-i Aksa ise Kudüs'tedir. Ve Peygamber Efendimiz, bu olay gerçekleştiğinde
Mekke'de bulunmaktadır. O dönemin koşullarında ise, bir gece içinde
Mekke'den Kudüs'e gitmek imkansızdır. Ayrıca şunu da belirtmeliyiz
ki, Peygamber Efendimiz, Kudüs'ü ve Mescid'i Aksa'yı daha önce hiç
görmemiştir.
Ertesi gün, bu büyük mucizeyi çevresindekilere
anlattığında, Mekke'li müşriklerin ona inanmadıkları ve delil göstermesini
istedikleri rivayet edilir. Kureyşlilerin içinde Mescid-i Aksa'yı
görmüş olanlar vardır ve Peygamber Efendimiz Mescid-i Aksa'yı tarif
etmesini istemişler, kendisine bununla ilgili sorular sormuşlardır.
Peygamber Efendimiz, Mescid-i
Aksa'yı doğru olarak anlatınca, müşrikler Peygamberimiz (sav)'in
Mescid-i Aksa'yı tanımlamada isabet buyurduğunu söylemişler, sonra
da, o yoldan gelmekte olan kervanlar ile karşılaşıp karşılaşmadığını
sormuşlardır. Peygamberimiz (sav) bu soru üzerine, "Evet, onun kervanlarıyla
karşılaştım, Revhâ'da idi. Bir deve kaybetmişler arıyorlardı. Yüklerinde
bir su kadehi vardı. Susadım onu alıp su içtim ve yine eskiden olduğu
gibi yerine koydum. Geldiklerinde sorun bakalım kadehte suyu bulmuşlar
mı?" buyurdu. Kureyşliler, "Bu da diğer bir alâmettir" dedikten
sonra, Peygamber Efendimize kervanla ilgili detaylar sormaya devam
etmişlerdir. Peygamberimiz (sav) ise, sorduklarının hepsine cevap
vermiş ve şöyle demiştir: "İçlerinde şu kişi önde, boz renkte bir
deve üzerinde dikilmiş iki harar olduğu halde şu gün güneşin doğması
ile beraber gelirler". Bunun üzerine: "Bu da diğer bir âyettir"
diyerek o gün hızla Seniyye'ye doğru yola çıkarak güneşin doğuşunu
bekledikleri rivayet edilmektedir. Gerçekten de güneşin doğması
ile söz konusu kervan da görünmüştür. Kervanın önünde ise aynı Peygamber
Efendimizin tarif ettiği gibi bir boz deve de bulunmaktadır.218
Allah'ın, Peygamberimiz (sav)'e, hayatı boyunca
hiç görmediği bir mekanı, oraya gitmeden göstermesi çok önemli bir
mucizedir. O dönemde, Mekke'den Kudüs'e, bir gecede ulaşmanın imkansız
olması ise bu mucizeyi daha açık ve görülür hale getirmektedir.

|
Andolsun Allah, elçisinin gördüğü
rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse,
mutlaka siz Mescid-i Haram'a güven içinde, saçlarınızı
tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve)
korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin
bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size
yakın bir fetih (nasib) kıldı. (Fetih Suresi,
27) |
|
|
|
Peygamber Efendimiz, Medine'de iken rüyasında,
müminlerin güven içinde Mescid-i Haram'a girdiklerini ve Kabe'yi
tavaf ettiklerini görmüş ve müminleri bu haberle müjdelemiştir.
Çünkü, Mekke'den Medine'ye hicret eden müminler, o zamandan beri
Mekke'ye girememektedirler. Peygamber Efendimiz (sav)'in bu rüyasını
açıklaması üzerine, rivayetlere göre, müminler Mekke'ye umre niyetiyle
gitmişler, ancak müşrikler onların Mekke'ye girmelerine izin vermemişlerdir.
Münafıklar ise fitne çıkarmak için bunu fırsat bilmişler, ne Kabe'ye
gidebildiklerini, ne de saçlarını tıraş edebildiklerini söyleyerek,
Peygamberimiz (sav)'in gördüğü rüyayı yalanlamaya çalışmışlardır.
Allah, Peygamberimiz (sav)'e
katından bir yardım ve destek olarak Fetih Suresi'nin 27. ayetini
vahyetmiş ve rüyasının doğru olduğunu, Allah eğer dilerse müminlerin
Mekke'ye girebileceklerini bildirmiştir. Gerçekten de, bir süre
sonra, önce Hudeybiye barışı ve ardından gelen Mekke'nin fethi ile,
Müslümanlar, aynı ayette bildirildiği gibi güven içinde Mescid-i
Haram'a girmişlerdir. Böylece Allah, Peygamber Efendimizin önceden
haber verdiği müjdenin gerçek olduğunu göstermiştir.219
Burada önemli olan bir başka nokta ise şudur: Peygamber
Efendimiz müminlere bu müjdeyi verdiğinde, ortada hiç böyle bir
durum bulunmamaktadır. Hatta, koşullar tam aksini göstermekte, müşrikler
müminleri kesinlikle Mekke'ye sokmamakta kararlı görünmektedirler.
Bu ise, kalbinde hastalık olanların, Peygamber Efendimizin söylediklerine
şüphe ile bakmalarına neden olmaktadır. Ancak Peygamberimiz (sav)
Allah'a güvenerek, insanların ne diyeceklerini hiç önemsemeden,
Allah'ın kendisine bildirdiğine iman etmiş ve bunu insanlara açıklamıştır.
Söylediklerinin Kuran ayetleri ile teyid edilmesi ve yakın bir gelecekte,
söylediklerinin gerçekleşmesi ise Peygamberimiz (sav)'in ve Kuran'ın
önemli bir mucizesidir.

