HAZRETİ
İSA GELECEK
Hazreti İsa'yı Nasıl Tanıyabiliriz?
Hazreti İsa'yı Kimler Tanıyabilecektir?
Önceki bölümlerde Hz. İsa'nın ölmediğini, Allah'ın
katına yükseltildiğini ve yeryüzüne yeniden döneceğini Kuran'dan
delillerle açıklamıştık. Tüm bunlardan sonra elbette akla gelen
ilk soru "Hz. İsa'nın yeryüzüne tekrar gelişinde kim olduğunun nasıl
anlaşılacağı ve onun hangi özelliklerinden tanınabileceği"dir .
Bu aşamada başvurabileceğimiz tek kaynak Kuran'dır.
Kuran'ın bir özelliği, içinde geçen kıssalarda
ve bazı ayetlerde peygamberlere yönelik olarak çeşitli açıklamalar
yapmasıdır. Peygamberlerle ve salih müminlerle ilgili pek çok ortak
alameti ayetlerde bulmak mümkündür. Üstelik müminlere ait tüm özellikleri
tek tek ayetlerden tespit etmek de imkan dahilindedir. Bununla bağlantılı
olarak Hz. İsa'nın üstün iman özellikleri, Kuran'a bakılarak görülebilir.
Dolayısıyla Kuran'a uyan samimi müminler onda gördükleri bu üstün
özellikleri değerlendirip, onu tanıyabilirler. Ancak bu noktada
unutulmamalıdır ki, Hz. İsa'yı tanımak herkes için mümkün olmayabilir.
Bu konu ile ilgili Bediüzzaman Said Nursi şunları söylemektedir:
Hz. İsa (A.S) geldiği vakit, herkesin onun
İsa olduğunu bilmesi gerekmez. O'nun yakınları ve ileri gelen
kişiler, imanın nuru ile onu tanırlar. Yoksa açıkça herkes onu
tanımayacaktır. (Mektubat, s. 54)
Yukarıdaki sözünde görüldüğü gibi, Bediüzzaman
da Hz. İsa'nın yeryüzüne döndüğü ilk yıllarda ancak yakın çevresinin
onu tanıyabileceğini bildirmiştir. Yakınında bulunan bu insanların
onu tanımasının ise ancak 'imanın nuru' ile olabileceğini belirtmiştir.
Elbette burada 'imanın nuru' ile ne kastedildiğine değinmek gerekir.
'İmanın nuru' Allah'ın varlığına, birliğine inanan ve Kuran'a uyan
insanlara Rabbimizin verdiği bir anlayıştır. Müminler Allah'ın verdiği
bu anlayışla, olayları çok açık olarak değerlendirebilir, birçok
konunun girift noktalarını rahatça kavrayabilirler. Kuran'da bildirildiği
gibi müminler, çevrelerindeki herşey üzerinde derin derin düşünen,
dolayısıyla olaylardaki incelikleri, detayları gözden kaçırmayan
insanlardır. Nitekim bir ayette Allah, samimi kalple iman edip her
olayın inceliğini ve derinliğini kavramaya çalışan, gördükleri detaylarda
kendilerini Yaratanın büyüklüğünü, gücünü kavrayarak O'ndan korkanlara
'doğruyu yanlıştan ayırma' konusunda anlayış vereceğini bildirmiştir:
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız,
size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir,
kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.
(Enfal Suresi, 29)
Bu ayet doğrultusunda düşünüldüğünde, Hz. İsa'yı
yeryüzüne dönüşünde tanıyıp ona itaat edecek olanların da, Allah'a
ve Kuran'a iman eden, her olayı derinlemesine düşünüp kavramaya
çalışan insanlar olacağı anlaşılmaktadır. Nitekim Bediüzzaman Said
Nursi bir başka sözünde konuya şöyle dikkat çeker:
"Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselam'ın nuzulü
dahi ve kendisi İsa Aleyhisselam olduğu, nur-u imanın dikkatiyle
bilinir; herkes bilemez." (Şualar, s.487)
Hz.İsa'yı Hangi Özellikleri ile
Tanıyabiliriz?
Yukarıda belirttiğimiz gibi, bu sorunun cevabını
bulmak için Kuran'a baktığımızda karşımıza çıkan ilk işaret, ayetlerde
anlatılan, peygamberlerin sahip oldukları ortak özellikler olacaktır.
