Düşündüren Gerçekler 04 / Kuran'da bahsedilen Karun Kıssası

10034

Kuran’da Bahsedilen Karun Kıssası

Merhaba, bugün yine hayatın içinden bizi düşündüren ve düşündükçe doğruyu görmemize vesile olacak önemli bir başka konudan bahsedeceğiz. Sizi de düşündüren ve konuşmak istediğiniz konular olursa, dusundurengercekler@a9.com.tr mail adresimize fikirlerinizi gönderebilirsiniz.

Biliyorsunuz Allah Kuran ayetlerinde “Düşünmez misiniz?” diye buyuruyor ve Müslümanların “Allah’ın yarattıkları üzerinde derin derin düşünerek doğruya ulaştıklarını” bildiriyor. Bu nedenle Kuran’da anlatılan “Karun Kıssası”ndan bahsedelim istiyorum bugün biraz.

Allah’ın geçmişte yaşayan toplumlara dair verdiği her bilgide bize yol gösterecek, hayatımıza ışık tutacak, bize derinlik verecek çok fazla anlam ve hikmet vardır. İşte Karun Kıssası da bu hikmetli haberlerden biridir ve üzerinde düşüneceğimiz, ders alacağımız çok fazla konuda bize yol gösterir. Bunların en önemlilerinden biri de, “dıştan görünenlerin çoğu zaman aldatıcı olabileceği gerçeği”dir.

İnsan aklını iyi kullandığında, her konuyu en doğru şekilde yorumlayabilecek bir yetenek gösterebilir. Ama genelde insanlar, akıllıca değerlendirmeler yapmaktansa fevri ve yüzeysel düşünmeye daha yatkındırlar. Bir olayla karşılaştıklarında, konuyu tüm detaylarıyla ve derinlemesine değerlendirmektense, göze çarpan birkaç ana konudan yola çıkarak ani yargılara varırlar. Aynı şekilde çevrelerindeki insanlar hakkında da, genelde sadece dış görünümlerini esas alarak hızlıca bir kanaat edinirler. Oysa dıştan görünenler, çoğu zaman için aldatıcıdır...

Örneğin toplumda bir çok insanın özenerek izlediği kimseler vardır. Kimisi aynı semtte oturduğu bir komşusunun, kimisi okuldaki bir öğrencinin, kimisi işyerindeki bir meslektaşının, kimisi televizyonda gördüğü tanınmış bir sanatçının, bir siyasetçinin hayatını hayranlıkla izler. Kendi hayatıyla onlarınkini kıyasladığında, o kimsenin hayatında çok daha iyi, güzel ve özenilecek detaylar olduğunu düşünür. Hatta öyle ki, kendi hayatını yaşamaktansa, o kişinin yerinde olmayı ister. O insanların sahip olduğu şartları elde etmiş olsa çok daha mutlu olacağını, pek çok sorununun hallolacağını, her şeyin tam istediği gibi ilerleyeceğini zanneder.

Oysa ki az önce bahsettiğim gibi, dıştan görünenler çoğu zaman yanıltıcıdır. Kimi zaman şaşalı, gösterişli, hayatlarıyla çevrelerinde hayranlık uyandıran insanlar, aslında dünyanın en mutsuz insanlarıdır. Çevrelerindeki insanların, ‘Onun elindeki imkanlar bende olsa, neler yapardım’ deyip izledikleri kimselerin sahip oldukları şeyler, belki de o kişileri yıkıma götüren sebeplerdir. Aynı şekilde belki bir insanı, diğerlerinden üstün hale getirdiği sanılan nimetler de, aslında sadece bir göz boyamadan başka bir şey değildir. Ne sahibine ne de başkalarına hiçbir faydası yoktur. Çünkü asıl değerli olan, insanları asıl mutlu edecek nimetler bunlar değildir.

