Medyada yeni bulunan fosillerin ilgisi olmadığı halde zorlamalarla evrim ile ilişkilendirilerek halka sunulması neredeyse klasik bir yöntem halini almıştır. Birkaç milyon yıllık olan ve yaratılışın delili olan ve evrimin de gerçek olmadığını gösteren fosiller “falanca canlının evrimi hakkında aydınlatıcı bilgiler verecek fosil” şeklinde bilimden tamamen uzak magazin gazeteciliği üslubu ile yayınlanmaktadır.

Evrim teorisinin ortaya atıldığı dönemden bu yana gündeme gelen sahte fosil haberleri, gerçekte tek bir amaca hizmet etmektedir: 

Evrime dair somut hiçbir delil olmadığı gerçeğini GİZLEMEK!

 

Nitekim geçmişten günümüze, evrime sözde kanıt olarak ortaya atılan tüm fosillerin ya uydurma ya da çarpıtılmış olduğu tarafsız bilim insanları tarafından defalarca ortaya konmuştur.

 

Kimi zaman insan ve hayvan kemikleri birleştirilerek sahte fosiller üretilmiş (örneğin Piltdown Adamı), kimi zaman hayvan fosilleri insana aitmiş gibi sunulmuştur (Neanderthal Adamı örneğinde olduğu gibi). Bazı durumlarda ise hâlen yaşayan canlılar “ara geçiş formu” olarak gösterilmiştir. (Coelacanth, Archaeopteryx / Hoatzin gibi).

 

Medya tarafından “büyük keşif” başlıklarıyla duyurulan, ardından yıllar boyunca sayısız makaleyle “gerçek” havası verilen bu fosillerin birer aldatmaca olduğu, tarafsız bilim adamları ve bilimsel makalelerle ortaya konulduğunda ise hiçbir açıklama yapmadan sessizce rafa kaldırılmış ve hemen ardından “yeni bir fosiller bulma” işlemine girişilmiştir. Geçmişten günümüze aralıksız süregelen bu durum, evrim teorisinin bir safsata olduğunu örtmek için tekrarlanan bir döngüye dönüşmüştür.

 

Bunun son örneklerinden birisini, Arjantin’de bulunan 161 milyon yıllık kurbağa yavrusu fosili ile ilgili yapılan haberlerde görmek mümkündür.

 

Ocak 2020 yılında Patangoya’da dinozor fosili bulmaya çalışan bir araştırma ekibi dünyanın en eski kurbağa fosiline denk geldi. Fosil, iribaş olarak isimlendirilen bir “kurbağa yavrusuna” aitti ve şaşırtıcı bir biçimde yumuşak dokuları oldukça iyi bir biçimde gözükecek şekilde korunmuştu. Fosilde vücudun çoğu ve kuyruğun bir kısmı, gözler, sinirler ve bir ön ayak dışında görülebilmekteydi. Boyu 15 cm kadar olan iri baş dev bir kurbağa türüne aitti. Fosilin boyu dışında günümüz kurbağalarının yavrularından farklı bir yönü yoktu.

Ancak evrimciler her ne kadar fosil üzerinden evrim propagandası yapmaya çalışsalar da gerçekte buldukları fosil, evrimi yalanlayan bir gerçeği işaret ediyordu.

 

Şöyle ki, 161 milyon yıl, evrimcilerin hayali iddialarına göre canlıların yapısal açıdan büyük değişimler geçirmesi için fazlasıyla uzun ve yeterli bir süredir ve yine kendi kabullerine göre bu kadar uzun bir zaman diliminden kalan bir fosilin, kendi teorilerine göre daha ilkel özellikler sergilemesi gerekir. Ancak bu fosil bugünkü kurbağalarla tamamen aynı özellikleri taşımaktaydı ve sadece daha iri bir örneğe ait idi. Başka bir deyişle, teorinin geçersizliğinin kanıtı niteliğindeydi.

 

Ancak medyada çıkan haberlerden anlaşıldığı üzere, evrimcilerin bunu bir fırsat olarak gördüğü ve algı oluşturmak için fosilin büyüklüğünü evrimin sözde bir kanıtıymış gibi kamuoyuna sunma çabasına giriştikleri görülmektedir.

 

Öte yandan bu ilk çarpıtma örneği değildir, canlıların beden veya organ büyüklüğünden yola çıkarak çarpıtmalar yapmak evrimcilerin sık  kullandığı uygulamadır. Fosilleri büyükten küçüğe veya küçükten büyüğe sıralayıp bunu evrime kanıt gibi göstermek, bilimsel bir değer taşımasa da uzun yıllardır başvurulan bir evrimci yöntemdir. Bilim dışıdır çünkü aynı canlı türleri içinde bile çok farklı boyutlarda üyelerin bulunması olağan bir durumdur.

 

Günümüzde yaşayan canlılar bunun en açık örneklerini sunmaktadır: örneğin, minyatür görünümüyle Midilli atı ve devasa boyutlarıyla Shire atı, vücut büyüklükleri dışında hiçbir fizyolojik fark taşımamaktadır. Bu ve benzeri yüzlerce canlı, boyutun evrimin kanıtı olamayacağını açık biçimde göstermektedir.

 

Büyüklük kriterinin yetersizliğini gösteren bir diğer örnek kafatası hacmi ile ilgilidir. Evrimciler uzun yıllar buldukları kafataslarını küçükten büyüğe sıralayarak günümüz insanını en gelişmiş ırkı olarak sunmuşlardır. Oysa kullandıkları kafataslarının bir kısmı yaşayan veya soyu tükenmiş maymunlara, bir kısmı da farklı insan topluluklarına aittir. Dolayısıyla bütün canlılarda görüldüğü gibi kafataslarının bazılarının küçük bazılarının büyük olması oldukça doğaldır.

