HAZRETİ
İBRAHİM
ve HAZRETİ LUT
Hz. İbrahim'in Tebliğindeki Hikmetler
İnsanlara Soru Yöntemiyle Doğru Olanı Göstermek
Hz. İbrahim şirk koşan kavmine, taptıkları putların
hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerini soru sorarak düşündürtmüştür:
... Sizlere yararı olmayan ve zararı
dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? (Enbiya Suresi, 66)
Soru sormak, insanların kendi mantıklarını kullanarak
içinde bulundukları durumu fark etmelerini sağlamaktadır. Bu çok
önemli bir tebliğ yöntemidir. Allah'ı inkar eden insanlar samimi
ve hikmetli sorular karşısında çok büyük bir hezimete uğrarlar.
Çünkü Allah'ın varlığı apaçık delillerle ortadadır. Allah'ın dininden
yüz çevirerek ve Allah'ı unutarak bir hayat kurmanın büyük bir aldanış
olacağı açıktır. Akıl ve vicdan sahibi olan insanlar Allah'ın sonsuz
güç ve kudretini kavrar, O'nun herşeye güç yetirdiğini, sonsuz ilim
ve hikmet sahibi olduğunu bilir ve tüm hayatlarını Allah'ın rızası
üzerine kurarlar. Şeytanın etkisiyle bu gerçekleri düşünmeyen, gaflet
içerisindeki insanları uyandırmanın etkili bir yolu ise, onları
bu gaflet uykusundan uyandıracak, dikkatlerini açacak sorular sormaktır.
Nitekim Allah Kuran'ın pek çok ayetinde, insanları çeşitli sorularla
düşünmeye davet etmektedir:
Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu
gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren
Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz
gerekmez mi? Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü? Onun ağacını
sizler mi inşa ettiniz (yarattınız), yoksa onu inşa eden Biz miyiz?
Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu), hem ihtiyacı olanlara
bir meta kıldık. Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et. (Vakıa
Suresi, 68-74)
Müminler din ahlakını anlatırken karşılarındaki
kişinin durumuna, şuurunun açıklığına ve vicdanlı davranıp davranmamasına
göre birçok yöntem deneyebilirler. Eğer tebliğ yapılan kişi Allah'ın
ayetlerine karşı duyarlı, vicdanı açık bir kişiyse, Allah'ın izniyle
din ahlakını kavraması çok kolay olur. Fakat Hz. İbrahim'in karşısındakiler
gibi kibirli ve zalim bir topluluk ise, bu durumda onları bir şekilde
"uyandırmak", gaflet halinden çıkarmak, fikren sarsmak gereklidir.
Böyle insanlar kibirlerinden dolayı doğruları göremeyecek, görseler
de kabul etmeyecek bir şuursuzluk içerisindedirler. İnatla kendi
inançlarının doğruluğunu savunur ve farklı bir fikri dinlemeye bile
tahammül edemezler. İşte böyle bir durumda karşı tarafın savunduğu
fikri çürütmek için o kişiye sorular sormak, en hikmetli ve en çabuk
sonuç verecek yöntemlerden biridir. Böylece kişi kendi savunduğu
sapkın inancında çelişkiye düşecektir. Ve kendi akılsızlığına, batıl
ve sapkın bir inanca nasıl saplandığına bizzat kendisi şahit olacaktır.
Soru sormanın bir diğer önemi de karşı tarafın
anlatılanlar üzerinde düşünmekten kaçmasını engellemektir. Çünkü
insan, Kuran'da belirtildiği üzere tartışmaya açık bir varlıktır.
Dolayısıyla farklı bir fikrin anlatılması karşısında, birçok kişi
genellikle karşı saldırıya geçip kendi fikrini savunmaya çalışacaktır.
Bu verimsiz tartışmayı engellemenin bir yöntemi, soru sormak ve
böylece kişiyi kendi fikrini sorgulamaya yöneltmektir. Şeytan, insanların
Allah'ın, ahiret gününün, cennet ve cehennemin varlığı gibi önemli
konular üzerinde düşünmelerini engellemek istediğinden, onları daima
gerçeklerden kaçacakları bir tavra yöneltmeye çalışır. Soru yöntemi
bu gibi kişilere karşı kullanılabilir ve söz konusu kişilerin Allah'ın
varlığı, dünya hayatının amacı, ölümden sonra neler olacağı, hesap
günü gibi belki de daha önce hiç düşünmedikleri gerçekler üzerinde
düşünmeleri sağlanabilir.
