HAZRETİ
MUSA
Hz. Musa'nın Doğumu
Hz. Musa bir önceki bölümde anlattığımız gibi çok
zor bir ortamda dünyaya geldi. Dünyaya geldiği anda dahi hayatı
tehlikedeydi. Firavun tüm yeni doğan erkek çocukları öldürüyor,
kız çocukları ise kölelik yapması için sağ bırakıyordu. İşte, Hz.
Musa böyle bir tehlike içinde kölelerin arasında öldürülme tehdidiyle
yaşamaya başladı. Annesi de Hz. Musa için endişe ediyordu. Bu endişesi
Allah'tan aldığı ilhama kadar da sürdü:
Musa'nın annesine: "Onu emzir, şayet
onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü
onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden)
kılacağız" diye vahyettik (bildirdik). (Kasas Suresi, 7)
Allah, Hz. Musa'nın annesine eğer korkarsa ne yapacağını
söylemişti. Eğer Firavun'un adamları Hz. Musa'nın doğduğunu öğrenirse
onu sandığın içine koyacak ve suya bırakacaktı. Hz. Musa'nın annesi
aldığı vahiy doğrultusunda öyle de yaptı. Çünkü oğlunun hayatından
endişe ediyordu. Hz. Musa'yı bir sandığa koydu ve akmakta olan Nil'in
sularına bıraktı. Akıntının onu nasıl ve nereye götüreceğini bilmiyordu.
Fakat Rabbimizin ilhamı ile, sonunda tekrar kendisine geri döneceğini
ve peygamber olacağını biliyordu. Herşeyi yaratan ve onlara nizam
veren Allah, onu ve Hz. Musa'yı da yaratmış, kaderlerinin nasıl
olduğunu da ona bildirmişti. Allah daha sonra doğumuyla ilgili bu
gerçeği Hz. Musa'ya şöyle hatırlatacaktı:
"Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik,
(şöyle ki:)"
"Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın;
onu Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır..." (Taha
Suresi, 38-39)
Burada
üzerinde durulması gereken önemli bir konu, kaderdir. Ayette Allah
Hz. Musa'nın annesine oğlunu suya bırakmasını söylemiş ve sonunda
onu Firavun'un alacağını ve onun kendisine geri dönüp elçilerden
olacağını bildirmişti. Yani Hz. Musa doğduğunda onun bir sandık
içinde suya bırakılacağı, Firavun'un onu bulacağı, sonunda ise Hz.
Musa'nın bir peygamber olacağı belliydi. Çünkü Allah onun kaderini
öyle belirlemişti. Allah bunu Hz. Musa'nın annesine bildirdi.
Burada Hz. Musa'nın hayatındaki tüm detayların
en ince ayrıntısına kadar Allah katında kaderde takdir edildiğine
ve aynen takdir edildiği gibi gerçekleştiğine dikkat etmek gerekir.
Allah'ın Hz. Musa'nın annesine ilettiği vahyin gerçekleşmesi, sayısız
şartın tam kaderde tespit edildiği şekilde meydana gelmesi ile olmuştur.
Hz. Musa'nın Firavun'un adamlarından kurtularak,
suda boğulmadan Firavun'un sarayına kadar gitmesi için:
- Bebek yaştaki Hz. Musa'nın bindirildiği sandık su almamalıdır.
Bunun için sandık ustasının sandığı suda yüzebilecek uygun ölçülerde
yapmış olması gereklidir. Öte yandan sandığın şekli de yüzme
hızı açısından önemlidir. Ne çok daha hızlı yüzüp Firavun'un
olduğu yeri geçecek ne de yavaş olup geri kalacak şekilde olmalıdır.
Tam olması gereken hızda hareket edecek şekilde yapılmış olmalıdır.
Bunların hepsi de sandığı yapan ustanın kaderinde tespit edilmiş
detaylardır. O da bu sandığı tam yapması gereken şekilde yapmıştır.
- Sandığı sürükleyen akıntı ne daha hızlı ne de daha yavaş olmalı,
nehrin suları tam gerekli hızda ilerlemelidir. Yani Nil'in debisini
oluşturan yağışlar da tam bu şekilde Allah'ın yarattığı kader
ölçüsünde belirli bir hesap ile olmuştur.
