Kötü ahlakı yansıtan tavır ve davranışlardan kaçınmak, İslam’ın emrettiği din kardeşliğini en ileri boyutta yaşamayı beraberinde getirir. Birbirlerini cennet arkadaşı, cennet kardeşi olarak gören ve birbirlerine derin bir sevgiyle bağlı olan Müslümanlar, aralarındaki dostluk ve velayeti kıracak her türlü tavırdan özenle kaçınırlar. Allah Kuran’da Müslümanları aralarını açacak, aralarına uzaklık ve soğukluk katacak her türlü davranış biçiminden sakındırmıştır. Kardeşliği bozan hususlardan bazılarına Kuran’da şöyle değinilmiştir:
Zan, gıybet ve tecessüs
Allah Müslümanları birbirlerine suizanda bulunmaktan, yani belli bir delil ve dayanağa sahip olmaksızın birbirleri hakkında kötü ve olumsuz yorumlarda bulunmaktan, birbirlerinin gizli yönlerini araştırmaktan, birbirleri hakkında gıybet, dedikodu ve kulis yapmaktan sakındırmaktadır:
Ey iman edenler, zandan çok kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin). Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir. (Hucurat Suresi, 12)
Görüldüğü gibi ayette müminin sakınması gereken üç ayrı kötü ahlak özelliğinden söz edilmektedir: Zan, gıybet ve tecessüs. Bir delile dayanmadan kardeşi hakkında kötü düşünmek, onun dedikodusunu yapmak ve gizli yönlerini araştırmak anlamlarına gelen bu tavırlara Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda sıklıkla rastlanabilmektedir. Söz konusu toplumlarda son derece doğal karşılanan bu kötü alışkanlıkların aslında ne kadar tiksinti verici olduğu ayetteki “ölü kardeşinin etini yeme” benzetmesinden anlaşılmaktadır. Bu çirkin davranışlara Müslümanlar arasında hiçbir şekilde rastlanmaz. Yüce Rabbimiz Kuran'da müminleri bu davranışlardan kesin olarak men etmektedir. Peygamberimiz (sav) de bir hadisinde bu konuda şöyle buyurmuştur:
"(Sebepsiz) zandan sakınınız. Zira zan, sözlerin yalanı çok olanıdır. Birbirinizin ayıbını görmeye ve duymaya çalışmayınız. Birbirinizin mahrem hayatını da araştırmayınız."[1]
Alay ve kötü lakaplar
Allah Kuran’da müminleri birbirlerine karşı alaycı yaklaşmaktan ve birbirlerine kötü lakaplar takmaktan men etmektedir:
Ey iman edenler, bir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin, belki alay ettikleri kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınlarla alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi yadırgayıp küçük düşürmeyin ve birbirinizi en olmadık kötü lakablarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 11)
Hiç kuşku yok bunlar iman etmeyen, Allah’tan korkmayan ve ahirette hesap vereceklerine inanmayan insanlara ait davranışlardır. Söz konusu kişiler kendi nefislerini yüceltmek ve kendilerini diğer insanlardan daha üst bir konumda göstermek amacıyla her fırsatta alaycılık, aşağılama, lakap takma gibi çirkin yöntemlere başvururlar.
Müminler ise kalplerindeki Allah aşkı nedeniyle birbirlerine karşı doğal olarak içli bir sevgi ve saygı duyarlar. Çünkü kardeşlerinin Allah'ın ruhunu taşıdıklarını, üzerlerinde Allah’ın beğendiği Kuran ahlakının tecelli ettiğini ve tüm bunlar sebebiyle cennet ile müjdelendiklerini bilirler. Birbirlerine her zaman güzel gözle bakar, birbirlerine karşı üstün bir ahlak ile yaklaşır, birbirlerine karşı alaycılıktan, dahası alaycılığı biraz bile andıran her türlü tavırdan özenle sakınırlar.