Tebliğde Cesur ve Açık Sözlü
Davranmanın Önemi
Hz. İbrahim Allah'ın hidayet verdiği ve insanları
iman etmeye çağırmakla görevlendirdiği kutlu bir elçisidir. O, her
elçi gibi insanları doğru yola, Allah'ın rızasını kazanmaya, ahiret
için yaşamaya ve güzel ahlaklı olmaya çağırmıştır. Elçilerin bu
davetleri sırasında kullandıkları yöntemler, konuları anlatış şekilleri,
üslupları her Müslümana örnek olmalı, her Müslüman insanları din
ahlakına davet ederken bu mübarek insanlar gibi konuşmalı ve davranmalıdır.
Peygamberlerin Allah'a iman etmeye ve daha önceki
sapkın inançlarını terk etmeye davet ettikleri toplumlar genellikle
söz anlamayan azgın insanlardan oluşmaktadır. Ancak Rabbimizin Peygamberimiz
(sav)'e "Şu halde, sen bundan dolayı davet et
ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur..." (Şura Suresi,
15) ayetiyle de emrettiği gibi, tüm elçiler tebliğlerinde
Allah'ın razı olacağı şekilde davranmışlar ve üstün bir ahlak göstermişlerdir.
Hz. İbrahim'in karşısında da atalarının batıl dinine son derece
bağlı olan tartışmacı bir kavim vardır. Hz. İbrahim onlara şirk
sisteminin saçmalığını gösterdiği halde, kendisiyle tartışmaya girmişlerdir:
Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi.
Dedi ki: "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda
çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan
ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkımda bir şey dilemesi
başka. Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt
alıp-düşünmeyecek misiniz? Hem siz, O'nun haklarında hiçbir delil
indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl
sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Şu halde 'güvenlik içinde
olmak bakımından' iki taraftan hangisi daha hak sahibidir? Eğer
bilebilirseniz." İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar,
işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir. Bu, İbrahim'e,
kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle
yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
(Enam Suresi, 80-83)
Hz. İbrahim'in tebliğinde en dikkat çeken hususlardan
biri de samimiyeti ve açık sözlülüğüdür. Allah'ın varlığını anlatırken
karşısındaki kişilerin vicdanlarına yönelik, etkili söz söylemektedir.
Onları açıkça uyarmakta, sadece Allah'tan korkmaya davet etmektedir.
Bu ise, onlara ve ortak koştukları putlarına karşı ne denli cesur,
dirayetli ve karalı olduğunu göstermektedir. Hz. İbrahim, kavminin
inancının sapkınlığını, saçmalığını samimi bir anlatım ve etkileyici
üslupla ifade etmektedir. Bu, Allah'ın Kuran'da iman edenlere bildirdiği
bir emridir:
İşte bunların, Allah kalplerinde olanı
bilmektedir. O halde sen, onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve
onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle. (Nisa Suresi,
63)
Kavminin tümü kendisine karşı iken, Hz. İbrahim'in
Allah'a olan derin imanından kaynaklanan şevki ve kararlılığı, çarpıcı,
samimi ve akılcı üslubu her vicdanlı insanı etkileyecek bir tavır
üstünlüğüdür. Ancak kavmi, hiçbir sözü anlamaya yanaşmayan cahil
bir topluluk olduğu için, Hz. İbrahim bundan sonra başka yöntemler
denemiştir. Onların tartışmacı üsluplarına Allah'ın ayetlerinde
de bildirdiği gibi, en güzel şekilde karşılık vermiştir. Allah bir
ayette iman edenlere şu şekilde emretmektedir:
Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa,
de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim."
Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?"
Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz
çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah,
kulları hakkıyla görendir. (Al-i İmran Suresi, 20)
Planlı Davranmak ve Aşamalı
Olarak Düşünmek
Önceki bölümde de üzerinde durduğumuz gibi Hz.
İbrahim, kavmini Allah'a iman etmeye davet ederken türlü planlar
yapmış ve çok farklı yöntemler izlemiştir. Bu yöntemlerden biri
de, olası tehlikeleri ve alabileceği tepkileri düşünerek önceden
çeşitli önlemler almaktır. Kuran'da peygamberlerin Allah'ın vücutça
ve ilimce desteklediği, üstün bir hikmet, anlayış ve kavrayış yeteneği
verdiği, Allah'ın ilhamıyla çok akılcı ve etkili tedbirler alan,
basiret sahibi kullar oldukları haber verilmektedir. Hz. İbrahim'de
de bu üstün özellikler en kamil şekilde ortaya çıkmaktadır. O, Allah'ın
kendisine verdiği sorumluluğu en güzel şekilde yerine getirmiş,
insanları hidayet yoluna davet etmek için elindeki tüm imkanları
sonuna kadar kullanmıştır.