Allah bir kimseye, dünyada ‘nimet’ olduğunu düşündüğümüz her türlü güzelliği vermiş olabilir. Sağlık sıhhat, güzellik, sevimlilik, sempatiklik, mal, mülk, ihtişam, itibar, saygınlık ve bunun daha birçok nimet olduğunu düşünelim... Bu kimse çevresindeki herkes tarafından en sevilen, en sayılan, en hürmet edilen, sözüne en çok itibar edilen, en hoşgörüyle bakılan, en olumlu bakış açısıyla yaklaşılan, en yakın görülen, dostluğu en çok istenen insan olabilir.

İşte dışarıdan böyle bir tabloya bakan bir kimse, bu kişinin konumunda olmayı çok ister. “Gerçekten, onun durumunda ben olsam, kim bilir ne kadar mutlu olurdum” diye düşünür. Ya da “Kim bilir o bu yaşadıkların dolayı ne kadar mutludur” gibi bir kanaat edinir. Bazen de, “Kim bilir bu kişi Allah'ın ne kadar sevdiği bir kulu ki, Allah ona bu kadar güzel nimetler vermiş ve bu kadar güzel bir hayat yaşatıyor” diye düşünür. Bazı kişiler de çok yanlış bir şekilde, “Demek ki ben Allah'ın sevgisini kazanamadım ki bana bu tür nimetler nasip olmadı” gibi Kuran ahlakına tamamen ters, yanlış bir zanna kapılabilir.

Oysa Allah her şeyi sayısız hikmetle, sayısız sırlarla yaratandır. İnsansa buna karşılık çok sınırlı bir akla sahiptir. Hiçbir zaman için neyin kendisi için hayırlı neyin ise zararlı olacağını bilemez. Aynı şekilde bir başkasının da, “hayır mı yoksa şer içinde mi” olduğunu asla bilemez. Bunu tek bilebilecek olan güç, onu yaratan Allah'tır. Allah bu sırrı Kuran'da şöyle açıklamıştır:
 

Şeytandan Allah’a sığınırım:

Bakara Suresi, 216. ayette Allah “... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” diye bildirmiştir.

İşte Kuran'da bahsi geçen Karun adlı kişinin durumu, bu konuyu anlamak açısından çok hikmetli bir örnektir. Allah Karun’a, tüm insanların özenip hayranlık duyacağı kadar çok ve güzel nimetler vermiştir. Çevresindeki insanların bir kısmı Karun’un bu ihtişamlı hayatını gördüklerinde, ayette belirtildiğine göre, Şeytandan Allah’a sığınırım, “Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir” demişlerdir. (Kasas Suresi, 79).

Sadece anahtarlarını bile, güçlü bir topluluğun taşımaya güç yetiremeyeceği kadar büyük bir hazinenin sahibi olan Karun’u, çevresindeki insanlar dış görünüşüyle değerlendirmiş, ona büyük bir hayranlık duymuş ve onun yerinde olmayı istemişlerdir.

Karun ise, kendisine verilen bu nimetler dolayısıyla Allah’a şükretmek yerine, sahip olduklarını kendinden sanarak büyüklenmiştir. İşte ardından da Allah tüm nimetleri Karun’dan geri almış ve sahip olduklarıyla birlikte, onu da helak etmiştir.

Karun’a özenen kimseler ise, ancak bu durumu gördüklerinde gerçeği düşünmeye başlamışlardır. Nankörlük ettiği için, Allah’ın Karun’a verdiği tüm nimetleri elinden aldığını ve tüm bunların insanların denenmesi için yaratıldığını anlamışlardır. İşte o zaman her şeyin insanların denenmesi için özel olarak yaratıldığını şöyle dile getirmişlerdir:

 Şeytandan Allah’a sığınırım:

Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkar edenler felah bulamaz" demeye başladılar. (Kasas Suresi, 82)

İşte Karun örneğinde olduğu gibi, Allah dünya hayatında her insan için farklı bir imtihan şekli yaratır. İnsanlar hayatlarının çeşitli dönemlerinde kimi zaman nimetlerle, kimi zaman eksikliklerle, kimi zaman sıkıntılarla kimi zaman da ummadıkları iyiliklerle denenirler. Dıştan bakarak, bir insanın yaşadıklarının diğerine göre daha avantajlı ya da o kişinin daha lehine olup olmadığını insanlar asla bilemezler. Bunun ilmi yalnızca Allah Katında gizlidir.