- Esen rüzgarlar da sandığı yine tam gerektiği şekilde etkilemelidir.
Yani rüzgar da bir kader doğrultusunda esmektedir. Ne çok esip
sürüklemeli, ne ters esip yönünü değiştirmeli ne de yavaş esip
hızını azaltmalıdır.
- Nil boyunca başka kimse bu sandığı bulmamalıdır. Yani sakıncalı
hiç kimse oradan geçmemeli, oradan geçmekte olan hiç kimse de
ona rastlamamalıdır. Dolayısıyla Nil çevresinde yaşayan herkes
bir kader doğrultusunda oradan geçmeyecek veya sandığı görmeyecektir.
Nitekim bu şart da Allah'ın tespit ettiği kadere göre gerçekleşmiştir.
- Hz. Musa'nın hayatı gibi Firavun ve ailesinin hayatı da bir
kader doğrultusundadır. Onlar da tam olmaları gereken saatte
ve olmaları gereken yerde olmalı ve Hz. Musa'yı bulmalıdırlar.
Belki Firavun ailesi Nil kenarına daha erken gelmeyi planlamış
olabilir. Onların gecikmesine sebep olan da kaderlerindeki işi
yaparak olması gerekeni sağlamıştır.
Bunların hepsi Firavun'un Hz. Musa'yı bulmasını
sağlayan sebeplerden birkaçıdır. Hepsi de Allah'ın Hz. Musa'nın
annesine daha önceden vahyettiği söze uygun olarak tam gerektiği
şekilde gerçekleşmiştir. Gerçekte Allah'ın Hz. Musa'nın annesine
verdiği söz de ve gerçekleşen tüm diğer olaylar da, Allah'ın ezelde
tespit ettiği kadere göre olup bitmiştir.
Hz. Musa'nın kaderinde olan olaylar sadece buraya
kadar anlattığımız gibi hadiseler değildir. Hayatının her anı belli
bir kader çizgisiyle örülmüştür. O ne doğduğu yeri, ne doğduğu yılı,
ne kendi kavmini ne de anne ve babasını seçmiştir. Bunların tümünü
Allah takdir etmiş ve yaratmıştır.
Daha ince ve detaylı olarak düşündüğümüzde kaderin
hayatın her anına nasıl mutlak şekilde hakim olduğunu daha yakından
hissedebiliriz. Bu kıssa da bunu çokça hatırlatarak üzerinde düşünülmesini
sağlar. Allah, Hz. Musa kıssasındaki tüm bu detaylarla, aslında
Kendisinin, tüm insanların ve tüm kainatın kaderini de önceden takdir
ettiğini bizlere hatırlatmaktadır.
Nasıl Hz. Musa Nil'de kaderin sevkiyle hareket
ediyorsa Firavun ve ailesi de onunla karşılaşacakları yere kaderleri
doğrultusunda gitmişlerdir. Ayetlerde Firavun ailesinin, aynen Allah'ın
daha önce Hz. Musa'nın annesine vahyettiği gibi davrandıkları, yani
onu bilmeden himaye altına aldıkları şöyle anlatılır:
Nihayet Firavun'un ailesi, onu (ileride
bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye
sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir
yanılgı içindeydi. Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de, senin
için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur
veya onu evlat ediniriz." Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda
değillerdi. (Kasas Suresi, 8-9)
Böylece Firavun ve ailesi, kaderlerinin nereye
gittiğini bilmeden ancak o kadere tabi bir şekilde Hz. Musa'yı buldular
ve onu evlatlıkları olarak yanlarına aldılar. Hatta Hz. Musa'yı
kendileri için bir fayda getirir umuduyla yanlarında tuttular.
Diğer tarafta ise Hz. Musa'nın annesi oğlunun durumunu
bilemediği için endişe içindeydi. Allah onun bu duruma dayanması
için kalbini pekiştirdiğini bildirmiştir:
Musa'nın annesi ise, yüreği boşluk
içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı
ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu)
açığa vuracaktı. Ve onun kız kardeşine: "Onu izle," dedi. Böylece
o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi. Biz, daha
önce ona süt analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) "Ben, sizin
adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek)
bir aileyi size bildireyim mi?" dedi. Böylelikle, gözünün aydın
olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah'ın va'dinin hak olduğunu bilmesi
için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
(Kasas Suresi, 10-13)
Bebek yaştaki Hz. Musa, kendisine gelen hiçbir
süt annesine yönelmemiş, hiçbirinin sütünü içmemişti. Çünkü, Allah
ona sadece annesinin sütünü içecek şekilde bir kader belirlemişti.