Hz. İbrahim'in karşısında çok kalabalık bir topluluk
vardır. Üstelik bu topluluk onu öldürmekle, taşlamakla ve yurdundan
sürmekle tehdit etmektedir. Hz. İbrahim ise, kendisine türlü tuzaklar
kurmaya çalışan bu müşrikleri mutlaka yanından uzaklaştırmak istemektedir.
Bunun için de onlara "hastayım" demiştir:
Hani babasına ve kavmine demişti ki:
"Sizler neye tapıyorsunuz? Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah'tan
başka ilahlar istiyorsunuz? Alemlerin Rabbi hakkındaki zannınız
nedir?" Sonra yıldızlara bir göz attı. "Ben, doğrusu hastayım" dedi.
Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar. (Saffat
Suresi, 85-90)
Hz. İbrahim'in, söylediği sözle inkarcıları yanından
uzaklaştırması son derece hikmetli ve akılcı bir tavırdır. Çünkü
onun hasta olduğunu duyan kişiler, kendilerince bir zarar görmemek
için ondan uzaklaşmış, böylece Hz.İbrahim'e bir zarar verememişlerdir.
Bu şekilde yalnız kalan Hz. İbrahim, putları kırmak için de zaman
kazanmıştır. Eğer böyle birşey söylememiş olsa, inkarcı kavmi yanından
ayrılmayacak, o da putları kırıp tuzak hazırlama imkanı bulamayabilecekti.
Hz. İbrahim'in insanları şirk gibi bir günahtan arındırmak için
gösterdiği bu ince plan, onun Allah korkusu, Allah sevgisi ve iman
gücüyle hareket ettiğinin en güzel örneklerindendir. Allah'ın kendisine
verdiği tebliğ sorumluluğunu yerine getirmek için çok büyük bir
cesaret ve kararlılıkla, hiçbir zorluk karşısında yılmadan gayret
etmiştir. İnsanlardan hiçbir karşılık beklememiş, kötülüklere iyilikle
karşılık vermiş, bunları yaparken de sadece Allah'ın rızasını hedeflemiştir.
Kuran'da "bir şeyi kusurlu göstererek zalimlerin
elinden kurtarma" ile ilgili bir örnek daha verilmektedir: Bu örneklerden
biri, Hz. Musa ile birlikte yolculuk eden Hz. Hızır kıssasında yer
alır. Ayetler şu şekildedir:
Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim
bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: "İçindekilerini
batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."
(Kehf Suresi, 71)
"Gemi, denizde çalışan yoksullarındı,
onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla
ele geçiren bir kral vardı." (Kehf Suresi, 79)
Allah'ın özel bir ilimle desteklediği kutlu bir
kulu olan Hz. Hızır'ın gemiyi delişinde de çok büyük bir akıl, basiret
ve ileri görüşlülük dikkati çekmektedir. Ayetlerde Hz. Hızır'ın
Allah'a güçlü imanıyla, tevekkülü, teslimiyeti ve daha birçok özelliğiyle
övülen, her hareketi hayır ve hikmet üzere olan bir kul olduğu bildirilmektedir.
Hz. Hızır bir gemiyi delmiştir ve bunu yaparken çok önemli birkaç
amacı vardır. İleride bu gemidekilere ve gemiye zarar verecek zorba
bir kral olduğunu bilmekte, merhametiyle hemen yoksulların yardımına
koşmaktadır. Onların sıkıntı içine düşmelerini, zorba kimselerden
zulüm görmelerini engellemek istemiştir. O nedenle de yoksulluk
ve ihtiyaç içinde olan bu insanları korumak için hemen gemilerinde
bir delik açmış, böylece gemiyi eksik ve kusurlu göstererek zalimlerin
elinden kurtarmıştır. Bu arada gemiyi makul ölçülerde, tekrar tamir
edildiğinde kolayca kullanılabilecek şekilde tahrip etmiştir. Böylece
gemiyi gören kişi kusurlu zannedecek ve el koymaktan vazgeçecektir.
Ancak müminler, zorba kişilerin mallarını gasp etme tehlikesi ortadan
kalktıktan sonra gemiyi kolaylıkla yeniden tamir edip, kullanılabilecek
hale getireceklerdir.
Ayetlerin devamında Hz. Hızır Allah'ın emirlerini
tereddütsüz uygulayan, merhamet ve şefkatiyle dikkat çeken, iman
edenlere düşkünlüğü ve yardımseverliğiyle tanınan, sabrı ve kararlılığıyla
övülen hikmet sahibi bir kul olduğu anlatılmaktadır. (Detaylı bilgi
için bkz. Kehf Suresi'nden Ahir Zamana İşaretler, Harun Yahya)
Hz. İbrahim de inkarcı kavimle mücadele ederken
kurduğu bir plan gereği, kavminin bir ilah olarak görüp, taptıkları
putların hepsini kırmış, ancak bir tanesini sağlam bırakmıştır.