|
Kitapta İsrailoğulları'na
şu hükmü verdik: "Muhakkak siz yer(yüzün) de
iki defa bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak
büyük bir kibirleniş-yükselişle kibirlenecek-yükseleceksiniz.
Nitekim o ikiden ilk-vaid geldiği zaman, oldukça
zorlu olan kullarımızı üzerinize gönderdik de
(sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar.
Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü. Sonra
onlara karşı size tekrar 'güç ve kuvvet verdik',
size mallar ve çocuklarla yardım ettik ve topluluk
olarak sizi sayıca çok kıldık. (İsra Suresi,
4-6) |
|
|
|
Peygamber Efendimize İsrailoğullarının
tekrar güç kazanacaklarını bildiren ayetin vahyedildiği
dönemdeYahudiler çok zor koşullar altında yaşıyorlardı ve
bir devletleri yoktu. Ancak yıllar sonra Kuran'ın bir mucizesi
gerçekleşti ve 1948'de David Ben-Gurion (solda) İsrail Devleti'nin
kuruluşunu ilan etti. |
İsra Suresi'ndeki bu ayetlerde bildirildiği gibi,
İsrailoğulları yeryüzünde iki kez bozgunculuk çıkaracaklardır. Bunlardan
ilk "bozgun ve kibirli yükseliş"lerinin ardından, Allah onların
üzerine güçlü bir ordu gönderdiğini bildirmektedir. Gerçekten de,
İsrailoğulları, Hz. Yahya'yı öldürdükleri ve Hz. İsa'yı öldürmek
için tuzak kurdukları dönemin, yani kibirli yükselişlerinin ve bozgunculuklarının
hemen ardından, M.S. 70 yılında, Romalılar tarafından Kudüs'ten
sürülmüşlerdir. Kudüs'teki Hz. Süleyman tapınağı ise darmadağın
edilmiştir.
M.S. 70 yılında Filistin'den sürülmelerinin ardından
Yahudiler tüm dünyaya yayılmışlardır. Hz. İsa'nın katilleri olarak
görüldükleri için de, Avrupa'da bulundukları ülkelerde genellikle
küçük görülmüş, zor koşullar altında yaşamışlar, hatta çoğu zaman
dinlerini gizlemek zorunda kalmışlardır. Peygamber Efendimize bu
ayet vahyedildiği zaman da, Yahudiler bu zor koşullar altında yaşamaktaydılar
ve bir devletleri dahi bulunmamaktaydı. Ancak Allah ayetlerde İsrailoğullarına
tekrar güç vereceğini haber vermiştir.
Peygamber Efendimizin hayatta olduğu dönemde oldukça
uzak ve zor bir ihtimal olarak görünen bu olay, daha sonra tam olarak
gerçekleşti. Yahudiler, Filistin'e geri döndüler ve 1948 yılında
İsrail Devleti'ni kurdular. İsrail'in günümüzdeki siyasi ve askeri
gücü ve etkisi ise bilinen bir gerçektir.
İsrailoğulları ile ilgili olan bu ayette ve diğer
ayetlerde önemli olan noktalardan biri, o dönemde imkansız görünen
ve olmasına dair hiçbir gelişme veya ipucu bulunmayan olayların,
ileride gerçekleşeceğinin haber verilmesidir. Elbette tüm bunlar
Kuran'ın bir mucizesidir.
Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına
gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber
verip Allah da ona bunu açığa vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını
açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda haberi
verince (eşi) demişti ki: "Bunu sana kim haber verdi?" O da: "Bana
bilen, (herşeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi" demişti. (Tahrim
Suresi, 3)
Bu ayette bildirildiği üzere, Peygamber Efendimiz
hanımlarından bazılarına bir sır vermiştir. Ancak onlar bu sırrı
tutmayarak, birbirlerine aktarmışlardır. Allah, Peygamber Efendimize,
onların bu tavrını bildirmiş ve aralarındaki gizli konuşmaları onlara
haber vermiştir. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz hanımlarına,
aralarındaki gizli konuşmayı bildiğini söylemiştir.

|
Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına
gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden
biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa
vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını açıklamış
bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda
haberi verince (eşi) demişti ki: "Bunu sana
kim haber verdi?" O da: "Bana bilen, (herşeyden)
haberdar olan (Allah) haber verdi" demişti.
(Tahrim Suresi, 3) |
|
|
|
PEYGAMBER EFENDİMİZİN HADİSLERİNDE
BİLDİRDİĞİ
GAYB HABERLERİNDEN BAZILARI

|
"Sizler
Mısır'ı fethedeceksiniz. Orası (paraya) "kirat"
denilen yerdir. Oranın halkına hayır tavsiye
edin. Onların bir zimmet, bir de rahim (hakkı)
vardır."220 |
|
|
|
Peygamber Efendimiz hadis-i
şeriflerinde Mısır'ın fethedileceğini müjdelemektedir. Peygamberimiz
(sav) bu müjdeyi verdiği sırada Mısır, Romalıların hakimiyeti altındaydı.
Ayrıca, Müslümanların henüz çok büyük bir gücü bulunmamaktaydı.
Ancak, Peygamber Efendimizin, bu sözleri gerçek olmuş, kendisinin
vefatından çok zaman geçmeden, Hz. Ömer (ra)'in halifeliği sırasında,
M.S. 641 yılında, Amr bin As komutasındaki Müslümanlar tarafından
Mısır fethedilmiştir.221 Bu olay, Peygamber Efendimizin
gerçekleşen gayb haberlerinden biridir.

|
"Kisra
ölünce, ondan başka Kisra yoktur. Kayser de
öldü mü ondan sonra bir Kayser yoktur. Nefsimi
kudret altında tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin
olsun, siz her ikisinin de hazinelerini Allah
yolunda harcayacaksınız."222 |
|
|
|
Bu hadis-i şerifte geçen "Kisra" kelimesi, geçmişte
İran kralları için kullanılan bir isimdir. Kayser (Sezar) sıfatı
ise, Roma İmparatoru için kullanılmaktaydı. Peygamber Efendimiz,
bu her iki kralın sahip olduğu hazinenin Müslümanlara kalacağını
müjdelemiştir.
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u
fethetmesi ve Roma İmparatorluğunun yıkılması, Kayser ünvanının
son bulması demekti. |
Burada dikkat edilmesi gereken
nokta, Peygamberimiz (sav)'in bu haberi müjdelediği dönemde Müslümanların
askeri, ekonomik ve siyasi açıdan, henüz böyle büyük bir fetih yapmaya
güçlerinin bulunmamasıdır. Ayrıca, bu dönemde, İran ve Bizans İmparatorlukları
da, tüm Ortadoğu'ya hakim en güçlü iki devletti. Dolayısıyla, Peygamber
Efendimiz, bu iki fethi haber verdiğinde böyle bir siyasi durum
söz konusu bile değildi. Ancak, Peygamber Efendimizin haber verdiği
bu olaylar da gerçekleşmiştir. Hz. Ömer zamanında İran fethedilmiş
ve ganimetlerine el konulmuştur. Ve bu fetihle birlikte Kisraların
saltanatı son bulmuştur.223
Kayser'in ölümü ve hazinelerinin
Müslümanlara kalması ise, öncelikle Müslümanların Halifeler döneminde,
Roma İmparatorluğu'na ait çok önemli merkezleri fethetmeleri ile
gerçekleşmiştir. Hz. Ebubekir döneminden başlayarak, Kayser'in yönetimi
altındaki Ürdün, Filistin, Şam, Kudüs, Suriye, Mısır gibi önemli
merkezlerin tamamı fethedilmiştir. İstanbul'un, 1453 yılında Osmanlı
Padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesi ve Roma İmparatorluğunun
yıkılmasını müteakiben Kayser ünvanı da tarihe gömülmüştür.224
Amerikalı araştırmacı yazar M.G.S. Hodgson, İslam'ın
Serüveni isimli kitabında, Müslümanların Bizans ve İran İmparatorluğu'na
ait yerlerin fethini şöyle açıklar:
"Hz. Muhammed
Mekkeli bir Arap olarak, Medine'de dini esaslara göre teşkilatlanmış
bir toplum kurar ve Sasani (İran) ve Roma İmparatorlukları üzerine
yürüyecek ve hatta yerel düzeyde onların yerine geçecek olan bu
toplumu, Arap yarımadasının çoğu kesimine yayar."225
Böylece, Peygamberimiz (sav)'in döneminde siyasi
ve ekonomik açıdan imkansız gibi görünen bu önemli fetihler, Allah'ın
Hz. Muhammed'e verdiği birer mucize olarak gerçekleşmiştir.