Ayrıca “bir Japon'un bir Afrikalı’dan bir Eskimo'nun bir Alman'dan” farklı kafatası yapısına sahip olması da son derece doğaldır. Bu farklılıklar, bir ırkın diğerinden daha gelişmiş ya da daha geri olduğunu göstermez ve kesinlikle evrime bir delil de değildir. Allah'ın yaratışındaki çeşitlilik ve farklılıktır. Büyüklüğün ilkellik veya gelişmişlik ile ilişkilendirilmesi son derece saçmadır.

Bu nedenle bulunan iribaş fosilini de büyüklüğü nedeniyle ile evrime delil gibi göstermek son derece boş bir çabadır. Nitekim fosil ile çalışmada yer alan biyolog Mariana Chuliver’in, "Mevcut kurbağa yavrularını sınıflandırmak için yaygın olarak kullanılan birkaç özelliğin bu fosilde de korunmuş olması inanılmaz derecede şaşırtıcıydı…” sözleri de bunu ortaya koymaktadır. (1)

Arjantin’de bulunan iribaş fosili günümüz iri başları ile aynı sınıfa konacak kadar iyi korunmuştur. Bu da onun evrim delilli olarak sunulamayacağını ortaya koymaktadır.

Kurbağalar da dahil olmak üzere canlıların tüm uzuvları ve özellikleri gibi, kafatasları ve baş yapıları da milyonlarca yıldan beri aynıdır. Hiçbir canlının kafatasında bir değişiklik yaşanmamıştır. Tüm canlılar gibi kurbağalar da hiçbir değişiklik geçirmemiş, tüm anatomik özellikleriyle kurbağa olarak yaratılmış ve günümüze kadar da o şekilde var olmuştur. Özetle evrimcilerin kurbağaların sözde evrimin delili olarak ortaya koydukları iribaş fosili de evrimin bir delili değildir.

Nitekim sürüngen bilimci Dr. Earyn McGee’nin aşağıda görüldüğü gibi geçtiğimiz yıllarda bulduğu dev bir iribaş, evrimcilerin “kurbağalar geçmişte büyüktüler (sözde) evrim geçirerek küçüldüler” iddiasının geçersizliği açıkça ortay koymaktadır. (2)

 Dr. Earyn McGee’nin 2018 yılında canlı olarak bulduğu iri boyutta bir iribaş

Evrimciler, günümüzde bilimsel temelden yoksun olan evrim teorisini çeşitli algı yönetimleri, telkinler ve propagandalarla ayakta tutmaya çalışsalar da, canlıları oluşturan tek bir hücrenin olağanüstü yapısı dahi bu iddiaların geçersizliğini açıkça ortaya koymaktadır. Milyarlarca molekülün kusursuz bir düzen ve iş birliği içinde çalıştığı bir hücre, adeta bir şehirden daha kompleks ve planlı bir yapıya sahiptir. Tek bir hücrenin, hatta tek bir atomun bile kendi kendine, rastlantılar sonucu var olması kesinlikle mümkün değildir. Tüm bu detaylar, canlılığın üstün bir akıl ve ilim sahibi Yaratıcı tarafından var edildiğinin açık bir delilidir. 

 

Kâinatta şahit olduğumuz canlı ve cansız tüm varlıkları Yaratan Yüce Allah’tır. Allah, insanın yaratılışını Kur’an’da birçok ayette detaylı olarak bildirmiştir. Bu ayetlerde, insanın yaratılışındaki aşamalar, Allah’ın kudreti ve yaratılışın hikmeti açıkça vurgulanır.

Kur’an’da insanın yaratılışıyla ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır:

“Andolsun, Biz insanı süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta (ana rahminde) bir nutfe (sperm) olarak koyduk. Sonra nutfeyi bir alaka (embriyo) haline getirdik. Derken alakayı bir mudğa (bir çiğnem et parçası) yaptık. Mudğayı da kemiklere çevirdik, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık olarak inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir!” (Mü’minun Suresi, 12-14)

Başka bir ayette ise şöyle buyrulur:

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini var eden ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinizden sakının...” (Nisa Suresi, 1)

Ve yine:

“Sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra bir alakadan yaratan O’dur. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarır, sonra güçlü çağınıza erişesiniz diye (sizi büyütür)...” (Mü’min Suresi, 67)

Bu ayetlerde Allah, insanın yaratılışındaki aşamaları detaylı bir şekilde bildirerek, insanın rastlantılarla veya tesadüflerle değil, üstün bir ilim ve kudret sahibi olan Allah tarafından yaratıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Evrim teorisinin iddialarının aksine, insanın ve tüm canlıların üstün bir akıl ve ilim sahibi Yaratıcı tarafından yaratıldığı, Kur’an ayetleri ve bilimsel bulgularla birlikte ortaya konur.

Sonuç olarak, kâinatta gördüğümüz her şey gibi insanın yaratılışı da Allah’ın benzersiz ilminin ve kudretinin bir tecellisidir. Allah, insanı en güzel şekilde yaratmış ve ona sayısız nimetler bahşetmiştir. Bu hakikat, hem Kur’an’da hem de kainattaki delillerde apaçık görülmektedir.

Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertip etti. (İnfitar Suresi, 6-8) 

Kaynak:

(1)   Laura Baisas, A rock in Argentina turns out to be the oldest tadpole fossil ever found  Popular Science 30 Ekim 2024 
https://www.popsci.com/environment/oldest-tadpole-fossil/

(2)   Mindy Weisberger, Meet Goliath, a Massive Tadpole as Long as Your Face, Livescience 27 Mayıs 2020 
https://www.livescience.com/63238-goliath-giant-tadpole.html