HAZRETİ
SÜLEYMAN
HZ. SÜLEYMAN VE HZ. ZÜLKARNEYN ARASINDAKİ BENZERLİKLER
Dünyada büyük bir hakimiyet kurduğu,
Kuran'da bildirilen bir diğer Müslüman lider de Hz. Zülkarneyn'dir.
Hz. Süleyman'ın hayatı ile Hz. Zülkarneyn'in hayatı arasında birçok
yönden büyük benzerlikler bulunmaktadır.
Yeryüzünde İktidar Sahibi Olmaları
Allah Hz. Zülkarneyn'e de, aynı Hz. Süleyman'a olduğu gibi, "yeryüzünde
sapasağlam bir iktidar" (Kehf Suresi, 84) vermiştir. Ayette
geçen "sapasağlam" ifadesiyle hem ekonomik, hem askeri, hem de siyasi
açıdan güçlü bir iktidarın önemine dikkat çekilmiş olabilir. Hz.
Zülkarneyn bu gücü sayesinde doğudan batıya büyük bir coğrafyaya
hakim olmuş, nizam vermiş bir liderdir. (Hz. Zülkarneyn hakkında
detaylı bilgi için bkz. Kehf Suresi'nden Ahir Zamana İşaretler,
Harun Yahya, 2001, Kültür Yayıncılık)
Akıllı Ve İmanlı Liderler Olmaları
Kuran'da Hz. Zülkarneyn'e "herşeyden bir yol
(sebep)" (Kehf Suresi, 54) verildiği bildirilir. Bu ifadeyle,
Hz. Zülkarneyn'in ferasetli, basiretli, herşeye çözüm bulan, akıllı
bir lider olduğuna işaret edilmektedir. Hz. Süleyman da, Kuran'da,
cinlerin, şeytanların yönlendirilmesinden devlet yönetimine kadar
her konuda akıl örnekleri anlatılan bir peygamberdir.
Hz. Zülkarneyn, kitap boyunca ihtişamını anlattığımız Hz. Süleyman
gibi çok güçlü ve tüm dünyaya nam salmış bir devletin başındadır.
Kuran'da diğer kavimlerin ondan yardım talebinde bulunduğu ve karmaşık
gibi gözüken sorunlarına çözüm istedikleri haber verilmektedir.
Yönetimi altında bulunmayan topluluklarca dahi "yeryüzünde bozgunculuğu
ve fitneyi önleyen bir kişi" olarak tanınmakta, sıkıntı içinde olan
halklar ona başvurmaktadırlar. Kehf Suresi'nde "iki seddin önünde,
hemen hemen hiçbir sözü anlamayan" şeklinde tanıtılan bir kavmin
ondan yardım istediği şöyle bildirilir:
Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Ye'cuc ve
Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında
bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?" (Kehf Suresi, 94)
Üstün
Askeri Güçleri
Kitabın önceki bölümlerinde detaylı olarak gördüğümüz gibi Hz.
Süleyman'ın çok güçlü orduları bulunmaktadır. Neml Suresi'nde şu
şekilde bildirilir:
Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz
ki, onların karşı koymaları mümkün değil ve biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış
ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız. (Neml Suresi, 37)
Hz. Zülkarneyn'in de Hz. Süleyman gibi çok büyük bir askeri güce
sahip olduğunu yine Kehf Suresi'ndeki bazı ayetlerden anlarız:
… Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları)
ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin."
Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azablandıracağız, sonra Rabbine
döndürülür, O da onu görülmemiş bir azabla azablandırır." (Kehf
Suresi, 86-87)
Hz. Zülkarneyn yeryüzünde bozgunculuk çıkaran inkarcı toplulukları
azaba uğratmakta, onların insanlara zulmetmelerine izin vermemektedir.
Bunu da büyük askeri gücü sayesinde gerçekleştirmektedir. Bu ayetlerden,
dünya hakimi olacak bir devletin çok büyük bir askeri
güce sahip olması gerektiği anlaşılmaktadır.