|
"Yüce
Allah Kisra'ya oğlu Şireveyh"i musallat kıldı.
Şireveyh, onu şu ayda, şu gecede ve gecenin
de şu saatinde öldürdü!"226
"Benim
dinim ve hakimiyetim, Kisra'nın mülk ve sanatının
ulaştığı yere kadar ulaşacaktır."227 |
|
|
|
Peygamber Efendimiz, hükümdarları
İslam'a davet kararı almış ve ashabından Abdullah bin Huzayfe (ra)'yi
İran Kisrası Perviz İbni Hürmüz'e elçi olarak göndermiştir. İran
Kisrası ise, kibirinden hiddetlenmiş ve Peygamber Efendimizin davetine
uymamıştır. Hatta, Peygamber Efendimize iki elçi gönderip, Müslümanların
kendisine teslim olmalarını söylemiştir. Peygamber Efendimiz ise
bu iki elçiyi önce İslamiyet'e davet etmiştir. Daha sonra ise, iki
elçiyi ertesi gün kendilerine kararını bildirmek üzere huzurundan
çıkarmıştır.228
Ertesi gün Peygamber Efendimiz elçilere, Allah'ın
kendisine bildirdiği şu haberi iletmiştir:
"Yüce Allah
Kisra'ya oğlu Şireveyh"i musallat kıldı. Şireveyh, onu şu ayda,
şu gecede ve gecenin de şu saatinde öldürdü!"229
Peygamber Efendimiz ayrıca onlara hitaben şöyle
demiştir:
"Bazan'a
(Kisranın aracı olarak elçi göndermesini emrettiği vali) deyiniz
ki: Benim dinim ve hakimiyetim, Kisra'nın mülk ve sanatının ulaştığı
yere kadar ulaşacaktır. Yine ona deyiniz ki: Eğer sen Müslüman olursan,
şu anda idare etmekte olduğun yerleri sana vereceğim, seni Ebnalardan
(Güney Arabistan'a yerleşen İranlılar) meydana gelen kavme hükümdar
yapacağım."230
Bunun üzerine elçiler Yemen'e
dönerek olup bitenleri anlattılar ve duyduklarından son derece etkilenen
Bazan bunu "Vallahi bu hükümdar sözü değildir. Öyle sanıyorum ki,
bu zat dediği gibi bir peygamberdir"231 sözleriyle
ifade etti.
Sonra da adamlarına "Onu nasıl buldunuz?" diye
sordu. Peygamberimiz (sav)'in heybetinden son derece etkilenen elçiler,
"Biz, ondan daha heybetli hiçbir şeyden korkmayan ve muhafızsız
bulunan bir hükümdar görmedik. Mütevazi ve yaya olarak halk arasında
yürüyordu" dediler.
Bazan, bir süre bekleyip Peygamber Efendimizin
Kisra hakkında söylediklerinin doğru çıkıp çıkmayacağını görmek
istedi. Böylece Peygamber Efendimizin Allah'ın elçisi olduğuna emin
olacağını belirtti. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra Kisra'nın
oğlu Şivereyh'ten Bazan'a şu mealde bir mektup geldi:
"Ben Kisra'yı
öldürdüm. Bu mektubum sana gelince, benim namıma, halkın biatını
al, Kisra'nın sana yazmış olduğu zat hakkında da, yeni bir emrim
gelinceye kadar bekle ve hiçbir teşebbüse geçme."232
Bazan
ve adamları hesap edince, bu olayın tam Peygamberimiz (sav)'in belirttiği
zamanda meydana geldiğini gördüler.233 Bazan
bu büyük mucizeyi gördükten sonra iman etti ve Müslüman oldu. Onu,
Yemen'de oturan Ebnaların Müslüman olması izledi.234
Bazen, Peygamber Efendimizin tayin ettiği ilk vali idi ve İran valilerinden
imana gelen ilk kişi idi.235
Peygamber Efendimizin, 628 yılında
İran Kisrası Perviz'i İslam'a davet eden bir mektup gönderdiği ve
İran Kisrası'nın, oğlu tarafından 628 yılında öldürüldüğü tarihi
kaynaklarda da belirtilen gerçek bir olaydır.236
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN AHİR ZAMAN
ALAMETLERİ HAKKINDA BİLDİRDİKLERİ
Ahir zaman, kıyamet öncesinde dünya üzerinde yaşanacak
olan bir dönemdir. Peygamberimiz (sav)'in, ahir zamanda gerçekleşecek
olan olaylarla ilgili pek çok haberi bize ulaşmıştır. Bu olayların,
içinde bulunduğumuz dönemde birer birer gerçekleşiyor olması Peygamberimiz
(sav)'in mucizelerinden biridir. (Detaylı bilgi için bkz. Kıyamet
Alametleri, Hz. Süleyman, Ahir Zaman Alametleri ve Dabbetü'l Arz,
Harun Yahya, Kültür Yayıncılık) Hz. Muhammed (sav) kendi yaşadığı
dönemden 1400 yıl sonrasında meydana gelecek olayları, sanki o dönemi
izlemiş gibi detaylı olarak anlatmıştır.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bildirilen
çok sayıda ahir zaman ve kıyamet alametlerinden şunları sayabiliriz:

|
"Kıyametin
hemen yakınında anarşi ve kargaşa günleri vardır."237
Ahir zaman alametlerinden
olan terör ve şiddet olayları bugün tüm
dünya ülkelerinde şiddetlenerek devam
etmektedir.
Peygamber
Efendimizin geçmişten verdiği haberler
ve günümüzde yaşanan olaylar arasındaki
paralellik, bu kutlu insanın sayısız mucizelerinden
birini bize gösterir. |
|
|
|
|

|
"Dünya
hercü merc içinde kaldığında, fitneler zuhur
ettiğinde, yollar kesildiğinde, bazıları bazılarına
hücum ettiğinde…"238
Bugün dünyanın
birçok ülkesinde yaşanan ve sebepsiz yere
masum insanların katledildiği savaşlar
da Peygamberimiz (sav)'in haber verdiği
kıyamet alametlerindendir. |
|
|
|
|

|
"Allah
apaçık inkar edilir hale gelmedikçe kıyamet
kopmaz."239
Çok yaygın olan
ateist sitelere örnekler |
|
|
|
|

|
"Büyük
şehirler dün sanki yokmuş gibi helak olur."240
Hadislerde rivayet
edilen kıyamet alametlerinden biri de
şehirlerin yok olmasıdır. Yakın dönemlerde
Meksika (sağda) ve Tokyo'da (altta) gerçekleşen
depremler hadislerin tecellilerindendir. |
|
|
|
|

|
"Açlık
ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacak."241
Dünyadaki zengin
kaynaklara rağmen dünyanın birçok ülkesinde
şiddetli açlık yaşanmaktadır. Bu durum,
tüm insanların üzerinde düşünmesi gereken
alametlerdendir. |
|
|
|
|

|
"Erkekler
erkeklerle, kadınlar kadınlarla yetindiklerinde…
kıyamet yaklaşmış olacaktır."242
"Kıyamet
yaklaşınca... kadınla yolun ortasında cinsel
münasebette bulunacak kadar haya ortadan kalkar."
243
"Cinayetler
artmadıkça… kıyamet kopmaz."244
|
|
|
|

|
Talikan'a
(Afganistan'a) yazık oldu. Şüphesiz Allah Teala'nın
orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır.
Orada Allah'ı hakkıyla bilen insanlar vardır.245
|
|
|
|
Hadiste Afganistan'ın ahir zamanda işgal edileceğine
işaret vardır. Rusların Afganistan'ı işgali olan 1979 yılı Hicri
1400 yılına, diğer bir ifadeyle Hicri 14. yüzyılın başlangıcına
denk gelmektedir.

|
Resimlerde, 1979 yılında
Rus ordusunun işgalindeki Afganistan halkının
uğradığı zulmün örnekleri görülmektedir.
|
|
|
|

|
Resulullah:
Fırat Nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça
kıyamet kopmayacaktır...246
Fırat
Nehri'nin suyu çekilerek altın hazinesini açıklaması
zamanı yaklaşıyor. Her kim, o zaman orada bulunursa
o hazineden bir şey almasın.247
|
|
|
|
Suyuti'nin kitabında bu hadis "suyun durdurulması"
olarak geçmektedir. Gerçekten de resimde görülen Keban Barajı, Fırat
Nehri'nin suyunu durdurarak kesmiştir.

|
Dünyanın
harap olmuş yerlerinin imarı, imar edilmiş yerlerinin
tahribi kıyametin şart ve alametlerindendir.248
Alman Meclisi'nin
(Reichstag) yıkık hali (1945 yılı). Alttaki
resimde ise aynı binanın 1999 yılında
yeniden inşa edilmiş hali görülmektedir.
Benzer şekilde pek çok bina restore edilmekte
ve eski haline yeniden kavuşturulmaktadır. |
|
|
|
|

|
Mehdi
için 2 alamet vardır ki... Bunun birincisi, Ramazan'ın
birinci gecesi Ay'ın ikincisi de ortasında Güneş'in
tutulmasıdır.249
Mehdi'nin
çıkmasından önce bir Ramazan içinde Güneş iki
defa tutulacaktır.250
Ramazan'da
iki defa Ay tutulması olacaktır.251

|
|
|
|
Sky Telescope dergisi, Temmuz 199 (Yukarıda) 31
Temmuz 1981 tarihinde gerçekleşen Güneş tutulmasın Yukarıdaki hadislerin
toplamından çıkan ortak sonuçlar şunlardır:
1. Ramazan Ayı'nda Ay ve Güneş tutulmaları olacaktır.
2. Bu tutulmalar ortalama 14-15 gün arayla olacaktır.
3. Tutulmalar iki kere tekrarlanacaktır.
Bu tespitlere uygun olarak, 1981 yılında (Hicri-1401'de)
Ramazan Ayı'nın 15. günü Ay, 29. günü de Güneş tutulmuştur. Yine
"ikinci olarak", 1982 yılında (Hicri-1402'de) Ramazan Ayı'nın 14.
günü Ay, 28. günü de Güneş tutulmuştur.
Ayrıca bu hadisede "Ay"ın Ramazan'ın tam ortasında
DOLUNAY halinde tutulması ve dikkatleri çekecek bir alamet olarak
belirmesi de son derece anlamlıdır.

|

(Altta Sağda)
31 Temmuz 1981 tarihinde gerçekleşen Güneş tutulmasının
resmi.
(En üstte)
1981 yılında yaşanan Ay tutulmasının Sky Telescope
dergisinin Temmuz 1999 tarihli sayısında yayınlanan
resmi.
Soldaki takvim
yapraklarında ise 1981 ve 1982 yıllarında gerçekleşen
Ay ve Güneş tutulmalarının tarihleri görülüyor. |
|
|
|

|
O
gelmeden önce, doğudan ışık veren bir kuyruklu
yıldız görünecektir.252
O yıldızın
doğması, Güneş ve Ay tutulmasından sonra olacaktır.253
Şark
tarafından bir kuyruklu yıldız doğup aydınlık
verecektir. Onun her günkü irtifi (geçiş yönü)
meşrıktan mağribedir (doğudan batıya doğrudur).254
|
|
|
|
- 1986 yılında (Hicri 1406'da) yani 14. yüzyıl
başlarında "Halley" kuyruklu yıldızı Dünyamızın yakınından geçmiştir.
Bu kuyruklu yıldız parlak, ışıklı bir yıldızdır.
- Hareket yönü doğudan batıya doğrudur.
- 1981 ve 1982 (1401-1402) yıllarında meydana
gelen Ay ve Güneş tutulmaları olayından sonra ortaya çıkmıştır.

|
İnsanlar
başlarında bir imam bulunmaksızın hac ederler.
Mina'ya indiklerinde etrafları, köpeklerin sarışı
gibi sarılıp, kabilelerin birbirine girmesi
ile büyük savaşlar olur. Öyle ki ayaklar kan
gölü içinde kalır.255
|
|
|
|
Türkiye Gazetesi, 12 Ağustos 1987 |
Türkiye Gazetesi, 2 Ağustos 1987 |
1979
(Hicri 1400)'da gerçekleşen bu Kabe baskının ardından 7
sene sonra Hicri 1407 yılında, Hac sırasında çok daha büyük
kanlı bir olay meydana gelmiştir. Bu olayda caddelerde gösteri
yapan hacılara saldırılarak 402 kişi katledilmiş, çok fazla
kan akıtılmıştır. Beyt-ül Muazzama'nın yanında, Müslümanların
(Suudi Arabistan askerleri ile İranlı hacıların) birbirlerini
öldürmeleri ile büyük günahlar işlenmiştir. Bu kanlı olaylar,
ilgili hadislerde tarif edilen ortamla çok büyük benzerlikler
taşımaktadır. |

|
Doğudan
üç veya yedi gün ardı ardına büyük bir ateş
zuhur edecek, gökte karanlık görülecek, gökte
alışılmış olan kırmızılığın aksine bambaşka
bir kızıllık yayılacak.256
Bir
ateş sizi saracaktır. O ateş bugün Berehut denilen
vadide sönük vaziyettedir. O ateş içinde müthiş
azap olduğu halde insanları kaplar. O ateş insanları,
malları yakıp bitirir. Sekiz gün içinde rüzgar
ile bulut gibi uçarak dünyanın her tarafına
yayılır. Geceki sıcağı gündüzki hararetinden
daha şiddetlidir. O ateş insanların başının
üzerinden arşın altına kadar yaklaşarak yeryüzü
ile gökyüzü arasında gökgürültüsü gibi korkunç
gürültüsü olur, buyurdu.257
|
|
|
|
- Kuveyt'de yanan petrol, insan
ve hayvanlar arasında ölüme sebep olmaktadır. Uzmanlara göre günde
yarım milyon ton petrol duman olarak atmosfere karışmaktadır. Her
gün 10 bin tondan fazla is, kükürt, karbondioksit ve büyük miktarda,
kanser yapıcı özelliği olan hidrokarbonlar bulut gibi körfez üzerinde
asılı durmaktadırlar... Yalnız Körfez değil, onun şahsında dünya
yanmaktadır.258
- Ateşe verilen iki kuyu, Türkiye'nin
bir günde çıkarabildiği kadar petrol veriyor ve dumanlar 55 km.
uzaklıktaki Suudi Arabistan'dan bile görülebiliyor.259
- Körfez'de sönmeyen felaket haberleri: Kuveyt'te
ateşe verilen yüzlerce petrol kuyusu alev alev yanıyor. Uzmanların
"söndürmek son derece zor" dedikleri petrol kuyularındaki yangının
Türkiye'den Hindistan'a kadar olan geniş bir bölgeyi en az 10 yıl
süreyle etkileyeceği bildiriliyor.
Ateşe verilen petrol kuyularından
çıkan alev ve dumanlar atmosferi devamlı kirletmektedir. Kuveyt
gündüzleri gece manzarası arz etmektedir. Alevlerle birlikte yükselen
füme rengi duman, Kuveyt semalarında sonbahardan kış mevsimine geçişi
hatırlatıyor... Kuveyt'in tamamının yaşanılır hale gelmesi için
en az bir senelik bir zamana ihtiyaç vardır. Kilometrelerce uzaktan
görülen alevlerle birlikte yükselen dumanlar, Kuveyt semalarını
tamamen kaplayarak ülkeyi yaşanmaz hale getirmekte ve varlıklı olanlar
Kuveyt'i terk etmektedirler.260

