Karmaşıklık ve hassas ayarlar denince, insanın aklına bir geminin makine dairesindeki onlarca ibre, vana ve düğme gelir. Bu düzenekteki tüm bileşenler ve ayarlar yerli yerinde olduğunda, gemideki insanlar güvenle yolculuk edebilirler. Oysa milyarlarca insanı taşıyan Dünya, bir gemiden çok daha karmaşık sistemlere ve hassas ayarlara sahip olarak yaratılmıştır; buna rağmen, üzerinde ne bir vana, ne bir pompa, ne de bir düğme görebilirsiniz.
Dünya üzerinde hayatın devamı ve çeşitliliği, son derece hassas dengeler ve kusursuzca ayarlanmış sistemler sayesinde mümkün olmaktadır. İklim, belirli bir bölgedeki uzun dönemli hava olaylarının ortalamasıdır ve bu olayların oluşumunda coğrafi faktörler belirleyici rol oynar. Dünya’nın şekli, eksen eğikliği, kara ve denizlerin dağılımı, yüzey şekilleri ve atmosferik dinamikler, iklimin mekânsal ve zamansal değişkenliğini belirleyen temel unsurlardır (Öztürk et al., 2017; Barry & Chorley, 2010). Türkiye gibi farklı iklim tiplerinin bir arada görüldüğü ülkelerde bu faktörlerin etkisi daha belirgin şekilde gözlemlenmektedir.
İklimlerin oluşumu, yeryüzündeki canlıların yaşam alanlarının belirlenmesi ve ekosistemlerin devamlılığı, Allah’ın sonsuz ilmi ve kudretiyle yaratılmış olan coğrafi faktörlerin bir sonucudur.
Her canlı türü, yaşadığı ortama, iklime en uygun şekilde yaratılmıştır. Kutup ayılarının kalın kürkleri, develerin yastıklı ayakları ve kaktüslerin su tutma özellikleri, Allah’ın her canlıyı bulunduğu ortama uygun olarak yarattığının delillerindendir.

Dünya'nın Şeklinin ve İklimlerin Belirlenmesi
Dünya'nın küre şeklinde olması nedeniyle ekvator ile kutuplar arasında kalan alanlar yıl içinde güneş enerjisinden farklı oranlarda yararlanırlar. Bilindiği gibi ekvator hattı üzerindeki alanlar enerji alma açısından en üst boyuta ulaşırken, kutuplara doğru gidildikçe enerji miktarında bir azalma meydana gelir. Bu nedenle ekvatordan kutuplara doğru atmosfer kütlelerinin ısınma değerleri de farklı olur. Türkiye, 36°–42° kuzey enlemleri arasında yer alır ve bu konum, ülkenin güneyinde subtropikal, kuzeyinde ise daha ılıman iklim özelliklerinin görülmesine neden olur (Ankara Üniversitesi, n.d.). Bu durum, tarım ürünlerinden yerleşim biçimlerine kadar birçok alanda etkisini gösterir.
Nitekim ekvator ve dönenceler arasında kalan bölgeler yıl boyunca daha fazla enerji alarak daha fazla ısınır, dolayısıyla “Sıcak, Tropikal Kuşak” meydana gelir. Oğlak ve Yengeç dönencesi ile Kutup dairesi arasında kalan sahalar ise daha az enerji topladıklarından daha az ısınırlar ve “Ilıman Kuşak” adını alırlar. Kutup dairesinin içinde kalan kesimlere ise güneş ışınları diğer kuşaklara oranla daha eğik geldiğinden daha geniş bir sahayı ısıtmak zorunda kalır, enerji azlığı nedeniyle kutupsal koşullar oluşur (Peixoto & Oort, 1992).
Eğer Dünya'nın şekli böyle olmasaydı, bu kadar çeşitli iklim bölgeleri, her iklim bölgesine özgü canlılar ve yaşam tarzları olmazdı.