Bilindiği gibi alaycılık sözle olabileceği gibi, çeşitli mimik ve hareketlerle de yapılabilir. Allah mimiklerle yapılan alaydan da müminleri sakındırmakta, bunun Allah Katında büyük bir suç olduğunu hatırlatmaktadır:
Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline. (Hümeze Suresi, 1)
Kin ve düşmanlık
Müslümanlar birbirlerine son derece düşkün, birbirlerini kendi nefislerinden daha öncelikli gören insanlardır. Aralarında kin, haset ve düşmanlığa asla yer yoktur. Bu kötü ahlak özelliklerinden büyük bir titizlikle sakınır, böyle bir zulmü işlemekten Allah’a sığınırlar. Kuran’da cennette bulunan müminlerin her türlü kin ve düşmanlıktan arındırıldıkları belirtilmektedir:
Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (Hicr Suresi, 47)
Cennet ahlakını bu dünyada da sergilemeye çalışan müminler kin, düşmanlık gibi cehenneme ait çirkin tavırlardan şiddetle kaçınırlar. Enes b. Malik'in rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (sav)’in şu tavsiyelerde bulunduğu belirtilmektedir:
"Birbirinizle kinleşmeyiniz hasetleşmeyiniz birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz!"[2]
"Bir kişiye, Müslüman kardeşine hakaret etmesi kötülük olarak yeter."[3]
Kardeşlerine karşı kalplerinde kin ve düşmanlık gütmekten itinayla kaçınan Müslümanların bir duasına Kuran’da şöyle değinilmiştir:
Bir de onlardan sonra gelenler derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin." (Haşr Suresi, 10)
Ayrılıkçılık, kutuplaşma, gruplaşma
Müminlerin kutuplaşmalarla birbirlerinden kopmaları haramdır. Allah Kuran'da müminlere birlik olmalarını, inkara karşı imanda saf bağlamalarını, birbirlerini kardeşleri gibi görüp sevmelerini, birbirlerine karşı merhametli, affedici ve koruyucu olmalarını, dağılmaktan, ayrılmaktan ve parçalanmaktan şiddetle kaçınmalarını emretmiştir. Belli sebepleri bahane ederek Müslümanlar arasında ayrılık oluşturmak Allah’ın beğenmediği ve men ettiği bir davranıştır. Allah müminleri dağılıp ayrılmaktan şöyle sakındırmaktadır:
Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. (Al-i İmran Suresi, 103)
Kullarıma sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)
Ayrılıklar, kutuplaşmalar, gruplaşmalar ya da benmerkezci davranışlar kardeşliği bozan tavırlardır. Bu tür yaklaşımlar kaçınılmaz olarak kavga ve çatışmayı, hemen ardından da parçalanmayı beraberinde getirir. Müslümanlar arasında ayrılık çıkarmak, şeytanın oyununa düşmek olur. Nitekim şeytan, Peygamberimiz (sav)’in bir hadis-i şerifinde belirttiği gibi, Müslümanların arasını açmaya, aralarında ayrılık çıkarmaya çalışmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav) şeytanın bu uğraşını şöyle haber vermiştir:
"Şeytan, kıbleye dönen müminlerin artık kendisine ibadet etmesinden ümidini kesmiştir; fakat onları birbirine düşürmekte (hala ümitlidir)."[4]
Kıskançlık ve rekabet

İnsanları kıskançlığa ve rekabet hırslarına düşürerek aralarını açmak şeytanın en çok başvurduğu tuzaklardan biridir. Müminler bu tehlikeye karşı sürekli olarak tetikte olmalı, şeytanın bu oyununa gelmemek için dikkatli davranmalıdırlar.
Bir kişi bir nimete erişiyorsa, bu ona Allah’tan verilen bir lütuftur. Dolayısıyla o kişinin sahip olduğu nimetleri kıskanmak, Allah’ın ona vermiş olduğu fazlı kıskanmak ve Allah’ın kaderdeki takdirine karşı gelmek anlamına gelir. Allah bir ayette bu gerçeğe şöyle dikkat çekmiştir:
Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? (Nisa Suresi, 54)
Bu nedenle de müminler böyle bir ahlak bozukluğundan şiddetle sakınırlar. Kardeşleri ile aralarında oluşabilecek rekabet ortamından titizlikle uzak durur, kıskançlıktan Allah’a sığınır, kardeşlerinin nefsini kendi nefislerinden üstün tutarak rekabet tehlikesini ortadan kaldırırlar.