Bunu gören insanlar Hz. İbrahim'i putları kırmakla suçlamış ve onu
kendilerince cezalandırmak istemişlerdir. İşte Hz. İbrahim'in inkar
edenlere yönelik hazırladığı plan -daha önce de belirttiğimiz gibi-
burada ortaya çıkmaktadır:
"Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların
büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin." (Enbiya
Suresi, 63)
Hz. İbrahim'in bu cevabıyla, taştan, tahtadan putların
tüm kainatı yönlendirdiğine, canlılar üzerinde hakim olduğuna inanan
putperest kavmi çok büyük bir çıkmaza girmiş, küçük düşmüş, hiçbir
cevap verememiştir. Çünkü bu putların hiçbir güçü olmayan, cansız,
taş ve tahta parçalarından heykeller oldukları açıktır. Bu apaçık
gerçeği kabul etmekten başka çareleri olmadığı ortadadır. Ancak
vicdanen ve kalben inandıkları bu gerçekleri açıkça söyleyemezler.
Bunu yapmalarının nedenlerinden biri ise Allah'ın Kuran'da da bildirdiği
gibi "zulüm ve büyüklenmeleri"dir. (NemlSuresi,
14)
Hz. İbrahim'in tebliğinde vurgulanacak bir diğer
önemli konu ise, onun yeni bir anlatıma başlamadan önce, kavminin
tüm çarpık inançlarını tamamen ortadan kaldırmış olmasıdır. Allah
Hz. İbrahim'e çok büyük bir hikmet, üstün bir anlayış ve tebliğ
gücü vermiştir. Kavmini Allah'a iman etmeye davet ederken en hikmetli,
en etkili ve en akılcı üslubu kullanmıştır. Allah'ın ilhamıyla kavminin
çarpık dinini tamamen ortadan kaldırmış, şirk dininin ne kadar büyük
bir yanılgı ve sapkınlık olduğunu en etkili şekilde ortaya koymuştur.
Böylece Rabbimizin insanlara uyarıcı-kurtarıcı olarak gönderdiği
ve alemlere üstün kıldığı bu mübarek elçisi, Allah'ın izniyle, batıl
bir anlayışın yerine Allah'ın varlığına, O'nun üstün güç ve kudretine
iman etmeye dayalı, hak olan bir bakış açısı yerleştirmiştir.
Hz. İbrahim'in, kavmini Allah'ın vahyiyle hidayete
davet ederken izlediği bu hikmetli yol, tüm Müslümanların din ahlakını
anlatırken örnek alabilecekleri çok önemli bir rehberdir. Hz. İbrahim'in
kavmine yapmış olduğu bu tebliğ, bir topluluğu Allah'a iman etmeye
davet ederken, önce o topluluğun sahip olduğu putperest dinin çelişkilerini
ve çıkmazlarını ortaya koymanın son derece hikmetli ve etkili bir
yol olduğunu göstermektedir. Böylelikle inançlarının çürük bir temele
dayandığını gören insanların, hak dinin üstünlüğünü kavramaları,
Allah'ın tüm kainatı yoktan yarattığını, sonsuz güç ve kudret sahibi
olduğunu ve tüm varlıkları sarıp kuşattığını görebilmeleri -Allah'ın
dilemesiyle- çok daha kolay olacaktır.
Hz. İbrahim'e Gelen Elçiler
Allah'ın Hz. İbrahim'e verdiği en büyük nimetlerinden
biri onu melekleri ile desteklemesidir. Rabbimizin Kuran'da haber
verdiğine göre, Hz. İbrahim'e insan suretinde gelen melek elçiler
onun evinde konuk olmuşlardır:
Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının
haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi.
O da: "Selam" demişti. "Yabancı bir topluluk." (Zariyat Suresi,
24-25)
Andolsun, elçilerimiz İbrahim'e müjde
ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen
gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi. (Hud Suresi, 69)
Görüldüğü gibi Hz. İbrahim, gelen konukların farklı
kişiler olduklarını hemen anlamıştır. Buna karşın hiç tanımadığı
bu konuklarına karşı çok üstün bir misafirperverlik örneği göstermiş,
hemen çok güzel ikramlarda bulunmuştur. Hz. İbrahim'in tanımadığı
misafirlerine hemen ikramda bulunması, onun üstün ahlakının bir
tecellisidir. İkramın, misafirlerden bir talep gelmeden yapılması,
Müslümanların örnek almaları gereken ince düşünce özelliklerinden
biridir. Hz. İbrahim'in gösterdiği ince düşünce örneklerinden bir
diğeri de, bu ikramı sezdirmeden hazırlamasıdır:
Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine
gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile geldi. Derken onlara yaklaştırıp
(ikram etti); "yemez misiniz?" dedi. (Zariyat Suresi, 26-27)
Hz. İbrahim konuklarına aç olup olmadıklarını sormamış,
dahası bir yemek hazırlığı yaptığını dahi onlara fark ettirmemiştir.
