HAZRETİ
MERYEM
Kuran'da Kadına Verilen Önem
Bazı insanlar İslam'da kadına ne kadar büyük bir
önem ve değer verildiğinden habersizdirler. Kuran hakkında yeterli
bilgiye sahip olmayan bu insanlar, hatta kadınların kendileri dahi
bu gerçeği bilmedikleri için, haklarını yine cahiliye ahlakına dayalı
yanlış yöntem ve uygulamalarla korumaya çalışırlar. Nitekim bugün
dünya genelindeki toplumlara bakıldığında bu gerçek çok açık bir
şekilde ortaya çıkmaktadır. Dünyanın pek çok ülkesinde şiddete ve
kötü muameleye maruz kalan, işsiz, bakıma muhtaç, yaşlılar evinde
terk edilmiş olan pek çok kadın vardır ve bu durumlarına kesin ve
kalıcı bir çözüm bulamamaktadırlar.
Oysa bu açmaz tümüyle söz konusu kişilerin çözümü
yanlış odaklarda aramalarından kaynaklanmaktadır. Cahiliye sistemi
içerisinde, cahiliye mantıklarına, cahiliye kurallarına dayalı olarak
alınacak hiçbir çözüm, izlenecek hiçbir yol insanları gerçek anlamda
sonuca ulaştırmaz.
Allah Kuran'ın "Eğer hak, onların
heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler,
yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı.
Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz,
fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar." (Müminun Suresi,
71) ayeti ile bu önemli gerçeğe dikkat çekmiştir. İnsanlar
yaşamlarını kendi belirledikleri doğrular ve yanlışlar üzerine kurdukları
zaman, sonuç mutlaka hüsran olacaktır. Yeryüzündeki herşey ve tüm
insanlar bozulmaya uğrayacaktır.
Cahiliye toplumlarında insanların sıkıntı içerisinde
yaşadıklarını fark ettikleri halde, bu duruma kesin bir çözüm getirememeleri
de işte cahiliye inançlarına göre yaşamaktaki ısrarlarından, kendilerini
refaha çıkaracak yoldan bile bile yüz çevirmelerinden kaynaklanmaktadır.
Tek çözüm her konuda olduğu gibi sadece Kuran'dadır.
Allah Kuran ile insanlara en rahat, en huzurlu ve en güzel şekilde
yaşayabilecekleri sistemi sunmuştur. İnsanlara hayır ve kazanç sağlayacak,
onları doğru yola iletecek olan yegane yol, Allah'ın yoludur. Allah,
Kuran ile insanlara 'şan ve şereflerinin getirildiğini' bildirmektedir.
İslam ahlakına uyan, Allah'ın Kuran'da bildirdiği yolu izleyen insanlar
her konuda refaha ulaşırlar.
Kadınların maruz kaldıkları tüm sıkıntıların tek
çözümü de yine Kuran'dadır. Allah'ın insanlar için bir hidayet rehberi
olarak indirdiği İslam dini kadına büyük değer verir. Allah Kuran'ın
pek çok ayeti ile kadını ve kadın haklarını koruma altına almış,
cahiliye toplumlarında kadınlara yönelik olarak hakim olan yanlış
bakış açısını ortadan kaldırmış, kadına toplum içerisinde saygın
bir yer kazandırmıştır. Rabbimiz Kuran ayetleriyle insanlara Allah
Katında üstünlük ölçüsünün cinsiyet değil, Allah korkusu, iman,
güzel ahlak, ihlas ve takva olduğunu bildirmiştir.
Allah kadınların toplum içerisinde korunup kollanmaları,
hak ettikleri saygı ve sevgiyi görmeleri için toplumsal alanda alınması
gereken tedbirleri Kuran ayetleri ile bizlere bildirmiştir. Alınan
tüm bu tedbirler, kadınların lehinedir ve onların zarara uğramalarını,
ezilip yıpratılmalarını önleme amacını taşımaktadır. Allah insanlara
Kuran ile en doğru yolu göstermiş ve cahiliye inançlarını taşıyan
insanların yanlış uygulamalarını ortadan kaldırmıştır.
İlerleyen satırlarda Allah'ın Kuran'da bildirdiği
bu gerçeğe, İslam dininin tüm insanlara olduğu gibi, kadına da hem
dünya hayatında hem de ahirette gerçek anlamda onur, şeref ve saygınlık
kazandıracak tek yol olduğunu, kadına nasıl değer verip yücelttiğini
ortaya koyacağız.
Allah Katında Tek Üstünlük
Ölçüsü Takvadır
Kuran ahlakından uzak yaşayan toplumlarda, insanların
çok önem verdikleri ve elde edebilmek için hayatları boyunca büyük
çaba harcadıkları bazı değerler vardır. Bu değerleri, insanlar için
bu kadar önemli ve kıymetli hale getiren ise, toplumun bu yöndeki
bakış açısıdır.
Yaşamlarını Kuran'da bildirilen doğru bilgiler
üzerine kurmayan insanlar, hayatlarını toplumun belirlediği bu değer
yargılarına göre yönlendirirler Bu değer yargıları, insanların kendi
akılları doğrultusunda yaptıkları çıkarımlardan ibarettir. Dolayısıyla
hiçbir güvenilirliği yoktur.
Allah, insanların kendi ölçüleri doğrultusunda
koydukları bu kurallara uymalarının yanlışlığını Kuran'ın bir ayetinde
şu şekilde hatırlatmaktadır:
Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar?
Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha güzel
olan kimdir? (Maide Suresi, 50)
İnsanların cahiliye inançları doğrultusunda ortaya
çıkan değer yargılarından biri de, aralarındaki üstünlük anlayışıdır.
Yaşamlarını sadece dünya hayatının varlığı üzerine kuran kimi insanlar,
kişilere üstünlük ve ayrıcalık kazandıracak olan nitelikleri, dünyevi
birtakım değerlerle sınırlandırmışlardır. Bir kimsenin mal mülk
sahibi, itibarlı olması, belirli bir kariyer ya da şöhret kazanmış
olması, fiziksel anlamda daha dikkat çekici olması bu bakış açısını
benimsemiş olan insanlar için büyük önem taşımaktadır. Tüm bunları
bir insanın hayatı boyunca elde edebileceği en üst özellikler olarak
düşünürler. Eğer kendileri bu kişilerde olan özelliklere sahip değillerse,
o kişilere büyük saygı duyar ve onlarla kıyasladıklarında kendilerini
onlara göre daha değersiz bulurlar.
Bu değer yargıları doğrultusunda, günlük hayatları
içerisinde karşılaştıkları detaylara da büyük önem verir ve insanları
bu ölçülere göre değerlendirirler. Örneğin bir kimsenin oturduğu
semtin seçkinliği, kullandığı arabanın eskiliği ya da son model
oluşu, babasının ne iş yaptığı, kendisinin hangi okulda okuduğu,
mesleği, giyim tarzı, akrabalarının konumu, kimi insanlar için son
derece önemlidir. Arkadaş olacakları, beraber vakit geçirecekleri,
evlenecekleri insanları seçerken genellikle bu özellikleri önceden
araştırır ve tercihlerini ona göre yaparlar.