Öyleyse birtakım alametlerle kendini belli edip, dikkat çekecek
olan Hz. İsa'yı tanımak için Kuran'da bildirilmiş olan bu peygamber
özelliklerinin neler olduğunu incelemek gerekmektedir. Elbette peygamberlerle
ilgili Kuran'dan çıkarılabilecek yüzlerce alamet vardır. Ancak bu
bölümde dışarıdan bakan bir gözle değerlendirebilecek en belirgin
özellikler ele alınacaktır.
1. Üstün ahlak özellikleri ile
diğer insanlardan ayrılır
Allah'ın seçip gönderdiği her peygamber gibi, Hz.
İsa da tüm üstün ahlak özelliklerini üzerinde taşır. Onu diğer insanlardan
ayıran en belirgin fark, yaşadığı toplum içinde alışılmadık bir
şekilde ortaya çıkan yüksek şahsiyetidir. Öyle ki halk arasında
hiç rastlanmayan, insanların alışık olmadığı ve görür görmez etkilenecekleri
ahlaki özelliklere sahiptir. Allah'a olan güveni ve imanı ile son
derece kararlı, cesaretli, toplumun etkisi altında kalmayan, aksine
herkesi etkileyen, güçlü bir insandır. Nitekim tüm peygamberlerin
üzerlerinde taşıdıkları bu üstünlük ayetlerde şöyle bildirilmektedir:
Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz
delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz... Ve
ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik;
bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u,
Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları
işte böyle ödüllendiririz. Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı
da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi salihlerdendir. İsmail'i,
Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların
hepsini alemlere üstün kıldık. Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden,
kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete
erdirir... (Enam Suresi, 83-88)
Allah, peygamberleri diğer insanlara göre üstün
özelliklerle yarattığını yukarıdaki ayetlerde açıkça bildirmiştir.
Bu konu ile ilgili Kuran'da geçen daha pek çok örnek vardır. Örneğin
"...İbrahim (tek başına) bir ümmetti." (Nahl Suresi,
120), "Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı
ve Yakub'u..." (Sad Suresi, 45), "Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda
seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır." (Sad Suresi, 47), "... Bizi
inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah'a hamdolsun.
dediler." (Neml Suresi, 15) gibi ayetlerde bildirilen ifadeler,
peygamberlere verilen üstünlükleri bize bildirmektedir. Hz. İsa
da Allah'ın seçkin kıldığı peygamberlerdendir. Bir ayette şöyle
buyrulur:
İşte bu elçiler; bir kısmını bir
kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu
ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler
verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik... (Bakara Suresi,
253)
2. Peygamberlere has yüz ifadesi
ile tanınacaktır
Elçilerin üstünlüklerinin gerek bilgice, gerekse
vücutça olduğu da Kuran'da bildirilmektedir:
... O (şöyle) demişti: "Doğrusu
Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı.
Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş
olandır, bilendir." (Bakara Suresi, 247)
Bilgice, akılca, vücutça, ahlakça üstün kılınmış
bir insan olarak Hz. İsa'nın yüzünde peygamberlere has bir ifade
olacaktır. Sahip olduğu güçlü Allah korkusunun ve derin imanının
nuru, yüzüne yansıyacaktır. Ve peygamberlere has olan nurlu ifade
o derece açık olacaktır ki, onu görenler diğer insanlara kıyasla
çok üstün bir insanla karşılaştıklarının farkına varacaklardır.
Ancak unutmamak gerekir ki, elbette herkes bunu kabul edecek değildir.
Kimi insanlar içlerinde duyacakları haset ve kin sebebiyle, bu ahlaki
üstünlüğü gözardı edebilirler. İçten içe farkında olsalar da, işlerine
gelmediği için anlamazlıktan gelebilirler. Yalnızca imanında samimi
olanlar, bu üstünlüğü görüp gereği gibi takdir edebileceklerdir.
Allah, Hz. İsa'nın hem dünyada hem de ahirette
"... seçkin, onurlu, saygın ve Allah'a yakın kılınanlardan..."
(Al-i İmran Suresi, 45) olduğunu bildirmiştir. Allah'ın ayetinin
bir tecellisi olarak tüm peygamberler gibi Hz. İsa da çevresindeki
insanlar arasında saygınlığıyla, seçkin ve onurlu oluşuyla tanınacaktır.