Kıskançlık ve rekabet inananlar arasında birliğin ve kardeşliğin önündeki çok önemli bir engeldir. Bu tür duyguların insanların birbirlerine olan sevgilerini kıracağı, birlik ve beraberliklerine ciddi zarar vereceği açıktır. Peygamber Efendimiz (sav)’in, “Biriniz kardeşinde beğendiği bir şey gördüğünde, ona bereketli olması için dua etsin.”[5] hadisinde buyurduğu gibi, müminler kardeşlerini kıskanmak bir yana, kardeşlerinin başarılarını kendi başarıları gibi görüp onlarla gurur duyar, üzerlerindeki başarı ve bereketin daha da artması için Allah’a dua ederler. Onlarla rekabete kalkışmak bir yana, bütün güçleriyle onları korur ve ön plana çıkarırlar. Şan, şöhret, makam, servet gibi şeyler hiçbir şekilde onların arasında kıskançlık sebebi olmaz. Kardeşlerden biri ilim, servet ve makam itibariyle yükselirse, bu durum diğerleri için ancak bir iftihar vesilesi sayılır. Maddi ve maxnevi bakımdan güçlü olan da kardeşlerine yukardan bakmaz, onları tüm kalpleriyle destekler, her konuda onlara yardım elini uzatırlar. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
"Hiçbiriniz kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için etmedikçe iman etmiş olmaz.”[6]
Hz. Adem’in çocuklarından Kabil’in kıskançlık ve rekabet nedeniyle kardeşi Habil’i öldürdüğü olayın haber verildiği Kuran ayetlerinde bu tür kötü duyguların insanları suça yöneltebileceğine ve kardeşlik hukukunu ihlal etmeye sürükleyebileceğine dikkat çekilmiştir:
Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder." (Maide Suresi, 27)
Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu. (Maide Suresi, 30)
Kötü söz
Allah müminlere birbirlerine karşı en güzel hitap şeklini kullanmalarını emretmektedir. Müminlerin birbirlerine sözün en güzelini söylemeleri şeytanın gücünü kırar ve müminlerin arasını bozma yönündeki uğraşlarını sonuçsuz bırakır. Allah kullarına birbirlerine karşı kötü söz kullanmamalarını, aksine birbirlerine en güzel sözü söylemelerini şöyle emretmektedir:
Kullarıma sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)
Kuran’a göre müminler diğer müminlere karşı son derece alçakgönüllü olmakla yükümlüdürler. Aksi bir tavır sergilemek hiçbir şekilde Kuran'a uygun değildir. Allah müminlerin birbirlerine karşı alçakgönüllü olduklarını şöyle bildirmektedir:
Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, müminlere karşı alçakgönüllü, kafirlere karşı ise güçlü ve onurlu, Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)
Müminler Allah’ın emri gereği birbirlerine en gönül alıcı, en güzel sözleri söyler, birbirlerine en alçakgönüllü şekilde davranırlar. Kibir, kıskançlık, çekememezlik, çekişme gibi kötü söz söylemek ve kibir ve azamet dolu tavırlar sergilemek müminlerin sakınmaları gereken çirkin davranışlardır. Nitekim bunlar, müminlere değil, inkarcılara has birer özelliktir.
SONUÇ: MÜSLÜMANLAR ARASINDA SEVGİ VE VELAYETİ TEŞVİK ETMEK İMANIN BİR GEREĞİDİR
Müminler arasında birleştirici bir rol üstlenmek ve müminlerin birbirlerine karşı veli ahlaklı olmalarını teşvik etmek Allah'ın tavsiye ettiği bir ahlak olup imanın temel şartıdır. Müminler arasında kırgınlık, küskünlük, alınganlık, çekişme gibi kötü ahlak özelliklerinin yaşanmasına hiçbir şekilde olanak sağlamamalı, bu tavırlara karşı daima Kuran ahlakıyla karşılık verilmelidir. Bu tür durumları gidermek için çaba göstermek, birleştirici ve uzlaştırıcı bir tutum izlemek Allah’ın emrettiği bir ibadettir. Allah bu emrini bir ayette şöyle bildirmektedir:
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)
Bu ayetin gereği olarak güzel ahlaklı, vicdanlı, dürüst ve samimi müminler Kuran ahlakını yaşama konusunda birbirlerini her zaman hayra, güzelliğe, dostluğa ve kardeşliğe çağırmalı, onları birliğe, dayanışmaya teşvik etmelidirler. Öte yandan Allah, emrine uyarak Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik oluşturmak için çaba gösteren insanları esirgeyeceğini bildirmiş, onları dünyada ve ahirette güzellikle müjdelemiştir. Bir başka ayette Allah birbirleriyle çekiştikleri takdirde Müslümanların güçlerinin gideceğini ve yılgınlaşıp zayıf düşeceklerini hatırlatmıştır:
Allah'a ve Resulü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)
Birlik, beraberlik, dayanışma, dostluk, fedakarlık, yardımlaşma ve benzeri davranışlar Kuran ahlakının temelini oluşturur. İslam ahlakını yaşayan insanlar birlik olduklarında toplumda sevgi, barış ve hoşgörü dolu, huzurlu bir ortam meydana gelir. Bu özelliklere sahip olan toplumlar ise her zaman için güçlüdür. Toplumun maddi manevi gelişip güçlenmesine vesile olmak, hiç kuşkusuz Allah’ın razı olacağı güzel bir davranıştır.