Dünyanın pek çok ülkesinde, kimi insanlar için
bir kimsenin derisinin renginin, konuştuğu dilin, hangi milletten
olduğunun da büyük önem taşıdığını görürüz. Bu üstünlük ölçüleri
çeşitli toplumlara göre değişiklik göstermekle birlikte genellikle
aynı çerçeve içerisinde kalmaktadır.
Kadınlar hakkında on yıllardır süregelen tartışmaların
kökeninde de işte yine bu yanlış bakış açıları yer almaktadır. İnsanlar
kadını değerlendirirken de yine toplumun belirlediği ölçüleri esas
almakta ve bunlara göre bir kanaate varmaktadırlar. Bu nedenle kimileri
kadını ikinci sınıf insan olarak nitelendirmekte ve hayatını bu
izlenimi doğrultusunda yönlendirmektedir.
Oysa Allah Kuran'da, insanlar için en güzel ve
en doğru hükmün Allah'ın hükmü olduğunu bildirmektedir. Kuran'a
baktığımızda Allah'ın, insanlar arasındaki tek üstünlük ölçüsünün
kişilerin takvaları olduğunu haber verdiğini görürüz:
"Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi
bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için
sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında
sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca
en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır."
(Hucurat Suresi, 13)
Ey Ademoğulları, Biz sizin çirkin
yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim'
indirdik (varettik). Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır.
Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler. (A'raf
Suresi, 26)
Bir başka ayette ise Allah, "...
Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz
azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, Ben'den korkup-sakının."
(Bakara Suresi, 197) şeklinde buyurarak, insanlara elde
edebilecekleri en hayırlı özelliğin takva olduğunu bildirmiştir.
Dolayısıyla insanların hedeflemeleri gereken, mal mülk, şan şöhret
gibi maddi değerler değil, kişiyi hem dünyada hem de Allah Katında
asıl olarak değerli hale getirecek ve üstünlük kazandıracak olan
'takva' olmalıdır.
Allah bir başka ayetinde de, kimi insanlar arasında
bir üstünlük unsuru haline gelmiş olan zenginlik yerine, Allah'ın
fazlını istemenin daha makbul olduğunu şöyle bildirmektedir:
Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize
göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından
pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan
onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah herşeyi bilendir.
(Nisa Suresi, 32)
Allah'ın bildirdiği tüm bu ayetlerden anlaşıldığı
gibi, üstünlüğü kadın ya da erkek olmakta, fiziksel güçte ya da
başka bir cahiliye kıstasında aramak büyük bir yanılgıdır. Tek üstünlük
Allah'ın bize bildirdiği gibi imanın ve takvanın üstünlüğüdür.
Allah Kuran'da "Gerçek şu ki,
sadaka veren erkekler ile sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel
bir borç verenler; onlar için kat kat artırılır ve 'kerim (üstün
ve onurlu)' olan ecir de onlarındır. (Hadid Suresi, 18)
şeklinde buyurmaktadır. Bu ayet ile hem erkeklere hem de kadınlara,
asıl üstün ve onurlu olan karşılığın Allah'ın bildirdiği ahlakı
yaşamakla kazanılacağı hatırlatılmaktadır.
İslam Ahlakında Kadın ve Erkek
Eşittir
Kadının toplumdaki yeri konusunda, dünyanın hemen
her ülkesinde asırlardan bu yana süregelen tartışmalar kuşkusuz
her toplum için tanıdıktır. Kadının toplumdaki statüsü, aile hayatındaki
önemi, çalışıp çalışamayacağı gibi birtakım sosyal konular yıllardır
dünya gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Oysa bir Müslüman için,
kadının toplumdaki yeri çok belirgindir ve gerçek İslam ahlakının
benimsendiği bir toplumda böyle bir tartışmanın yaşanması mümkün
değildir. Çünkü İslam'da kadın ile erkek eşittir.
Kadın ve erkek elbette ki fiziksel anlamda birbirlerinden
farklı yapılara sahiptirler. Ancak kadının fiziksel olarak, erkeğe
oranla daha güçsüz olması, onun toplum içerisinde erkekten daha
az değer görmesi için bir sebep değildir.
İslam ahlakına göre, asıl önemli olan bir insanın
kadın ya da erkek olması değil, Allah'a derin bir iman ve Allah
korkusuyla bağlanmış olmasıdır. Allah'ın emir ve yasaklarına titizlikle
uyması, Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşamaya çalışmasıdır. Allah
Katında asıl değer görecek olan kişinin bu özellikleri olacaktır.
Allah Kuran'da kadın olsun erkek olsun iman eden bir kimsenin sahip
olması gereken özellikleri şöyle açıklamıştır:
Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin
velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı
dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resulü'ne itaat
ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz,
Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi,
71)
Allah'ın ayette bildirdiği gibi, mümin kadınlar
ve mümin erkekler aynı sorumluluklara sahiptirler. Allah'a ibadet
etmekle, Kuran ahlakını yaşamakla, insanlara iyiliği emredip kötülüğü
engellemekle ve Kuran'da bildirilen tüm emir ve tavsiyelere uymakla
yükümlüdürler. Allah Kuran'ın "Ey iman edenler,
Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir
nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar.
Allah büyük fazl sahibidir." (Enfal Suresi, 29) ayetinde,
Allah'tan korkup sakınan her insana, 'doğruyu yanlıştan ayıran bir
nur ve anlayış' vereceğini vadetmiştir. Bu kişinin kadın ya da erkek
olması bu sonucu değiştirmemektedir. Samimiyetine, ihlasına ve imanına
karşılık, Allah bir insana hayatın her alanında kendisini doğru
yola ulaştıracak, doğru kararlar almasını ve isabetli tavırlarda
bulunmasını sağlayacak bir akıl vermektedir. Dolayısıyla akıl, kişinin
cinsiyetine göre değil, tümüyle Allah'a olan samimi bağlılığına,
yakınlığına ve korkusuna göre gelişmektedir.
İmanın kendisine kazandırdığı akıl ile hareket
eden her insan, kadın olsun erkek olsun, hayata dair her konuda
başarı elde edebilir, pek çok insana göre öne de geçebilir. Bu tümüyle
kişinin, isteğine, şevkine ve azmine bağlıdır. İman edenler İslam
ahlakının bir gereği olarak, kendilerini hiçbir zaman hiçbir konuda
yeterli görmezler. Daima daha akıllı, daha yetenekli, daha sorumluluk
sahibi, daha kişilikli, daha güzel ahlaklı insanlar olabilmek için
çaba harcarlar. Kendilerini her konuda güçlerinin yettiği oranda
geliştirmeye çalışırlar. Allah, iman edenlerin, çevrelerindeki tüm
insanlara örnek olabilecek bir karaktere sahip olabilmek için Kendisi'ne
dua ettiklerini bildirmektedir:
Ve onlar: "Rabbimiz, bize eşlerimizden
ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi
takva sahiplerine önder kıl," diyenlerdir. (Furkan Suresi, 74)
Hayatı boyunca her konuda elinden gelenin en iyisini
yapmaya ve kişiliğiyle, ahlakıyla ve çabasıyla tüm insanlara örnek
olmaya çalışan mümin bir kadın da, -Allah'ın izniyle- toplum içerisinde
de üstün bir konuma gelir. Üstlendiği her türlü sorumluluğu en iyi
şekilde yerine getirir, en doğru kararları alır, en güzel çözümleri
ve en akılcı tedbirleri üretir.