Bu olay da insanların tüm isteklerinin Allah'ın belirlediği kadere
göre yaşandığının bir örneğidir. Hz. Musa sonunda annesine ilham
ile bildirildiği gibi tekrar kendi ailesine geri dönmüş oluyordu.
Allah, Hz. Musa kıssasında, zor gibi gözüken olayları
kolaylıkla yarattığını ve şer gibi gözüken olayları kolaylıkla hayra
çevirdiğini insanlara göstermektedir. Bir annenin, bebeğinin zalim
askerler tarafından öldürülme tehlikesiyle yüz yüze gelmesi, bunun
ardından bebeği kurtarmak için onu nehre yapayalnız bırakması, bebeğin
ülkenin en güçlü ailesi tarafından bulunup evlat edinilmesi ve sonra
başka hiçbir anneden süt emmeyen bebeğin tekrar annesine geri dönmesi…
Bu olayların hepsi ayrı birer mucizedir. Bizlere Allah'ın takdir
ettiği kaderdeki kusursuzluğu göstermektedir. Kaderin her detayı
mümin olanlar için hayırla gelişir. Bu örnekte gördüğümüz gibi Allah
kimi zaman bu hayrı hiç umulmadık sebepleri vesile ederek gerçekleştirmektedir
Hz. Musa'nın Mısır'dan
Kaçışı
Allah Kuran'da Hz. Musa ile ilgili şöyle bir olayı
haber verir:
(Musa) Halkının haberi olmadığı
bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu;
bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından
olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine
ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) "Bu şeytanın
işindendir; o, gerçekten açıkca saptırıcı bir düşmandır" dedi. (Kasas
Suresi, 15)
Bu olayda Hz. Musa kendi taraftarlarından birisinin
kavgasına şahit olur. Kimin haklı kimin haksız olduğuna bakmadan,
kendi taraftarlarından olanın yanında yer alır. Diğer taraftaki
kişiye yumruk atar ve onu istemeden öldürür. Hz. Musa büyük bir
hata yaptığının farkına varır. Bu olayda, Allah bize bir ders vermekte
ve bir insanı haksız olmasına rağmen sırf kendi taraftarlarından
olduğu için desteklemenin yanlışlığını öğretmektedir. Hz. Musa,
kendi taraftarlarından olanı üstün tutan davranışını "şeytan işi"
bir şey olarak nitelendirmektedir.
Burada eleştirilen yaklaşım, gerçekten de tarih
boyunca insanlığa hep kin ve savaş getirmiştir ve getirmeye devam
etmektedir. İnsanların adalet ve hakka göre değil, her ne surette
olursa olsun kendi ailesini, aşiretini, kavmini, yandaşlarını veya
ırkını haklı çıkarmaya yönelik saplantıları, tarihteki çatışma ve
zulümlerin en büyük sebebidir.
Hz. Musa şeytanın insana vermeye çalıştığı bu kötü
duygunun bir zulüm olduğunu vicdanıyla hemen anlamış, şeytanın kışkırtmasıyla
işlediği hatadan dolayı tevbe edip Allah'a sığınmıştır. Kıssanın
devamında Hz. Musa'nın bu örnek ve vicdanlı tavrı şöyle anlatılır:
Dedi ki: "Rabbim, gerçekten, ben kendi
nefsime zulmettim, artık beni bağışla." Böylece (Allah) onu bağışladı.
Şüphesiz. O, bağışlayandır, esirgeyendir. Dedi ki: "Rabbim, bana
verdiğin nimetler adına, artık suçlu günahkarlara destekçi olmayacağım."
(Kasas Suresi, 16-17)
Hz. Musa yaptığı hatayı, bir kişiyi sadece kendi
taraftarlarından olduğu için koruduğunu ama aslında adaleti ayakta
tutması gerektiğini anlamıştı. Fakat o taraflı yaklaşım Mısır'da
da hakimdi. Hz. Musa, onlardan birisini yanlışlıkla öldürmüştü.
