Sayın Adnan Oktar’ın 14 Mayıs 2018 tarihli Canlı Sohbetler yayınından.
İZLEYİCİ SORUSU: Allah rızası için sevmek nasıl olur?
ADNAN OKTAR: Şimdi güzel yüzlüm, Allah insanları yaratmış, melekleri de yaratmış, cinleri de yaratmış. Ama insan beyni, insan aklı bir örtüyle kapalı. Allah şeytana vesile ediyor, nefsi vesile ediyor. İnsan aklı kapanıyor. Ama akıl fazla bir enerji harcamadan rahat bırakıldığında bir kere samimi olmanın önemini fark ediyor akıl samimi oluyor. Sonra bakıyor ki çiçeklerde, böceklerde Allah'ın tecellisi ile konu bitmiyor. Buzdolabında, çamaşır makinesinde, ayakkabıda, cekette, pantolonda, kumanda cihazlarında, bilgisayarda her yerde Allah'ın tecelli ettiğini görüyor. Yani çiçeği yaratanla, bilgisayarı yaratan arasında bir fark yok. Onun için bir kısım insanlar Allah'ın varlığını çiçekte, hayvanlarda işte atomun yapısında arıyor sadece. Ama bunları kendilerinin yaptıklarını düşünüyorlar bilgisayar falan. Yani araba, bilgisayar gibi şeyleri. Allah ayette diyor ki: “Dünyada gördüğünüz her şeyi ben yarattım” diyor.
Câsiye Suresi 13'te Cenab-ı Allah diyor ki, şeytandan Allah'a sığınırım: “Kendinden bir nimet olarak göklerde ve yerde olanların tümüne,” tümüne göklerde ve yerde olan ne varsa tümüne “sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” “Yerde olan” yani hayvan demiyor, “ne varsa” diyor. “Hepsine boyun eğdirdim” diyor. Ne demek boyun eğdirdim? Cennetteki sistem gibi. Ama insanlar bunun farkına varamıyorlar. Aslında çok fazla bir zekaya, akla gerek yok. Baktın mı, bilgisayarı, kitapları, her şeyi Allah'ın yarattığı hemen görülüyor. Bir de bunu gören var, o daha da acayip. Bir de duyan var, bu daha da acayip, koklayan var, hissedip-dokunan var, tadan var, hepsi acayip. E onun dışında bir zorluk gerekiyor yani diğer insanlarla arada farkın oluşması için. Yani bir yarış, hani engelli yarış yapılıyor ya, adam yoksa normal dümdüz koşar. Ama engel olunca zorlanıyor. Mesela beş bin metre yarışta zorlanıyor adam koşarken iflahı kesiliyor sonra. Ama birinci oluyor. İşte o tarz bir yarış içinde acılar, rahatsızlıklar, hastalıklar gerekiyor. Yoksa yarış diye bir şey olmaz. Herkes aynı seviyede olur. Bunun için yapılıyor o yarış da. Ama bu işte yarışta insanların bir kısmının aleyhine oluyor bu. Aklı zayıf olanlar o kasten yapılan engelleri kendi aleyhine zannediyor, Allah'ın aleyhine zannediyor aklı gidiyor. Halbuki o imtihanın, insanın kendi kendisini tanımasının zaruri bir şartı. Başka hiçbir yolu yok. Ve başka türlü yarışın olması da mümkün değil. Mesela alim ulema var görüyorsunuz televizyonlarda çıkıyor ilahiyatçı hocalar. Ama bak yarışı kaybetmiş. Adam deist. İlahiyat profesörü birçoğu deist. Gizliyorlar halktan. Alenen Allah'ı inkar ediyorlar. Net konuşmalarından açıkça anlaşılıyor. İşte o yarışın kıymeti burada. Bak ilimle olsa geçer o. Yani ilimle olsa adama yetişmek mümkün değil. Adamın müthiş bir ilim kariası var dehşet yani. Ama imanı zayıf, vicdanı zayıf geçemiyor. Mesela onu bir dağdaki çoban geçebiliyor. Yani cahil bir çoban onu çok rahat geçebiliyor. Mesela 30 yıl okumuş, Kuran'ı ezberlemiş, hadisleri ezberlemiş, kelam, fıkıh her şeyi ezberlemiş. Ama imanı, vicdanı zayıf olduğu için dağdaki çok cahil bir çoban onu fersah fersah geçiyor, boyut olarak geçiyor. İmtihanın özelliği. Acının, sıkıntının faydası budur. Zorlukların faydası budur. Yoksa o adam herkesi geçer. Çoban da olduğu yerde kalırdı.