Sayın Adnan Oktar’ın 7 Mayıs 2018 tarihli Canlı Sohbetler yayınından
İZLEYİCİ SORUSU: Hayatınızda sabrınızı arttıran dönem hangi dönemdi?
ADNAN OKTAR: Sabrı tabii Allah emrettiği için gittikçe daha çok öğreniyoruz. Her gün daha çok öğreniyoruz. Ama ben kendimde çok gördüm yani hakikaten çok kızdıracak şeylerde sabrettiğimi gördüm. Sabretmem gerektiğini gördüm. Hatta kendime de şaşırdım böyle. Mesela üst üste sabredilecek olaylar oldu çok fazla. Normalde insan kırar-geçirir yani böyle acayip sinirlenir ağzına geleni söyler. Ama ben öyle bir şey yapmadım. Gayet halim ve akılcı tam doğru yerine getirdim. O zaman gördüm ki sabır akıllı insanların vasfı. Yani çok önemli bir şey. Yani kutsal olduğunu Allah o zaman gösteriyor sabrın. Çünkü sabretmemek çok rezalet ve çok küçük düşürücü. Bağırmak, çağırmak, kızmak, saldırmak falan. Ama sabır doğrudan akıl alameti.
-Şeyh Nazım Hazretleri sizin için: “Sabredenlerden yazıldınız” diye belirtmişti.
ADNAN OKTAR: Evet çok çeker o. Sakin sakin çok şahane bir konuşma yapmıştı. Çok büyük insan o yani öyle bir mürşit bin yılda bir falan gelir yani. Çok nadir rastlanacak bir insan.
-Ben gözümle şahit oldum Hocam hastane döneminde, oradaki sabrınıza, tevekkülünüze. Hakikaten hiç en zorlu ortamda olabilecek, en zorlu ortamdaydı. MaşaAllah.
ADNAN OKTAR: Mesela tımarhane ortamı sabır için çok önemli bir yer. On ay kaldım her dakika sabredilmesi gerekiyor her dakika. Hem İslam'a hizmete devam ediyorum tımarhanenin içinde. Hem oradaki tehlikeleri savuşturuyorum. Bulunduğum dönemde 7 kişiyi öldürdü orada akıl hastaları bak. Hem kendimi savunuyorum hem İslam alemini savunuyorum. Hem kardeşlerime yardımcı oluyorum. Hem Müslümanların sayısının artması için gayret ediyorum. Bu sabır ve dikkat gerektiriyor.
-O dönemde kardeşlerimizin sayısı çok fazla artmıştı maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Hayrettir, biz küçük bir topluluktuk yani 25-30 kişi falandık. Bir çıktım böyle 150 kişiyi aşmıştı. Caminin içi dolmuş, hiç tanımadığım böyle yakışıklı gençler, çok güzel kızlar. Hanım hanım böyle şahane güzel kızlar. Bir tane, iki tane, on tane değil çok çok fazla. Kısa bir süre bırakmışlardı tımarhaneden. Baktım, şahane. Sonra, pardon yanlışlık yaptık dedilerr, seni yeniden tımarhaneye götüreceğiz dediler. Tabii dedim yani ne demek, buyurun ne fark eder yani. Yeniden bir daha tımarhaneye girdik. Ama çığ gibi gelişti elhamdülillah.
-Şeyh Nazım Hocamız, “sizin on dakikasına dayanamayacağını” söylemişti Hocam, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Canım, doktor gelip bayılıyordu doktor gelen. Hemşireler fenalık geçiriyordu girdi mi tımarhaneye. Ben öyle bir ortamda rahat rahat hayatımı devam ettirdim. Ben oradayken bile kardeşlerimizin şevki, neşesi, sağlığı, imanlarının güçlenmesiyle ilgileniyordum. Böyle küçük kutuya yazıları koyup pencereden atıyordum, katlıyordum kağıdı ufak kutunun içerisine koyup oradan atıyordum. Yazıyı alıyorlardı oradan. Onlar da bana yine oradan atıyorlar pencereden. Yani ne durumdalar, neler var? Öyle on ay devam ettirdik. Dışarı çıkmak yasak, telefon etmek yasak. Nazi kampında bile olmaz böyle bir şey. Akıl hastanesine staja gelen doktorlar oluyordu öğrenciler. Oktar da onlarla gelmişti o zaman. Ben anında olay yerine dahil oluyordum hemen. Hem kitap dağıtıyordum hem tebliğ yapıyordum. Şahane olmuştu.
-Akın akın sizi görmeye geliyordu bütün öğrenciler.
-Sizi haksızlıkta bulunanların hiçbirinden davacı olmadınız Adnan Bey?
ADNAN OKTAR: Tabii tabii. Kim tımarhaneye koydu, niye hapishaneye koydunuz, niye kokain iftirası attınız? Hiç muhatap olmadım. Normal hayatımıza devam ettik.
-Adnan Bey, hastanedeyken dışarı çıkmanız ve herhangi birisiyle görüşmeniz yasaklanmıştı.
ADNAN OKTAR: Evet, bak. Onlarla ilgili evrak.
-“Adnan Oktar isimli hastanın Mediha Oktar, annesi, Kenan Oktar, kardeşi Vehbi Kahveci, avukatı haricinde kesinlikle ziyareti ve telefon görüşmesi yasaktır. Ayrıca kesinlikle dışarı çıkarılmayacaktır.”
-Tarihi bir belge. Hiç kimseye yapılmamış bir şey bu.
ADNAN OKTAR: Akıl hastanesinde hiç kimseye tarihinde yapılmamış bir olay bu. Yani cinayet işlemiş akıl hastalarına bile yapılmadı bu. Hiç hastanenin tarihinde yok, bir tek bende var. Ve bir tek hastanenin tarihinde bana ait bütün belgeler yok edildi. Bir tek bana mahsus. Abdülhamid devrinden beri bütün belgeler duruyor şu ana kadar. Bir tek benim dönemime ait, bana ait bütün belgeler yok, hiçbiri yok. Vardır bir hikmet. Ya hatıra olarak sakladılar bilmiyorum. Belki hesap sorarız falan diye mi düşündüler bilmiyorum.
-Bir de zincirlemişlerdi yine size mahsus olmak üzere.
ADNAN OKTAR: Evet, 45 gün inşaat zinciriyle ayağımdan zincirlediler 45 gün.
-Bütün bunlar da söylediğiniz bir cümleden dolayı. Bir sözden dolayı.
ADNAN OKTAR: Evet. ‘Türk kavmindenim, İslam milletindenim’ dedim. Vay sen misin bunu diyen. Gel bakalım içeri, 19 ay yatırdılar. Sonra dediler ki; bunda bir suç unsuru yok bu söz gayet normal. Bir şey yok, seni beraat ettirelim dediler. Aynı savcı. O savcı bu iddiaları söyleyen, 19 ay sonra diyor ki yani bir şey yok bunda, gayet makul bir söz. Suç unsuru olan da bir şey yok, o yüzden beraat talep ediyoruz diyor. Beraat ettik 19 ay sonra, hadi geçmiş olsun dediler. Biz de teşekkür ederiz dedik yani. Şaka gibi.
Avukat Vehbi Kahveci geliyordu, bembeyaz oluyordu eli-yüzü delileri gördümü. Gözleri falan doluyordu, ben sakinleştiriyordum. Ne olacak, gayet normal diyordum. Devletin kontrolünde olan bir yer. Allah'a şükür yemeğimiz var, yatacak yerimiz var. Kafayı takacağın bir şey yok falan diyordum. Ama bir türlü sakinleştiremiyordum. Tutuklama kararına devam kararı çıkıyordu mahkemeden. Acayip morali bozuluyordu, yine ben sakinleştiriyordum.
-Sizinle röportaj yapan iki tane gazeteci yazmışlardı Hocam. “Kapısına geldik 14-A’nın, çelik kapı açıldı, akıl hastaları kapıda biriktiler” diye. Hemşireyle birlikte. Arkadan sizi görmüşler Hocam. Siz gelmişsiniz yanlarına. “Benim omzuma vurdu Adnan Hoca” diyor. “Merak edecek bir şey yok. Burada benim rahatım yerinde. Büyütmeyin konuyu dedi” diye sizin söylediğinizi söyledi “gülümseyerek” diyor.
ADNAN OKTAR: Dehşet içinde bakıyorlardı çünkü gazeteciler. Acayip korkmuşlardı. Ben de yatıştırdım, dedim kafayı takacak bir şey yok. Sakin olun, rahat olun falan dedim. En fecisi de gözleri falan doluyor yani o facia.
-Sizin kaldığınız 14-A koğuşundan bazı görüntüler var ortamı gösteren.
ADNAN OKTAR: Birbirini boğma, görüyor musun? İşte o boğma çekimi. Birden mesela gelip çekip boğuyor akıl hastası. Öyle bir ortamdı. Bulunduğum yerin kapısını kırmıştı akıl hastası. Eşyaları falan dağıtmıştı. Dedim bu deli, cinayet de işleyebilir her şey yapabilir, buna bir çözüm bulun dedik. Yok dediler, biz çıkaramayız burada duracak dediler. Kardeşim, şimdi şikayet edecek yer de yok şimdi. Akıl hastası kabul ettiği için şikayetin de geçerli olmuyor. Yani birine bir şey desen diyorlar, o deli zaten dertsiz bakmayın falan, o tarz. Allah Allah. E adam kırıp-yıkmaya devam ediyor. Sonra orada zayıf bir akıl hastası vardı böyle zayıf vücutlu falan. Bunu feci şekilde dövdü ama yani komaya soktu böyle öldüresiye dövdü. Acil koduyla hastaneye kaldırdılar o saldıran deliyi. Bir daha da getirmediler tabii hastanelik yaptığı için. Şuuru kapalı bir deli. Mesela birden aklına geldi niyeyse ona saldırmak. O anda saldırdı.