3. Hikmet ve hitabet gücü çok
yüksektir
Bunlar, kendilerine kitap, hikmet
ve peygamberlik verdiklerimizdir... (Enam Suresi, 89)
Allah, çeşitli kavimlere tebliğ yapmaları, onları
uyarıp korkutmaları için gönderdiği peygamberlerini hikmet sahibi
de kılmıştır. Hikmetli bir anlatım, isabetli konuşmalar, doğruya
davet edici ve kötülükten menedici tavırlar, tüm peygamberlerin
ortak özellikleridir. Nitekim Kuran'ın daha pek çok ayetinde tek
tek peygamberlere verilen hikmete de dikkat çekilir. Örneğin, Hz.
Davud için "... ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik."
(Sad Suresi, 20); Hz. Yahya için, "... daha çocuk iken ona hikmet
verdik." (Meryem Suresi, 12); Hz. Musa için, "O, erginlik çağına
ulaşıp olgunlaşınca, ona bir 'hüküm ve hikmet' ve ilim verdik..."
(Kasas Suresi,14); Hz. Lokman için, "Andolsun, Lokman'a "Allah'a
şükret" diye hikmet verdik..." (Lokman Suresi, 12); Hz. İbrahim
için, "... Doğrusu Biz, İbrahim ailesine Kitabı ve hikmeti verdik..."
(Nisa Suresi, 54) diye bildirilmiştir.
Allah'ın bize bildirdiği, "Kime
dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük
bir hayır da verilmiştir..." (Bakara Suresi, 269) ayeti gereği,
tüm peygamberlerin hikmet verilerek ödüllendirildiğidir.
Hz. İsa'nın Allah'ın bir elçisi olarak hikmetle
ödüllendirildiğine ve bunu kendi kavmine de bildirdiğine Kuran'da
şöyle dikkat çekilmiştir:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu
İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs
ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla
konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim...
(Maide Suresi, 110)
İsa, açık belgelerle gelince,
dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin
bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının
ve bana itaat edin." (Zuhruf Suresi, 63)
Bu ayetler doğrultusunda Kuran'a baktığımızda anladığımız,
Hz. İsa'yı tanımak için bir başka işaretin de, onun yapacağı "hikmetli,
isabetli ve çok etkili konuşmalar" olacağıdır. Diğer tüm konularda
olduğu gibi hikmetli konuşma da, peygamberlere has çok dikkat çekici
bir özelliktir. Kuran'ı kendilerine rehber edinmiş olan müminler
Hz. İsa'nın konuşmalarının diğer bir ayette de belirtildiği gibi
"özü kapsayan bir bilgi" (Kehf Suresi, 91)
içerdiğini ve bunun ancak Allah'ın seçtiği elçilere has olduğunu
anlarlar. Gösterdiği üstün akıl, yaptığı kusursuz teşhisler, getirdiği
çözümler her zaman çok isabetli olup Allah'tan özel olarak verilmiş
bir hikmetin en açık alametlerini oluşturacaktır. Böylece üstün
şahsiyeti ve aklı açıkça göze çarpacaktır.
4. Çok güvenilirdir
Her elçi gönderildiği topluluğa ilk olarak "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir
elçiyim" (Şuara Suresi, 107) ifadesiyle söze başlayarak kendisini
tanıtmıştır. Peygamberlerin bu güvenilirlikleri, Allah'ın kitabına,
dinine, gönderdiği şeriata tam tamına uymalarından kaynaklanır.
Hiçbir durumda doğru yolun, hak dinin sınırlarının dışına çıkmazlar.
Yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak istemelerinden dolayı kimseye
boyun eğmezler. Kuran'da hemen hemen tüm peygamberlerin bu özelliklerini
ön plana çıkardıklarından bahsedilmektedir. Örneğin, Hz. Musa'nın
kendisini kavmine tanıtması Kuran'da şöyle haber verilmektedir:
Andolsun, Biz kendilerinden önce,
Firavun'un kavmini de denedik. Onlara kerim bir elçi gelmişti;
"Allah'ın kullarını bana teslim edin; gerçekten ben, sizin için
güvenilir bir elçiyim" (demişti). (Duhan Suresi, 17-18)
Şüphesiz elçilerin bu önemli özelliklerini kavimleri
her zaman takdir edememişlerdir. Hatta çoğu zaman elçilerle ilgili
yanlış zanları olmuştur. Çünkü kendi cahiliye sistemlerini terk
edip onların davet ettiği hak dine uymak istememişlerdir. Ancak
aradan belli bir zaman geçtikten sonra elçilerin en güvenilir insanlar
oldukları kavim içinde de kabul görmüştür. Bu konuda örnek olarak
Hz. Yusuf'u verebiliriz. Hz. Yusuf, uzun bir süre kavmin içinde
zorluklarla denenmiş; önce köle olarak satılmış, sonra bir süre
için hapiste kalmıştır. Allah'ın dilediği zaman ise güvenilir bir
insan olduğu anlaşılmış, hükümdar tarafından devletin hazinelerinin
başına geçirilmiştir:
Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin,
onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi:
"Sen bugün Bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir
(bir danışman-yönetici)sin." (Yusuf Suresi, 54)
Kuran'da bildirilen peygamberlerin bu özellikleri
kuşkusuz Allah'ın bir elçisi olarak Hz. İsa'da da görülecektir.