Görüldüğü gibi, İslam ahlakında kadın ile erkeğin
toplumdaki yeri tamamen eşittir. Kadın ya da erkek olsun, bu tamamen
kişinin Allah'a olan imanının gücü doğrultusunda, ahlakıyla, kişiliğiyle
ve üstlendiği sorumluluklarla ön plana çıkmasına bağlıdır. Bu nedenle
de İslam ahlakını benimseyen kadınlar için, erkeklere yönelik bir
eşitlik mücadelesi değil, bunun yerine 'hayırlarda yarışma' ahlakı
söz konusudur. Hayırlarda yarışmak, iman edenlerin, yaşamlarının
her anında Allah'ın rızasını kazanabilmek için ellerinden gelen
çabanın en fazlasını göstermeleridir. Bu amaçları doğrultusunda,
Allah'ın en sevdiği, en razı olduğu ve Allah'a en yakın kişi olabilmek
için hayırlarda yarışırlar. Ancak bu yarış, tümüyle Rahmani bir
yarıştır. Allah müminleri dünyada ve ahirette öne geçiren özelliğin
bu yönde gösterdikleri çaba olduğunu Kuran'da şöyle bildirmektedir:
İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar
ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. (Müminun Suresi, 61)
Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize
miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta
bir yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır öne geçer.
İşte bu, büyük fazlın kendisidir. (Fatır Suresi, 32)
Kadın ve erkek arasındaki eşitlik, Allah'ın kadına
ve erkeğe dünya hayatındaki imtihan sürecinde eşit haklar tanımasından
da anlaşılmaktadır. "Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki
şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta
bulunduğunu deneyelim diye." (Kehf Suresi, 7) ve "Her nefis ölümü
tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz
ve siz Bize döndürüleceksiniz." (Enbiya Suresi, 35) ayetleriyle
Allah, kimlerin daha güzel davranışlarda bulunacağının ortaya çıkması
için, kadını da erkeği de denemekte olduğunu bildirmiştir. Bir başka
ayette ise Allah "Andolsun, Biz sizi biraz korku,
açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle
imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155)
şeklinde bildirerek, hayatlarının sonuna kadar kadını da
erkeği de çeşitli olaylarla deneyeceğini, tüm bunlara sabır gösterebilenlere
ise rahmetiyle karşılık vereceğini haber vermiştir.
Allah kadına da erkeğe de belirli bir ömür süreci
belirlemiş, her ikisini de Kuran'dan sorumlu tutmuş, her ikisine
de hayatlarının her anında kendilerine doğruyu ilham edecek bir
vicdan vermiş, nefsi ve şeytanı her ikisine düşman kılmıştır. Dünya
hayatındaki imtihanın gereği olarak, tüm bu şartlar karşısında kadın
ya da erkek olsun her kim güzel ahlak gösterip salih amellerde bulunursa,
Allah o kişilerin dünyada ve ahirette en güzel karşılığı bulacaklarını
bildirmiştir:
... Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın
olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz
kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların
ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka
kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere
sokacağım. (Bu,) Allah Katından bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah,
karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun Katındadır. (Al-i İmran Suresi,
195)
Bir başka ayette ise Allah, "Erkek
olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa,
hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını,
yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz." (Nahl Suresi, 97)
şeklinde buyurarak, erkek ya da kadın, kim olursa olsun,
tüm insanların dünyada ve ahirette hiçbir haksızlığa uğratılmadan
eksiksiz olarak karşılık göreceklerini hatırlatmıştır.
Kuran'da Kadın ve Erkeğe Hitap
Aynıdır
Kuran ayetlerinin geneline bakıldığında, Allah'ın
kadın ve erkeğe ortak bir hitap şekli kullandığı görülmektedir.
Önceki bölümlerde de detaylı olarak üzerinde durulduğu gibi, Allah
Kuran'da bir kişinin genç, yaşlı, kadın ya da erkek olmasının değil,
samimi bir kalple iman etmesinin önemli olduğunu bildirmektedir.
Bu doğrultuda Allah Kuran ayetlerinde tüm hitapları kadına ve erkeğe
birarada yapmakta ve her ikisinin de aynı sorumluluklara sahip olduklarını
hatırlatmaktadır. Kuran'da bu şekilde pek çok ayet yer almaktadır.
Allah Kuran'da, "Erkek olsun, kadın olsun inanmış
olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve
onlar, bir 'çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar' bile haksızlığa
uğramayacaklardır." (Nisa Suresi, 124) ayetinde, samimi
iman ettiği sürece, kişinin kadın ya da erkek olmasının hiçbir önemi
olmadığını, hiçbir haksızlığa uğramaksızın, mutlaka Allah'ın rahmeti
ve cenneti ile karşılık göreceğini hatırlatmıştır.
Allah'ın kadın ve erkeğe ortak hitapta bulunduğu
bir diğer ayet ise şöyledir:
Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden
başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun- bir mü'min
olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak
rızıklandırılmak üzere cennete girerler. (Mümin Suresi, 40)
Allah, Kuran'da müminlere olduğu gibi, inkar edenler
hakkında bilgi verirken de kadınlara ve erkeklere aynı şekilde hitap
etmektedir. Allah, inkar eden kadınlar ile inkar eden erkeklerin,
münafık kadınlar ile münafık erkeklerin ve müşrik kadınlar ile müşrik
erkeklerin de ahiret gününde aynı şekilde karşılık göreceğini, cinsiyetlerinden
dolayı farklı bir durum ile karşılık görmeyeceklerini bildirmektedir.
Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Münafık erkekler ve münafık kadınlar,
bazısı bazısındandır; kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar,
ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; O da onları
unuttu. Şüphesiz, münafıklar fıska sapanlardır. (Tevbe Suresi, 67)
Allah, erkek münafıklara da, kadın
münafıklara da ve (bütün) kafirlere, içinde ebedi kalmak üzere cehennem
ateşini vadetti. Bu, onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir ve
onlar için sürekli bir azap vardır. (Tevbe Suresi, 68)
Şundan ki: Allah, münafık erkekleri
ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azablandıracak;
mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların tevbesini kabul edecektir.
Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Ahzab Suresi, 73)
Bir de; kötü bir zan ile zanda bulunan
münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik
kadınları azaplandırması için. O kötülük çemberi, tepelerine insin.
Allah, onlara karşı gazablanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi
hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür. (Fetih Suresi, 6)
Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, hem dünya hayatındaki
imtihanları, hem de ahirette alacakları karşılık bakımından, kadın
ve erkek eşit konumdadır.
Anneye verilen değer
Allah, İslam ahlakı ile, insanların gerek sosyal
gerekse kişisel anlamda tüm haklarını güvence altına almış ve onlara
en rahat, en huzurlu ve en mutlu şekilde yaşayabilecekleri yolu
göstermiştir. Kuran ahlakı kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin-fakir
ayrımı gözetmeksizin tüm insanlara karşı adaletli, hoşgörülü, merhametli
ve yardımsever bir tavır içerisinde olmayı gerektirir. Mümin, karşısında
her kim olursa olsun, hayatının sonuna kadar bu ahlakı gücünün yettiği
en güzel şekilde göstermekle sorumludur. Çünkü iman eden bir insan
tüm güzel ahlak özelliklerini, Allah kendisine emrettiği için yaşar.