Adaletle Hükmetmeleri
Hz. Süleyman'ın adil yönetimini önceki sayfalarda detaylarıyla
anlattık. Hz. Zülkarneyn'in uygulamalarının çok adaletli, hakkaniyetli
olduğunu da Kuran'da anlatılan kıssasından anlamaktayız. Hz. Zülkarneyn'in
kendisinden bozgunculuğa karşı yardım isteyen bir halka, hemen yardım
etmesi bunun delillerindendir. Her iki kıssada da adil bir yönetime
dikkat çekilmesi ise şunu göstermektedir: Dünyanın dört bir yanında
güvenliği, huzuru, adaleti ve istikrarı sağlayabilmek için askeri
ve polisiye güçle birlikte, çok güçlü bir hukuk sistemi de büyük
bir önem taşır.
|
Şeyh Ali Bedevi'nin
celi sülüs levhası, Zümer Suresi 53. ayet: (Benden
onlara) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran
kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah,
bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir."
|
Hediye Kabul Etmemeleri
Hz. Süleyman'ın Sebe Melikesi'nin gönderdiği hediyeyi kabul etmediğini
ve hediyeleri getiren elçilere çok hikmetli bir karşılık verdiğini
belirtmiştik. Hz. Süleyman'ın cevabı şu şekildedir:
(Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldiği zaman: "Sizler
bana mal ile yardımda mı bulunmak istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği,
size verdiğinden daha hayırlıdır; hayır, siz, hediyenizle sevinip
öğünebilirsiniz" dedi. (Neml Suresi, 36)
Hz. Zülkarneyn de yapacağı yardım karşılığında kendisine vergi
vermek isteyen bu kavme şu karşılığı vermiştir:
Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla
yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır… (Kehf Suresi,
95)
Hediyeyi kabul etmeyip, bu teklifi yapan kişilere tüm mülkün tek
sahibinin Allah olduğunu hatırlatmaları onların samimi birer Müslüman
olduklarının bir delilidir. Bu örnekler her Müslüman lider için
çok önemli öğütler taşımaktadır.

|
Size verilen herhangi bir şey,
dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah
katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir...
(Şura Suresi, 36)
Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha
ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, herşeye güç
yetirendir.
(Ahzab Suresi, 27)
|
Daima Allah'a Yönelip Dönmeleri
Hz. Süleyman'ın güzel ahlak özelliklerinin anlatıldığı bölümde,
onun her an Allah'a yönelip dönen, ihlas sahibi bir kul olduğunu
ayetlerle açıklamıştık. Süleyman Peygamber herhangi bir başarı elde
ettiğinde, bir zafer kazandığında ya da Allah'tan kendisine bir
nimet verildiğinde hemen Allah'a yönelip O'nu tesbih etmekte, tüm
gücün Allah'a ait olduğunu zikretmektedir. Hz. Zülkarneyn de aynı
güzel ahlaka sahiptir. Söz konusu kavmi bozgunculardan korumak için
yaptığı seddin etkili olması karşısında Allah'ı şöyle zikretmiştir:
Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç
yetirebildiler. Dedi ki: "Bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin
va'di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va'di haktır."
(Kehf Suresi, 97-98)
Cinlere Hükmetmeleri
Bilindiği gibi Peygamberimiz, geçmişte yeryüzünde büyük hakimiyet
kurmuş iki liderin Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn olduğunu bildirmiştir.
Bu durumda Hz. Süleyman'da olduğu gibi, Hz. Zülkarneyn döneminde
de cinler üzerinde bir hakimiyet kurulmuş olması söz konusu olabilir.
İnsanların, kendilerine karşı Hz. Zülkarneyn'den yardım istedikleri
Yecüc ve Mecüc isimli kavmin de bir cin topluluğu olma ihtimali
olabilir.
Bu iki kıssada ve özellikle de Hz. Süleyman'la ilgili anlatılanlarda
yoğun olarak cinler konusundan söz edilmesi, muhtemelen ahir zamana
da işaretler içermektedir. Allah, ahir zamanda da cinleri ve şeytanları
insanların hizmetine verecek olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
Katran Veya Erimiş Bakır Madeni Kullanmaları
Hz. Zülkarneyn, Yecüc ve Mecüc'ü, ayette "aynel kıtri" olarak geçen
maddeyi kullandığı bir set inşa ederek etkisiz hale getirmiştir:
"Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit
düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar
(bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş
bakır dökeyim." (Kehf Suresi, 96)
"Aynel kıtri" kelime anlamı olarak "erimiş bakır madeni"nin yanı
sıra "katran" manasına da gelmektedir. Kuran'da Hz. Zülkarneyn'in
kullandığı "aynel kıtri"nin Hz. Süleyman'ın da emrine verildiği
şöyle bildirilir:
Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü
bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini
(aynel kıtri) ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle
iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak
olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık. (Sebe Suresi, 12)
Hem Hz. Zülkarneyn'in hem de Hz. Süleyman'ın "aynel kıtri"yi kullanması
dikkat çekici bir benzerliktir. Hz. Süleyman, emrine verildiği bildirilen
bu madde sayesinde kendi dönemindeki cinler ve şeytanlar üzerinde
hakimiyet kurmuş olabilir. "Aynel kıtri" olarak geçen bu maddenin
katran olma ihtimali vardır. Katran "gömlekleri
katrandandır..." (İbrahim Suresi, 50) ayetiyle bildirildiği
gibi cehennemde de bulunan bir maddedir.