Nitekim insanların yiyeceklerinden, barındıkları konutlara kadar her şeyde iklimin etkisini görmek mümkündür. Eskimoların yaşadıkları kutuplarda, buzullardan yapılmış iglo adı verilen konutlar ve kalın kürklerden oluşan giysiler, Afrika kıtasında ise ağaç dalları ve yapraklardan yapılmış evler ve oldukça ince giysiler yer alır. Allah farklı ırklar farklı kültürler ve yaşam şekillleri yaratarak dünyadan motonluğu bir nimet olarak kaldırıyor. Allah dileseydi tüm insanları aynı yaratırdı ama kendimizi geliştirmemiz ve zevk almamız için, farklı ırklar diller kültürler yaratıyor.
Dünya'nın şekli kadar önemli bir diğer özelliği de Güneş etrafındaki dönüşü ve 23,5 derecelik eğikliğidir. Eğer Dünya'nın Güneş etrafındaki bu dönüşü olmasaydı, mevsimlerin oluşması mümkün olmazdı. Dünya'nın bir tarafı her zaman yaz, bir tarafı ise her zaman kış mevsimini yaşardı. Eğer 23,5 derecelik bu hassas açı olmasaydı, güneş ışınları hep aynı açıdan geleceğinden ekvator çok ısınacak, kutup bölgesi ise hep karanlıkta kalacaktı. Her iki durumda da tür çeşitliliği olmayacak, kutuplarda yaşayan hayvan ve bitkiler soğuk nedeniyle çoğalamayacaktı. Çünkü oldukça çetin geçen ve sürekli karanlık olan kış soğuklarına hiçbir yavru hayvan dayanamayacaktı. Kısacası, Dünya bugünkü görünümünden çok farklı olacak, belki de canlılık hiç olmayacaktı. Bu hassas ayar, Allah’ın yaratmasındaki hikmetin ve rahmetin açık bir göstergesidir.
Mevsimlerin oluşumu, bitkilerin ve hayvanların döngüsel yaşamı için gereklidir. Tarım, hayvancılık ve ekosistemlerin devamı, mevsimlerin düzenli şekilde oluşmasına bağlıdır. Bu düzen, Allah’ın rahmetinin ve kullarına olan lütfunun bir göstergesidir.
Farklı Basınç Kuşakları İklim Tiplerini Zenginleştirir
Teorik olarak Dünya'yı saran hava kütlelerinin basıncının her yerde aynı olması beklenir. Ancak, hava kütlelerinin farklı değerlerde ısınıp soğuması birtakım farklı basınç merkezleri veya basınç kuşakları meydana getirir. Atmosferin devamlı ısındığı yerlerde hava kütlesi genişlediği için hafifler, dolayısıyla basınç değeri azalır ve alçak basınç sahası meydana gelir. Ekvatora güneş ışınlarının dik gelmesi nedeniyle ısınan ve sürekli olarak sıcak olan hava bir alçak basınç merkezi oluşturur. Buna karşılık tropik kuşağın kenar bölümlerinde sürekli olarak ısınmış olan havanın yığılması nedeniyle yüksek basınç kuşağı oluşur. Bunun kuzeyine doğru değişken karakterli alçak basınç, kutup bölgeleri üzerinde ise soğumuş ve yoğunlaşmış hava kütleleri nedeniyle tekrar bir yüksek basınç merkezi yer alır. Bu şekilde kuzey ve güney yarımkürede iki alçak, iki yüksek basınç merkezi bulunur. Bu basınç kuşakları bulundukları yerin iklimine önemli ölçüde etki eder (Wallace & Hobbs, 2006).
Atmosferdeki basınç merkezleri, hava hareketlerini ve dolayısıyla iklimi etkiler. Türkiye üzerinde etkili olan Azor Yüksek Basıncı, İzlanda Alçak Basıncı ve Sibirya Yüksek Basıncı gibi sistemler, mevsimsel sıcaklık ve yağış rejimlerini belirler. Bu sistemlerin hareketiyle oluşan rüzgarlar, nemli veya kuru hava kütlelerini taşıyarak bölgesel iklim farklılıklarına yol açar. Örneğin, lodos sıcak hava getirirken, poyraz soğuk hava taşır (Ankara Üniversitesi, n.d.).