Bu nedenle de karşısındaki kişinin sosyal konumu, cinsiyeti, yaşı
gibi faktörler, onun göstereceği tutum ve davranışlarına etki etmez.
Allah Kuran'da hem kadına karşı gösterilmesi gereken
özenli tavra, hem de bunun yanı sıra 'anneye' karşı gösterilecek
olan güzel ahlakın önemine dikkat çekmiştir.
İnsanın anne ve babası, çocuklarının iyi bir eğitim
alıp güzel bir ahlak kazanabilmesi, hem kendisine hem de çevresindeki
insanlara fayda getirecek hayırlı bir insan olabilmesi için büyük
çaba harcarlar. Yıllar boyu bu amaçla maddi manevi pek çok fedakarlık
üstlenirler. İnsanın, kendisine verilen bu emeği takdir edebilmesi
ve bu özverili ahlaka, saygı ve hürmetle karşılık vermesi gerekmektedir.
Allah Kuran'da müminin bu sorumluluğunu şöyle bildirir:
Biz insana, anne ve babasına (karşı)
güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik... (Ankebut Suresi, 8)
Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle
davranmasını tavsiye ettik... (Ahkaf Suresi, 15)
De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri
haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya
iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin
de, onların da rızıklarını Biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin
açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında,
Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte
bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz."
(Enam Suresi, 151)
Kuran'ın bir başka ayetinde ise Allah insana, anne
babaya karşı güzellikle davranılmasını, büyüklenip böbürlenmekten
kaçınılmasını şöyle bildirmektedir:
Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir
şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara,
yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa
ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü,
Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Nisa Suresi, 36)
Tüm bu ayetlerden anlaşılacağı gibi, Allah insanlara,
anne babaya karşı daima hoşgörülü, anlayışlı, şefkatli ve saygılı
bir tavır içerisinde olmalarını öğütlemektedir. Bunun yanı sıra
Allah, annenin çocuğu dünyaya getirebilmek ve büyütebilmek için
büyük zorluklara göğüs gerdiğini hatırlatarak, onun üzerindeki emeğine
de dikkat çekmektedir:
Biz insana anne ve babasını (onlara
iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla
(karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir.
"Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Bana'dır." (Lokman
Suresi, 14)
Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle
davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle
doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz
aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca,
dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi
ve Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et;
benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim
ve gerçekten ben Müslümanlardanım." (Ahkaf Suresi, 15)
Gerçekten de her anne, çocuğunu dünyaya getirebilmek
için aylar boyunca büyük fedakarlıklara katlanmaktadır. Allah'ın
ayette bildirdiği gibi, zorluk üstüne zorlukla çocuğunu karnında
taşımakta ve ardından da onu güçlük içerisinde dünyaya getirmektedir.
Ve sonra yine büyük bir özveride bulunarak çocuğun beslenmesini
de üstlenmektedir. Allah bu gerçekleri insana hatırlatmakta ve annenin
çok değerli bir varlık olduğuna dikkat çekmektedir.
Bunun yanı sıra Allah, insanın anne ve babasının
kendisine göstermiş olduğu bu özverileri unutmamasını, onlar muhtaç
konuma geldiklerinde de, anne ve babaya karşı aynı güzel ahlak ile
davranılmasını öğütlemektedir:
Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi
ve anne-babaya iyilikle davranmayı emretti. Şayet onlardan biri
veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: "Öf" bile deme
ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara acıyarak alçakgönüllülük
kanadını ger ve de ki: "Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye
ettilerse Sen de onları esirge." (İsra Suresi, 23-24)
Bilindiği gibi yaşlılık, insanın pek çok açıdan
güç kaybetmesine neden olmaktadır. İnsan gençlik yıllarındaki güçlü,
dinamik, sağlıklı ve enerji dolu halinin aksine, korunup kollanmaya,
başkalarının bakımına ve yardımına muhtaç hale gelmektedir. Bununla
beraber, zihinsel anlamda da pek çok konuya eskisi gibi güç yetirememekte,
unutkanlık ya da benzeri zorluklarla karşı karşıya kalabilmektedir.
Müminler Allah'ın emri gereği, yaşlılığa ulaştıklarında da anne
ve babalarına karşı son derece şefkatli, anlayışlı, hürmetkar ve
hoşgörülü bir tavır içerisinde olurlar.
Allah Kuran'da müminlerin anne babaya karşı gösterecekleri
bu hürmetkar tavrın ölçüsünü de belirlemiş ve "...
Onlara öf bile deme, onları azarlama, güzel söz söyle" (İsra Suresi,
23) şeklinde buyurmuştur. Allah bu ayet ile anne babaya
karşı yapılabilecek en küçük bir şefkatsizliği ya da saygıya uygun
olmayacak bir tavrı dahi yasaklamıştır. Allah, içerisinde bulundukları
durumun zorluğun göz önünde bulundurarak onlara karşı daima güzel
söz söylenmesini ve 'öf' bile demeyecek kadar hürmetli davranılmasını
emretmiştir. Bu nedenle müminler yaşlanarak, kuvvetten düşmüş olan
anne ve babalarına karşı son derece itinalı, ince düşünceli ve halden
anlayan bir tavır içinde olurlar. Onları rahat ettirmek için ellerinden
geleni yapar, saygıda ve sevgide kusur etmemeye çalışırlar. Yaşlılığın
getirdiği zorluk ve sıkıntıları göz önünde bulundurarak, onlar daha
dile getirmeden tüm ihtiyaçlarını hissettirmeden gidermeye gayret
ederler. Her ne olursa olsun gönül alıcı ve alttan alan bir üslup
kullanırlar.
Müminler, anne ve babalarının manevi açıdan olduğu
kadar maddi açıdan da herhangi bir eksiklik hissetmemeleri ve sıkıntı
çekmemeleri için ellerindeki imkanları seferber ederler. Allah,
"Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki:
"Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere,
yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız,
Allah onu şüphesiz bilir." (Bakara Suresi, 215) ayetiyle,
müminlerin hayır olarak infak edecekleri mallarında anne ve babanın
da hakkı olduğunu bildirmiştir. İman sahipleri, Allah'ın bu ayeti
gereği, ihtiyaç içerisinde oldukları takdirde, anne babalarının
bu yöndeki ihtiyaçlarını da en güzel şekilde gidermeye ve onları
bu yönde de güvence altına almaya çalışırlar.
Hz. Yusuf'un anne babasına karşı göstermiş olduğu
güzel ahlak, bu konuda tüm insanlar için güzel bir örnek oluşturmaktadır.
Hz. Yusuf, Mısır hazinelerinin başına geçmesinin ardından anne ve
babasını en güzel şekilde ağırlamış, saygısını ve hürmetini ifade
etmek amacıyla onları tahta çıkarıp oturtmuştur. Allah Kuran'da
Yusuf Peygamberin bu tavrını şöyle bildirmektedir:
Böylece onlar (gelip) Yusuf'un yanına
girdikleri zaman, anne ve babasını bağrına bastı ve dedi ki: "Allah'ın
dilemesiyle Mısır'a güvenlik içinde giriniz." Babasını ve annesini
tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: "Ey
Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek
kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle
kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi.
Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi.
Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur." (Yusuf Suresi, 99-100)
Kuran'da iman edenlerin dualarında da anne babalarını
gözettikleri, onlar için Allah'tan bağışlanma ve rahmet diledikleri
haber verilmiştir. Ayrıca Kuran'da yer alan ayetlerden, peygamberlerin
de Allah'a bu konuda dua ettikleri anlaşılmaktadır. Allah, Hz. Nuh'un,
"Rabbim, beni, annemi, babamı, mü'min olarak
evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla.
Zalimlere yıkımdan başkasını artırma." (Nuh Suresi, 28) sözleriyle
annesi ve babası için bu yönde dua ettiğini bildirmiştir.
Allah'ın Kuran'da bildirdiği tüm bu ayetlerden
anlaşılacağı gibi, İslam ahlakı, anne-babaya büyük önem ve değer
vermektedir. Gençliğinde de yaşlılığında da Allah, anneye karşı
gösterilmesi gereken saygının ve güzel ahlakın önemli bir mümin
özelliği olduğuna dikkat çekmiştir. Ancak Allah,
"Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bir bilgin
olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa,
bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle
(ma'ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve Bana 'gönülden-katıksız
olarak yönelenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır,
böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim." (Lokman Suresi,
15) ayetiyle, Kendisi'ne karşı isyan yolunu seçtikleri ve
kişiyi de bu doğrultuda hareket etmeye teşvik ettikleri takdirde
anne ve babaya itaat edilmemesini öğütlemiştir. Ancak İslam ahlakının
gereği olarak, Allah, bu durumda da yine onlara karşı saygıda kusur
etmeden, dünya hayatına ait konularda onlara iyilikle davranacak
bir ahlak gösterilmesini emretmiştir.
Evlilik Hayatında Kadına Verilen
Değer
İnsanların dünyevi değerler üzerine kurdukları
birliktelikler çok kısa sürede yerini bıkkınlığa bırakabilmektedir.
Evlilik kurumunda da bu duruma sık sık rastlanabilmektedir. İnsanlar,
saygı ve sevgilerini dünyevi değerler üzerine kurduklarında, bu
değerlerde herhangi bir değişiklik olduğunda, bu duygularını da
hemen yitirebilmektedirler. Sevgi, saygı, sadakat gibi kavramlar,
güzellik, zenginlik, sağlık, makam ya da itibar gibi ölçülere dayandırıldığında,
bu sonuç neredeyse kaçınılmaz hale gelmektedir. Eğer insan sevgisini
karşısındaki insanın yalnızca güzelliğine dayandırmışsa, bu kişi
elbette zaman içerisinde gençliğini, sağlığını, güzelliğini yitirecek,
dolayısıyla sevgi, saygı ve sadakat de bununla beraber yok olacaktır.
Aynı şekilde zenginlik, itibar ya da makam gibi değerler de, kolaylıkla
elden gidebilecek özelliklerdir. Kendisine bu değerleri ölçü alan
bir insan, bunların kaybedilmesi durumunda artık karşısındaki kişiyi
sevebilmek, ona saygı duyabilmek için kendince hiçbir sebep bulamayacaktır.
Sevgiyi, saygıyı ve sadakati kalıcı kılan, iman,
Allah korkusu ve güzel ahlaktır. Bir insanı, imanı ve ahlakı için
seven kişi, evlilik konusunda da karşısındaki kişiye karşı son derece
saygılı, sadık ve güzel ahlaklı olacaktır. Ne gençliğini, sağlığını
ya da güzelliğini zaman içerisinde yitirmesi, ne de zenginlik, itibar
gibi özelliklerini kaybetmesi, bu kişinin sevgisine ve karşı tarafa
verdiği değere bir etki edemeyecektir. Bu kişi, imanı ve Allah korkusu
nedeniyle şartlar her ne olursa olsun, hiçbir zaman için karşı tarafı
huzursuz edecek, sıkıntı duymasına neden olacak bir tavır içerisine
girmeyecektir. Kuran ahlakına uygun olarak her koşulda, şefkat,
merhamet, adalet ve hoşgörüyle yaklaşacak, bunun Allah'ın kendisine
yüklediği önemli bir sorumluluk olduğunun bilinciyle hareket edecektir.
Allah Kuran'da evlilikte kadın ve erkeğin birbirlerine karşı olan
sorumluluklarını "... Onlar, sizin örtüleriniz,
siz de onlara örtüsünüz..." (Bakara Suresi, 187) ayetiyle
bildirmektedir. Allah bu ayetle birlikte, insanlara kadın ve erkeğin
evlilikte birbirlerine karşı eşit yükümlülükte olduklarını da hatırlatmaktadır.
Allah'ın ayette bildirdiği 'örtü' ifadesi, tarafların birbirleri
üzerindeki koruyucu ve gözetici vasıflarını ortaya koymaktadır.
Bu ayetle, ayrıca kadın ve erkeğin birbirlerini tamamlayıcı özelliklerine
de dikkat çekilmektedir.
Bunun yanı sıra Allah bir başka ayette de "Onda
'sükun bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler
yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir.
Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır."
(Rum Suresi, 21) ifadesiyle, evlilikte 'sevgi ve merhamet'
kavramlarının önemine dikkat çekmiştir. İman edenler evlilikte,
karşılıklı olarak, birbirlerini Allah'ın kendilerine olan bir nimeti
ve emaneti olarak görür, bundan dolayı da birbirlerine büyük değer
verirler. Her türlü eksiklik ya da hata karşısında sevgiyi ve merhameti
esas alarak hareket ederler. Kuran'a uygun bir tavır göstermenin
her zorluğun üstesinden gelmelerini sağlayacağını ve karşılaştıkları
sorunları çözüme kavuşturacağını bilirler. Bu da, Allah'ın ayette
belirttiği gibi, evliliğin mümin kadın ve mümin erkek için birbirlerinde
'huzur ve sükun bulmalarını' sağlayan bir nimete dönüşmesine neden
olur.
Allah Kuran'ın, "... birbirinize
katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız..." (Nisa Suresi, 21)
ayetiyle, evliliğin kişiler arasında sağladığı samimiyete
ve yakınlığa da dikkat çekmiştir. İman edenlerin evlilikteki bu
samimiyetlerini, yakınlıklarını ve birbirlerine değer vermelerini
sağlayan, bu kimselerin ahirette de sonsuza kadar sürecek bir birlikteliği
amaçlamış olmalarıdır. Gerçek sadakat bu düşünceyi gerektirir. Aralarında,
menfaatlere dayalı geçici bir sevgi söz konusu olmadığı ve ahirette
sonsuza kadar beraber olmayı hedefledikleri için, birbirlerine karşı
çok sadık, yakın, dürüst ve samimi olurlar.
Görüldüğü gibi, Kuran ahlakı esas alındığında,
her iki tarafın da Allah'tan korkan, vicdanlı kişiler olması sebebiyle
güzel bir birliktelik yaşanır. Böyle bir birliktelikte sadakat,
vefa, saygı, sevgi, samimiyet, dürüstlük, hoşgörü, tevazu gibi önemli
ahlak özelliklerinin yaşanması sonucunda evlilikte süreklilik ve
istikrar olur. Bu özelliklerden yoksun olan insanların evlilikleri
genellikle kısa süreli olmaktadır.