Şimdi onlar kendi ırklarını tutacakları için Hz. Musa'nın öldürülmesini
isteyebilirlerdi. Bu ihtimal, ona korku vermişti:
Böylece şehirde korku içinde (çevreyi)
gözetleyerek sabahladı. Derken, bir de baktı ki, dün kendisinden
yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor.
Musa, ona dedi ki: "Sen açıkca bir azgınsın." (Kasas Suresi, 18)
Böylece Hz. Musa ile Firavun kavmi arasındaki ayrılma
başladı. Hz. Musa kendisine Firavun ve çevresi tarafından bir zarar
geleceği endişesiyle geceyi geçirdi. Gündüz vakti yukarıdaki ayetlerde
bildirilen olay gerçekleşti: Bir gün önce yardım ettiği kişi yine
başka birisi için Hz. Musa'dan yardım istedi. Çünkü Hz. Musa ayetin
ifadesiyle onun taraftarlarındandı ve aynı bir gün önce yaptığı
gibi o gün de kendisine yardım edeceğini düşündü. Fakat Hz. Musa
kendi taraftarlarından olan kişinin hatalı olduğunu bildiği için
ona yardım etmedi. Asıl suçlu olan bu kişi ise hemen Hz. Musa'nın
aleyhine dönüp onu eleştirdi. Onu eleştirirken bir gün önce ona
yardım ederken yanlışlıkla adam öldürmesini de Hz. Musa aleyhine
bir delil olarak kullandı:
Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam)ı
yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: "Ey Musa dün birini öldürdüğün
gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca
bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun."
(Kasas Suresi, 19)
Hz. Musa, Mısır halkından birisini yanlışlıkla
da olsa öldürmüş bir insan konumundaydı. Firavun ve önde gelenler
de Hz. Musa'nın cezalandırılmasını ve hatta öldürülmesini görüşmeye
başladılar. Bu konuşmaları duyan bir kişi Hz. Musa'ya gelerek onu
uyardı. Öldürülmekten endişe eden Hz. Musa şehirden ayrılıp Mısır'dan
uzaklaştı:
Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak
gelip dedi ki: "Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda
aralarında görüşmektedirler, artık sen çık git; gerçekten ben sana
öğüt verenlerdenim. "Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek
çıkıp gitti: "Rabbim, zalimler topluluğundan beni kurtar" dedi.
(Kasas Suresi, 20-21)
Hz. Musa'nın yaşamıyla ilgili bu gerçekler, bizlere
onun karakteri hakkında da bilgi vermektedir. Ayetlerde Hz. Musa'nın
kişiliğine dair bilgiler verilmekte ve onun heyecanlı bir yapıya
sahip olduğu anlaşılmaktadır. Kavga eden iki kişiden hemen taraftarlarından
olanı tutmuş, diğerini bir yumrukla öldürmüş, öldürülmekten endişe
edinerek Mısır'dan çıkmıştır. Bunları yaparken Hz. Musa'nın hep
heyecan içinde olduğu görülmektedir. Daha sonra Allah kendisiyle
konuşmuş ve onu eğitmiştir Hz. Musa, Allah dışında kimseden korkmamış
ve Allah'a tam anlamıyla tevekkül etmeyi öğrenmiştir. Bu, Allah'ın
bir insanın karakterini geliştirmesinin ve olgunlaştırmasının güzel
bir örneğidir.
Medyen'e Gidişi
ve Orada Kalması
Hz. Musa, kendisini yetiştiren Firavun ve kavmini
terk ettikten sonra, başka bir yere, Medyen'e doğru yönelmişti.
(Medyen, Mısır'ın doğusunda, Sina çölünün ardında yer alan bir bölgedir.
Günümüzde coğrafi konum olarak Ürdün'ün güney ucuna karşılık gelmektedir.)
Medyen suyunda hayvanlarını sulayamayan iki kadın
gördü. Kadınlar çobanlardan çekiniyorlardı, bu nedenle onların yanına
gidip sahip oldukları sürüyü sulayamıyorlardı. Fakat, Hz. Musa'nın
ayetlerde anlatıldığı gibi, son derece güvenilir ve nezih bir görüntüsü
vardı. Bu nedenle kadınlar onunla konuşmaktan çekinmediler. Kadınlar
Hz. Musa'ya hayvanlarını sulamaya kendilerinin gitmek zorunda olduğunu
çünkü babalarının yaşlı bir kişi olduğunu, ancak çobanlar olduğu
için sürülerini sulayamayacaklarını anlattılar. Bunun üzerine Hz.
Musa kadınlara yardım edip onların hayvanlarını suladı:
Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta
olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanları
su başına götürmekten çekinen) iki kadın buldu. Dedi ki: "Bu durumunuz
ne?" "Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız;
babamız, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır." dediler. Hemencecik onların
sürülerini suladı... (Kasas Suresi, 23-24)
Burada Hz. Musa'nın nezaketli, ince düşünceli ve
yardımsever karakterinin bir örneğini görüyoruz. Dikkat edilirse
bu olayda Hz. Musa, hiç tanımadığı iki yabancı kişiye giderek onlarla
diyalog kurmuş, onlara yardımcı olmuş ve saygılarını kazanmıştır.
Öte yanda ayette "çobanlar" olarak tanımlanan kişilerin ise Hz.
Musa'nın tam aksi yönde bir tavır sergiledikleri anlaşılmaktadır.
Kadınlar, Hz. Musa ile diyalog kurabilmelerine rağmen, bu kişilerin
yanına bile yaklaşmamışlardır. Söz konusu kişiler; dış görünüm itibariyle
güven vermeyen kimseler olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
Demek ki bir Müslümana yakışan tavır, ayette "çobanlar"
olarak tarif edilen bu kişilere benzer tavırlardan şiddetle kaçınmak,
öte yandan Hz. Musa'yı örnek alarak alabildiğince nezaketli, ince
düşünceli, halden anlayan, nezih, bakanın hemen güveneceği bir görüntü,
üslup ve tavır geliştirmektir.
Bu arada Hz. Musa'nın, Allah'a tamamen teslim olmuş
bir ruh hali içinde olduğuna da dikkat etmek gerekir. Hz. Musa doğup
büyüdüğü ülke olan Mısır'ı tümüyle terk etmiş durumdaydı. Şimdi
ise nasıl bir hayatı olacağı henüz belli değildi. Bundan sonra hayatının
eskisi gibi olmayacağı kesindi. Ama Allah'ın kaderinde nasıl bir
hayat hazırladığını henüz o da bilmiyordu. Rabbimize şöyle dua etti:
...sonra yine gölgeye çekilerek dedi
ki: "Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım." (Kasas
Suresi, 24)
İnsanın duasındaki samimiyet, Allah'ın herşeye
kadir olduğunu, hayır ve şerrin ancak O'dan geldiğini ve O'ndan
başka hiçbir dost ve velisi olmadığını kavraması ve hissetmesiyle
alakalıdır. İşte Hz. Musa'nın üstteki ayette belirtilen duası, bu
sırrı tamamen anlamış ve tam olarak Allah'a teslim olarak yapılmış
bir duadır. Allah onun bu samimi duasına icabet etmiş ve Hz. Musa'ya
rahmetini açmıştır.
Hz. Musa'nın yeni tanıştığı iki kadına karşı gösterdiği
nezaket, onun için yeni bir hayata vesile olmuştur. Hz. Musa dinlenirken
daha önce yardım ettiği kadınlardan biri gelerek yaptığı yardım
karşılığında mükafatlandırmak için babasının onu davet ettiğini
söylemiştir:
Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri,
(utana utana) yürüyerek ona geldi. "Babam, bizim için sürüleri sulamana
karşılık sana mükafat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi.
Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: "Korkma"
dedi. "Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun." (Kasas Suresi, 25)
Hz. Musa Rabbimize, O'ndan gelecek olan her hayra
muhtaç olduğunu belirterek dua etmişti. Ve Allah Hz. Musa'nın duasına
icabet ederek, öldürülme korkusunun ardından kendini güvende hissedeceği
ve ona yardımcı olacak birilerini gösterdi. Hz. Musa'nın güçlü ve
insanlara güven veren bir hal ve tavrı vardı. Zaten kadınlar da
çobanlardan çekinmelerine rağmen Hz. Musa'dan çekinmemişler, ona
güvenmişler ve onunla konuşmuşlardı. Hatta kadınlardan biri Hz.
