HAZRETİ İSA ALLAH'IN OĞLU DEĞİLDİR
ALLAH'IN PEYGAMBERİDİR
İZNİK'TEN BUGÜNE ÜÇLEME KARŞITI HIRİSTİYANLAR
çleme
inancı asırlar boyunca Hıristiyan dünyasında pek çok kişi, topluluk
ya da mezhep tarafından reddedildi. Kimi topluluklar üçleme inancının
tamamen karşısında yer aldılar, kimileri ise bu yanlış inancın bazı
bölümlerini reddettiler. Üçleme inancını reddeden topluluklar tarihin
her döneminde büyük baskılarla karşılaştı. Topraklarından sürüldüler,
afaroz edildiler, diri diri yakıldılar, işkencelerle öldürüldüler.
Ancak baskılar onları tarih sahnesinden silmeye yetmedi. Üçleme
karşıtlarının çok büyük bir bölümü inançlarına sadık kaldılar ve
"Allah birdir, tektir" demekten vazgeçmediler. Kitabın önceki bölümlerinde
üzerinde durduğumuz Ariusçular, söz konusu "anti-Triniteryen" (Üçleme
karşıtı) Hıristiyanların öncüleriydiler. Daha sonra da Ariusçuların
izinden giden birçok grup ortaya çıktı.
Anti-Triniteryenler

Konsiller Hıristiyan tarihinde önemli dönüm noktaları
olmuştur. İznik, Kadıköy, Whitby gibi, 1870 yılındaki
yaklaşık bir yıl süren VatikanKonsili de Katolik düşüncenin
günümüzdeki şeklini almasında büyük rol oynamıştır.
|
Arius'un ardından ortaya çıkan anti-Triniteryen
akımlardan biri İrlanda'da kurulan Kelt Kilisesi idi. (Celtic Church
of Ireland) Bu kilise, Kıta Avrupası'ndan tamamen izole edilmiş
bir halde, "Ariusçu" çizgide kuruldu ve gelişti. Katolik Kilisesi'nin
İrlanda Kelt Kilisesi'ni resmi olarak egemenliği altına aldığı 664
yılına kadar, Üçleme inancı İrlanda'ya yabancıydı.
İrlanda Kilisesi'nin
Nasrani öğretisine paralelliğini gösteren önemli bir özelliği vardı:
Yahudi kaynaklarına olan sadakat. Kelt Kilisesi, "Hz. İsa'nın Yahudi
hükümlerine titizlikle uyduğuna" inanıyor, bu nedenle de Eski Ahit'e
büyük önem veriyordu.78 Bu eğilim o kadar
güçlüydü ki, Kilise'nin Roma'nın egemenliği altına girdikten sonra
bile devam etti. 754 yılında bazı Katolik rahipler "İrlandalı rahiplerin
Kilise'nin kutsal metinlerini önemsemediklerini, Kilise önderlerinin
yazılarını reddettiklerini ve konsillerin kararlarını dikkate almadıklarını"
belirterek bundan şikayet ediyorlardı.79 Ancak
Kelt Kilisesi'nin bu direnişi de kısa bir süre sonra kırıldı. Böylece
Katolik Kilisesi dördüncü yüzyılda başlayan bir süreç ile tüm sözde
"yanlış yola sapan"ları bir şekilde tasviye etmiş oluyordu. Oysa
bu tasviye edilen akımlar, Hz. İsa'yı ilahlaştıran batıl öğretiyi
reddediyor, bir ve tek olarak Allah'a iman etmeyi tebliğ ediyorlardı.
Katolik Kilisesi bu şekilde Batı dünyasının en büyük otoritesi haline
geldi.
Ortodokslar ve Protestanlar
(Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin
ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz
ve yardımcınız yoktur.
(Bakara Suresi, 107)

|
Katolik Kilisesi'nin söz konusu egemenliği, dokuzuncu
yüzyılda kendi içinde gerçekleşen bir ayrılma ile sarsıldı. Uzunca
bir süredir Roma Kilisesi ile ihtilaf halinde olan Doğu Kiliseleri
-ki bunlar İstanbul, Kudüs, Antakya ve İskenderiye Patrikleri'ne
bağlıydılar- Roma Katolik Kilisesi'nden kesin olarak ayrıldı. Roma
Kilisesi ile Doğu Kiliseleri arasındaki bu çatışma aslında siyasi
kökenliydi; Roma İmparatorluğu'nun Batı ve Doğu olarak ikiye ayrılmasından
sonra ortaya çıkmıştı. Asırlar boyunca da iki tarafın arasında çeşitli
anlaşmazlıklar gelişmişti. Sonunda Roma Kilisesi'nin Kutsal Roma
Cermen İmparatorluğu'nu kutsaması sonucunda iki taraf arasındaki
bağlar tamamen koptu. İki taraf arasındaki pek çok farktan en belirgini,
Roma Kilisesi'nin kutsal dil olarak Latince'yi Doğu Kiliseleri'nin
ise Yunanca'yı kullanmalarıydı.
Doğu Kiliseleri ya da diğer isimleriyle Ortodoks
Kiliseler, Roma'dan koptuktan sonra kendi aralarında bir hiyerarşi
oluşturamadılar. İstanbul'daki Patrikhane her zaman daha üstün gibi
göründü, ama diğerleri kendi içlerinde bağımsızdılar. Dahası, zamanla
yeni kopmalar oldu ve ulusal kiliseler oluştu. Ermeni, Rum, Bulgar,
Sırp, Rus gibi uluslar, farklı dönemlerde kendi milli kiliselerini
kurdular.
Katolik Kilisesi ise başka hiçbir kalıcı parçalanmayla
karşılaşmadan 16. yüzyıla kadar Avrupa'daki egemenliğini korudu.
1520'lerde Almanya'da ortaya çıkan Martin Luther adlı bir rahip
bu egemenliği sarsan kişi oldu. Önce Luther'in sonra da Calvin ve
Zwingli gibi rahiplerin önderliğinde gelişen "Protestan" akım, Roma
Kilisesi'nin ve Papa'nın otoritesine karşı büyük bir isyandı. İsyan
büyük olduğu kadar kanlıydı da; Avrupa bir yüzyılı aşkın bir süre
Katoliklerle Protestanların bitmek tükenmek bilmeyen savaşlarına
sahne oldu. "Dini" gibi gözüken bu savaşların ardında ise yine siyasi
hesaplar, Papa'nın boyunduruğu altında yaşamayı ve ona vergi vermeyi
istemeyen prenslerle, bu egemenliği yitirmek istemeyen çevrelerin
çıkar çatışmaları yatıyordu. İki taraf arasındaki en kanlı hesaplaşma,
1618'den 1648'e kadar aralıksız süren ve bu yüzden de Otuz Yıl Savaşları
olarak bilinen mücadeleydi. Avrupa nüfusunun üçte birinden fazlasının
ölümüyle sonuçlanan bu kanlı dönemden sonra iki taraf arasında kalıcı
bir uzlaşma sağlandı. Otuz Yıl Savaşları'nın sonunda imzalanan ünlü
Westphalia Barışı ile sağlanan denge, o zamandan bu yana da fazla
değişmedi.
Dediler ki: "Allah oğul edindi."
O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde
her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir.
(Bakara Suresi, 116)

|
Protestanlar Papa'nın otoritesini reddederken onun
yerine bir başka otorite koymamışlardı. Bu nedenle Protestanlık,
Katolik Hıristiyanlıktaki hiyerarşinin aksine son derece dağınık
ve "liberal" bir din olarak gelişti. Hemen her ülke kendisine ulusal
bir kilise kurdu. Bunların yanında daha pek çok farklı mezhep ve
akım gelişti. Bu nedenle bugün Protestanlığın yüzlerce türü, yüzlerce
farklı Protestan kilisesi vardır. Bunların büyük kısmı da Kuzey
Avrupa'da ve ABD'de faaliyet gösterir.
Protestanlığın ortaya çıkışı üçleme karşıtı akımlar
açısından da önemliydi. Protestanlar, belirttiğimiz gibi, kendilerini
Katolik Kilisesi'nin egemenliğinden kurtardılar. Bu hem hiyerarşik
hem de temel Hıristiyanlık inanışları açısından büyük bir özgürlüktü.
Artık Kutsal Kitab'ı kendileri okuyorlar ve kendileri yeni baştan
yorumluyorlardı. Bunun sonucunda bazı Protestanlar, çok az bir bölümü
de olsa, çok önemli bir gerçeği fark ettiler: Katolik inancının
temelini oluşturan üçlemenin Yeni Ahit'te bir dayanağı yoktu. Hatta
bazı pasajların bu inancı yalanladığı ortadaydı. Bu pasajlarda Allah'ın
"Bir ve Tek" olduğu anlatılıyor, "Üçlü birlik" inancına ise Yeni
Ahit'in temel mantığı içinde bir yer verilmiyordu.
İşte bazı Protestanlar, aslında çok azı, bu sonucu
çıkardılar ve üçlemeyi reddettiler. Böylece Üniteryen (Birlemeci)
Kiliseler doğdu.
"Tevhidi Savunan" Hıristiyanlar
Protestan Reformu'nun ardından Hıristiyanlar Yeni
Ahit'i, Katolik inançlarından bağımsız olarak okumaya başladılar.
Bunun sonucunda da İtalya'da, üçlemenin yanlışlığı sonucuna inanan
ilk Hıristiyan akım gelişti. Lelio Socianus (1525-1562) ve kuzeni
Fausto Socianus (1539-1604) tarafından başlatılan akım, kurucularının
isminden dolayı Sosyanizm (Socianism) olarak bilindi. Sosyanistler
gizli toplantılar yoluyla yayıldılar. The Catholic Encyclopedia
bu akımın inancını şöyle özetliyor:
(Sosyanistlere göre) Üçleme
diye bir şey yoktu. Hz. İsa Rab ile ya da Kutsal Ruh'la aynı özden
(dolayısıyla Tanrı) değildi... Ölümü ve acı çekmesi insanlara
kurtuluş vermek için değildi.80

Calvin ve Zwingli gibi Luther de Protestanlığın ortaya
çıkışında önemli rol oynamıştır.
|
Sosyanistler çeşitli baskılara
maruz kaldılar. Kilise onları çok geçmeden aforoz etti. Fausto Socianus,
"Allah'tan vahiy alan Hz. İsa, yaşamının kutsallığı ile elbette
diğer insanlardan farklı olacaktır. İlahi vizyona ve İlahi ilhama
sahipti, ama bir yaratıcı kesinlikle değildi. Eşsiz bir yetkiyle
donatılarak insanlığa bir görev dolayısıyla gönderilmişti" diyordu.81
Üçlemeyi reddeden Socianus, Allah'ın Zatı'nın bir olduğunu, üç tane
varlıktan söz etmenin akıl dışı olacağını savunuyordu. Sosyanizm
öğretisi İngiltere'ye kadar ulaştı. Ancak bu durum Kilise'yi çok
rahatsız ediyordu. Norveç Piskoposlar Birliği tarafından bu rahatsızlık
şöyle ifade edilmişti:
Hıristiyanlığı tahrip etmesinden
korkulan Anti-Teslisçiler ve Yeni Ariusçular tarafından saptırılmış
Socian, Hıristiyanların düşüncelerini yoldan çıkarıyor.82
Aynı dönemde Sosyanistlere benzer fikirler yayan,
özellikle üçleme inancına radikal bir biçimde karşı çıkan Cenevreli
Michael Servetus, fikirleri nedeniyle Calvin tarafından kazığa bağlanıp
yakılarak idam edildi. Yakılırken, yazdığı üçleme karşıtı kitap
da göğsüne asılmıştı. Servetus, Hıristiyanlığın İznik Konsili'nde
dejenere edildiğini savunmuş ve bu bozulmadan kurtulmak için İznik
Konsili öncesindeki kaynaklara dönülmesi gerektiğini yazmıştı. 1638'de
Sosyanistlere yönelik saldırılar başlatıldı. Rokow'daki kolejleri
kapatıldı ve tevhidi kabul etmiş pek çok insan diri diri yakıldı.
Sosyanistlerin mirasını devralan Üniteryen (Tevhidçi)
akımı ise 16. yüzyılın sonlarında Transilvanya'da doğdu ve sonra
da başta Polonya olmak üzere Avrupa'nın dört bir yanına yayıldı.
Bir Üniteryen Kilisesi'ne ait internet sitesinde, Üniteryen akımının
ortaya çıkışı şu şekilde anlatılmaktadır:
İlk dönem Hıristiyanları, Hz.
İsa hakkında farklı inançlara sahiptiler. Bunların arasında Hz.
İsa'nın Tanrı olmadığı inancı da vardı. Ancak Baba-Oğul ve Kutsal
Ruh ile anılan üçleme doktrini, zorla kabul ettirilirken, bunun
dışında başka inanca sahip olanlar sapkın olarak ilan edildiler.
16. yüzyıl Hıristiyan hümanistleri İncil'i dikkatle incelediler
ve kutsal metinlerde üçlemeyi bulamadılar. İncillere göre Hz.
İsa'nın da onayladığı gibi, onlar da Tanrı'nın bir ve tek olduğunu
kabul edip onayladılar. Bundan sonra da Üniteryen ismini aldılar.
Üniteryenler, karşılaştıkları ezici Ortodoks karşıtlığına ve zulmüne
karşın, kendi rasyonel fikirlerine uygun olarak kiliseler kurdular
ve din konularında vaazlar verdiler. Herkesin din özgürlüğünü
destekleyecek şekilde davrandılar. İman, Tanrı'nın bir hediyesi
(nimeti) olduğu için, hiç kimse seçmediği bir dine katılması için
zorlanmamalıydı.83

Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini
Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır.
Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
(Bakara Suresi, 112)
|
Polonyalı Üniteryen rahiplerin yayınladığı ve Tek
Tanrı fikrinin önemle vurgulandığı Racovian Catechism adlı belge,
akımın en önemli kaynaklarından biri haline geldi. Bu belgede kefaret
inancı reddediliyordu. Racovian Catechism adlı belgede şunlar belirtiliyordu:
İsa Mesih'e Tanrı'lık isnat
edenlerin fikri yalnızca düz mantığa ters düşmekle kalmaz, aynı
zamanda Kutsal Kitaplara da muhaliftir. Aynı zamanda, sadece Baba'nın
değil, oğlun ve Kutsah Ruh'un, Tek bir Tanrı olan üç farklı varlık
olduğuna inananlar da büyük bir hataya düşmektedirler. Tanrı...
kesinlikle tektir bu yüzden de, üç bağımsız varlık olarak yeni
bir Tanrı açıklamasıyla gelenler tamamen bu özle çelişirler...
İznik Konsili'ne kadar geçen süre içerisinde ve o dönemde yaşayanların
yazılarına göre, Konsil'den bir süre sonraya kadar, Baba gerçek
Tanrı olarak biliniyor ve kabul ediliyordu. Bu fikre karşıt olanlar
ise, sapkın olarak değerlendiriliyordu...84
Üniteryenler 18. ve 19. yüzyılda özellikle de Anglo-Sakson
dünyasında etkili oldular. Önce İngiltere'de sonra da ABD'de Üniteryen
Kiliseler kuruldu. Sadece Hıristiyanların değil, tüm insanların
Allah'a iman ederlerse kurtuluşa ulaşabileceklerine inanan bu kişiler
kendilerini Üniversalist olarak tanımladılar. Birbirlerinden bağımsız
olarak gelişen Üniteryen ve Üniversalist Kiliseleri 1961 yılında
birleşti. The New Catholic Encyclopedia, Üniteryen Kiliselerin
ortak inanışlarını şöyle özetlemektedir:
Hz. İsa (Üniteryenlere göre)
Tanrı'nın biricik Oğlu ve Kurtarıcı değil, ama Yahudi peygamberleri
geleneği içinde yer alan dini bir önderdir. Dolayısıyla "Hz. İsa
ile ilgili din" (yani geleneksel Hıristiyanlık) "Hz. İsa'nın dini"
ile değiştirilmelidir. Kutsal Kitap akıl ve bilim ışığında incelenmeli
ve kesin değişmez bir kaynak olarak değil, insan yazımı bir eser
olarak görülmelidir.85
Kısacası, Üniteryenizm'de Hz. İsa, gerçekte olduğu
gibi, yani bir Yahudi peygamberi olarak kabul edilmekte, Yeni Ahit'te
onun için kullanılan "oğul" kavramı mecazi anlamda anlaşılmaktadır.
Allah'ın bir ve tek olduğu gerçeği doğrulanmaktadır. Bir sitede
Üniteryenlerin inanç esasları şu şekilde tarif edilir:
Üniteryenlerin inanç esasları;
Tanrı'nın birliği, Tanrı'yı ve insanları sevmekten, ebedi bir
hayata inanmaktan ibarettir... Hz. İsa'nın hatırasına saygı gösterirler,
ancak "Tanrı'lığı"nı reddeder ve "yanılmaz" olduğunu kabul etmezler.
Hıristiyan Kutsal Kitap'larını insan tecrübesinin bir belgesi
olarak görür, fakat yazarlarının, insan oldukları için, hata yapabileceklerini
ileri sürerler... Tanrı'nın her dönemde insanlara doğru yolu göstermek
için peygamberler gönderdiğini kabul ederler. İsa Mesihi de bunların
en üstünü olarak görürler...86

Kararları, siyasi ve dini yetkileri nedeniyle adından
en çok söz ettiren engizisyonlardan biri, III. Paulus
tarafından 1542 yılında kurulan Roma engizisyonudur. Bu
engizisyon, Katolik görüşünün dışında her türlü görüşü
savunanlarla, özellikle de Calvin ve Luthercilerle, uzun
yıllar savaştı.