Dolayısıyla İslam ahlakında evlilik, kadın için
büyük bir rahatlıktır. Sevgiyi, saygıyı, sadakat ve vefa duygularını
en iyi şekilde yaşayabileceği bir birlikteliktir. Karşısındaki kişiden
sürekli olarak saygı, sevgi ve ihtimam görür, el üstünde tutulur,
onore edilir. Çekişme, menfaat çatışması, üstünlük arayışı, kibir,
yalan gibi kötü ahlak özelliklerinin olmaması, kadının evlilikten
Allah'ın ayette bildirdiği gibi, 'huzur ve sükun bulmasını' sağlar.
Peygamber Efendimiz de kendi yaşantısıyla bu konuda
tüm müminler için önemli bir örnek olmuştur. Allah, "Andolsun,
sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler
için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır." (Ahzab Suresi,
21) ayetiyle bu duruma dikkat çekmiştir. Peygamber Efendimiz
birçok sözünde mümin kadınların ne kadar değerli varlıklar olduklarını
belirtmiştir. Bu sözlerinden birinde "Dünya bir metaıdır. Dünya
metaının en hayırlısı saliha kadındır"16 şeklinde
buyurmuşlardır. Bir başka sözünde ise, evlilikte kadına gösterilmesi
gereken ihtimamı ve verilmesi gereken değeri, "En olgun imana sahip
mümin, huyu en güzel ve ailesine karşı en nazik, lütufkar olanıdır."17
sözleriyle ifade etmiştir. Ayrıca Peygamberimiz (sav), bu yönde
gösterdiği güzel ahlakı ile, tüm Müslümanlar için güzel bir örnek
olmuştur. Bir hadis-i şerifinde evlilikte kadınlara karşı gösterilecek
olan güzel ahlakın önemini şöyle hatırlatmıştır:
En hayırlınız, hanımlarına en hayırlı olanınızdır.
Ben hanımlarına karşı sizlerin en iyisiyim.18
Bunun yanı sıra, Peygamberimiz (sav) Veda Hutbesi'nde;
"Kadınlar size Allah'ın bir emanetidir."19 şeklinde
buyurarak, kadınlara karşı nasıl bir ihtimam içerisinde olunması
gerektiğini bir kez daha hatırlatmıştır.
Tüm yaşantısıyla olduğu gibi, aile hayatıyla da
iman edenler için güzel bir örnek oluşturan Peygamberimiz (sav),
hanımlarına karşı daima şefkat, merhamet ve güzellikle davranmıştır.
Nitekim Hz. Aişe (ra)'den rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz,"Hanımlarına
karşı insanların en yumuşağı, en kerimi, güler yüzlüsü ve mütebessim
olanı idi."20
Kuran'da Kadınların Koruma
Altına Alınması
Allah, "Kuran'dan mü'minler
için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz..." (İsra Suresi, 82)
ayetiyle, İslam ahlakının insanları daima hayra yönelteceğine
dikkat çekmiş ve Kuran ayetlerinin insanlar için bir rahmet olduğunu
hatırlatmıştır. Allah'ın insanlar arasında huzur ve adaleti sağlaması
için bildirdiği Kuran ahlakı ile, kadının gerek toplumsal yaşantısındaki
gerekse aile hayatı içerisindeki tüm hakları koruma altına alınmıştır.
Allah'ın bir ayette "... Biz (ona karşı) sana
hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım." (Furkan
Suresi, 33) sözleriyle bildirdiği gibi, Allah tüm insanların
hayatlarının her safhasında hak ettikleri değeri, sevgiyi ve saygıyı
görebilmeleri için gereken her türlü bilgiyi Kuran'da eksiksiz olarak
bildirmiştir.
Kuşkusuz bu, kadınlar için de çok büyük bir rahmet,
büyük bir kolaylık ve nimettir. Allah'ın bildirdiği ahlaka göre
hareket edildiğinde, hiç kuşku yok ki, Kuran bilgisinden uzak yaşayan
kimi toplumlarda olduğu gibi bir karmaşa söz konusu olmayacak, kadının
toplumdaki yeri konusunda süregelen tüm tartışmalar son bulacaktır.
İlerleyen satırlarda Allah'ın Kuran ayetleri ile
bildirdiği, kadını ve sahip olduğu sosyal hakları güvence altına
alan ayetlerden bazılarına değinecek ve İslam ahlakında kadına ne
kadar değer verildiğini ve nasıl bir ihtimam gösterildiğini ortaya
koyacağız.
Kadınlardan, Gönülleri Alınarak
ve Hoşnut Bırakılarak Boşanılması
İman ve Allah korkusu, insanların hayatlarının
her anında vicdanlarına ve Kuran ahlakına uygun şekilde hareket
etmelerini sağlar. Aksinde ise insanı yönlendirecek olan, nefsinin
bencil tutkuları ve şeytanın telkinleri olur. Bu da, insanları doğru
ve güzel olan tavırlardansa, nefislerini memnun edecek, şahsi menfaatlerini
koruyacak davranışlarda bulunmaya iter. Bu bakış açısı, boşanma
gibi iki insan arasındaki birtakım maddi ilişkilere son veren durumlarda
da açıkça ortaya çıkabilmektedir.
Boşanma, nefislerinin kendisini yönetmesine izin
veren kimi insanlar için, karşı taraf ile olan tüm çıkar ilişkilerini
sona erdirmeleri anlamına gelir. Bu kimseler çıkar ilişkisinin bittiği
yerde, karşı tarafa artık ihtimam ve ilgi göstermeleri için bir
gerekçe kalmadığına inanırlar. Çoğu zaman, ayrıldıkları insanlara
karşı olan tüm sevgi ve saygı hislerini de yitirdikleri için, onlara
karşı iyilikte bulunabilmek için herhangi bir sebep bulamazlar.
Bundan dolayı sadece kendi menfaatlerini koruma altına alacak şekilde
hareket eder, karşı tarafın içinde bulunduğu durumu, zorluk ve sıkıntıları,
ihtiyaç içerisinde oldukları konuları görmezlikten gelebilirler.