Ayette Hz. Süleyman'ın emrine verilen bu maddeden bahsedildikten
hemen sonra, cinlerin de ona hizmet ettiğinden söz edilmesi dikkat
çekicidir. Hz. Süleyman da, Hz. Zülkarneyn de cinleri kontrol altına
almak için bu maddeyi kullanmış olabilirler. Bu maddenin, cinlere
etki eden bir özelliği olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
Ayetteki "aynel kıtri" ifadesi ile eritilmiş
bakır ya da katranın Hz. Süleyman'ın ve Hz. Zülkarneyn'in emrine
verildiği bildirilmektedir. Resimlerde bakır ve katranın kullanımıyla
ilgili örnekler görülmektedir. |
Ahir Zamana Yönelik Müjdeler
Hz. Süleyman'ın ve Hz. Zülkarneyn'in yaşadıkları dönemlerde gerçekleşmiş
olan bu dünya hakimiyeti tüm Müslümanlar için çok büyük bir müjdedir.
Çünkü bu kıssalarda ahir zamana yönelik önemli işaretler bulunmaktadır.
Allah'ın sınırlarını titizlikle koruyan, İslam ahlakını dünya üzerinde
hakim kılmak için ciddi bir çaba sarf eden ve hiçbir zorluk karşısında
yılgınlık göstermeyen Müslümanlar, tarihin her döneminde mutlaka
üstün geleceklerdir. Allah'ın yardımı ve desteği mutlaka onların
yanında olacaktır. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn yukarıda saydığımız
özelliklerinin dünyadaki karşılığını güçlü bir hakimiyetle (ve elbette
Allah'ın diğer pek çok manevi lütfu ile) almışlardır. Ahir zamanda
aynı hakimiyet Allah'ın izniyle mutlaka gerçekleşecektir. Bu, Allah'ın
iman edenlere bir vaadidir. Bu hakimiyeti gerçekleştirecek olanlar
ise, Peygamberimizin çeşitli hadislerinde de işaret edildiği gibi,
söz konusu üstün vasıfları asırlardır karakterinde taşıyan şerefli
Türk Milleti olacaktır.
Üç kıtaya nizam vermiş Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı olan
Türk Milleti, İslam ahlakını tüm dünya üzerinde hakim kılacak ve
dünya halklarının özlemini çektikleri huzuru, barışı, sevgi ve neşe
dolu bir dünyayı mutlaka oluşturacaktır. Adaletli, hoşgörülü, merhametli
ve inanç sahibi Türk Milleti, bu görevi hakkıyla yerine getirecektir.
KURAN'DA TARİF EDİLEN İKİ FARKLI
YÖNETİM
Yönetim şekilleri hakkında Kuran'da
haber verilen iki önemli örnek vardır. Bunlardan biri Sebe Melikesi'nin
ülkesindeki yönetim, diğeri ise Firavun'un baskıcı yönetimidir.
Hz. Süleyman'ın Güneş'e tapan Sebe Ülkesi'ni iman etmeye çağıran
bir mektup yollamasının ardından gelişen olaylar, bu devletin yapısı
hakkında bazı fikirler vermektedir.
Sebe Melikesi'nin yanında kavmin önde gelenlerinden oluşan bir
grup bulunmaktadır. Sebe Melikesi Hz. Süleyman'dan gelen mektubu
okuduktan sonra bu gruba danışmaktadır. Yani bu devlette tek bir
hükümdarın karar hakkı söz konusu değildir, hükümdarla birlikte
devletin yönetiminde söz sahibi olan bir grup da vardır. Sebe Melikesi,
yanındakilerin fikrine önem vermekte, onlar da Melike'nin otoritesine
ve kişiliğine saygı göstermektedirler. Bu yönüyle, Sebe Devleti'nde
demokrasi benzeri bir yönetim şekli uygulanmış olması mümkündür.
