Her şeyi Allah’ın tecellisi olarak bilerek sevmek samimi bir müminin en önemli vasfıdır. Bu insanların genel olarak bilmediği bir sevgi çeşididir. Şayet bu sevgi anlaşılır ve yaşanırsa, dünyada öfkelerin, tahammülsüzlüklerin, bencilliklerin, nefretin izi kesin olarak kalmayacaktır.
Bu önemli konuya dikkat çeken podcasti mutlaka dinleyin
Gerçek Sevgi - Allah'ın Tecellisini Anlamak Podcast
Gerçek sevgi, Allah'ın tecellisini anlamak. Her şeyi Allah'ın tecellisi olarak bilerek sevmek, samimi bir müminin en önemli vasfıdır. Bu, insanların büyük çoğunluğunun bilmediği özel bir sevgi çeşididir. Şayet bu sevgi anlaşılır ve yaşanırsa, dünyada öfkenin, tahammülsüzlüğün, bencilliğin ve nefretin izi kalmayacaktır.
Bugün yaşadığımız dönemde Allah sevgisi adına geliştirilmiş sinsi bir yöntem var. Özellikle kendilerini muhafazakâr ve dindar olarak gösteren bir kısım kişiler Allah'ı sevdiklerini ama geri kalan hiçbir şeyi sevmediklerini iddia ederek sinsi bir sevgisizlik çeşidini yaygınlaştırıyorlar. Bu insanlar toplumun geneline karşı güçlü bir öfke duyuyor ve bu öfkeyi hayatlarının her alanına yansıtıyorlar.
Dahası Peygamberimiz (sav)’i, sahabeleri ve Kuran'da belirtilen emir sahiplerini dahi hariç tutarak bu mübarek kişilerin yollarından gitmeye gerek olmadığını, sadece Allah'ı sevmenin yeterli olduğunu söylüyorlar. Peygamberimiz (sav)’in sözlerini yeterli bulmuyorlar. Müslüman olduklarını iddia ederken Peygamberimiz (sav)’i hayatlarının dışında tutmayı istiyorlar. Bu sinsi anlayış, insanları Allah'tan, Peygamberimiz (sav)’den ve İslam dininden soğutan bir davranıştır. Allah birçok ayetinde Peygamber (sav)’in kendisinin yüksek tecellisi olduğunu açıkça belirtmiştir. Fetih Suresi 10. ayette Allah şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz sana biat edenler ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir.”
O dönemin Müslümanları belki de Peygamber (sav)’e itaat ederek aslında Allah'a itaat ettiklerinin farkında bile değillerdi. Onlar Peygamber (sav)’in izinden gittiklerini, ona biat ederek kurtuluş bulacaklarını umarlarken Allah bir ayet indirerek bu itaatin aslında kendisine olduğunu bildirdi. Bu durum yalnızca Peygamber (sav)’e biat ile sınırlı değildir. Kuran'da belirtilen emir sahipleri de hatırlatılır.
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” (Nisa Suresi, 59)
Burada çok önemli bir hakikat vardır. Peygamberler, elçiler ve tüm varlıklar Allah'tan bağımsız değildir. Her biri Allah'ın birer tecellisi olarak yaratılmıştır. Allah, Peygamberler gibi bazı kullarında kuşkusuz daha fazla tecelli eder. İnsan için ise şöyle buyurmuştur:
“Onu bir biçime sokup ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sad Suresi, 71-72)
Allah'ın kendi ruhundan üfleyerek, kendi tecellisi olarak yarattığı varlık elbette sevgiyi hak eder. Bu Allah'a olan sevginin en doğal göstergesidir. Allah'ın tecellilerini sevmeyen birinin Allah'ı sevmesi mümkün değildir. Peygamberleri, emir sahiplerini ve Allah'ın tecellisi olarak yaratılmış tüm insanları Allah'tan ayrı bir varlık gibi gören, onlara sevgi duyamayan, uymayı reddeden kişiler, başında bir itaat merceği bir mürşit istemeyen kişiler aslında derin bir sevgisizlik yaşamaktadırlar. Bu kimseler kendi varlığına hayran, sadece kendi aklına güvenen insanlardır. Peygamberlere ve diğer insanlara sevgisizlikle bakan bu kişilerin Allah'ı gerçekten sevebilmeleri mümkün değildir. Çünkü onlar Allah'ın tecellilerini beğenmemektedirler. Bu tarz insanlar Allah'ın varlığını inkar eden fikirleri, örneğin materyalizmi ya da Darwinizmi asla eleştirmezler. Allah inancına karşı savaşan ideolojilere karşı da sessiz kalırlar.
Allah adına ortaya çıkarlar ama Allah'ın varlığını anlatma konusunda hiçbir çaba göstermezler. Sadece Allah'ı severim, onun dışında yaratılanı sevmem diyen bu insanlar çoğu zaman öfkeli ve bencildir. Ama kendi aileleri söz konusu olduğunda bir anda koruyucu bir tavra bürünürler. İhtiyaç sahiplerine yardım etmezler ama anne-babaları, çocukları olduğunda düşkünlük gösterirler. Elbette bir insanın ailesini koruması doğrudur. Burada eleştirilen nokta başkalarına karşı sevgisiz ve ruhsuz davranmalarıdır. Bu kişiler yalnızca kendilerini mürşit olarak görürler. Başkalarına yol gösterici olma hakkını sadece kendilerinde bulurlar.
Oysa Müslümanlar, iyiliği emretmek ve kötülükten men etmekle yükümlüdür. Kuran'da şöyle buyurulmuştur:
“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de geleceği, yazılı bulacakları ümmi elçiye uyarlar. O, onlara iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar.” (Araf Suresi, 157)
İyiliği emretmek, kişinin Kuran'dan doğru olarak gördüğünü insanlara anlatması, onları Hakk'a davet etmesidir. Bu da aslında bir mürşitliktir. İyiliği tavsiye eden herkes, irşad eden yani doğru yola çağıran bir mürşittir. Bir mürşide uymayan kişi yalnızca kendi aklını yeterli görür. Bu da başkalarını küçümsemek, kendini üstün görmek anlamına gelir. Allah'ı ve Kuran'ı bu kibir için kalkan olarak kullanmak sevgisiz bir büyüklenmedir. Bu zihniyet tarih boyunca kendini göstermiştir.
Peygamberimiz (sav)’in vefatından sonra mürşide öfke duyan bu anlayış Hz. Ömer (ra)’ı, Hz. Osman (ra)'ı ve Hz. Ali (kv)'yi şehit etmiştir. Sıffin Savaşı sırasında Muaviye'nin ordusu mızrakların ucuna Kuran sayfalarını saplayarak, ‘aramızda Allah'ın kitabı hakem olsun’ demiştir. Bu olay, Müslümanlar arasında büyük kafa karışıklığına neden olmuştur.
Bu konuda en net örnek şeytandır. Allah, ateşten yarattığı şeytandan, topraktan yarattığı insana secde etmesini istemiştir. Bu istek, Allah'ın yaratılmışlardan sevgilerini göstermelerini istemesidir. Çünkü insan da Allah'ın tecellisidir:
“Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret verdik, sonra meleklere, Adem'e secde edin dedik. Onlar da iblisin dışında secde ettiler, o secde edenlerden olmadı." (Araf Suresi, 11-13)
Allah, şeytanın bu itaatsizliğini büyüklenme olarak tarif etmiş ve onu küçük düşürülmüş olarak cennetten kovmuştur. Çünkü yaratılana karşı büyüklenmek aslında doğrudan Allah'a karşı gelmektir. İşte Allah sevgisine dayalı gerçek sevgi anlayışının üzerinde durulmasının asıl sebebi budur.
İnsanlar Allah'ı sevdiklerini iddia ederek bile sevgisizliği yaymakta, büyüklenmekte, hatta dünyada şiddet estirebilmektedirler. Oysa Allah'ı sevmenin anlamı, onu tüm yarattıklarıyla birlikte sevmektir. Tüm kainat, Allah'ın bir görüntüsü, bir tecellisidir. Hiçbir şey Allah'tan bağımsız değildir. İnsan, Allah'ın ruhundan üfleyerek yarattığı özel bir varlıktır ve mübarek insanlar Allah'ın en güçlü tecelli ettiği kişilerdir.
Dolayısıyla Allah'ı seviyorum ama başka hiçbir şeyi değil demek bir sevgi biçimi değil, bir büyüklenme biçimidir. Yaratıcının yarattıklarını beğenmeyip sadece onu sevdiğini iddia etmek gerçek bir sevgi değildir. Allah'ı anlamamış, O'nun yarattıklarına öfke duyan birinin Allah'a karşı gerçek bir sevgi duyması mümkün değildir. Gerçek sevgi, tecellinin ne olduğunu anlamakla mümkündür. Allah, kendi görüntüsünü yarattıklarında var eder, tecelli ettirir.
İnsana Allah'ın tecellisi olarak bakmak, her şeyiyle onun kontrolünde olduğunu bilmek ve Allah sevgisiyle kişiyi sevmek. İşte bu anlayış, öfkenin, zıtlığın, tahammülsüzlüğün kapısını kapatacaktır. Amaç, yeryüzüne bu sevgiyi tanıtmak ve yaygınlaştırmaktır. Ve o zaman, dünya bambaşka bir dünyaya dönüşecektir.