Hz. İsa dünyaya ikinci gelişinde, Allah'ın değişmez bir kanunu olarak
halk arasında güvenilirliği ile dikkat çekecektir. Allah, Hz. Yusuf'a
ve diğer tüm elçilerine olduğu gibi, Hz. İsa'ya da yardım edecek
ve onun ne kadar emin bir insan olduğunu zamanı geldiğinde insanlara
gösterecektir.
5. Allah'ın koruması altındadır
Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen
kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir: Gerçekten onlar, muhakkak
nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır. Ve hiç şüphesiz; Bizim
ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır. (Saffat Suresi, 171-173)
Allah her zaman elçilerini diğer insanlardan üstün
kılmıştır. Tarih boyunca gönderilen her peygamber, Allah'ın yardımıyla
düşmanlarına karşı üstünlük kazanmış, onların kurdukları tuzaklardan
korunmuştur. Aldıkları her karar, uyguladıkları her yöntem hep hayırla
ve başarıyla sonuçlanmış, Rabbimiz onları her durumda desteklemiştir.
Dolayısıyla Allah'ın elçisi Hz. İsa'yı bekleyen
müminler için yol gösterici bir başka işaret de onun her işinin
başarı ile sonuçlanması olacaktır. Öyle ki aldığı her karar, uyguladığı
her yöntem kendisi ve etrafındaki müminler için hayırlı sonuç verecektir.
Hatta ilk bakışta aksilik gibi görünen olaylar dahi bir süre sonra
onların hayrına dönecektir. Ve Hz. İsa'nın aldığı tüm kararların
en doğrusu, en akılcısı olduğunu bu olaylar ispat edecektir. Çünkü
Allah Kuran'da elçilerinin her ne olursa olsun tüm zorluklara rağmen
üstün geleceklerini, onları kesin olarak yardımıyla destekleyeceğini
vadetmiştir.
Allah'ın bu vaadiyle Hz. İsa'ya küçük büyük her
işte gelen başarı ve bereket hem düşmanlarının, hem de yanındaki
inananların dikkatini çekecek kadar açık olacaktır. Düşmanları da,
bu durumun olağanüstülüğünü fark edecek ancak bunun Allah'tan gelen
bir yardım olduğunu takdir edemeyeceklerdir. Her işinin başarılı
olmasına, attığı her adımın doğru olmasına bir anlam veremeyeceklerdir.
Çünkü onların amacı, 'kendileri gibi bir beşer' olarak gördükleri
bu mübarek insana karşı üstün gelmektir. Ancak "Sonra
Biz, elçilerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; müminleri kurtarmamız
Bizim üzerimize bir haktır." (Yunus Suresi, 103) ayetinde
de bildirildiği gibi, Allah bu konuda yaptıkları herşeyi sonuçsuz
çıkaracak ve elçisine yardım edecektir. Ona kurulan tuzaklar, açılan
savaşlar hiçbir zaman başarılı bir sonuca ulaşamayacaktır.
6. Yaptıkları için karşılık beklemez
Tüm elçilerin taşıdığı ortak bir özellik de, yaptıkları
hiçbir şey için ücret beklememeleridir. Yaptıkları büyük hizmetler
karşılığında bekledikleri tek şey Allah'ın rızasıdır. Çevrelerindeki
hiç kimseden bir ücret, bir fayda talep etmezler. Nitekim Kuran'a
baktığımızda da, tüm elçilerin bu özelliği üzerlerinde taşıdıklarına
ve bunu sözle de dile getirdiklerine şahit oluruz:
Ey kavmim, ben bunun karşılığında
sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan
başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? (Hud Suresi,
51)
Elçilerin taşıdıkları bu üstün özellik Hz. İsa'da
da görülecektir. Allah'ın peygamberi olarak tüm insanları İslam
Dinine davet edecektir. Ancak yaptığı şeylerin karşılığında hiçbir
maddi çıkar, bir ücret talebi olmayacaktır. Kuran'da bildirilen
tüm elçiler gibi yaptığı herşeyin karşılığını Allah'tan bekleyecek
ve bu özelliğiyle de gerek yakın çevresinde, gerekse içinde bulunduğu
toplumda dikkat çekecektir.