Musa'nın güçlü ve güvenilir olmasından söz ederek onun ücretle tutulması
için babasına istekte bulunmuştu:
O (kadın)lardan biri dedi ki: "Ey
babacığım, onu ücretli olarak tut; çünkü ücretle tuttuklarının en
hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri)dir." (Kasas Suresi,
26)
Kadın bu ifadesiyle, Hz. Musa'yı güvenilir bir
insan olarak gördüğünü babasına da açıkça ifade etmişti. Bunun üzerine
yaşlı adam Hz. Musa'nın emin bir insan olduğuna kanaat getirerek,
onu kızı ile evlendirme kararı aldı. Hz. Musa'nın güvenilir görüntüsü,
bu karara vesile oldu ve yaşlı adam ona şöyle bir teklifte bulundu:
(Babaları) Dedi ki: "Doğrusu ben,
sekiz yıl bana hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan
birini sana nikahlamak istiyorum; şayet on (yıl)a tamamlayacak olursan,
artık o da senden. Ben sana zorluk çıkarmak istemem; beni de inşaAllah
salih olanlardan bulacaksın."
(Musa) Dedi ki: "Bu, benimle senin
aranda olan (bir antlaşma)dır. Bu durumda iki süreden hangisini
yerine getirirsem, artık bana karşı bir haksızlık söz konusu olamaz.
Allah, söylediklerimize vekildir." (Kasas Suresi, 27-28)
Hz. Musa Kuran'dan salih bir Müslüman olduğunu
anladığımız yaşlı adamın teklifini kabul etti. Ve yaşamının bundan
sonraki bölümünü Medyen'de geçirmeye başladı. Allah onu ilk başta
öldürülme tehlikesindeyken Nil'in sularıyla taşımış, orada boğulma
tehlikesindeyken Firavun'un sarayına götürmüştü. Mısır'da tekrar
öldürülme tehlikesindeyken yine kurtarmış, Medyen'de güvenliğe çıkarmıştı.
Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine
daha hayırlısı vardır ve onlar o günün korkusuna karşı güvenlik
içindedirler. (Neml Suresi, 89)
Tuva Vadisine
Gelmesi ve İlk Vahiy
Hz. Musa yaşlı kişiyle yaptığı anlaşmaya uydu.
Yıllarca Medyen'de kaldı. Konuştukları süre dolunca artık Hz. Musa'nın
anlaşması da sona ermiş oluyordu. Süre tamamlanınca Hz. Musa ve
ailesi Medyen'den ayrıldılar. Hz. Musa ailesiyle yolda giderken,
yakınından geçtiği Tur Dağı tarafında bir ateş gördü. Hz. Musa bu
ateşi gidip getirebileceğini, ondan ısınabileceklerini ya da orada
bulunan kişilerden bir haber alabileceğini düşündü:
Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp
ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü.
Ailesine: "Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya
bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm." dedi.
(Kasas Suresi, 29)
Hani Musa ailesine: "Şüphesiz ben
bir ateş gördüm" demişti. "Size ondan ya bir haber veya ısınmanız
için bir kor ateş getireceğim." (Neml Suresi, 7)
Hani bir ateş görmüştü de, ailesine
şöyle demişti: "Durun, bir ateş gördüm; umulur ki size ondan bir
kor getiririm veya ateşin yanında bir yol-gösterici bulurum." (Taha
Suresi, 10)
Musa kıssasındaki bu olay, bizlere Hz. Musa'nın
bir başka örnek tavrını göstermektedir. Hz. Musa, etrafındaki olayları
dikkatli bir biçimde izleyen, karşılaştığı olaylardan sonuç çıkarabilen
bir insandır. Bunun sebebi ise, olayları Allah'ın belli bir kadere
göre ve hikmetle yarattığını bilmesidir. Bunun için olaylara ve
nesnelere istifade etmek mantığıyla yaklaşmıştır. Dağda bir ateş
görüp bu gördüğü olayı değerlendirmesi ve ateşin yanına gitmesi
dikkatli mümin tavrının bir örneğidir. Hz. Musa'nın, ateşin yanına
giderken ailesinin güvenliğini düşünerek onları yanına almaması
ve tek başına gitmesi de yine Allah'ın ona verdiği aklın bir örneğidir.
|