İman edenlerin böyle bir durum karşısında gösterecekleri
ahlak ise çok farklı olur. Onlar, yaptıkları her işte asıl olarak
Allah'ın rızasını kazanabilmeyi hedefledikleri için, şahsi isteklerine
ya da nefislerinin bencil telkinlerine göre hareket etmezler. Allah'ın
razı olacağı tavrın, şartlar ne olursa olsun, Kuran ahlakına ve
vicdanlarına uygun bir ahlak göstermeleri olduğunu bilirler. Bu
nedenle, boşanma söz konusu olduğunda da gösterecekleri tavır yine
güzel ahlaka en uygun olan tavırdır. Allah Kuran'ın "Kadınları
boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle
tutun ya da güzellikle bırakın..." (Bakara Suresi, 231)
ayetiyle, insanlara boşandıkları eşlerini güzellikle bırakmalarını
bildirmiştir. Müminler bu konuda son derece titiz davranırlar. Güzel
ahlakı Allah'ın rızasını kazanabilmek amacıyla yaşadıkları için,
boşanacakları kişiye karşı da aynı hoşgörülü, merhametli, nezaketli,
saygılı ve ince düşünceli tavrı gösterirler. Evlenirken ya da sonrasında
birbirlerine karşı nasıl sevgi, saygı dolu bir tavır içindelerse,
bu ahlaklarını boşanma sırasında da korurlar. Boşanmayı aralarında
bir tartışma ya da kırgınlık sebebi yapmazlar. Karşı tarafı zorluk
ve sıkıntı içerisine sokacak, rahatsızlık verecek, huzursuz edecek
bir tavır göstermekten itinayla kaçınırlar. Allah Kuran'ın bir başka
ayetinde boşanılan kadınlara karşı gösterilmesi gereken ahlaka şöyle
dikkat çekmiştir:
Ey iman edenler, mü'min kadınları
nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız, bu durumda sizin
için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık (hemen) onları
yararlandırın (onlara yetecek bir miktar verin) ve güzel bir salma
tarzıyla onları salıverin. (Ahzab Suresi, 49)
Kadınların, Boşandıktan Sonra
Maddi Olarak Güvence Altına Alınması
Allah Kuran'da, boşanan kadının geçimini sağlaması
amacıyla, maddi açıdan güvence altına alınmasının, Kendisi'nden
korkup sakınan her mümin erkeğin üzerine bir yükümlülük olduğunu
bildirmiştir:
(Kocası tarafından) Boşanan (kadın)ların
maruf (meşru) bir tarzda yararlanma (ve geçim pay)ları vardır. Bu,
sakınanlar üzerinde bir hak (borç) tır. (Bakara Suresi, 241)
Kuran ahlakına göre müminlerin, hayatlarının her
anında olduğu gibi, bu konuda da Allah'ın rızasını kazanmayı hedefleyerek
hareket etmeleri gerekir. Sağlanacak yardımın miktarı belirlenirken,
kadının içerisinde bulunduğu sosyal konumu ve ihtiyaçlarını göz
önünde bulundurarak son derece vicdanlı hareket etmek mümin ahlakının
bir gereğidir. Allah müminlerin bu konudaki yükümlülüklerini Kuran'da
şöyle bildirmiştir:
... Onları yararlandırın, zengin olan
kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf (meşru ve örfe
uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu,) iyilik edenler üzerinde
bir haktır. (Bakara Suresi, 236)
Geniş-imkanları olan, nafakayı geniş
imkanlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın
kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden
başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı
kılıp-verecektir. (Talak Suresi, 7)
Ayetlerden de anlaşılacağı gibi, Allah geniş imkanlara
sahip zengin bir kişiyi de, kısıtlı maddi gücü olan fakir kişiyi
de bu konuda sorumlu tutmuş, her birine kendi imkanları oranında
yardımda bulunmalarını bildirmiştir. Kuran ahlakından uzak yaşayan
kimi insanlar, boşandıkları ve artık hiçbir beklentilerinin kalmadığı
kişilere maddi yardım yapmanın, boşa gidecek bir harcama olacağını
düşünürler. Çünkü ahirete inanmamakta ve yaptıkları işlerde Allah'ın
rızasını kazanma amacı taşımamaktadırlar. Amaçları sadece menfaatlerini
korumak olduğu için, kendilerine artık hiçbir çıkar sağlamayacak,
yabancı konumuna gelmiş birisi için özveride bulunmanın bir anlamı
olmadığını düşünürler. Bu nedenle de genellikle bu sorumluluktan
bir şekilde kurtulmaya ya da karşı tarafın içerisinde bulunduğu
durumu hiç göz önünde bulundurmaksızın, mümkün olduğunca az bir
yardım ile konuyu kapatmaya çalışırlar.
İman eden kimseler ise, tüm davranışları ile Allah'ın
rızasını kazanmayı amaçladıkları için hiçbir zaman bu tarz düşüncelerle
hareket etmez; tam tersine, olabilecek en fazla hassasiyeti ve titizliği
gösterirler. Hayatının sonuna kadar boşandığı kişiyi bir daha hiç
görmeyecek ve ondan maddi manevi hiçbir menfaat elde etmeyecek de
olsa, mümin bir kimse samimiyetle bu kişinin ihtiyaçlarını kendi
maddi imkanları doğrultusunda en iyi şekilde karşılamaya çalışır.
Bunun yanı sıra, bir ibadeti yerine getirirken,
insanlara Allah'ın rızasını asıl kazandıracak olanın, yaptıkları
bir işin mahiyeti değil, bunu yerine getirirken kalplerinde taşıdıkları
niyetleri olduğunu bilirler. Allah kesilecek olan kurbanlar için
bir ayette "Onların etleri ve kanları kesin olarak
Allah'a ulaşmaz, ancak O'na sizden takva ulaşır..." (Hac Suresi,
37) şeklinde buyurarak bu konuyu müminlere açıklamıştır.
Bu nedenle Allah'ın bir ayette "Kadınlara mehirlerini
gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar, gönül
hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç
huzuruyla yiyin." (Nisa Suresi, 4) sözleriyle bildirdiği
gibi, kadınlara yönelik olan bu sorumluluklarını da 'gönülden isteyerek'
yerine getirirler. Kadınların da yine bu yardımı 'gönül hoşluğuyla'
bağışlamaları durumunda ise, bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu
olmazlar.
Kadına Verilen Malların Boşandıktan
Sonra Geri Alınmaması
Allah'ın Kuran'da bildirdiği, kadınların korunmasına
yönelik tedbirlerden bir diğeri ise, boşanan kadınların sahip oldukları
mal varlıklarına ilişkindir. Allah "Bir eşi bırakıp
yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine)
yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın.
Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak
mısınız? Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek
içli-dışlı olmuş)tınız. Onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli
bir ahid) de almışlardı." (Nisa Suresi, 20-21) ayetleriyle,
boşanma durumunda erkeğin, evli olduğu süre içerisinde eşine vermiş
olduğu hiçbir şeyi geri almamasını bildirmiştir.
Allah, öncesinde evlilik ile kadına bir söz ve
güvence verilmiş olduğunu hatırlatmış, bu nedenle de kadına 'yüklerle
mal ve para' verilmiş olsa da, yine de erkeğin bunları geri alma
yönünde bir talep içerisinde olmamasını bildirmiştir. İman eden,
Allah'tan korkan ve her işi Allah'ın rızasını kazanabilme umuduyla
yapan bir insan, verilen sözün Allah'a karşı verilmiş olduğunu bilir.
Bundan dolayı bu konudaki sorumluluğunu en güzel şekilde yerine
getirir.
Allah, insanları Kuran ile bildirmiş olduğu sınırlara
titizlikle uymaları konusunda uyarmış ve kadınlara verilen bir şeyin
geri alınmasının helal olmayacağını bildirmiştir:
... Onlara (kadınlara) verdiğiniz
bir şeyi geri almanız size helal değildir; ancak ikisinin Allah'ın
sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmuş olmaları (durumu
başka). Eğer ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından
korkarsanız, bu durumda (kadının) fidye vermesinde ikisi için de
günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; onlara tecavüz
etmeyin. Kim Allah'ın sınırlarına tecavüz ederse, onlar zalimlerin
ta kendileridir. (Bakara Suresi, 229)
Görüldüğü gibi İslam ahlakında kadına büyük bir
ihtimam gösterilmekte, hayatının herhangi bir aşamasında bir sıkıntı
veya zorluk ile karşı karşıya kalmaması için gerekli olan tüm ahlaki
tedbirler daha en başından alınmaktadır. Müminler her işlerinde
daima Allah'tan korkarak hareket ettikleri için, boşandıkları bir
kadının da haklarını en güzel şekilde korur ve olabilecek en vicdanlı
tavrı gösterirler.
Boşandıktan Sonra Kadınların
Barınmalarının Sağlanması
Allah, Kuran'ın "(Boşadığınız)
Kadınları, gücünüz oranında oturmakta olduğunuz yerin bir yanında
oturtun, onlara 'darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla' zarar vermeyin.
Eğer onlar hamile iseler, yüklerini bırakıncaya (doğumlarını yapıncaya)
kadar onlara nafaka verin. Şayet sizler için (çocuğu) emzirirlerse,
onlara ücretlerini ödeyin. (Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda
maruf (güzellikle ve İslam'a uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun.
Eğer güçlük içine girerseniz, bu durumda (çocuğu) onun (babası)
için bir başkası emzirebilir." (Talak Suresi, 6) ayetiyle,
boşanma sonrasında kadınların gerek maddi gerekse manevi anlamda
tüm ihtiyaçlarının güvence altına alınabilmesi için gösterilmesi
gereken ahlak özelliklerini insanlara bildirmiştir. O ana kadar,
maddi manevi her türlü ihtiyacını eşinin ya da evlilik ortamının
sağladığı imkanlar ile karşılayan kadın, boşanmayla birlikte pek
çok açıdan zorluk içerisinde kalabilecektir. Mümin ahlakı böyle
bir durumda kişinin olabildiğince anlayışlı olmasını ve karşı tarafın
ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçları gibi tüm detaylarıyla düşünüp yardımcı
olmaya çalışmasını gerektirir. Öncelikle, evlilik sonrasında kendisine
kalabileceği uygun bir yer bulana kadar bu konuda kadına bir imkan
sağlanması, ona herhangi bir şekilde zarar gelmesine izin verilmemesi,
mümin için, vicdanı açıdan önemli bir sorumluluktur. Bunun yanı
sıra kadın eğer hamile ise, doğum olayı gerçekleşinceye kadar, maddi
açıdan tüm sağlık ve bakım ihtiyaçlarının karşılanması güzel ahlaka
uygun bir tavır olacaktır. Tüm bu ihtiyaçlar, kişilerin içinde bulundukları
koşullara göre değişkenlik gösterebilir. Ancak önemli olan, iman
ve vicdan sahibi insanların şartlar ne olursa olsun ince düşünceli
ve anlayışlı bir tavır içerisinde hareket etmeleri, kadının zor
durumda kalmaması, maddi ve manevi açıdan güvenliğinin sağlanabilmesi
için gerekli olan tüm önlemleri alabilmeleridir. Ve tüm bu konuları
çözümlerken de, Allah'ın ayette bildirdiği gibi, her türlü konunun
kişiler arasında güzellikle ve Kuran ahlakına uygun bir şekilde
halledilmesidir.
Kadına Zorla Mirasçı Olunmaması
Allah Kuran'da kadınların toplumsal yaşamın her
aşamasında en güzel şekilde korunup kollanmalarına yönelik pek çok
tavsiyede bulunmuştur. Bunlardan biri de, kadınların mallarına zorla
mirasçı olunmaya çalışılmamasıdır. Allah Kuran'ın "Ey
iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir.
Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece, onlara
verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için
onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin..."
(Nisa Suresi, 19) ayetiyle, müminlere bu konuyu hatırlatmıştır.
Yetim Kadınların Haklarının
Korunma Altına Alınması
Kadınlara gösterilmesi gereken ihtimama ve güzel
ahlaka dikkat çekilen ayetlerden birinde, Allah 'yetim kadınlara
karşı adaletin ayakta tutulması' gerektiğini haber vermiştir:
Kadınlar konusunda senden fetva isterler.
De ki: "Onlara ilişkin fetvayı size Allah veriyor. (Bu fetva,) Kendilerine
yazılan (hakları veya miras)ı vermediğiniz ve kendilerini nikahlamayı
istediğiniz yetim kadınlar ve zayıf çocuklar (hakkında) ile yetimlere
karşı adaleti ayakta tutmanız konusunda size Kitap'ta okunmakta
olanlardır. Hayır adına her ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.
(Nisa Suresi, 127)
Allah korkusu olmayan kimi insanlar, zayıf konumda
olduğunu, çevresinin güçlü olmadığını ya da arkasında haklarını
koruyup sahip çıkacak kimsesi olmadığını düşündükleri insanların
haklarını kolaylıkla çiğneyebilmektedirler. Yetim olan kimseler
de, kimi zaman bu kötü niyetli insanların adaletsiz ve çıkarcı tavırlarına
hedef olabilmektedirler. Hatta kimi insanlar, bazen bir kişiyle,
sahip olduğu imkanlarından yararlanma düşüncesiyle, sadece zengin
olduğu için evlenebilmektedirler. Bu kişi yetim biri olduğunda ise,
bu çıkarcı yaklaşımlarını çok daha rahat bir şekilde uygulamaya
geçirebileceklerini düşünebilmektedirler. İşte Allah bu gibi insanların
ahlakından sakınmaları konusunda müminleri uyarmış ve onlara daima
hayırdan yana hareket etmelerini hatırlatmıştır.
İman eden kimseler, Allah'ın, yaptıkları herşeyi
gördüğünü ve ahirette tüm bunları ortaya çıkaracağını bilirler.
İnsanları aldatmanın, haksız yollarla menfaat elde etmeye çalışmanın,
adaletsiz ve merhametsiz tavırlar sergilemenin, ahirette insanları
mutlaka kayba uğratacağının bilincindedirler. Dünya hayatında haksız
yere kazanılacak az bir menfaatin, insanlara Allah'ın rızasını kaybettireceğini
ve ahirette sonsuz bir azaba neden olabileceğini düşünerek böyle
bir ahlaka asla yanaşmazlar. Yetim bir insanın hakkını herkesten
önce onlar kendileri koruyup kollamaya çalışır, kötü niyetli insanların
yaklaşımlarına karşı önce kendileri tedbir alırlar. Aynı şekilde
evlenmek istedikleri yetim bir kimsenin haklarına karşı da büyük
bir titizlikle yaklaşır, evliliği hiçbir zaman için karşı tarafın
sahip olduğu imkanlardan istifade edilen bir birliktelik olarak
görmezler.
--------------------------------------------
16- Müslim, Rada 64, (1467); Nesai, Nikah 15, (6,69);
Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan,
15. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 514
17- Nesai, Tirmizi ve Hakim'in de yaklaşık anlamda
rivayetleri vardır.; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din,
2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998,
s. 105)
18- Tirmizi; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u
Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul
1998, s. 10
19- http://www.diyanet.gov.tr/hutbeler/30032001.html
20- G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt,
Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 531/7
|