Ancak şu nokta unutulmamalıdır ki, diğer konularda
olduğu gibi bu konuda da onu ancak inananlar takdir edebilirler.
İçinde bulunduğu toplum Hz. İsa'nın bu özelliğini farketse bile,
kimi düşmanları onu engellemek için diğer tüm peygamberlere yapıldığı
gibi çeşitli iftiralarda bulunabilir. Bu iftiraların arasında kuşkusuz
onun "yaptıkları karşılığında bir çıkar sağlamaya çalıştığı, menfaat
gözettiği" gibi suçlamalar da olması muhtemeldir. Ancak Allah her
konuda işinin hayırla sonuçlanmasına izin verdiği gibi, bu konuda
da inkarcıların iftiralarının asılsızlığını tek tek ortaya çıkarır
ve elçisine yardım eder.
7. Müminlere karşı şefkatli ve
merhametlidir
Peygamberlerde görülen en önemli özelliklerden
biri de "merhamet ve şefkat"tir. Peygamberler her zaman yanlarındaki
müminlere karşı çok şefkatli ve merhametli olmuşlar, onların dünyadaki
ve ahiretteki durumlarını düzeltmek için çalışmışlardır. Hz. İsa'nın
ahlakının en belirgin özelliklerinden biri de müminlere karşı olan
bu şefkati ve merhameti olacaktır. Allah, gönderdiği elçilerde çok
yoğun olarak görülen bu özelliği Kuran'da şöyle tanıtmıştır:
Andolsun size, içinizden sıkıntıya
düşmeniz onun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli
ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (Tevbe Suresi, 128)
İşte Hz. İsa da bu ayette belirtildiği gibi çevresindeki
müminlere karşı son derece "müşfik ve koruyucu" bir tavır içerisinde
olacak ve bu benzersiz samimiyet ve candanlık onun Hz. İsa olduğunun
en anlaşılır delillerinden birini oluşturacaktır.
Dünya Üzerinde Hiçbir Akrabası,
Tanıyanı, Ailesi Olmamasıyla Tanınacaktır
Hz. İsa Kuran'da geçen peygamber özellikleri ile
tanınabilecektir. Ancak bunlar dışında onu insanlara tanıtan başka
etkenler de olacaktır. Şüphesiz bunlardan en önemlisi Hz. İsa'nın
dünyada bir ailesinin, hiçbir akrabasının, eskiden tanıdığı tek
bir kişinin olmamasıdır.
Gerçekten de, Hz. İsa yeniden yeryüzüne geldiğinde
çevresinde kendisini tanıyan hiç kimse olmayacaktır. Onun fiziksel
özelliklerini, simasını ya da ses tonunu bilen tek bir kişi dahi
çıkmayacaktır. Dünya üzerinde tek bir kişi "ben onu daha önceden
tanıyorum, filanca zaman görmüştüm, onun ailesi ve yakınları şu
kimselerdir" gibi bir iddiada bulunamayacaktır. Çünkü onu tanıyan
tüm insanlar bundan yaklaşık olarak 2000 sene kadar önce yaşamış
ve ölmüşlerdir. Annesi Hz. Meryem, Hz. Zekeriya, onunla yıllarını
geçirmiş olan havarileri, dönemin Yahudi önde gelenleri ve bizzat
Hz. İsa'dan tebliğ almış olan insanlar vefat etmişlerdir. Dolayısıyla
ikinci kez yeryüzüne gelişinde, onun doğumuna, çocukluğuna, gençliğine
ve yetişkinliğine şahit olmuş tek bir kimse olmayacak ve onun hakkında
hiç kimse hiçbir şey bilmeyecektir.
Kitabın önceki bölümlerinde de açıkladığımız gibi
Hz. İsa Allah'ın "OL" emriyle babasız olarak dünyaya gelmiştir.