Çünkü insanın evine gelen bir misafir yemek yeme ihtiyacı olduğunu
söylemekten mahçup olabilir ve izzet-i nefsinden dolayı bunu dile
getiremeyebilir. Hz. İbrahim'in yemeği sezdirmeden hazırlatması,
misafirlere duyulan saygının ve ilginin bir göstergesidir.
Hz. İbrahim konuklarına "semiz, kızartılmış bir
buzağı" ikram etmiştir. Bu da sunulan yemeğin son derece lezzetli
ve güzel olduğunu göstermektedir. Onlara olabilecek en leziz, en
taze ve en zevk veren yiyeceklerden birini hazırlamıştır. Hz. İbrahim'in,
ikramda bulunurken "yemez misiniz" diye sorması da, yine Allah'ın
tüm insanlara örnek kıldığı bu kutlu elçisinin üstün ahlakının ve
ince düşünceli tavrının çok güzel örneklerindendir.
Elçilerin Getirdiği Müjdeler
Hz. İbrahim'in konukları, onun kendilerine sunduğu
yiyeceklerden yememişlerdir:
Ellerinin ona uzanmadığını görünce
(İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. Dediler
ki: "Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik." (Hud Suresi, 70)
Konuklarına çok sıcak davrandığı ve onlara ikramda
bulunduğu halde, onların ikram edilen yemekleri yememeleri, Hz.
İbrahim'e ortada bir olağanüstülük olduğunu göstermiştir. İnsan
suretinde kendisine gelmiş olan bu melekler, kuşkusuz çok nezih
ve asil bir ahlak sergilemişlerdir. Nitekim Hz. İbrahim de onların
çok kıymetli misafirler olduklarını hemen teşhis ettiği için kendilerine
karşı son derece misafirperver davranmıştır. Elçiler, buna karşılık
kendi kimliklerini açıklamışlar ve sonra da Hz. İbrahim'i salih
bir çocukla müjdelemişlerdir:
Yanına girdiklerinde "Selam" demişlerdi.
O da: "Biz sizden korkmaktayız" demişti. Dediler ki: "Korkma biz
sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz." (Hicr Suresi, 52-53)
Elçilerin bu müjdesi karşısında Hz. İbrahim ve
hanımı şaşırmışlardır. Çünkü her ikisinin yaşı da oldukça ilerlemiştir.
Üstelik Hz. İbrahim'in hanımının da çocuğu olmamaktadır. Elçilerin
bu müjdesine karşılık Hz. İbrahim onlara şu sözlerle karşılık vermiştir:
Dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelip-çökmüşken
mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?" Dediler ki:
"Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma." (Hicr
Suresi, 54-55)
Karısı ayaktaydı, bunun üzerine güldü.
Biz ona İshak'ı, İshak'ın arkasından da Yakub'u müjdeledik. "Vay
bana" dedi (kadın). "Ben kocamış bir kadın iken ve şu kocam da bir
ihtiyar iken doğuracak mıyım? Gerçekten bu, şaşırtıcı bir şey!.."
(Hud Suresi, 71-72)
Bu, Hz. İbrahim için büyük bir mucizenin haberiydi.
Elçilerin bu haberine çok şaşıran Hz. İbrahim'in eşi, hayretle kendisinin
nasıl doğum yapacağını sorduğunda, elçiler onun bu sorusuna,
"... Öyle. Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibidir,
bilendir." (Zariyat Suresi, 30) diye cevap vermişlerdir.
Allah başka bir ayetinde de, Hz. İbrahim ve eşinin bu emre şaşırmamaları
gerektiğini bildirmiştir:
Dediler ki: "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun?
Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı
şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecid'tir." (Hud Suresi, 73)
Elçiler, Hz. İbrahim'e ayrıca şöyle bir hatırlatmada
da bulunmuşlardı:
Dediler ki: "Seni gerçekle müjdeledik;
öyleyse umut kesenlerden olma." (Hicr Suresi, 55)

Bir şeyi dilediği zaman, O'nun
emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir.
Her-şeyin melekutu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan
(Allah) ne yücedir. Siz O'na döndürüleceksiniz. (Yasin
Suresi, 82-83) |
Allah'tan umut kesmek, dinden uzak yaşayan insanlara ait bir ruh
halidir. Bu insanlar birtakım beklentileri yerine gelmediğinde ümitsizliğe
kapılır ve isteklerinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğine inanırlar.