|
O,
(Mehdi), Güneş'ten bir alamet belirinceye kadar
gelmeyecektir.261
Güneş'te belirecek olan
bu alamet, 20. yüzyılda görülen büyük patlama
olabilir. Yandaki resimde solda görülen, Güneş'in
1996 'da çekilen resmidir. Sağda görülen ise,
2000 yılında çekilen, Güneş'in patlamalar sonucu
aldığı son halinin görüntüsüdür.
|
|
|
|
11 Ağustos 1999 yılında gerçekleşen Güneş tutulması
yüzyılımızın son tam Güneş tutulmasıdır. İlk kez bu kadar çok insan
Güneş tutulmasını, bu kadar uzun bir süre izleyebilmiş, inceleme
fırsatı elde etmiştir. Aşağıda, 1999 yılındaki Güneş tutulması ile
ilgili çıkan bazı gazete haberleri görülmektedir. Bu olay da, hadiste
dikkat çekilen "Güneş'ten bir alamet" olarak değerlendirilebilir.
(En doğrusunu Allah bilir.)

|
Tozlu
dumanlı, karanlık bir fitne görülecek, bunu
diğerleri takip edecek...262
|
|
|
|
Fitne, "insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya
hak ve hakikatten saptıracak şey, saval, azdırma, karşılık, ihtilaf,
kavga" gibi anlamlara gelen bir kelimedir. Hadiste bu fitnenin
ardında toz ve duman bırakacağı belirtilir.
Ayrıca bu fitnenin "karanlık" olarak
nitelendirilmesi, nereden geldiği belli olmayan, umulmadık bir olaya
olduğuna işaret kabul edilebilir. Bu açılardan bakıldığında söz
konusu hadisin, 11 Eylül 2001tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nin
New York ve Washington şehirlerinde meydana gelen, dünya tarihinin
en büyük terör olayı olarak nitelendirilen saldırıya işaret etmesi
muhtemeldir.

|
Ondan
önce Şam ve Mısır melikleri öldürülecektir...263
1970
yılında Mısır'ın başına geçen ve 11 yıl iktidarda
kalan Enver Sedat, 1981 yılında bir resmi geçit
sırasında muhalifleri tarafından düzenlenen
bir suikast sonucunda hayatını yitirmiştir.
Mısır tarihinde öldürülen yöneticilerden diğerleri,
1910 yılında suikaste uğrayan Başbakan Boutros
Ghali, 1945 yılında öldürülen Mısır Başbakanı
Ahmed Maher Paşa (sağ üstteki resim) ve 1948'de
yine bir suikast sonucu öldürülen Mısır Başbakanı
Mahmoud Nukrashy Paşa'dır.
Şam kelimesi,
yalnızca Suriye'deki Şam şehri için kullanılmaz.
Şam, Arapçada kelime anlamı olarak "sol" anlamına
gelir ve eskiden beri Hicaz bölgesinin (Mekke
ve Medine şehirlerinin bulunduğu bölge) sol
tarafında kalan ülkeleri ifade eder. Şam bölgesi
yöneticilerinden de suikaste uğrayan çok sayıda
kişi olmuştur. Bunlardan birkaç örnek şöyledir;
1920'de öldürülen Suriye'nin eski Cumhurbaşkanı
Salah Al-Deen Beetar (alt sol), 1921'de öldürülen
Suriye Başbakanı Droubi Paşa, 1949'da suikaste
uğrayan Suriye Başbakanı Muhsin al-Barazi, 1951'de
öldürülen Ürdün Kralı Abdullah (alt sağ), 1982'de
bombalı suikaste uğrayan, Lübnan'ın Falanjist
lideri Beşir Cemayel (üst sağda), Irak eski
Kralı Abdül Karim Kassim ise 1963 yılında Irak
Hava Kuvvetleri tarafından yapılan devrim sırasında
öldürülmüştür. |
|
|
 |

|
"Şam
ehli, Mısırlı kabileleri esir alacaklardır."264

26 Ekim 1956 yılında
İsrail Mısır'a saldırdı ve Sina Yarımadasını
işgal etmeye başladı. BM'nin araya girmesiyle
sıcak çatışmalar bir süre sona erdi ve İsrail
sınırına BM Barış Gücü yerleşti.
1967 yılındaki
6 Gün Savaşı ise İsrail-Mısır arasındaki başka
bir savaştı. Bu savaşın sonunda İsrail, Gazze
Şeridi ile Sina Yarımadasının tümünü, Şeria
akarsuyunun batı yakasını, Kudüs kentini ve
Golan tepelerini ele geçirdi. |
|
|
|
Bugün söz konusu bölgede yer alan devletler arasında
İsrail de bulunmaktadır. Dolayısıyla bu hadisle İsrail Devleti'nin
Mısır ile olan savaşlarına ve Mısır topraklarını işgaline işaret
ediliyor olabilir.

|
Şu
hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır…
depremler çoğalacak…265
Kıyametten
önce iki büyük hadise vardır… ve sonra da zelzeleli
yıllar.266

|
|
|
|
AHİR ZAMAN ALAMETLERİ GÜNÜMÜZDE
BİRBİRİ ARDINA GERÇEKLEŞMEKTEDİR
Peygamber Efendimizden rivayet edilen hadislerde
ahir zamanın ve Altınçağ'ın alametleri haber verilmiştir. Günümüzde
gerçekleşen olayları bu alametler ile kıyasladığımızda ise, ahir
zamanın, içinde yaşadığımız dönem olduğunu gösteren ve aynı zamanda
Altınçağ'ın gelişini müjdeleyen pek çok işaret görmekteyiz.
Şunu belirtmeliyiz ki, bu bölümde yer verdiğimiz
hadislerde bildirilen işaretlerin bir kısmı 1400 yıllık İslam tarihinin
herhangi bir döneminde, dünyanın belirli bir bölgesinde, belirli
bir oranda görülmüş olabilir. Böyle bir durum o dönemin ahir zaman
olduğunu göstermez. Zira bir devrin ahir zaman olarak nitelendirilmesi
için kıyamet alametlerinin tümünün aynı çağda, birbirlerini izleyerek
gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu durum bir hadiste şöyle ifade edilmiştir:
"Kıyamet
alametleri birbirini takiben meydana gelir. Bir dizideki boncukların
art arda kopması gibi."267
Ahir zamanın başlangıcı, hadislerde, fitnelerin
çoğaldığı, savaş ve çatışmaların arttığı, dünya üzerinde çok büyük
bir ahlaki yozlaşmanın baş gösterdiği din ahlakından uzaklaşıldığı
bir kaos ortamı olarak tanımlanmıştır. Söz konusu dönemde, dünyanın
dört bir yanında doğal felaketler olacak, fakirlik hiçbir dönemde
olmadığı kadar artacak, suç oranlarında çok büyük bir tırmanma görülecek,
cinayetler ve katliamlar birbirini takip edecektir. Ancak bu, ahir
zamanın sadece ilk aşamasıdır; ikinci aşamada Allah insanlığı bu
kaos ortamından kurtaracak, bolluk, bereket, huzur, barış ve güvenlik
dolu bir yaşam ile kullarını nimetlendirecektir.

|
"Yüksek
yüksek binalar inşa edilmedikçe… kıyamet kopmaz."268
"Şu
hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır…
Yüksek binalar yapmada insanlar birbirleriyle
yarışacak."269
Şu hadiseler
meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır… Zaman
kısalacak ve vasıtalarla mesafeler kısalacak.270
Zaman
kısalıp sene ay, ay hafta, hafta gün, gün saat,
saat de ateş tutuşturacak kadar az bir zaman
olmadıkça kıyamet kopmaz.271

|
|
|
|
Yaşadığımız yüzyılın sesten hızlı uçakları, trenleri
ve diğer gelişmiş ulaşım araçlarıyla, eski dönemlerde aylar süren
yolculuklar şimdi bir kaç saat içinde, üstelik çok daha güvenli,
rahat ve konforlu bir biçimde yapılabilmektedir. Hadisin işareti
de bu şekilde gerçekleşmektedir.
Asırlar öncesinde kıtalar arasında haftalar alan
haberleşme şu anda internet ve iletişim teknolojileriyle saniyeler
içerisinde tamamlanmaktadır. Geçmişin kervanları ile aylar süren
seyahatler sonucu ulaşabilen eşyaları, günümüzde anında temin etmek
mümkündür. Çok değil, daha bir kaç yüzyıl önce tek bir kitabın yazılması
için geçen sürede bugün milyarlarca kitap basılabilmektedir. Bütün
bunların yanısıra temizlik, yemek pişirme, çocuk bakımı gibi günlük
işler, "teknoloji harikası" aletlerin yardımıyla vakit
almaktan çıkmıştır.
Bu örnekler rahatlıkla çoğaltılabilir. Elbette
burada üzerinde durulması gereken Peygamberimiz (sav)'in 7. yüzyılda
haber verdiği kıyamet işaretlerinin günümüzde aynen gerçekleşmektedir.

|
Kişiye
kamçısının ucu konuşmadıkça… kıyamet kopmaz.272

|
|
|
|
Kamçı bilindiği gibi, eski çağlarda özellikle at,
deve gibi binek hayvanlarını sürerken yaygın olarak kullanılmış
bir araçtır; hadis incelendiğinde Peygamberimiz (sav)'in bir benzetme
yaptığı ortaya çıkmaktadır. günümüzde yaşayan insanlara yönelik
şöyle bir soru hazırlayalım: "Kamçının şekline benzetebileceğimiz
ve konuşan nesne nedir?"
Bu sorunu en mantıklı cevabı, antenleri ile dikkat
çeken telsiz, cep telefonu veya benzeri iletişim araçları olacaktır.
Cep telefonu veya uydu telefonu gibi kablosuz iletişim araçlarının
çok kısa bir geçmişi olduğunu göz önünde bulundurursak, Peygamberimiz
(sav)'in 1400 yıl önce yaptığı tasvirin de ne kadar hikmetli olduğu
anlaşılacaktır. Kıyamet öncesi zaman diliminin içinde bulunduğumuza
dair bir haber dah böylece tecelli etmiştir.
|
Kişiye
(kendi) sesi konuşmadıkça… kıyamet kopmaz. 273

|
|
|
|
Hadisteki mesaj oldukça açıktır. Kişinin kendi
sesini duymasının ahir zamanın bir özelliği olduğu bildirilmektedir.
Şüphesiz insanın kendi sesini duyabilmesi için öncelikle sesini
kayıt etmesi ve sonrada dinlemesi gerekmektedir. Ses, kayıt ve reprodüksiyon
teknolojisi de 20. yüzyılın bir ürünüdür; bu gelişme bilimsel bir
dönüm noktası olmuş, haberleşme ve medya sektörlerinin doğmasına
yol açmıştır. Ses kaydı özellikle bilgisayar ve lazer teknolojilerindeki
son gelişmelerle mükemmele ulaşmış durumdadır.
Kısacası, günümüzün elektronik aletleri, mikrafonları
ve hoparlörleri sesin kaydedilmesi ve dinlenmesine imkan sağlamakta
ve bizlere yukarıdaki hadisin verdiği haberin tecelli ettiğini göstermektedir.

|
O
günün alameti: Semadan (gökyüzünden) bir el
uzanacak ve insanlar ona bakacak ve göreceklerdir.274
O günün
alameti semada (gökyüzünde) uzatılmış ve insanların
kendisine bakıp durduğu bir el'dir.275 |
|
|
|
Yukarıdaki hadiste belirtilen "el" kelimesinin
arapçası "yed"dir. Bu kelimenin sözlük anlamı "el"in
yanısıra "kuvvet, kudret, güç, vasıta"dır. Bu hadiste
de bu manlarda kullanılmış olması muhtemeldir.
İnsanların baktıklarında görebilecekleri bir "kuvvet,
kudret, güç, vasıta" geçmiş dönemleri için fazla bir anlam
taşımamaktadır. Ancak bugünün dünyasının vazgeçimez bir parçası
olan televizyon, kamera ve bilgisayar gibi cihazlar hadislerde tarif
edilen olaya tam olarak açıklık getirmektedir. Yani bu hadiste geçen
"el" ifadesi, güç anlamında kullanılmıştır. Ve gökten
dalgalar halinde gelen görüntülere, yani televizyon yanına işaret
ettiği anlaşılmaktadır.

|
"İnsanlar
bir ölçek buğday ektiklerinde karşılığında yedi
yüz ölçek bulacak... İnsan birkaç avuç tohum
atacak, 700 avuç hasat edecektir... Çok yağmur
yağmasına rağmen bir damlası bile boşa gitmeyecek."276
|
|
|
|
Peygamber Efendimiz ahir zamanda yaşanacak teknolojik
gelişmelerle ilgili daha pek çok bilgi vermiştir. Hadislerde modern
tarıma geçilmesi, yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesi, tohum
ıslahı çalışmaları ve yağmur sularının yeni barajlar, göletler yapılarak
değerlendirilmesi sonucunda oluşacak üretim artışına dikkat çekilmektedir.

