Arap Baharı sonrasında Ortadoğu’da meydana gelen değişim kuşkusuz ki Türkiye’yi ve Türkiye’nin Arap dünyası üzerindeki politikalarını da etkiledi. Ülkeler içinde değişen dengeler ve istikrarsızlıklar Türkiye’yi, çeşitli yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmeye yönlendirdi. Şu anda Ortadoğu’da dengeler kurulmuş ve ortam sakinleşmiş değil kuşkusuz. Fakat artan şiddet olayları ve Suriye’deki iç savaşın etkileri Ortadoğu’da bazı ülkeleri birlikte hareket etmeye zorladı.
Bilindiği gibi Irak’ta 7 Mart 2010 tarihinde yapılan parlamento seçimlerinden sonra Türkiye-Irak ilişkileri sarsıntılı dönemler yaşadı. Bu sarsıntılı dönemin Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun resmi Irak ziyareti ile yumuşaması hem iki kardeş ülkenin dış politikaları hem de Ortadoğu’nun güvenliği için büyük önem taşımaktadır. Bu ziyaret sonrasını ise bozulan ilişkilerin telafisi olarak değil, yepyeni bir sayfa olarak görmek gerekir. Çünkü Arap Baharı sonrasında Ortadoğu’nun dengeleri eskisi gibi değildir. İlişkiler de yeni dengeler üzerine oturmuş ve kardeşlik vurgusuna her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulur olmuştur.
Türkiye-Irak yakınlaşması pek çok yönden Ortadoğu için büyük önem taşımaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Özellikle Suriye’deki durumun gün geçtikçe ürkütücü hale gelmesi, komşu ülkelerin buradaki rolünü çok önemli kılmaktadır. Birincisi Suriye içindeki iç karışıklık iki grubun çatışmasından daha öte bir hal almış, yüzlerce grup kendisini göstermeye başlamış ve Şam rejimiyle yapılan çatışmaların yanı sıra, muhalifler kendi aralarında çatışır hale gelmiştir. Bölgede, radikallerden komünistlere kadar pek çok aşırılıkçı kendisini gösterir olmuştur. Şam rejiminin gerçekleştirdiği insanlık dışı uygulamalar ise tüm dünyanın malumudur. Durum böyleyken, Suriye’yle en geniş sınırı paylaşan iki ülke Türkiye ve Irak’ın maruz kaldığı tehdit de, üstlendiği sorumluluk da büyük olmaktadır.
Bu tehditlerden en büyüğü kuşkusuz Irak için uzun zamandır sorun olan, Türkiye’de de çeşitli şekillerde kendisini gösteren El-Kaide tehdididir. Irak şu anda, 2006-2007 döneminden bu yana güvenlik açısından en kötü dönemini yaşamaktadır. Suriye topraklarında şu günlerde etkili olan bir diğer radikal grup IŞİD’in (Irak Şam İslam Devleti) ise nihai hedefinin Suriye ve Irak’ta bir devlet kurmak olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla zayıflamış bir Irak, bu tip radikal unsurların kaçınılmaz olarak hedefi olacaktır. Burada Irak’ın, Türkiye’nin desteğiyle birlikte hareket etmesinin büyük önemi vardır. Teröre ve radikalizme karşı ortak bir pozisyon alınması ve işbirliği içinde hareket edilmesi şu anda her zamankinden daha büyük önem taşımaktadır.
