Düşmanlık ve nefret, zihinsel ve duygusal sağlığı derinden etkileyen son derece yıkıcı duygulardır. Bu tür hisler yalnızca bireyler arası ilişkilere zarar vermekle kalmaz, uzun vadede toplumun psikolojik dengesini de olumsuz yönde etkiler.
Günümüzde nefretin dünya genelinde yaygınlaştığı ve sevgiye kıyasla daha baskın hale geldiği gözlemlenmektedir. Özellikle dijital platformlar ve internet ortamında nefret söylemlerinin hızla yayıldığı dikkat çekmektedir. Bu durum, toplumsal iletişimde sert ve çatışmacı bir dilin hakim olmasına yol açmakta, sevginin ise geri planda kalmasına neden olmaktadır. Bu olumsuz eğilimi değiştirebilmek, sevgi dolu bir yaklaşımı benimsemekten geçer. Her birey nefret kültürünü destekleyen tutum ve davranışlardan uzak durmalıdır.

Sevginin azalması, toplum içinde ayrışma ve bölünme eğilimlerini artırmakta, bireyler arasındaki duygusal mesafeyi derinleştirmektedir. İnsanlar artık ülkelerden, topluluklardan, hatta aile bireylerinden bile nefret eder hale gelmekte ve bu durum, ilişkilerde onarılması güç yaralar açmaktadır. Bu olumsuz döngüyü durdurmanın temel yolu, sevgi eksikliğini gidermektir. Sevgiye dayalı bir yaklaşım benimsenmediği sürece ne kişisel huzur ne de toplumsal barış sağlanabilir. Bu sebeple sevgi, hem bireysel düzeyde hem de toplumsal alanda öncelikli bir hedef olarak kabul edilmelidir.
Nefret Eden Kalp Hastadır
Sağlıklı bir kalp, nefretten arınmış ve sevgiyle dolu olan kalptir. Nefret ise insan ruhunu hastalıklı hale getirir. Bazı insanların içinde nefret, uçsuz bucaksız bir deniz gibi büyüyerek onları kendi karanlığında boğar. Öyle ki bu insanlar sevgiyi neredeyse unutmuş durumdadır.
Sevginin yeniden canlanması, insanlık için hayati bir gerekliliktir. Bunun için ciddi ve samimi bir çaba göstermek şarttır. Sevgi hayatın merkezine alınmalı ve her alanda öncelikli bir konuma taşınmalıdır. Çünkü sevgi güçlendikçe nefretin etkisini kırar ve nihayetinde üstün gelir.
Sevgi, Allah’ın en temel özelliklerinden biridir ve aynı zamanda yaşamın anlamını oluşturur. Buna karşın nefret, hem manevi hem de fiziksel olarak insanı yıpratır. Kişiyi içten içe tükettiği gibi, toplumu da derinden sarsar, huzuru yok eder, hayatı altüst eder. Dahası nefretin toplumsal yapıya verdiği zarar, ekonomik çöküşlere dahi sebep olabilir. Yüce Rabbimiz bu gerçeği bir ayette şöyle bildirir:
Kim salih amel işlerse kendi iyiliğinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi zararınadır. Yoksa Rabbin kullarına kesinlikle zulmetmez. (Fussilet Suresi 46)
Nefret, Dayanılmaz Acılara Yol Açar
Nefret, insanın nefsini kontrol etmekte yetersiz kaldığını ve şeytana yenik düştüğünü gösteren bir duygudur. Nefrete açık bireyler aslında ruhsal bir dengesizlik içinde olduklarından, onlara anlayış ve şefkatle yaklaşmak gerekir. Tıpkı bir doktorun hastasını sabırla tedavi etmesi gibi, nefretle dolu insanlara sevgiyle yaklaşılmalı, böylece onlara manevi bir şifa sunulmalıdır. Nitekim nefret, insanın ruhunda derin yaralar açan, huzurunu bozan ve kalbini karartan bir hastalık gibidir. Kalbinde nefretin yükünü taşıyan bir insan, sürekli bir sıkıntı ve huzursuzluk hali içinde yaşar. Bir Kuran ayetinde şöyle buyurulur:
Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter. (Nisa Suresi, 79)

Bu nedenle, nefretten uzak durmak ve kalbi sevgiyle doldurmak hem kişinin ruhsal sağlığı hem de toplumsal barış için hayati önem taşır. Kalp, sevgi ve nefret arasında bir seçim yapmak zorunda kaldığında, nefretin yükü altında ezilir ve huzursuz olur. Ancak sevgiyle dolduğunda gerçek huzura kavuşur. Nefret, insanın ruhunu karanlığa sürüklerken, sevgi ruhun en güçlü ilacı ve aydınlığın kaynağıdır.
Sonuç: Sevgi, Tüm Sorunların Çözüm Anahtarıdır
Sevgi eksikliği ve sevgisiz bir yaklaşım, hırs, kin ve nefret gibi olumsuz duyguların artmasına neden olur. İnsanlar sevgiyi değil, nefreti beslemeye odaklanır, birbirlerini incitmeye meyilli hale gelirler. Nefret, başka bir nefreti tetikler. Bu kısır döngü, ancak gerçek ve samimi sevgiyle sona erdirilebilir.
Bugün dünyayı sevgisizlik ve nefret sarmış durumdadır. Samimi iman sahipleri, Allah’ın istediği sevgi anlayışını benimsemeli ve bu anlayışı yaymalıdır. Allah, Kendisinin sevilmesini ve sevginin dünyaya hakim olmasını ister. Kalitesizlik ve sevgisizlik, İslam aleminin en büyük düşmanıdır. Bu olumsuzluklar, düşmanlık ve nefretle dolu, zarar vermek isteyen, saldırgan ve terörist ruhlu kişilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Bu nedenle, makul, akılcı, demokratik, sevecen ve her dinden insanı kucaklayan nesiller yetiştirmek büyük önem taşır. İnsanları sevgiyle birleştiren bir anlayışı benimsemek toplumun huzuru ve geleceği için vazgeçilmezdir.
İnsan ruhu, sevginin aydınlığına uyum sağlamak üzere yaratılmıştır. Ruhumuz, sevgi ve şefkatle biçimlenir. Çünkü varlığımız sevgiyle anlam kazanır ve sevgiyle hayat bulur. Unutulmamalıdır ki, cennet sonsuz sevginin hakim olduğu bir yurttur.
İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlara gelince, Rahman onlar için (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır. (Meryem Suresi, 96)