Bu, onların Allah'ı gereği gibi takdir edemediklerini gösterir.
Hz. İbrahim ise daima Allah'tan ümitvar olarak güzel ahlak özelliği
göstermiştir.
Mümin, Allah'ın gücünün farkında olarak, herşeyi
Allah'tan ister ve ümitvar olur. Unutulmamalıdır ki, sebepleri ve
bunlara bağlı olarak doğan sonuçları yaratan, dünya üzerindeki kanunları
koyan Allah'tır. Allah eğer bir şeyin olmasını dilerse ona sadece
"Ol" der ve o olay hemen gerçekleşir. Allah katında herşey mümkün
olduğu için mümin her talebinde ümit içindedir. Allah sonsuz kudretini
bir Kuran ayetinde şu şekilde bildirmektedir:
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin)
yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL"
der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)
Bu sırrı kavrayan insan, aşılması imkansız gibi
görünen engelleri de Allah'ın bir hikmetle yarattığını bilir. Kısırlığı
yaratan Allah, istediği anda bunu tersine çevirebilir. Nitekim Hz.
İbrahim kıssasında da bu şekilde olmuş, Allah ilerlemiş yaşlarına
ve eşi kısır olmasına rağmen ona bilgin bir çocuk vermiştir. Öldüren
de, dirilten de, yaşatan da yalnızca Allah'tır.
Ayetlerde Allah mucizevi bir olayı bizlere bildirmiş
ve çocuk sahibi olmaları mümkün olmayan Hz. İbrahim ve eşini bir
çocuk sahibi kılacağını haber vermiştir. Bu ayette aynı zamanda
günümüzde kısırlığın tedavisinde ve tıp biliminde yaşanan gelişmelere
de bir işaret bulunuyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Elçilerin Hz. İbrahim'e Getirdiği
Diğer Haberler
Hz. İbrahim'e gelen elçilerin getirdikleri birinci
haber, çocuk müjdesidir. İkinci haber ise, Hz. İbrahim'le birlikte
iman etmiş olan Lut Peygamberin inkarcı kavminin yakında helak edileceğidir.
(Lut Peygamber, Hz. İbrahim'le aynı dönemde, aynı coğrafyada yaşamıştır
ve eşcinsel bir kavmi bu sapıklıktan vazgeçmeye ve iman etmeye davet
etmiştir. Kitabın 2. bölümünde Hz. Lut'un hayatını inceleyeceğiz.)
Elçilerin verdiği bu haberi Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:
(İbrahim) dedi ki: "Şu halde sizin
asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?" "Doğrusu biz, suçlu-günahkar
bir kavme gönderildik" dediler. "Üzerlerine çamurdan taşlar yağdırmak
için. Rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için işaretlenmiştir."
(Zariyat Suresi, 31-34)
Elçiler ile Hz. İbrahim arasındaki konuşma ayetlerde
şu şekilde haber verilmektedir:
Bizim elçilerimiz İbrahim'e bir müjde
ile geldikleri zaman, dediler ki: "Gerçek şu ki, biz bu ülkenin
halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular." Dedi
ki: "Onun içinde Lut da vardır." Dediler ki: "Onun içinde kimin
olduğunu biz daha iyi biliriz. Kendi karısı dışında, onu ve ailesini
muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır."
(Ankebut Suresi, 31-32)
İbrahim'den korku gittiği ve ona müjde
geldiği zaman, Lut kavmi konusunda Bizimle çekişip-tartışmalara
giriyor(du). Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden
(Allah'a) yönelen biriydi. "Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek
şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek
bir azab gelmiştir." (Hud Suresi, 74-76)
Allah'ın elçilerinin getirdikleri helak haberi,
bir başka surede şöyle haber verilir:
Dediler ki: "Gerçekte biz,
suçlu-günahkar olan bir topluluğa gönderildik. Ancak Lut ailesi
hariçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız. Ama karısını
(kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o, geride kalanlardandır." (Hicr
Suresi, 58-60)
Allah, içinde müminlerin bulunduğu bir toplumu
asla helak etmeyeceğini Kuran'da bildirmektedir. Bu nedenle Allah
gönderdiği haberci meleklerle Hz. İbrahim'e ve Hz. Lut'a ne yapmaları
gerektiğini haber vermektedir. Böylece Hz. Lut ve Hz. İbrahim o
bölgeden ayrılarak hicret etmişlerdir.
Hz. İbrahim'in Oğulları: Hz.
İsmail ve Hz. İshak
Hz. İbrahim'e gelen elçiler, gerçekte onun daha
önceden Allah'a etmiş olduğu duanın icabetini müjdelemişlerdir.