Şu da bir gerçektir ki, Suriye ve Irak’taki Sünniler arasında aşırılıkçılığa kayan bir anlayışın yükselişe geçmesi, İran’ın da tercih edeceği bir durum değildir. Dolayısıyla burada, Sünnilerin çoğunlukta yaşadığı bir ülke olarak Türkiye’nin bir ortak dost olarak tercih edilmesi doğal bir sonuçtur. Bu yüzden İran’ın da Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin gelişmesine sıcak bakacağı açıktır. Özellikle son dönemlerde değişen İran politikası da dikkate alındığında, bölgede, Türkiye-İran-Irak yakınlaşmasının ABD’yi de memnun edeceği sonucunu çıkarmak mümkündür. Ayrıca bu yakınlaşma, Suriye sorunu için nihai bir sonucun ortaya konabilmesi için de büyük önem taşımaktadır. Suriye meselesinde farklı bakış açılarına sahip olan Türkiye ve İran-Irak’ın uzlaşısı, bu konuya yeni ve çözüme ulaştırıcı bir sonuç getirilebilmesine de olanak sağlayabilir.
Kuşkusuz ki Irak’ın iç istikrarının sağlanabilmesi için Irak merkezi yönetim lideri Maliki’nin Sünnilerin desteğini tekrar alabilmesi büyük önem taşımaktadır. Sünnilerin tekrar siyasi sürece entegrasyonunun sağlanmasında Irak’taki sünni gruplarla iyi ilişkileri olan Türkiye’yle yakınlaşmanın kuşkusuz ki büyük önemi vardır.
Bilindiği gibi, Irak ile geçirdiğimiz soğukluk dönemi boyunca, Irak’ta yatırım yapan 1800’den fazla Türk şirketi çeşitli zorluklarla karşılaşmış, enerji konusunda çeşitli anlaşmazlıklar vuku bulmuştur. Şu anda, Irak merkezi yönetiminin onayıyla gerçekleştirilen anlaşmalar, iki ülkenin ticari anlamda kalkınmasının da yolunu açmıştır. Fakat burada şunun hatırlatılması önemlidir: Türk hükümeti, Kuzey Irak ile yaptığı petrol anlaşmaları sırasında Irak merkezi hükümetinin hassasiyetlerine daima büyük önem vermiş, Irak’ın bütünlüğüne zarar verecek bir girişimde bulunulmayacağı yönündeki Türkiye’nin Irak politikasına ilişkin genel tutumunu her fırsatta yinelemiştir.
Türkiye-Irak ilişkileri pek çok yönden bölgeye ve tüm dünyaya fayda getirecek, gelişme ve kalkınmanın yolunu açacak, terörizmin önüne geçecek önemli bir yakınlaşmadır. Unutulmamalıdır ki, özellikle Ortadoğu gibi bir coğrafyada konuşlanmış ülkelerde gerçekleşen bölünme ve ayrılıklar, daima daha fazla terörün, zulmün ve anlaşmazlıkların yolunu açar. Özellikle İslam ülkeleri, kendi aralarındaki bölünme ve anlaşmazlıkların mutlaka mazlum halka zarar getireceğini, istikrarsızlığı daha artıracağını ve dengeleri daha çok bozacağını unutmamalıdırlar. Bu bilinçle hareket ederek, Sunni-Şii ayırımı yapmayarak, zorluklar karşısında birlikte hareket ederek, anlaşmazlıkları politik çıkarlara göre değil, kardeşlik esasına göre çözerek davrandıklarında bütün dünyaya barış getirecek güzelliklerin kapısını açmış olurlar.
Asıl olarak bu sebeplerle Türkiye-Irak yakınlaşması tüm bölge ülkelerine örnek olacak şekilde kardeşlik esasına uygun olarak geliştirilmeli ve daha da güçlendirilmelidir. Her iki ülkenin de topraklarında misafir ettiği yüzbinlerce mülteci bizlere emanettir. Dolayısıyla onların ve özellikle Suriye’de yaşamını zor şartlarda sürdürmek zorunda kalan mazlum kardeşlerimizin bakımı ve korunmaları için de böyle sağlam bir birliktelik önemlidir. Ortadoğu artık, bölünüp parçalanmaların, istikrarsızlık ve huzursuzlukların değil; sevgi ve birliğin mekanı olmalıdır. Türkiye-Irak ilişkileri, bunun için bir milat olmalıdır.
Sayın Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: