Ramazan ayında oruç, İslam dininin Medine'de de tanınmaya başladığı bir olgunluk döneminde, 624 yılında farz kılınmıştır. Oruç ibadetinin yanı sıra, bu ayın Müslüman dünyaya önemli bir mesajı ve sağladığı mükemmel bir manevi değeri vardır. Bu manevi değer, ancak ve ancak Kuran'da tarif edilen gerçek İslam dininin, yani özel bir ahlakın yaşanmasıyla ortaya çıkar. Bu özel ahlakı yaşamayı başaranlar, ahlak ile ibadetin ayrı şeyler olmadığını da anlayabilirler. Ramazan ayında kendilerinden istenen fedakarlık, sabır, affetme, barış gibi erdemler bir ibadet olarak kendilerinden isteniyorsa, bunun aynı zamanda kalıcı bir ahlak olarak kendilerinde olması gerektiğinin de farkındadırlar. Ramazan ayı, sadece tek bir ayda barışı ayakta tutmak, tek bir ayda güzel ahlak göstermek, tek bir ayda affedici ve güzel sözlü olmak değildir. Ramazan ayı, insanın nasıl yaşaması gerektiğini kendisine hatırlatan bir hatırlatıcıdır.
Ancak Müslüman dünyası büyük ölçüde Kuran'daki dini, yani yaşamaları gereken gerçek ahlakı unutmuş durumdadır. Yüzyıllar içinde geliştirilen hurafecilik, İslam dinine dahil edilmeye çalışılan bidatlar, din halini alan gelenekler ve "din adamı" kisvesiyle ortaya çıkan bir takım kişilerin fetvaları şaşırtıcı şekilde Müslüman dünyasının bir kısmını Kuran'dan uzaklaştırmıştır. Bu, aslında Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in Kuran'da Allah'a bir şikayetidir:
Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar." (Kuran, 25/30)
İslam dünyasının büyük oranda Kuran'ı terk etmesi sonucunda birçok Müslüman bu ayetlerden habersiz hale gelmiş ve hatta tamamen akıl dışı olan Kuran'a muhalif uygulamalara inanır hale gelmiştir. Örneğin aşağıdaki ayet gibi Kuran’da Musevilerin övüldüğü birçok ayet vardır.
Gerçek şu ki, iman edenlerle Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde bulunanlar; onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. (Maide 69)
Oysa ki Yüce Rabbimiz Kuran’da müslümanları Kuran’a muhalif uygulamalarda bulunmamaları konusunda uyarmaktadır.
Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
Hiç mi öğüt alıp-düşünmüyorsunuz?
Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var?
Eğer doğru söylüyorsanız, öyleyse getirin kitabınızı.
(Saffat 154-157)
Allah Kuran'da Kitap Ehli'ne sevgiyi, saygıyı ve onlarla ittifakı şart koşarken, İslam dünyasında Hristiyan ve Musevi düşmanlığı gibi kavramlar ortaya çıkmıştır. Peygamberimiz (sav) döneminde birlikte yaşayan ve birbirlerine canlarını, mallarını emanet eden bu topluluklar, günümüzde bir arada yaşayamaz hale gelmiştir. Bu gariplik, bugün bazı kesimler tarafından yaşanan dinin, "Kuran'daki İslam" olmayışından kaynaklanmaktadır.
Kuran'a göre bir Müslümanın bir başkasına saldırıda bulunma veya savaş başlatma hakkı yoktur. Kuran'da geçen tüm savaşlar, savunma savaşlarıdır. (2/191, 4/89-91, 9/5, 9/13, 5/33, 8/57, 47/4, 4/89) Bir Müslümana ancak kendisine saldırıldığında kendini savunma hakkı verilmiştir. Ancak günümüzde hurafeci anlayışa sahip bir kısım Müslümanlar, savaş kavramını Kuran'daki gerçek anlamından çıkarıp bir ibadet gibi gösterme peşindedirler. Kuran'ın hiçbir yerinde olmayan ve tümüyle Kuran'ın ruhuna aykırı olan terör, İslam toplulukları ile birlikte anılmaktadır.
Ancak, Kuran'ı terk etmiş toplulukların eylemleri her ne kadar ürkütücü olsa da, bu topluluklara verilecek karşılığın fevri olmaması, akılcı ve imani olması şarttır. Bu konuda yapılacak en büyük hata, bu topluluklara kızgınlık duyarak İslam'ı düşman edinmektir. Oysa gerçek İslam ve Kuran, nefreti kendilerine din edinmiş toplulukların tek ilacıdır. Bu toplulukların sorunu, temsil ettiklerini sandıkları gerçek dini bilmemeleridir. Bu kişiler ancak Kuran'ın içindeki sevgi ve ittifak ile tanıştıklarında öfkeyi terk edebilirler. Bu insanların yanlış inançların prangası altında olduğu unutulmamalıdır.
Kuran'daki gerçek İslam'ı tanıtmak için yıllardır harcadığımız çabalar, özellikle de her Ramazan ayında gerçekleştirdiğimiz geleneksel iftar davetimiz, söz konusu toplulukları şaşırtmakta, aynı zamanda da güzel bir tebliğ olmaktadır. Ramazan'ın bir barış ayı olduğu gerçeği, en belirgin şekilde bu iftar toplantılarında kendini göstermektedir. Her din, her inanç, her görüş birbirini kucaklamaktadır. Olması gereken budur. Eğer Ramazan ayı, "Allah'ın istediği insan olmak" için çabalamak ise, bunun sevgiyle, saygıyla, hürmetle, dostlukla, dayanışmayla, samimiyetle uygulanabilirliği tüm dünyaya gösterilmektedir.
Adnan Oktar'ın Israel Hayom'da (İsrail) yayınlanan makalesi:
http://www.israelhayom.com/opinions/when-muslims-warp-islam/