Basınçların en büyük etkisi rüzgarlardır. Nitekim denizler üzerinde oluşan nemli hava kütleleri alçak basınç sahalarına doğru kolayca hareket edebildikleri için bol yağış meydana getirirler. Buna karşılık karaların iç kesimlerinde oluşan yüksek basınç merkezlerine denizlerden (alçak basınç merkezi) hava akımı olamayacağı için bu bölgeler yağıştan yoksun kalırlar. Bu özellik, bölgelerin yağış ve bağıl nem faktörlerini kontrol eder.

Yağışlar, yeryüzündeki canlıların rızkının temininde en önemli unsurlardan biridir. Kur’an’da yağmurun Allah’ın rahmeti olduğu, O’nun dilediği yere ve miktarda yağdırdığı “Görmedin mi ki Allah gökten bir su indirir de onunla renkleri değişik meyveler çıkarır…” (Fatır Suresi, 27) ayetiyle bize bildirilmiştir.
Eğer basınç sistemleri farklı olmasaydı, rüzgarların oluşması, nemli veya kuru hava kütlelerinin hareket etmesi mümkün olmazdı. Bu durumda hava, ufacık bir esintiden bile yoksun, her zaman durgun, son derece kurak veya çok yağışlı olurdu. Eğer Dünya'daki deniz ve karaların tamamı alçak basınç merkezi olsaydı, bu durumda nemli hava kütlelerinin kara içlerine girmesiyle sürekli yağmur yağar, seller ve heyelanlar kaçınılmaz olurdu. Eğer kara yüzeyi üzerinde her yer yüksek basınç merkezi olsaydı, bu durumda da karalar hiç yağış alamaz, tüm kara yüzeyi çöllerle kaplı olurdu. Her iki durumda da canlılık oluşamazdı. Ancak Yüce Allah’ın dilemesiyle kara ve denizler üzerindeki basınç merkezleri, yağışlar ve rüzgarlar bir denge içerisindedir ve tam canlılara fayda verecek özelliklerdedir. Allah’ın bu dengeyi kusursuz şekilde yaratması, O’nun rahmetinin ve ilminin bir tecellisidir:
“O, gökten su indirendir; sizin için ondan içecek vardır ve hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler de ondan meydana gelir.” (Nahl Suresi, 10).
Allah Dünyadaki Deniz ve Karaları Belli Bir Oranda Yaratmıştır
Denizler ve karalar arasındaki yapısal farklılıklar, ısınıp soğumalarında da farklılıklara neden olur. Denizler, ısı tutucu özelliklerinin daha fazla olması nedeniyle karalara oranla daha geç ısınıp soğurlar. Bu durum, karaların daha sert olan iklim özelliklerini yumuşatır. Ayrıca denizlerin nem taşıma özellikleri nedeniyle yağmurların yağmasına vesile olma gibi etkileri vardır (Trenberth et al., 2007).
Örneğin, Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, kıyı bölgelerinde nemli ve yumuşak iklim koşullarının görülmesine neden olurken, iç kesimlerde kara etkisiyle sıcaklık farkları daha belirgindir. Karadeniz kıyıları nemli ve yağışlı iklim özellikleri gösterirken, Akdeniz kıyıları yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlıdır (Öztürk et al., 2017). Yüce Allah bir ayetinde rüzgarlarla ilgili olarak şöyle bildirmektedir:
“Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir İlah mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir.” (Neml Suresi, 63).
Denizlerin iklim üzerindeki bir diğer etkisi, sıcak ve soğuk okyanus akıntıları ile olur. Teorik olarak okyanus suları yüksek enlemlerde soğuk, alçak enlemlerde sıcak olmalıdır; fakat aynı enlem üzerinde bulunduğu halde iki kıyı bölgesi arasında, farklı okyanus akıntıları nedeniyle birbirine benzemeyen iklim tipleri oluşur (Rahmstorf, 2002).
