İnsanın
yaşadığı tüm olaylardan hoşnut olabilmesi, her olayda bir hayır olduğuna iman
etmesi ve her an Allah'a karşı şükredici bir tavır gösterebilmesi son derece
kolaydır.
Allah herşeyi belirli bir plan ve hikmet doğrultusunda yaratır. Allah'ın bu sonsuz güç ve üstünlüğüne karşılık insan son derece sınırlı ve aciz bir varlıktır.
İnsanın iyi ya da kötü gibi görünen tüm olayları her ne olursa olsun mutlaka hayra yorması, Allah'a duyulan samimi imandan kaynaklanan bir ahlak özelliğidir.
Müminler Allah'ın dünya hayatında kendileri için yarattığı zorlukların birer imtihan olduğunu bilirler. Bu denemelerin, salih Müslümanlar ile samimi olarak iman etmeyen kişilerin ayrılması için özel olarak yaratıldığının farkındadırlar.
Müminler dünyada hem zorluklarla hem de nimetlerle denendiklerini akıllarından çıkarmazlar. Bu güzel ahlaklarının bir sonucu olarak Allah, kötü gibi görünen olayları ve zorlukları salih kullarının lehine çevirir.
Vicdanlı bir insan başına gelen her olayı bir uyarı olarak algılayıp Allah’tan bağışlanma diler. Hakim olan Allah'ın yarattığı kadere kayıtsız şartsız teslimiyet gösterir.
Sonsuz kudret sahibi Allah'a teslim olan, O'nun sonsuz aklına ve rahmetine güvenip dayanan insan için hastalık, zorluk, sıkıntı gibi görünen olaylar sonu hayırla bitecek geçici imtihanlardır.
Peygamberler ve salih müminler kendilerine nimet olarak verilen malın Allah'a ait olduğunu bilerek hareket etmişler; tüm servetlerini Allah rızası için kullanmışlardır.
De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, herşeye güç yetirensin." (Al-i İmran Suresi, 26)
Hastalıklar ve sıkıntılar, müminlerin sabırlarını ve ahlaklarının güzelliğini ortaya koyacakları bir dönem ve Allah'a yakınlaşmak için çok önemli fırsatlardır.
"Soğuk olmazsa sıcaklık anlaşılmaz; zevksiz kalır. Açlık olmazsa yemek lezzet vermez. Maraz olmazsa sıhhat lezzetsizdir. Herşey zıttıyla anlaşılır ve kıymet kazanır." Bediüzzaman Said Nursi
Ciddi hastalıklar insanı gafletten çıkararak yaşamının anlamını ve ahiret gerçeğini daha çok düşünmesine neden olur. Böyle zamanlarda dünyaya kapılmanın anlamsızlığı ve ölümün ne kadar yakın olduğu çok net anlaşılır.
“İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir.” (Fussilet Suresi, 51)
Mümin kendi bir hataya düştüğünde samimi olarak düşünüp yanlışlığını anlar; Allah korkusu ve vicdanı onu hemen harekete geçirir. Sonsuz merhamet sahibi olan Allah'a dua eder ve bağışlanma diler.
Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını (sevabını) isterse ona ondan veririz, kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz. (Al-i İmran Suresi, 145)