|
Üniteryenlerin Hz. İsa hakkındaki düşünceleri kendi
sitelerinde şu şekilde ifade edilir:
O (Hz. İsa) pek çok Üniteryen
için bir yol göstericiydi ve halen de öyledir... Bizler, Hz. İsa'nın
insani yaşantısını ve öğretilerini büyük Yahudi peygamberler ve
alimler geleneğinin bir devamı olarak anlıyoruz. O bu geleneği
ne yıktı ne de terk etti.87
Üniteryenler geleneksel Hıristiyan inanışlarının
bir bölümünü reddetmekte, inançlarını güzel ahlak, akıl, sağduyu
ve Allah'ın birliği üzerine kurmaktadırlar. Sitelerinde inanışlarını
şöyle ifade ederler:
Biz öncelikle Allah'ın birliğine,
tek ve ancak bir tek Allah olduğuna inanıyoruz. Herhangi bir insan
faydasız felsefeyle bizim kafamızı karıştırmasın diye bu gerçeğe
sonsuz önem veriyoruz ve kendimizi dikkatli olmak zorunda hissediyoruz.
Tek bir Allah'ın olduğu konusu bize oldukça açık görünmektedir.
Bizim anladığımız şey tek bir varlık, tek bir akıl, tek bir fiziksel
varlık, tek bir akıllı vekil olduğudur, ki O hiçbir şeyden ortaya
çıkmamıştır, sınırsız mükemmelliğe sahiptir ve hakimiyet O'na
aittir. Biz üçleme doktrinine karşı çıkıyoruz...88
Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bugün Üniteryenizm
adı altında savunulan görüşlerin bir kısmı da, Allah'a ve O'nun
vahyine imanla bağdaşmayacak bazı unsurlar içermektedir. Kimi Üniteryenler,
dini hükümlerin ve ibadetlerin ortadan kalktığı bir tür "hümanist
din" anlayışına sahiptirler. Bazıları hiçbir mucizeyi kabul etmemekte;
örneğin Hz. İsa'nın babasız doğumunu ve gösterdiği mucizeleri dahi
reddetmektedirler. Bu da Hak'tan bir başka sapmadır. Bu kitapta
da Üniteryenler Hz. İsa dönemindeki gerçek Hıristiyanlığı temsil
eden bir topluluk olarak anlatılmamakta, Üniteryenlerin sadece üçleme
ve kefaret gibi inanışlarla ilgili görüşlerine yer verilmektedir.
Üçlemeyi savunan toplulukların arasında böyle bir akımın bulunması
tabi ki son derece önemlidir, ancak bu gibi grupların Kuran ayetleriyle
çelişen çeşitli batıl inanışlara sahip olduğu da asla unutulmamalıdır.
Tevhide İnanan Bir Hristiyan: Servetus

Eğer Allah, çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından
dilediğini elbette seçerdi. O, yücedir; O, bir olan, kahredici
olan Allah'tır.
(Zümer Suresi, 4)
|
Arius gibi üçleme karşıtı olduğu için bazı çevrelerin
büyük tepkileriyle karşılaşan Hıristiyan ilahiyatçılardan biri Michael
Servetus'tur. (1511-1553) Servetus, asırlardır Kilise tarafından
öğretilen pek çok şeyin İncil'de yer almadığını anlatıyordu. Bu
düşüncelerini tüm dünyaya ilan etmeye karar verdiğinde yirmi yaşlarındaydı.
De Trinitatis erroribus libri vii (Teslisin Hataları) ve
Dialogorum de Trinitate libri ii (Teslis Üzerine İki Diyalog)
adlı kitapları Avrupa'da çok büyük bir yankı oluşturdu. O zamana
kadar hiç kimse böyle cesur bir kitap yazamamıştı. Servetus, Antakya
okuluna bağlı ilk havarilerin yolunu izlediğini söylüyordu. Kilise
bu kitapların ardından Servetus'u uzun süre ülkeden ülkeye sürdü.
Servetus ismini değiştirdi, ama fikirleri hiçbir zaman değişmedi.
İşte bu nedenle de 26 Ocak 1553 yılında Cenova'da yakılarak öldürüldü.
Servetus'un bir diğer özelliği de İslam dinine
duyduğu sevgi ve ilgi idi. Yazılarında İslam dinindeki güçlü tevhid
inancına, Hz. Muhammed (sav)'in sözlerine geniş yer veren Servetus,
işkencelere neden olan Teslisin Hataları kitabında, üçlemeye inanmanın
akla uygun olmadığını şöyle vurguluyordu:
"... Çok saçma olan bu üçleme
geleneği yalnızca Allah'ı tanıyan Müslümanlara çok gülünç geliyor.
Yahudiler de bizim bu hayale bağlılığımızdan ürküyorlar. Üçleme
hakkındaki düşüncelerimize gülüyorlar ve küfür sayıyorlar... Yalnız
Müslümanlar ve İbraniler değil, tarla hayvanları bile halimize
gülüyor, hayvanlar bizim aptalca hayalimizi anlamış olmalı, zira
Rabbin bütün varlıkları bir tek Allah'ı kutsamıştı."89
Yazdıkları ve anlattıkları Servetus'un insanlık
dışı bir şekilde katledilmesine neden oldu. Ancak günümüzde o hala
birçok kişi tarafından Hıristiyan dünyasında "Çağdaş Tevhidçiliğin
kurucusu" olarak kabul edilmektedir.
Yehova Şahitleri
Hıristiyan dünyasında üçleme inancını reddeden
birçok akımdan biri Yehova Şahitleri'dir. Yehova Şahitleri geleneksel
Hıristiyanlıkla birçok konuda uyum içinde olmakla birlikte, üçleme
inancını reddetmeleri nedeniyle Hıristiyan kabul edilmemektedirler.
Oysa Yehova Şahitleri'nin Yahudi ve Hıristiyanlığın dini ve kültürel
öğretilerinden ortaya çıktığı açıktır.
Yehova Şahitleri'ne göre Hıristiyanlıktaki teslis
inancı, Kitab-ı Mukaddes'te var olan bir inanç değildir. Onlar,
eğer insanların bir teslis düşüncesi ön fikrine sahip olmaksızın
Kitab-ı Mukaddes'i (Tevrat ve İncil'i) baştan sona okusalar, hiçbir
şekilde böyle bir düşünceye ulaşmayacaklarını söylerler. Kitap boyunca
üzerinde durduğumuz gibi, teslis inancının Hıristiyanlığa Hz. İsa'dan
sonra dahil edildiği fikrini savunurlar. Yehova Şahitleri'nin tek
Tanrı anlayışı bakımından Yahudilerle benzerliği olsa da, Hz. İsa
hakkındaki inanışları onları Yahudilikten koparır. Yehova Şahitleri
kendilerinin gerçek Hıristiyan olduklarını, diğerlerinin hata içerisinde
olduğunu vurgularlar ve şöyle derler:
Tanrı hakkında Kitab-ı Mukaddes'in
öğretisi ve onun hedefleri açık, anlaşılması kolay ve makuldür;
fakat Hıristiyanlıkta kiliselerin öğretileri böyle değildir; daha
kötüsü Kitab-ı Mukaddes'e aykırıdır. Hıristiyanlık aleminin üçleme
inancı, Tanrı'yı bir Tanrı'da üç esrarengiz şey olarak tasvir eder;
fakat bu öğreti Kitab-ı Mukaddes'te bulunmamaktadır.90
Yehova Şahitleri'nin 2001 yılı istatistiklerine
göre yaklaşık 6 milyon Yehova Şahidi yaşamaktadır.
Üniteryen akımının güçlenmesinde
İslam dininin etkisi
Üniteryen Kilise'nin güç kazanma sürecini incelediğimizde
karşımıza çok ilginç bir bağlantı çıkar: Osmanlı İmparatorluğu'nun
bu akımın güçlenmesindeki etkisi.
Önceki bölümde de üzerinde durduğumuz gibi 16.
ve 17. yüzyıllarda Osmanlı toprağı olan Transilvanya, tevhid inanışlarının
çok güçlendiği bir bölge olmuştu. Florida Üniteryen Kilisesi'nden
rahip Jack Donovan'ın "Islam, US, and Yeats' Dilemma" (İslam, Amerika
ve Yeats'in İkilemi) başlıklı vaazında bu gelişim şöyle vurgulanır:
Polonya, Macaristan ve Transilvanya'daki
bazı reformcu Protestan Hıristiyanlar bir inanç esası olarak "Allah
birdir" demeye başladılar: "Sözde tanrılar yoktur, Allah vardır".
Hıristiyanlıktaki genel inanışlara aykırı bu düşünce işte o günlerde
ortaya çıkmıştı. Ölüme meydan okuyan ifade nereden kaynaklanmıştı?