Bu dua, Hz. İbrahim'in Allah'tan salih bir varis istemesidir:
"Rabbim, bana salihlerden armağan
et" (Saffat Suresi, 100)
Hz. İbrahim, Allah'tan, özellikle kendi soyundan
bir evlat değil, salih bir insan istemektedir. Hz. İbrahim'in Allah'a
olan duası, kendisinden sonra dini ayakta tutacak herhangi bir salih
Müslümandır. Hz. İbrahim'in bir evlat beklentisi içinde olmadığı,
elçilere verdiği cevaplardan da anlaşılmaktadır. Elçiler kendisini
"bilgin bir çocukla" müjdelediklerinde, "Bana
ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?"
(Hicr Suresi, 54) diye cevap vermiştir. Ancak Allah Hz. İbrahim'e
mümin bir soy yaratmak istemiş, bu nedenle bir mucize gerçekleştirerek
kısır ve yaşlı olan hanımını çocuk sahibi olmaya elverişli kılmıştır.
Ve daha önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi bu müjdeyi elçileri
vasıtasıyla haber vermiştir:
"Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik."
(Saffat Suresi, 101)

Göklerin ve yerin yaratıcısı,
dünyada ve ahirette benim velim Sensin. Müslüman olarak
benim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat.
(Yusuf Suresi, 101) |
Hz. İbrahim'de gördüğümüz bu örnek, onun soyundan gelen Hz. Zekeriya
için de geçerlidir. Allah Kuran'da Hz. Zekeriya'nın duasını ve daha
sonradan onu salih bir çocukla müjdelenmesini şöyle haber verir:
(Bu,) Rabbinin, kulu Zekeriya'ya rahmetinin
zikridir. Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman; Demişti ki:
"Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle
tutuştu; ben Sana dua etmekle mutsuz olmadım. Doğrusu ben, arkamdan
gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısırdır.
Artık bana Kendi katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı
olsun. Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu razı olunan
kıl. (Allah buyurdu:) "Ey Zekeriya, şüphesiz Biz seni, adı Yahya
olan bir çocukla müjdelemekteyiz; Biz bundan önce ona hiçbir adaş
kılmamışız. Dedi ki: "Rabbim, karım kısır iken, benim nasıl oğlum
olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım." (Ona gelen melek:)
"İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: -Bu Benim için kolaydır, daha
önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım." (Meryem Suresi,
2-9)
Hz. İbrahim gibi Hz. Zekeriya da Allah'tan salih
birer varis istemişlerdir. Hiç unutulmamalıdır ki, eğer bir insana
Allah hidayet vermemişse, hiç kimse onu doğru yola eriştiremez.
Nitekim Allah Kuran'da "... Allah, dilediğini
hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir."
(Kasas Suresi, 56) şeklinde buyurmaktadır. Rabbimiz bu konuda
bizlere Hz. Nuh'un oğlunu da bir örnek olarak vermiştir. Bu kişi,
Hz. Nuh gibi samimiyeti, sabrı, tevekkülü ve güzel ahlakıyla alemlere
örnek kıldığı, kıymetli bir elçisinin oğludur. Ancak Hz. Nuh'un
kendisini çağırdığı hidayet yoluna uymamış ve inkarcılardan olmuştur.
Allah Hz. Nuh'un oğlunu tufanda diğer inkarcılar ile birlikte helak
etmiştir. (Hud Suresi, 43)
Rabbimiz Hz. İbrahim'i ise salih çocuklarla müjdelemiştir.
Kuran'da Allah'ın peygamberlik makamıyla şereflendirdiği bu mübarek
kulların Hz. İsmail ve Hz. İshak oldukları bildirilmektedir. Onlar
da Hz. İbrahim gibi Allah'a olan bağlılıkları, güzel ahlakları ve
teslimiyetleri ile seçkin kılınan kutlu elçilerdir. Kuran'da Hz.
İbrahim'in Hz. İshak ve Hz. İsmail ile müjdelendikten sonra Rabbimize
olan samimi duası ve şükrü şu şekilde haber verilmektedir:
"Hamd, Allah'a aittir ki, O, bana
ihtiyarlığa rağmen İsmail'i ve İshak'ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim,
gerçekten duayı işitendir." (İbrahim Suresi, 39)
Rabbimiz Kuran'da Hz. İsmail'in;
"hayırlı olanlardan olduğu" ve "alemlere
üstün kılındığı"nı bildirir. Ayetlerde İsmail Peygamber için
"vaadinde doğruydu ve gönderilmiş bir peygamberdi"
(Meryem Suresi, 54-55) şeklinde buyurulmaktadır. Allah Kuran'da
Hz. İsmail'den razı olduğunu da tüm insanlara bildirmektedir.