Müminler her şartta insanları kötülüklerden sakındırmak, onlara iyiliği emretmek, güzel davranışlara onları teşvik etmekle ve bu hususlarda çaba göstermekle yükümlüdürler. Aralarında herhangi bir sorun olan kardeşleriyle bu sorunu dostluk içerisinde gidermeleri gerektiği gibi, iki Müslüman topluluk arasında herhangi bir sorun meydana gelmesi durumunda da birleştirici olmakla, onlara birliği, beraberliği, sevgiyi, barışı, kardeşliği tavsiye etmekle sorumludurlar. Bu uzlaştırıcı tavır velayetin önemli bir şartıdır. Allah iman edenlere şöyle emretmiştir:
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)
Allah’ın beğendiği ahlaka sahip olan bir Müslüman, kardeşlerine karşı her zaman sevgi dolu ve saygılıdır. Karşı tarafın nefsini kendisinden öncelikli gören mütevazı tavrı nedeniyle kardeşleri ile arasında bir çekişme yaşamaz. Böyle bir durumun yaşandığını görürse de buna engel olur ve tarafları Kuran ahlakına davet ederek aralarında barışı sağlar. Allah bir Kuran ayetinde Müslümanların arasını düzeltmekle ilgili şöyle buyurmuştur:
... Eğer mümin iseniz Allah'tan korkup sakının, aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. (Enfal Suresi, 1)
Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde ise bu konuya şöyle değinilmiştir:
“Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’ın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslüman’ın (kusurunu) örterse, Allah da kıyamet günü onu örter.”[7]
“Kim sıkıntıda olan bir kardeşinin sıkıntısını giderirse, Allah da ona dünya ve ahiret kolaylığı verir.”[8]
“Kim bir Müslüman kardeşinin ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve ahiret ayıbını örter. İnsan, bir Müslüman kardeşinin yardımında bulundukça Allah da onun yardımında bulunur.”[9]
“Allah evlerinden bir evde toplanıp Allah'ın kitabını okuyarak kendi aralarında ders yapanların üzerinde gönül rahatlığı iner. Rahmet onları örter ve melekler her taraftan onları kuşatır. Allah onları kendi katında bulunanlarla birlikte anar.”[10]
“Merhamet edenlere rahman olan Allah da merhamet eder. Dünyadakilere yardım edin ki, gökte olanlar da size yardım etsin.”[11]

[1] El-Lü'lü Ve'l Mercan, Kitabu'l Birr Ves-Sıla Ve'l-Adab.
[2] Buhari, Edeb, 57; Feraiz 2; Müslim, Birr, 23; Tirmizi, Birr, 24.
[3] Müslim, I, 32.
[4] Tirmizi, Birr, 25; Müslim, Münafıkun, 65.
[5] İM3509, İbni Mace, Tıb, 32.
[6] Buhari, İman, 7.
[7] Müslim, Birr; T1426, Tirmizi, Hudud 3.
[8] Müslim, Zikr 38; İbni Mace, Mukaddime 17.
[9] Müslim, Zikr 38; İbni Mace, Mukaddime 17.
[10] Müslim, Zikr 38; Ebu Davud, Vitr 14; Tirmizi, Kıraat 12; İbni Mace, Mukaddime 17.
[11] Ebu Davud, Edeb 58; Tirmizi, Birr 16.