Büyük Derin Vadi, kuzeyde Suriye'den Doğu Afrika'daki Mozambik'in ortalarına kadar uzanan yaklaşık 6.000 km'lik geniş bir coğrafi ve jeolojik oluşumdur. Vadinin genişliği 30-100 km arasında değişir ve derinliği ise birkaç bin metre kadardır. Bu derin vadi, milyonlarca yıllık süreçler sonrasında Afrika ve Arap Yarımadası topraklarının birbirinden ayrılmasıyla, Kilimanjaro ve Kenya Dağı gibi büyük oluşumları meydana getirmiştir. Vadinin doğudaki kısmı ise Ürdün Nehri, Ölü Deniz ve Akabe Körfezinden oluşur. Kızıl Deniz ve Kenya'daki bazı göller boyunca güneye doğru uzanır. Bu göllerin çoğu deniz seviyesinin altında derin göllerdir.
Yeryüzünün "yayılması" nedeniyle sadece dağların yükselmediği, aynı zamanda belli başlı nehir yataklarının da oluştuğu The Expanded Earth (Yayılan Dünya) adlı kitapta şöyle aktarılmaktadır:
Her halikarda en şiddetli basınç yeryüzünün başlıca nehirleri bölgesinde gerçekleşir. Bu gelişme sonucunda başlıca nehir yataklarının rastgele erozyonlarla değil, bu genişlemenin sonucu olduğu görülmektedir. Kıtalar genişlemekte olan bir yüzeye sabitlendikleri için, bu genişlemenin kara parçalarını yaydığı ve en fazla gerilimin oluştuğu noktalarda kırılarak, nehirleri oluşturduğu sonucuna varılabilir. (The Expanded Earth, Benchmark Publishing & Design, Canada, 1996)
Utah Jeolojik Araştırma merkezinin açıklamalarında ise Amerika kıtası ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır:
Ovalık ve çöküntü bölgeleri, yeryüzü kabuğunun doğu-batı yönünde genişlemesi nedeniyle son 10 ile 20 milyon yıldır oluşmaktadır. Bu esneme hareketi nedeniyle bir gerilim meydana gelir; yavaş ve sürekli bir hareket ya da bir fay hattı boyunca oluşan ani hareketler (yerkabuğunda bir çatlama) sonucunda bu gerilim salıverilir ve depremler meydana gelir. Bir deprem sırasında dağlar yükselirken, vadiler ise fay hatları boyunca derinleşirler. Bu yayılma-esneme hareketi bugün de devam etmektedir. (Utah Geological Survey, Geologic Streching)
Yeryüzünün genişlemesi, yayılması gibi tespitler ancak günümüz bilim dallarının kapsamlı araştırmaları ve ortak verileri sonucunda şekillenebilmektedir. Örneğin 20. yüzyıl teknolojisi olan uydulardan çekilen fotoğraflar, kıtaların geçmişte birbirlerini tamamlayan parçalar olduğu görüşünü tasdik etmiştir. Yapılan hassas ölçümler ise yerkabuğundaki genişlemenin yavaş ama belli bir oranda devam ettiğini ortaya koymaktadır. Kimsenin kıtalar çapında bir tespit yapamayacağı bir dönemde, üstelik milyonlarca yıllık süreçler içinde meydana gelen oluşumlarla ilgili öz bilgilerin varlığı, Kuran'ın İlahi bir kitap olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. 14 asır öncesinde yeryüzünün oluşumu ile ilgili böylesine derin ilmi bir bilginin geçmesi, Kuran'ın bilimsel mucizelerinden biridir.