Rabbi ona: "Teslim ol"
dediğinde (O:) "Alemlerin Rabbine teslim oldum"
demişti. Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup
da: "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti,
siz de ancak Müslüman olarak can verin" (diye benzer
bir vasiyette bulundu.) (Bakara Suresi, 131-132) |
Hz. İshak henüz Hz. İbrahim hayatta iken, Rabbimiz ona Hz. Yakub'u
armağan etmiştir. Hz.Yakub da Allah'ın peygamberlik makamıyla şereflendirdiği
salih bir mümindir. Allah Kuran'da bu seçkin kulunun üzerindeki
nimetini tamamladığını (Yusuf Suresi, 7) bildirmektedir. Hz.Yakub
ayetlerde Allah'a olan samimi imanı, katıksızca ahiret yurdunu anan
ihlas sahibi bir kul oluşu (SadSuresi, 46) ile övülen mübarek bir
insandır. Allah, Hz. İshak'ın ve Hz. Yakub'un üstün ahlak özelliklerini
ayetlerde şöyle haber verir:
Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki
asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık.Ve gerçekten onlar,
Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır. (Sad Suresi,
46-47)
Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne
de Yakub'u; her birini salihler kıldık. Ve onları, Kendi emrimizle
hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri,
namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi.
(Enbiya Suresi, 72-73)
Biz ona, salihlerden bir peygamber
olarak İshak'ı da müjdeledik. (Saffat Suresi, 112)
Kuran'da Hz. İbrahim her işinde Rabbimize yönelmesi,
samimi ve içten bir şekilde O'na dua etmesi ve Allah'a imanda kararlı
olması ile övülmektedir. Hz.İbrahim başına gelen her türlü zorluk
ve sıkıntı karşısında gösterdiği teslimiyetli tavrı tüm iman sahipleri
için bir örnektir. Hz. İbrahim'in çocukları ile ilgili duası da
bu samimiyeti açıkça göstermektedir:
"Rabbimiz gerçekten ben çocuklarımdan
bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim;
Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım). Böylelikle
Sen insanların bir kısmının kalblerini onlara ilgi duyar kıl ve
onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler."
(İbrahim Suresi, 37)
Allah Hz. İbrahim'in ve soyunun üzerindeki büyük
lütfunu Yusuf Suresi'nde şu şekilde bildirir:
Böylece Rabbin, seni seçkin kılacak,
sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve
daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi
senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette
Rabbin bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Yusuf Suresi, 6)
Allah diğer ayetlerde Hz. İbrahim'in soyu hakkında
şöyle buyurur:
Biz ona İshak'ı ve Yakub'u armağan
ettik ve onun soyunda peygamberliği ve Kitabı kıldık, ecrini de
dünyada verdik. Şüphesiz o, ahirette salih olanlardandır. (Ankebut
Suresi, 27)
Güç ve basiret sahibi olan kullarımız
İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten Biz onları,
katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri
kıldık. Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı
olanlardandır. (Sad Suresi, 45-47)
Böylelikle, onlardan ve Allah'tan
başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı ve (oğlu) Yakup'u
armağan ettik ve her birini peygamber kıldık. Onlara rahmetimizden
armağan(lar) bağışladık ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik.
(Meryem Suresi, 49-50)
Rabbimiz ayetlerde Hz. İbrahim'in ailesini alemlere
üstün kıldığını, kitap ve hikmetle desteklediğini ve onlara büyük
bir mülk nasip ettiğini bildirmektedir:
Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u,
İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti. (Al-i
İmran Suresi, 33)
Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından
insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu Biz, İbrahim ailesine
Kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik. (Nisa
Suresi, 54)
İman edenler ve imanlarını zulümle
karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete
ermişlerdir. Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir.
Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin,
hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. (Enam Suresi, 82-83)
Sonra gelenler arasında ona (hayırlı
ve şerefli bir isim) bıraktık. İbrahim'e selam olsun. Biz, ihsanda
bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz o, Bizim mü'min olan
kullarımızdandır. (Saffat Suresi, 108-111)
Allah, Hz. İbrahim'i güzel, hayırlı ve temiz bir
soy ile ödüllendirmiştir. Kavmi itaatsiz, kibirli ve Allah'ı inkarda
direnen bir topluluk iken, Hz. İbrahim'in kendinden sonra kavmine
mirasçı bırakacağı oğulları ise peygamber olarak seçilmiştir:
Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan
ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun
soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u
hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.
(Enam Suresi, 84)
Hz. İsmail ve Hz. İshak, Hz. İbrahim ile birlikte
insanları Allah'a iman etmeye davet etmişlerdir. Hz. İsmail, babası
Hz. İbrahim ile birlikte kutsal Kabe'yi inşa etmiştir.
|