|
Onun
zamanında… ömürler uzayacaktır.277

İnsan ömrünün
uzaması ile ilgili gelişmelerin yarısından fazlası
20. yüzyılda gerçekleşmiştir. Aşağıda yer verdiğimiz
www.hsph.harvard.edu/review/special.html ait
internet sayfasında da bu konu ile ilgili bilgiler
verilmektedir. Bu sayfanın verdiği bilgilere
göre; "Amerika'da insan ömrü 1900'de ortalama
48 yıl iken, 1995'de ortalama 78 yıla uzadı.
...Öncelikle insanlar fakirken daha genç ölüyorlardı,
kişi başına düşen gelir arttıkça insan ömrü
de uzadı. İkincisi, 1900'lerde çok zengin bir
insan da olsanız, ömrünüzü uzatabilmek için
alabileceğiniz bir şey yoktu, 1990'larda ise
orta gelirli bile olsanız alabileceğiniz birşeyler
var." |
|
|
|
Peygamberimiz (sav)'in verdiği
bu haberin üzerinden on dört asır geçmiştir. Kayıtlar geçen bu zaman
aralığında, ortalama yaşam süresinin içinde bulunduğumuz çağda diğer
tüm dönemlerden daha fazla olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hatta
20. yüzyılın başları ile sonları arasında dahi büyük bir fark vardır.
Örneğin 1995 yılında doğmuş olan bir çocuğun 1900'lerde doğmuş birisine
göre ortalama 35 yıl daha uzun yaşayacağı tahmin edilmektedir.278
Bu konudaki çarpıcı bir başka örnek de, geçmişte 100 seneden fazla
yaşayan insanların oldukça nadir, günümüzde ise çok sayıda olmasıdır.
SONUÇ
Allah Kuran'da peygamberlerinden birçoğunu mucizelerle
gönderdiğini bildirir. Örneğin Hz. Musa, asasını attığında asası
yılan şekline bürünmüştü, elini koynuna soktuğunda eli beyaz olarak
çıkmıştı, asasını denize vurduğunda ise deniz ikiye ayrılarak inananlara
kuru bir yol açmıştı. Hz. İsa ise babasız olarak dünyaya gelmişti
ve daha beşikte iken konuşmuştu, başka bir mucize olarak da hastaları
iyileştirebiliyordu… Tüm bu mucizeler, peygamberlerin insanları
ikna etmeleri, onların kendilerine inanmalarını sağlamaları için
Allah katından onlara verilmiş büyük birer destek ve yardımdırlar.
Allah, Hz. Muhammed (sav)'i de, hem Kuran'ın içinde
yer alan mucizelerle, hem de kendisine bildirdiği gayb haberleri
ile desteklemiştir. Peygamber Efendimiz, yakın ve uzak gelecekte
gerçekleşecek olan olayları, bazı detayları ile haber vermiştir.
Bunların gerçekleştiğini görmek ise, hem müminlerin şevklerinin
artmasına vesile olmakta, hem de iman etmeyenlerin kalplerinin İslam'a
ısınarak iman etmelerine bir vesile olmaktadır.
Yaşadığı dönemde gerçekleşmesi imkansız gibi görünen,
hatta nasıl gerçekleşeceği tahayyül dahi edilemeyen olayların ardı
ardına gerçekleşmesi, Allah'ın Peygamberimiz (sav)'e özel bir ilim
verdiğinin açık bir delilidir.
Şunu da belirtmek gerekir ki, hidayet bulmayacak
olanlar, Peygamberimiz (sav)'in ve Kuran'ın açık delil ve mucizelerine
rağmen iman etmeyeceklerdir. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirir:
Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine
bir ayet gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Allah'a yemin
ettiler. De ki: "Ayetler, ancak Allah katındadır; onlara (mucizeler)
gelse de kuşkusuz inanmayacaklarının şuurunda değil misiniz? (Enam
Suresi, 109)
Peygamberimize Uyanlar Kurtuluşa
Erenlerdir
Peygamber Efendimizin ahlakını, onun hangi koşullarda
nasıl bir tavır gösterdiğini öğrenmenin en önemli nedeni ona benzemeye
çalışmak, takvada, tavırda, ihlasda, tevazuda, temizlikte, iman
şevkinde onu örnek almaktır. Günümüzde insanların pek çoğu kendilerine
birçok insanı örnek almakta, onların tavırlarına özenmekte, onlar
gibi konuşup, onlar gibi davranmaya çalışmaktadır. Oysa, özenilmesi,
benzemeye çalışılması gereken kişiler, Peygamberimiz (sav) ve onun
ahlakça ve takvaca benzeri olan diğer peygamberlerdir.
Allah, ayetlerinde Allah'a ve Resulüne iman etmenin,
peygamberi savunup desteklemenin ve onu izlemenin önemine dikkat
çekmekte ve bu kişilerin kurtuluşa ereceklerini şöyle müjdelemektedir:
Ki Allah'a ve Resûlü'ne iman etmeniz,
O'nu savunup-desteklemeniz, O'nu en içten bir saygıyla-yüceltmeniz
ve sabah akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için. (Fetih Suresi,
9)
… Ona inananlar, destek olup savunanlar,
yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte
kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)
Bu dönemde Peygamberimiz (sav)'i desteklemek ise
ancak Kuran'a tam tabi olmakla ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine
uymakla, Kuran ahlakını onun gösterdiği çabanın bir benzeri ile
tüm dünyaya yaymaya çalışmakla, ahlakça ve tavırca gücünün yettiğinin
en fazlasıyla ona benzemek için gayret etmekle olacaktır. Böyle
bir tavır gösterildiği takdirde Allah Peygamberimiz (sav)'e nasıl
yardım ettiyse, ona destek olanlara da yardım edecek ve yollarını
açarak, onlara umulmadık başarılar verecektir. Ancak en önemlisi
Peygamber Efendimize benzeyerek, Rabbimizin rızasını, rahmetini
ve cennetini kazanabilmektir.
Ki Allah'a ve Resûlü'ne iman etmeniz,
O'nu savunup-desteklemeniz,
O'nu en içten bir saygıyla-yüceltmeniz
ve sabah akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için.
(Fetih Suresi, 9)
--------------------------------------------------------------------
216- Warren Treadgold, A History of the Byzantine
State and Society, Stanford University Press, 1997, s. 287-299
217- Warren Treadgold, A History of the Byzantine
State and Society, Stanford University Press, 1997, s. 287-299
218- Elmalılı Hamdi Muhammed Yazır, Kuran-ı Kerim
Tefsiri, http://www.kuranikerim.com/telmalili/isra.htm
219- İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 5. cilt, Ümit
Yayıncılık, İstanbul, s. 2276,
220- Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi,
Prof. Dr. İbrahim Canan, 15. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 420
221- H.U. Rahman, İslam Tarihi Kronolojisi, Birleşik
Yayıncılık, İstanbul 1995, s. 70-71
222- Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi,
Prof. Dr. İbrahim Canan, 15. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 416
223- http://www.mustakiim.de/Islam/Islam%20Tarihi/bilgi5.htm
224- http://www.mustakiim.de/Islam/Islam%20Tarihi/bilgi5.htm
225- M.G.S. Hodgson, İslam'ın Serüveni, 1. cilt,
İz Yayıncılık, İstanbul, 1993, s.61
226- Taberi, 1:260; Taberi, 3:91, İnsanü'l-Uyun,
3:292, Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni
Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.223