Okyanus akıntıları, özellikle kıyı bölgelerinde sıcaklık ve nem üzerinde etkilidir. Türkiye doğrudan büyük okyanus akıntılarından etkilenmese de Akdeniz üzerinden gelen hava kütleleri, bu akıntıların dolaylı etkisini taşır. Küresel iklim sistemleriyle bağlantılı olarak El Niño ve La Niña gibi olaylar, Türkiye’deki yağış ve sıcaklık rejimlerini etkileyebilir (Karnıbüyük, 2019; Trenberth, 1997).
Allah Yüzey Şekillerini Hava Kütlelerini Etkileyecek Biçimde Yaratmıştır
Karalar üzerinde birbirinden oldukça farklı yüzey şekilleri ve yükseltiler vardır. Bu yüzey şekillerinde yukarı doğru çıktıkça hava soğur. Her 200 metrede ısı yaklaşık 1°C düşer. Bu nedenle deniz seviyesi ile dağlar ve platolar arasında bütün koşullar aynı kalsa bile, sıcaklık önemli ölçüde farklı olur. Yükseldikçe ısının düşmesi sayesinde sıcak enlemlerde yerleşim alanları yükseklere kurulmuştur. Nitekim Güney Amerika’daki yerleşim bölgeleri And Dağları üzerinde 1.000 metrenin üzerindedir. Yüce Allah bir Kur’an ayetinde insanlar için dağları barınaklar ve siperler kıldığını belirtmektedir:
“… Dağlarda da sizin için barınaklar-siperler kıldı, sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, sizi savaşınızda (zorluklara karşı) koruyacak giyimlikler de var etti. İşte O, üzerinizdeki nimetini böyle tamamlamaktadır, umulur ki teslim olursunuz.” (Nahl Suresi, 81).
Dağların denize bakan yamaçları, iç kesimlere bakan yamaçlarına göre daha fazla yağış alır. Çünkü deniz üzerinden gelen nemli hava kütleleri yamaçlar boyunca yükselir ve soğur; soğuma dolayısıyla taşımakta oldukları su buharı yoğuşarak yağış halinde düşer. Bu şekilde dağların denize bakan yamaçları ılık ve çok nemli bir iklime, karaların içine bakan kısımları ise nemini kaybetmiş olduğundan kuru bir iklime sahip olurlar (Barry & Chorley, 2010).
Dağların kuzeye ve güneye bakan yamaçları da güneşlenme süreleri ve şiddetleri bakımından farklı şekilde ısınırlar. Bu nedenle güney yamaç, kuzeye oranla daima daha sıcaktır. Bu durum, tarım ürünlerinin çeşitliliği ve yerleşim alanlarının dağılımı üzerinde etkili olur. Türkiye’de özellikle Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde bakı faktörü, mikroklimatik farklılıkların oluşmasında önemli rol oynar. Aynı enlemde yer alan iki bölge, bakı farkı nedeniyle farklı iklimsel özellikler gösterebilir (Ondokuz Mayıs Üniversitesi [OMÜ], n.d.).

İklim çeşitliliği, insanların yeryüzüne dağılmasına, farklı kültürlerin ve medeniyetlerin oluşmasına vesile olmuştur. Bu çeşitlilik, Allah’ın yeryüzünü insanlar için yaşanabilir kıldığının ve rahmetinin bir göstergesidir.
İklimsel Dengenin Kapsamı ve İnsan Etkisi
Dünya üzerinde iklimin meydana gelebilmesi için güneş enerjisine ve coğrafi faktörlere gereksinim vardır. Güneş enerjisi rüzgarları, sıcaklığı, yağışları ve hava kütlelerinin akımlarını kontrol ederken, coğrafi faktörler de karalar, denizler ve yüzey şekilleri aracılığı ile iklim üzerine etki eder. Bu faktörlerin tümünün atmosfer üzerinde oldukça karmaşık bir biçimde çalışması söz konusudur. Ancak bu karmaşık çalışma hiçbir zaman bir kargaşa durumu yaratmaz. Aksine, birbiri içine geçmiş olan karmaşık olaylar zinciri sonucunda her bölge, hatta yörede belli kurallara göre işleyen bir düzen söz konusudur. Burada ilginç olan nokta, aynı ilkelerin her bölge ve yörede birbirine benzememesi, farklı atmosfer koşulları ve iklim tipleri oluşturmasıdır. Kuşkusuz, iklimin belli bir düzen içinde işlemesiyle oluşan çeşitlilik, Yüce Allah’ın dilemesi ve her şeyi denetimi altında tutmasının bir sonucudur.
“Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir.” (Secde Suresi, 5).
Nasıl ki bir geminin makine dairesi, oradaki teknisyen ve görevlilerce kusursuz işleyecek şekilde ayarlanmışsa, dünyadaki iklimsel ayarlar da böyledir. Bazı dalgalanmalar görülse de pek çok yerde hava şartları istikrarlıdır ve yaşama uygundur. Ancak makine dairesine bir yolcunun gelip vanaların ve düğmelerin ayarlarına müdahale etmesi düzeni bozarsa, insanoğlunun müdahaleleri de iklimsel değişimlere yol açabilmektedir.
Sanayileşme, kentleşme ve ormansızlaşma gibi insan faaliyetleri, yerel iklimi etkileyebilir. Şehirlerde oluşan “ısı adası” etkisi, çevreye göre daha yüksek sıcaklıklar yaratır. Ayrıca tarım alanlarının genişlemesi, su kaynaklarının kullanımı ve arazi örtüsünün değişimi, iklimsel dengeyi bozabilir. (Karnıbüyük, 2019; Oke, 1982).
Dünya’daki iklimsel denge, canlıların yaşaması için en uygun şekilde yaratılmıştır. Atmosferdeki gaz oranları, okyanusların tuzluluk derecesi, güneşten gelen enerji miktarı ve dünyanın dönüş hızı, canlılık için en ideal değerlerdedir. Bu dengede en ufak bir sapma, canlıların yaşamını imkânsız kılacak sonuçlar doğurur. Bu, tesadüflerle açıklanamayacak kadar hassas ve bilinçli bir yaratılıştır.
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)
Kaynakça
Ankara Üniversitesi. (n.d.). Türkiye’nin iklimini etkileyen faktörler. https://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=66911
Barry, R. G., & Chorley, R. J. (2010). Atmosphere, weather and climate (9th ed.). Routledge.
Karnıbüyük, M. (2019). İklim, coğrafi konum, yer şekilleri ve denizlerin siyasi coğrafya üzerindeki etkileri. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(1), 1–18. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/744785
Oke, T. R. (1982). The energetic basis of the urban heat island. Quarterly Journal of the Royal Meteorological Society, 108(455), 1–24. https://doi.org/10.1002/qj.49710845502
Ondokuz Mayıs Üniversitesi [OMÜ]. (n.d.). İklim. https://avys.omu.edu.tr/storage/app/public/odengiz/69085/3.pdf
Öztürk, M. Z., Çetinkaya, G., & Aydın, S. (2017). Climate types of Turkey according to Köppen-Geiger climate classification. Journal of Geography, 35, 17–27. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/370152
Peixoto, J. P., & Oort, A. H. (1992). Physics of climate. American Institute of Physics.
Rahmstorf, S. (2002). Ocean circulation and climate during the past 120,000 years. Nature, 419(6903), 207–214. https://doi.org/10.1038/nature01090
Trenberth, K. E. (1997). The definition of El Niño. Bulletin of the American Meteorological Society, 78(12), 2771–2777. https://doi.org/10.1175/1520-0477(1997)078<2771:TDOENO>2.0.CO;2
Trenberth, K. E., Jones, P. D., Ambenje, P., Bojariu, R., Easterling, D., Klein Tank, A., ... & Zhai, P. (2007). Observations: Surface and atmospheric climate change. In S. Solomon et al. (Eds.), Climate change 2007: The physical science basis (pp. 235–336). Cambridge University Press.
Wallace, J. M., & Hobbs, P. V. (2006). Atmospheric science: An introductory survey (2nd ed.). Academic Press.