Protestanlık 1520 ve 1530'larda çok yeni ve üçleme karşıtıyken,
Müslüman Osmanlı İmparatorluğu Hırvatistan, Macaristan ve Transilvanya'yı
fethetmişti.91
Osmanlı topraklarında Hıristiyanlığın içinden doğan
bu tevhid inancını temel alan akımın güç kazanmasının nedeni, birçok
tarihçi ve Üniteryen din adamı tarafından da dile getirildiği gibi
İslam dininin getirdiği hoşgörü ortamıydı. North Unitarian Universalist
Kilisesi'nden (Kuzey Evrensel Üniteryen Kilisesi) Susan Ritchie,
"The Promise of Postmodernism for Unitarian Universalist Theology"
(Postmodernizmin Evrensel Üniteryen Teolojisine Vaatleri) başlıklı
vaazında bu ortamı şöyle vurgular:
Çok sayıda ılımlı uluslararası
tarihçi, Osmanlıların politik himayesinin, Protestanlığın gelişmesine
olanak sağladığını kabul etmekle kalmaz, aynı zamanda Osmanlı
yönetiminin yerel gelenekler ve dinler hakkındaki hoşgörüsüne
bağlı olarak birtakım etkilere sahip olduğunu da kabul eder.92
İslam dinindeki güçlü tevhid inancı, üçleme inancını
reddeden Hıristiyanlar için çok büyük bir güvenceydi. Hoşgörünün
hakim olduğu Osmanlı topraklarında düşüncelerini rahatça ifade edebildiler,
kendi kiliselerini oluşturdular ve Hıristiyan tevhid geleneğini
çok güçlendirdiler.
İslam dini ile
Üniteryen Kilisesi arasındaki bağlantı asırlardır araştırmacıların
çok ilgisini çekmiştir. Örneğin Alexander Sándor Unghváry'nin, The
Hungarian Protestant Reformation in the Sixteenth Century under
the Ottoman Impact, (16. Yüzyılda Osmanlı Etkisi altındaki
Macar Protestan Reformasyonu) adlı kitabında bu konu incelenir.
Unghváry, kitabın önceki bölümlerinde üzerinde durduğumuz tevhid
savunucusu Servetus'un İslam dinine verdiği önemin üzerinde durur.93
Mathurin Veyssiére de la Croze de Sosyanizm ve İslam ilişkisini
temel aldığı eserinde, Transilvanya Üniteryenlerinin, Üniteryenizm
ve Kuran'da öğretilen Allah'ın birliği arasında bir benzerlik olduğunu
kabul ettiklerini iddia etmektedir.94
Üniteryen
din adamı Jack Donovan ise bir vaazında şu konulara dikkat çekmektedir:
İki İslami öğreti yaygın hale
gelmişti ve çok fazla dikkat çekmişti. Birincisi her gün cami
minarelerinden halka okunan ezandaki "Allah birdir, sözde tanrılar
yoktur, Allah vardır. Allah'tan başka ilah yoktur" ifadeleriydi.
Ve ikincisi Kuran'ın apaçık gereği olan ve Hz. Muhammed'in özellikle
vurguladığı nokta, "tüm dinlere gösterilen hoşgörü"dür, çünkü
her din Allah'a bir yanıttır... Bu öğretiler Hz. İsa'nın İncili'ne
uyarlandığında 16. yüzyıl Üniteryenizmini elde edersiniz. Benim
hipotezim, geleneğimizin İslam'a 450 yıllık bir borcu olduğudur...
17. ve 18. yüzyılda yaşamış Avrupalı Sosyanistler, İslam'ı Hıristiyan
kilisesindeki dinsel yozlaşmaların çoğunu düzelten "saf monoteizm"
(Tek Tanrı'lı) olarak yüceltmekten çekinmemişlerdi. Andrew Ramsey
1727'de Sosyanizm'den "İdeal İslam"dan kaynaklanan muhteşem bir
din olarak bahsetmişti. Henry Stubbe, John Toland, Arthur Bury,
William Feke ve Stephen Nye de aynı şekilde İslam'a karşı olumlu
bir bakış açısına sahip olan Sosyanist yazarlardı. Bu yazarlar
teolojik İslam'ı -özellikle de Anglikan Ortodoksluğunda rahatsız
edici buldukları en eski Hıristiyanlıktan sapmaları- aydınlatma
yolu olarak görmüşlerdi.95
Toronto Üniteryen Kilisesi'nden Mark D. Morrison-Reed
ise "The Islamic Connection" (İslami Bağlantı) başlıklı vaazında
İslam dinini şu şekilde anlatmaktadır:
Houston Smith "İslam'ın getirdiği
yeniliğin, putları dini ortamdan kaldırmak ve herkes için görünmeyen
tek bir İlahi Varlık olan Allah'a odaklanmak olduğunu" yazmıştı.
İslam Hıristiyanlıktan farklı olarak şüphe götürmez şekilde Tek
Tanrı'lıdır ve Yahudilikten farklı olarak tek bir halkla sınırlanmamıştır.
İslam dinini bizimkiyle bağlamaya şöyle başlayabiliriz: Allah'ın
birliğini anlama konusunda ortak bir tarihsel temeli paylaştığımızı
kabul etmek.
Hıristiyanlık ve İslam arasında kültürel açıdan
bir köprü oluşmasını sağlayan şey Orta Çağ'daki İslam hoşgörüsüdür.
Bu İspanyol Rönesansı bizim entelektüel atamız olarak iddia ettiğimiz
bir kişiyi- Michael Servetus- etkilemişti. Servetus 1511'de Kuzey
İspanya'da doğmuştu. Servetus'un hayatını etkileyen detayların
bir kısmını bilmemize rağmen fikirlerinin nasıl geliştiğini ya
da Teslisin Yanılgıları adlı kitabını 1531'de bastırmasında hızlandırıcı
faktörün ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz... İslam, Batı'da Servetus'un
fikirlerinin yükselmesine katkıda bulunan politik ve entelektüel
koşulları oluştururken, aynı zamanda Üniteryenizmin Avrupa'nın
batısında gelişmesini ve yayılmasını sağlayan politik koşulları
oluşturmuştu... Bir anlamda biz İslam'a çok şey borçluyuz. İslam'ı
yabancı ve kavranamaz bir şey gibi görmeyi bırakmamız gerekiyor.
Aksine sadece tarihsel olarak bağlantılı olduğumuzu değil, aynı
zamanda bazı ortak değerleri de paylaştığımızı fark etmenin zamanıdır.96
Farklı Üniteryen Kiliselerinden din adamlarının
yaptıkları bu açıklamalar İslam topraklarında yaşanan hoşgörülü
ortamı ve bu iki hak dinin sahip olduğu ortak değerleri gözler önüne
sermektedir.
--------------------------------------------------------------------------
78. Michael
Baigent, Richard Leigh, Henry Lincoln, The Messianic Legacy, s.
157
79. Leslie Hardinge. The Celtic Church in Britain. S.P.C.K. for
the Church Historical Society, London, 1972. s. 37
80. "Socinianism". The Catholic Encyclopedia, copyright
© 1913 by the Encyclopedia Press, Inc. Electronic version copyright
© 1996 by New Advent, Inc. (http://www.newadvent.org/cathen/14113a.htm)
81. Bir İslam Peygamberi, Hz. İsa, Muhammed Ata'ur Rahim, 3. Baskı,
İnsan Yayınları, s. 140
82. Bir İslam Peygamberi, Hz. İsa, Muhammed Ata'ur Rahim, s. 139,
Anti-Trinitarian Biographies, A. Wallace, Introduction, s. 79,
83. Unitarian Community Victoria, http://www.anzua.org/ucv/
84. Muhammed Ata'ur Rahim and Ahmad Thomson, Jesus Prophet of Islam,
s. 187-188
85. "Unitarians". The New Catholic Encyclopedia, http://www.newadvent.org/cathen/15154b.htm
86. "Unitaryenizm", http://dunyadinleri.com/unitaryen.html
87. Unitarian Community Victoria, http://www.anzua.org/ucv/
88. Unitarian Christianity, William Ellery Channing, http://www.uuchristian.org/channing/unitarianchristianity.htm
89. Muhammed Ata'ur Rahim and Ahmad Thomson, Jesus Prophet of Islam,
s. 167
90. Yehova Şahitleri resmi Web sayfası, "Christendom Has Betrayed
God and the Bible", http://www.watchtower.org/library/pr/index.htm
91. Jack Donovan, "Islam, US, and Yeats' Dilemma", http://www.uuf.org/Sermon01/011104sIslam,Us,andYeats'Dilemma.htm
92. Susan Ritchie, The Promise of Postmodernism for Unitarian Universalist
Theology, Journal of Liberal Religion Summer 2002, http://www.nuuc.org/academic.html
93. Susan Ritchie, The Promise of Postmodernism for Unitarian Universalist
Theology, http://www.nuuc.org/academic.html
94. Susan Ritchie, The Promise of Postmodernism for Unitarian Universalist
Theology, http://www.nuuc.org/academic.html
95. Jack Donovan, "Islam, US, and Yeats' Dilemma", http://www.uuf.org/Sermon01/011104sIslam,Us,andYeats'Dilemma.htm
96. Mark D. Morrison-Reed, The Islamic Connection, http://www.firstunitariantoronto.org/Sermons/Th_%20Islamic_Connection.htm
|