227- Taberi, 3/91, Salih Suruç, Kainatın Efendisi
Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.223
228- İbn'i Sad, Tabakat, 1:260, Salih Suruç, Kainatın
Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul,
1998, s.223
229- Taberi, 1:260; Taberi, 3:91, İnsanü'l-Uyun,
3:292, Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni
Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.223
230- Taberi, 3/91, Salih Suruç, Kainatın Efendisi
Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.223-224
231- Taberi, 3/91, Salih Suruç, Kainatın Efendisi
Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.224
232- Taberi, 3/91, Salih Suruç, Kainatın Efendisi
Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.224
233- İbni Sa'd, Tabakat, 1:260, Salih Suruç, Kainatın
Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul,
1998, s.225
234- Taberi, 3/91, Salih Suruç, Kainatın Efendisi
Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.225
235- Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevanih-i
Hülefa, 1:182, Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı,
Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998,s.225
236- H.G. Wells, A Short History of the World,
http://www.bartleby.com/86/41.html; http://www.encyclopedia.com/printablenew/25555.html
237- Suyuti, Cami'üs Sagir, 3/211; Ahmed bin Hanbel,
Müsned, 2/492
238- İmam Şarani, Ölüm-Kıyamet- Ahiret ve Ahir
Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, İstanbul, s.454
239- H. Akdağ - M. Sevgili, Son Zamanlarla İlgili
Hadisler, Tekin Kitabevi, 1986, s. 85; Kitabül Burhan Fi Alametil
Mehdiyyil Ahir Zaman (Ahir Zaman Mehdi'sinin Alametleri), Gonca
Yayınevi, İstanbul, 1986, s. 27
240- Ali bin Hüsamüddin, Kitabül Burhan Fi Alametil
Mehdiyyil Ahir Zaman (Ahir Zaman Mehdi'sinin Alametleri), Gonca
Yayınevi, İstanbul, 1986, s. 38
241- İmam Şarani, Ölüm-Kıyamet- Ahiret ve Ahir
Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, İstanbul, s. 440
242- G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt,
Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 448/8; İmam-ı Şa'rani, Ölüm Kıyamet
ve Diriliş, Pamuk Yayınları, İstanbul, 1998, s. 480
243- H. Akdağ - M. Sevgili, Son Zamanlarla İlgili
Hadisler, Tekin Kitabevi, 1986, s. 97
244- İmam-ı Şa'rani, Ölüm Kıyamet ve Diriliş,
Pamuk Yayınları, İstanbul, 1998, s. 468
245- Ali bin Hüsamüddin, Kitabül Burhan Fi Alametil
Mehdiyyil Ahir Zaman (Ahir Zaman Mehdi'sinin Alametleri), Gonca
Yayınevi, İstanbul, 1986, s.59
246-Sahih-i Müslim, 11/320
247- Riyazü's Salihin, 3/332
248- İsmail Mutlu, Kıyamet Alametleri, Mutlu Yayıncılık,
İstanbul, 1999, s.138
249- Heytemi Ahmet İbn-i Hacer-i Mekki, El Kavlul
Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar (Beklenen Mehdi'nin Alametleri),
Şafak Yayınevi, Manisa, 1985, s.47
250- İmam Şarani, Ölüm-Kıyamet- Ahiret ve Ahir
Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, İstanbul, s.440
251- Heytemi Ahmet İbn-i Hacer-i Mekki, El Kavlul
Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar (Beklenen Mehdi'nin Alametleri),
Şafak Yayınevi, Manisa, 1985, s. 54
252- Heytemi Ahmet İbn-i Hacer-i Mekki, El Kavlul
Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar (Beklenen Mehdi'nin Alametleri),
Şafak Yayınevi, Manisa, 1985, s. 54
253- Ali bin Hüsamüddin, Kitabül Burhan Fi Alametil
Mehdiyyil Ahir Zaman (Ahir Zaman Mehdi'sinin Alametleri), Gonca
Yayınevi, İstanbul, 1986, s.32
254- İmam Rabani, Mektubat-ı Rabbani, Çev. Abdulkadir
Akçiçek, İstanbul Dağıtım A.Ş., İstanbul, 2/1170
255- Ali bin Hüsamüddin, Kitabül Burhan Fi Alametil
Mehdiyyil Ahir Zaman (Ahir Zaman Mehdi'sinin Alametleri), Gonca
Yayınevi, İstanbul, 1986, s.35
256- İsmail Mutlu, Kıyamet Alametleri, Mutlu Yayıncılık,
İstanbul, 1999, s.166
257- İmam Şarani, Ölüm-Kıyamet- Ahiret ve Ahir
Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, İstanbul, s.461
258- Necati Özfatura, Kurtlar Sofrasında Ortadoğu,
Adım Yayıncılık, 1983, s.175
259- Hürriyet, 23 Ocak 1991
260- Necati Özfatura, Kurtlar Sofrasında Ortadoğu,
Adım Yayıncılık, 1983, s.175
261- Heytemi Ahmet İbn-i Hacer-i Mekki, El Kavlul
Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar (Beklenen Mehdi'nin Alametleri),
Şafak Yayınevi, Manisa, 1985, s. 47
262- Ali bin Hüsamüddin, Kitabül Burhan Fi Alametil
Mehdiyyil Ahir Zaman (Ahir Zaman Mehdi'sinin Alametleri), Gonca
Yayınevi, İstanbul, 1986, s.26
263- Heytemi Ahmet İbn-i Hacer-i Mekki, El Kavlul
Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar (Beklenen Mehdi'nin Alametleri),
Şafak Yayınevi, Manisa, 1985, s. 49
264- Heytemi Ahmet İbn-i Hacer-i Mekki, El Kavlul
Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar (Beklenen Mehdi'nin Alametleri),
Şafak Yayınevi, Manisa, 1985, s. 49
265- G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt,
Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 476/11
266- G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt,
Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 187/2
267- G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt,
Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 277/6
268- İmam-ı Şa'rani, Ölüm Kıyamet ve Diriliş,
Pamuk Yayınları, İstanbul, 1998, s. 468
269- Buhari, Fiten, 25; Ahmed bin Hanbel, Müsned,
2/313
270- Buhari, Fiten, 25; Ahmed bin Hanbel, Müsned,
2/313
271- H. Akdağ - M. Sevgili, Son Zamanlarla İlgili
Hadisler, Tekin Kitabevi, 1986, s. 95
272- İmam-ı Şa'rani, Ölüm Kıyamet ve Diriliş,
Pamuk Yayınları, İstanbul, 1998, s.471
273- İmam-ı Şa'rani, Ölüm Kıyamet ve Diriliş,
Pamuk Yayınları, İstanbul, 1998, s.471
274- Heytemi Ahmet İbn-i Hacer-i Mekki, El Kavlul
Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar (Beklenen Mehdi'nin Alametleri),
Şafak Yayınevi, Manisa, 1985, s.53
275- Ali bin Hüsamüddin, Kitabül Burhan Fi Alametil
Mehdiyyil Ahir Zaman (Ahir Zaman Mehdi'sinin Alametleri), Gonca
Yayınevi, İstanbul, 1986, s.69
276- Heytemi Ahmet İbn-i Hacer-i Mekki, El Kavlul
Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar (Beklenen Mehdi'nin Alametleri),
Şafak Yayınevi, Manisa, 1985, s. 43
277- Heytemi Ahmet İbn-i Hacer-i Mekki, El Kavlul
Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar (Beklenen Mehdi'nin Alametleri),
Şafak Yayınevi, Manisa, 1985, s. 43
278- M. Encarta Encyclopedia 2000, "Aging"
|