Firavun'un yönetim tarzı ise ilk bakışta Sebe Devleti'ndekine benzer
gibi gözükür. Onun yanında bulunan önde gelenlerin de yönetimde
çok büyük bir etkiye sahip oldukları görülmektedir. Ancak bu kişiler
Firavun'u yanlış yönlendirmekte, ona, fitne ve zulme sebep olacak
emirler vermektedirler. Araf Suresi'nde Firavun'a şu şekilde hitap
ettikleri bildirilir:
Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver
(vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla." (Araf
Suresi, 111)

Kuzey Afrika, 12. yy. Londra, Spink
Koleji
Neml Suresi, 36-39. ayetler arası
Neml Suresi'nde, Sebe Melikesi ile Hz. Süleyman arasındaki
görüşme haber verilir. Bu görüşmede Sebe Melikesi Hz. Süleyman'ın
zenginliğine ve gücüne şahit olmuştur.
|
Firavun dönemindeki yönetim tarzını oligarşi olarak tanımlamak
mümkündür. Oligarşi, "azınlık yönetimi" demektir. Bir sistemde,
siyasi güç sadece sınırlı bir grubun elinde ise, o sistem bir oligarşidir.
Oligarşinin gücü ise çoğu zaman askeri veya maddi gücünün miktarı
ile doğru orantılıdır. Oligarşide yönetici kadrosu birkaç kişiden
oluşabileceği gibi daha geniş kapsamlı da olabilir. Ancak her koşulda
halka oranla bu küçük bir azınlıktır. Bu kişiler halkı kendi menfaatlerine
göre, keyfi olarak yönetirler. Firavun düzeni de ayetlerden görüldüğü
gibi bir oligarşidir.
"Firavun'a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar
büyüklendiler. Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu." (Müminun
Suresi, 46) ayetinde bildirildiği gibi, Firavun ve çevresi
de kendi isteklerini zorbalıkla yaptıran bir topluluktu. Firavun'un
yanındaki danışmanlar, büyücüler ve askerlerden oluşan oligarşik
sınıf, halkın Firavun sistemine bağlı kalması için onu fikri yönden
egemenlik altına almış, kitlelere Firavun'un üstün bir varlık olduğu
yalanını telkin etmişti. Firavun ve yakın çevresi halka zulmetmekteydi.
Bunu haber veren ayet şöyledir:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden)
başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları
korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde
büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (Yunus
Suresi, 83)
Firavun sisteminin zalimliğini gösteren çok açık başka bir kanıt
da, ülkedeki insanları, ırk veya inançlarına göre "fırkalara" (zümrelere)
ayırması ve bir kısmına kasıtlı olarak zulmetmesidir. Özellikle
İsrailoğulları'nı hedef alan bu zulümden bir ayette şöyle söz edilir:
Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş
ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir
bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını
diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı. (Kasas Suresi, 4)
Araf Suresi'nin 127. ayetinde ise Firavun'un, "kahir bir üstünlüğe"
sahip olduğu bildirilir. Bu kahredici üstünlük Firavun'un güçlü
ordusundan kaynaklanmaktadır. Bu sistemin ne kadar gelişmiş ve gücün
ne kadar büyük olduğunu Firavun'un askerlerine verdiği emirlerden
anlayabiliriz:
Bunun üzerine Firavun da şehirlere (askerler)
toplayıcılar gönderdi. (Şuara Suresi, 53)
Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver,
şehirlere de toplayıcılar yolla." (Araf Suresi, 111)
Yukarıdaki ayetlerin de işaret ettiği gibi, Firavun çok baskıcı
bir devlet mekanizmasına ve özellikle istihbarat sistemine sahipti.
Öyle ki; belli bir hiyerarşi içinde ülkenin en ücra köşelerini bile
denetleyebiliyordu. Bu denetim, Firavun yönetiminin katı disiplinini
ve baskıcı uygulamalarını da göstermekteydi.
Sebe Melikesi'nin Hz. Süleyman ile görüştükten sonra, Allah'a iman
ettiğini ve Hz. Süleyman'a tabi olduğunu belirtmesi ise, Sebe Ülkesi'nde
bu tarz bir baskının söz konusu olmadığına bir işaret olabilir.
Sebe Melikesi'nin bu sözleri Kuran'da şöyle bildirilir:
... Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim;
(artık) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim
oldum." (Neml Suresi, 44)
Sebe Devleti'nin yönetim şekli, ayetlerden de anlaşıldığı gibi,
dönemin şartlarına göre "demokratik" ruha sahip bir sistemdir. Firavun
sisteminin aksine, insanlar üzerinde bir baskı mevcut değildir.
Devlet yönetiminde en önemli kararların dahi istişare ile alındığı,
devlet kademeleri arasında uyum ve işbirliğinin sağlandığı, karşılıklı
hoşgörünün, vicdan özgürlüğünün yaşandığı, hakların gözetildiği
bir modeldir. Allah bizlere Firavun ve Sebe kıssalarındaki farklı
sistemleri açıklayarak, hem din ahlakına şiddetle karşı olan bir
sistemi, hem de din ahlakına yatkın bir toplum yapısının temel esaslarını
öğretmektedir.
SEBE HALKININ UĞRADIĞI SON
Sebe Devleti'nin çok güçlü ordulara
sahip olduğundan çeşitli ayetlerde bahsedilir. Sebe ordusunun komutanlarının
Kuran'da aktarılan bir ifadesi, bu ordunun son kararı Sebe Melikesi'ne
bıraktığını göstermektedir. Komutanlar, Sebe'nin kadın yöneticisine
(Melikesi'ne) şöyle derler:
... Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş
konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız).
(Neml Suresi, 33)
Ancak Sebe Devleti'nin bu askeri gücü onlara hiçbir fayda sağlamamış
ve peygamberlerinin uyarılarını dinlemeyen ve Allah'ın nimetlerine
nankörlük eden Sebe halkı, nesiller sonra korkunç bir sel felaketiyle
cezalandırılmıştır. Kuran'da Sebe halkının yaşadığı yerler şöyle
tarif edilmektedir:

Kuran'da bahsedilen Arim selinin
ardından Marib Barajı'nın yıkılması, Sebe Ülkesi'nin sular
altında kalmasına neden oldu ve tüm şehir harap oldu.
|
Andolsun, Sebe' (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir
ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik
ki:) "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir
ve bağışlayan bir Rabb(iniz var)." (Sebe Suresi, 15)
Yukarıdaki ayetlerde de vurgulandığı gibi, Sebe halkı, estetik
yönüyle çarpıcı, bereketli bağ ve bahçeleri olan bir toprakta yaşıyordu.
Ticaret yolları üzerinde bulunan ve bu nedenle de refah düzeyi oldukça
yüksek olan Sebe Ülkesi, dönemin en gözde beldelerinden biriydi.
Hayat şartlarının ve ortamın böyle olumlu olduğu ülkede Sebe halkına
düşen, ayette bildirildiği gibi "Rablerinin rızkından yemek ve O'na
şükretmek"ti. Ama öyle yapmadılar ve nankörlerden oldular. Ayetlerde
Sebe halkının tavrı şu şekilde haber verilir:
Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece Biz de onlara
Arim selini gönderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli,
acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye
dönüştürdük. Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık.
Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız? (Sebe
Suresi, 16-17)
Sebe halkı, başarılarını ve zenginliklerini kendi çabalarının bir
sonucu sandılar. Yüz çevirmelerinin karşılığını ise ayette bildirildiği
gibi büyük bir selle aldılar ve helak oldular. Bu Allah'ın inkar
eden tüm kavimlere verdiği İlahi bir karşılıktır. Allah'ın nimetlerine
nankörlük eden, elçilerin gösterdiği hidayet yoluna uymayan ve gönderilen
kitapları inkar eden her halk, mutlaka bu yaptıklarının karşılığını
hem dünyada hem de ahirette alacaktır. Bu adetullahın (Allah'ın
kanununun) bir sonucudur. Allah Hud Suresi'nde şu şekilde buyurmaktadır:
Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız
(geçmişteki) nesillerin haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış,
(hala izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerlebir edilmiş,
kalıntısı silinmiş) dir. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi
nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah'ı
bırakıp da taptıkları ilahları, onlar a hiçbir şey sağlayamadı,
'helak ve kayıplarını' arttırmaktan başka bir işe yaramadı. (Hud
Suresi, 100-101)
Arim Seli İle Helak Olan Sebe Kavmi
Tarihi
kaynaklara göre Sebe halkı, Güney Arabistan'da yaşamış olan dört
büyük uygarlıktan birisidir. Sebe halkı, tarihte medeni bir kavim
olarak bilinmişlerdir. Bu kavmin en önemli eserlerinden olan Marib
Barajı da, ulaştıkları teknolojik seviyenin önemli göstergelerindendir.
Sebeliler daha uygarlıklarını kurma aşamasındayken buraya bir baraj
inşa etmiş, sulama yapmaya başlamış ve bu baraj sayesinde de çok
ileri bir refah seviyesine kavuşmuşlardı.
Marib'deki bu barajın yüksekliği 16 metre, genişliği
60 metre ve uzunluğu da 620 metreydi. Hesaplara göre baraj aracılığıyla
sulanabilen toplam alan 9.600 hektardı ki, bunun 5.300 hektarı güney,
geri kalanı ise kuzey ovasına aitti. Bu iki ova, Sebe kitabelerinde
bazen "Marib ve iki ova" diye anılırdı.15
İşte Kuran'daki "sağdan ve soldan iki bahçe" ifadesi, muhtemelen
bu iki vadideki gösterişli bağ ve bahçelere işaret eder. Bu baraj
ve sulama tesisleri sayesinde bölge, Yemen'in en iyi sulanan ve
en verimli kesimi olarak ün yapmıştı.
Bu baraj, MS 5 ve 6. yüzyıllarda geniş çaplı onarımlar görmüştü.
Ancak bu onarımlar barajın MS 542 yılında yıkılmasını önleyemedi.
Bu tarihte yıkılan baraj, Kuran'da bahsedilen "Arim seli"ne yol
açmış ve büyük tahribata neden olmuştu. Sebe halkının yüzlerce seneden
beri işletmekte olduğu bağları, bahçeleri ve tarım alanları tamamen
yok olmuştu. Barajın yıkılmasından sonra Sebe kavminin de hızlı
bir gerileme sürecine girdiği görülmektedir; barajın yıkılmasıyla
başlayan bu sürecin sonunda Sebe Devleti'nin de sonu gelmiştir.
Bu tarihsel gerçekler ışığında Kuran ayetlerini incelediğimiz zaman,
ortada çok büyük bir uyum olduğunu görürüz. Arkeolojik bulgular
ve tarihsel gerçekler, Kuran'da yazanlara işaret etmektedir. Kuran'da
Sebe kavmine gönderilen azaptan "Seyl-ül Arim" yani "Arim seli"
olarak bahsedilmektedir. Kuran'da geçen bu ifade, aynı zamanda bu
selin meydana geliş şeklini göstermektedir. Zira "Arim" kelimesinin
bir anlamı da baraj ya da settir. Dolayısıyla "Seyl-ül Arim" ifadesi
de, setin yıkılması sonucunda meydana gelen bir sele işaret etmektedir.
"Kutsal Kitap Doğruyu Söyledi" (Und Die Bibel Hat Doch Recht) kitabının
yazarı Alman arkeolog Werner Keller de, Arim selinin Kuran'a uygun
olarak gerçekleştiğini kabul ederek şöyle yazar:
"Böyle bir barajın olması ve yıkılarak şehri tamamen harap etmesi,
Kuran'daki bahçe sahipleriyle ilgili verilen örneğin gerçekten de
meydana geldiğini kanıtlıyor." 16
Sebe halkının yaşadığı ve artık tümüyle ıssız bir harabe konumuna
gelmiş olan Marib, şüphesiz, Sebe halkıyla aynı hatayı işleyen tüm
insanlar için bir ibrettir. Onlar Allah'ın nimetlerine nankörlük
edip zalimlerden olmalarının karşılığını bu felaket ile almış, sahip
oldukları tüm zenginliklerini bir anda kaybetmişlerdir. (Detaylı
bilgi için Bkz. Kavimlerin Helakı, 6. Baskı, Harun Yahya, 2001,
Vural Yayıncılık)
--------------------------------------------------------
15. "Marib", Islam Ansiklopedisi:
Islam Alemi, Tarihi, Cografya, Etnografya ve Bibliyografya Lugati
(Encyclopedia of Islam: Historical, Geographical, Ethnographical
and Bibliographic Dictionary of the Islamic World), vol. 7, 323-39.
16. Werner Keller, Und die Bibel hat doch recht (The Bible as History;
a Confirmation of the Book of Books) (New York: William Morrow,
1956), 207.
|