Aradan yüzyıllar geçtikten sonra ise bilinen hiçbir akrabası olmaması
çok doğaldır. Allah, Hz. İsa'nın bu durumunu Kuran'da Hz. Adem'in
yaratılışına benzetmekte ve şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz, Allah katında İsa'nın
durumu Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona
"ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (Al-i İmran Suresi, 59)
Ayette de belirtildiği gibi Allah Hz. Adem'e "Ol"
demiştir ve Hz. Adem yaratılmıştır. İşte Hz. İsa'nın ilk yaratılışı
da Allah 'ın "Ol" demesiyle gerçekleşmiştir. Hz. Adem'in anne ve
babası yoktur, Hz. İsa'nın ilk dünyaya gelişinde ise sadece annesi
Hz. Meryem vardır; fakat yeryüzüne yeniden geleceği ikinci seferde
onun annesi de hayatta olmayacaktır.
Kuşkusuz bu durum, dönem dönem ortaya çıkan "sahte
Mesih" tehlikesini de tamamen ortadan kaldırmaktadır. Hz. İsa'nın
yeryüzüne yeniden gelişinde, onun Hz. İsa olduğundan şüphe edilebilecek
bir durum oluşmayacaktır. Hiç kimse "bu kişi Hz. İsa olamaz" diyecek
bir sebep bulamayacaktır. Çünkü Hz. İsa, dünyadaki tüm diğer insanlardan
ayrılabilecek bu çok önemli özellikle, yani yeryüzünde kendisini
tanıyan tek bir kişi bile olmamasıyla hemen tanınabilecektir.
Sonsöz
Hz. İsa'nın Allah katından dünyaya yeniden gönderilişi
kuşkusuz insanlık tarihinde çok az kişiye nasip olabilecek ilahi
bir müjdedir. O, Allah'ın tüm insanlara "kurtarıcı" olarak gönderdiği
mübarek bir kişidir. Nitekim dünya üzerindeki kargaşa ve zulüm ortamının
arttığı dönemlerde insanlar daima Allah'tan bir "yardım eden" talep
etmişler; Allah da onlara icabet etmiştir:
Size ne oluyor ki, Allah yolunda
ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından
bir veli (koruyucu, sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden
yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar
adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)
Daha önce de belirttiğimiz gibi, içinde yaşadığımız
dönemde bizler için bu kurtarıcı, Kuran ahlakının hakimiyetidir.
Hz. İsa geldiği dönemde ise Allah'ın emrettiği bu ahlakı sahiplenecek,
onu dünya üzerindeki tüm insanlara duyurmak için çaba harcayacaktır.
Bu mübarek dönemi ve insanı bekleyen kişilere düşen;
Hz. İsa, nasıl ki tüm müminleri sahiplenecekse, onu sahiplenmeleri,
ona tabi olup, kendisinin destekçisi ve savunucusu olmaları, ilk
gelişinde olduğu gibi, "Allah yolunda benim yardımcılarım kim?"
sorusunu kesinlikle tekrar kendisine sordurtmamalarıdır. Aksi takdirde,
bunu uygulamayan kişilerin dünyada ve ahirette onulmaz bir pişmanlık
ve çok acıklı bir azapla karşılaşmaları muhtemel olur. Allah'ın
Kuran'da nankörlük yapan kullarına yönelttiği tehdidi son derece
açıktır:
Sonra birbiri peşi sıra elçilerimizi
gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar.
Böylece Biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) kimini kiminin
izinde yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir olay
kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun. (Müminun Suresi,
44)
Öte yandan; onu izleyenler, candan savunup destekleyenler
ve onun ahlakıyla ahlaklananlar ise Allah'ın rızasını, rahmetini
ve sonsuz cennetini umabilirler. Bu da Allah'ın iman edenlere kesin
bir vaadi ve müjdesidir:
İman edip salih amellerde bulunanları
karanlıklardan nura çıkarması için Allah'ın apaçık ayetlerini
size okuyan bir elçi de (gönderdik). Kim iman edip salih bir amelde
bulunursa, (Allah) onu içinde süresiz kalıcılar olmak üzere altından
ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona ne güzel
bir rızık vermiştir. (Talak Suresi, 11)
Dilediği kullarını böylesi büyük bir olayla şereflendiren
ve ahiretleri için bu büyük fırsatı yaratan Allah'a şükürler olsun.
Gönderilmiş (peygamber)lere selam
olsun.
Ve alemlerin Rabbi olan Allah'a
hamd olsun. (Saffat Suresi, 181-182)
|