Kimi zaman tüm ömrünü yokluk içinde, sıkıntılarla, hastalıklarla mücadele ederek, yalnız kalarak, toplum tarafından dışlanarak geçiren bir insan, dünyada da ahirette de herkesten çok daha kazançlı olabilir. Aynı şekilde başkalarıyla kıyaslandığında hep nimetlerin en çoğu kendisine nasip olan bir insan da, dünyada ve ahirete en çok kayba uğramış olan insan olabilir.

Elbette hem dünyada nimet içinde yaşayıp hem de ahirette güzel karşılık alacak insanlar da vardır. Ancak önemli olan, bunların hiçbirinin dışarıdan bakılarak tahmin edilemez olmasıdır.

Samimi Allah sevgisi, Allah aşkı bir insanın kalbindedir. Ve insan, ister yokluk ister bolluk içinde olsun, hayatını Allah aşkıyla yaşıyorsa, o insan her zaman için kazançlıdır. Dünyada da ahirette de Allah’ın rahmeti mutlaka onunladır.

Aynı şekilde bir insanın eğer kalbi katılaşmışsa, Allah'ı takdir edememişse, böyle bir insan da, ister nimet içinde isterse de sıkıntı içinde bir yaşam sürsün; sonuç yine mutlaka hüsrandır. Dünyada ya da ahirette; eninde sonunda onu bekleyen tek şey, mutsuzluk ve pişmanlık olacaktır.

Dolayısıyla kimsenin dışarıdan nasıl göründüğüne ya da hayatının nasıl algılandığına bakıp aldanmamak gerekir. Bir insan nimet sahibi olduysa bu onun karda ya da kazançlı olduğunu, mutlu olacağını, güzel bir hayat yaşayacağını göstermez.

Önemli olan dünya nimetlerinde değil, Allah Katında üstünlük kazanabilmiş olmaktır. Allah Katında üstün olan; insanların bakıp asıl imrenmeleri, özenmeleri, hayranlık duymaları gereken kimseler ise Kuran'da Müminun Suresi’nde şöyle bildirilmiştir:
 

Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar,

Rablerinin ayetlerine iman edenler,

Rablerine ortak koşmayanlar,

Ve gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler;

İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. (Müminun Suresi, 57-61)

İşte bu nedenle çevremizdeki insanları ve kendi durumumuzu değerlendirirken, Allah’ın bir insana nimet vermesinin ya da hayatında birtakım eksiklikler yaratmasının, o insanın üstünlüğü açısından bir ölçü olmayacağını asla unutmamız gerekir.

 

Nimetlerin çokluğu o insanın Allah Katında’ki üstünlüğünün alameti olmadığı gibi; eksikliği de bir kişinin yanlış yolda olduğuna bir işaret değildir. Aynı şekilde Allah dilediği zaman dilediği insana nimetini kısacağını dilediğinde de artıracağını ve bu şekilde insanları deneyeceğini bildirmiştir.

Bu nedenle çevremizdeki insanların durumuna bakıp, Allah’ın o kişiye nimet ya da eksiklikler vermiş olmasını ölçü alarak o kişi hakkında olumlu ya da olumsuz bir kanıya varamayız. Allah Katında da, inanan insanlar arasında da yalnızca Allah’a olan sevgileriyle, samimiyetleriyle, Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilmek için sarf ettikleri kararlı çaba ile değerli olabileceğimizi bilerek ölçümüzü bu yönde belirlememiz gerekir.

Bugünkü sohbetimiz burda sona erdi, bir sonraki programımızda yine Allah’ın düşünmemizi istediği, hayatımıza konfor ve güzellik katacak önemli gerçekleri hatırlatıp konuşmaya devam edeceğiz. Tekrar görüşmek üzere, hoşçakalın.


A9TV Televizyonu Adnan Oktar Harun Yahya Sohbetler Belgeseller A9 TV Yeni Frekansımız: Türksat 3A Uydusu FREKANS: 12524 Dikey Batı Sembol Oranı: 22500

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER