Yeryüzünün Süsleri Çiçekler
İlkbahar. Estetik, göz alıcı, rengarenk çiçeklerin mevsimi. Allah'ın muhteşem güzellikleriyle, renkleriyle, kokularıyla yeryüzünü süslediği çiçeklerin, her biri ayrı bir sanat eseri, Allah'ın kusursuz ve benzersiz yaratma sanatının delilleri.
Allah insanlar için dünyada birçok güzellik yaratmıştır. Bunlardan biri de sonbaharda ağaçların ve bitkilerin yapraklarını döküp ilkbaharda yeniden yeşermesi ve çiçek açmasıdır.
Rengarenk laleler, güller, zambaklar, sümbüller, erguvanlar, kiraz ağaçları ve daha binlerce bitki her yıl vakitleri geldiğinde çiçek verir. Bazılarının ömrü kısadır, bazıları ise uzun süre bahçelerimizi süsler. Baharda yeni filizler büyük bir gayretle kupkuru bir ağaç dalından, sert topraktan, hatta bir taş aralığından tüm güzelliklerini göstermek için kendilerine yol bulurlar.
Nisan'da laleler, Mayıs'ta erguvanlar ve her bitki vakti geldiğinde tüm güzelliklerini bizlere sunar.
Tabii bazıları baharda açmaz. Mesela bembeyaz karların arasından çıkan kardelenler veya dört mevsim evlerimizi süsleyen zarif orkideler gibi.
Peki hiç düşündünüz mü? Bu güzel canlılar nasıl çoğalırlar?
Her biri ayrı bir sanat eseri olan çiçeklerini nasıl açar?
Ya da çiçek açacağı vakti nasıl bilir?
Ve bu vakit nasıl hiç şaşmaz?
Az sonra bütün bu soruların cevabını bulacaksınız.
Bitkiler Nasıl Çoğalır?
Çevrenize şöyle bir baktığınızda yüzlerce çeşit bitkiyle karşılaşırsınız. Bazıları kısa ömürlü, bazıları ise yüzlerce yıllık. Tüm bitkiler çeşitli yöntemlerle çoğalırlar. Böylece nesilden nesile tüm güzellikleriyle devam ederler. Bazı bitkiler, cinsiyet ayrımı olmadan tek bir cinsin çeşitli yollarla çoğalmasıyla soylarını devam ettirebilirler. Eşeysiz üreme adı verilen bu üremeden sonra ortaya çıkan yeni nesil, kendisini meydana getiren neslin tıpa tıp aynısı olur.
Böyle çoğalan bitkiler de bazıları tomurcuk oluşturarak, bazıları sporlanarak çoğalır. Bazı bitkilerinse yapraklarından bir bölümünün toprağa düşmesi yeni bir bitkinin yetişmesi için yeterlidir. Ancak şimdi anlatacağımız eşeyli üreme yapan bitkiler, renkleriyle, kokularıyla, desenleriyle muhteşem çiçekler aracılığıyla çoğalan bitkilerdir.
Çiçekler, bitkilerdeki çoğalmayı sağlayan bölümleri barındırır. Bitkilerde çoğalma çok kapsamlı ve detaylı bir dizi işlemler zinciri sonucunda gerçekleşir. Bu sistemin sadece birkaç detayı bile incelendiğinde Allah'ın yaratmasındaki kusursuzluk ve uyum daha iyi anlaşılacaktır.
Bitkiler Çiçek Açma Zamanını Nasıl Bilir?
Her kış kupkuru dallara dönüşen ağaçların bahar mevsimiyle tomurcuklanıp rengarenk muhteşem kokulu çiçeklerle donandığına şahit oluruz. Adeta kurumuş gibi gözüken ağaçlar yeniden canlanırlar. Bu muhteşem değişimin nasıl gerçekleştiği uzun yıllar bilim adamlarının araştırma konusu oldu.
Bitkiler, belirli faaliyetler için belirli zamanları seçerler. Çoğalabilmeleri içinse mevsim değişikliklerini iyi gözlemlemeleri gerekir. Gözü kulağı olmayan, saati, termometresi bulunmayan bitkiler mevsim değişikliklerini nasıl algılayabilirler?
Çiçeklenme sürecini incelediğimizde bir bitkinin küçücük yapraklarına yerleştirilmiş adeta dev birer araştırma ve ölçüm merkeziyle karşılaşırız. Çiçeklenme zamanını bildiren sistemin nasıl işlediğini anlamaya çalışan bilim adamları, bitkilerin gün ışığının yapraklara düşme süresini hesapladığını, böylece gün uzunluklarındaki değişimleri adeta fark ettiğini gördüler.
Bitki, gün süresindeki değişimlerdense mevsim dönüşümlerini algılayabiliyordu. Mevsimleri böylece algılayan bitkiler ne zaman ekilirlerse ekilsinler, hepsi yılın aynı zamanında çiçek açarlar. Bu mükemmel zaman ölçme sisteminin bitkinin neresinde yer aldığı, bilim adamları için büyük bir sır.
Gün ve gece uzunluklarını takip eden bitkilerde gün uzunluğu çiçeklenme için kritik değere geldiğinde birden çok moleküler mekanizma devreye girer. Bitki çiçeklenmeye başlama kararını aldıktan sonra yapraklarında florigen adı verilen bir sinyal üretir. Bu sinyal yapraktan çiçeklenmenin meydana geldiği en uçtaki filize kadar tüm damar sisteminde dolaşır ve tüm filizlerin dokuları bitki yapısından üreme yapısına geçerler. Böylece tüm hücreler çiçeklenerek çoğalmaya hazırdır.
Arabidopsis türü çiçeklerde yapılan araştırmalarda bilim adamları, çiçeklenmenin başlaması için 80 ila 180 genin dahil olduğu kompleks bir ağın harekete geçtiğini tespit etti. Bu genetik ağlar, ileri derecede detaylı, çok fazla sayıda akıl içeren sistemi beraber çalıştırıyordu.
Hiç şüphe yok bitkiler bütün bu işlemleri gerçekleştirirken sonsuz akıl ve güç sahibi Rabbimizin ilhamıyla hareket etmektedir. Eğitimli bilim adamlarını çözebilmek için üzerinde yıllarca çalıştığı bu sistemler, bize üstün güç sahibi Rabbimiz olan Allah'ın üstün yaratma sanatını tanıtırlar. Allah Fatır Suresi’nde şöyle buyurmuştur:
Şeytandan Allah'a sığınırım
“De ki, Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır? Bana haber verin, yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var?” (Fatır Suresi, 40)
Çiçeklenme Başlıyor: Tozlaşma.
Her bahar, insanların gözlerini alamadığı bahar çiçeklerinin açması aslında bitkilerin çoğalabilmesi için gereklidir. Bitkilerin erkek organlarında üretilen polenlerin, bitkilerin dişi bölümüne yapışmasına tozlaşma denir. Bazı bitkiler kendi kendilerine tozlaşabilirken diğerleri tozlaşabilmek için polenlerini kendi türünden başka bitkilere ulaştırırlar. Ulaştırma işlemi için bitkiler, böcekleri, arıları ve kuşları kullanır.
Polenlerini rüzgâr yoluyla dağıtan bitkilerde polenlerin doğru bitkilere ulaşması için çok fazla sayıda polen üretimi olur ve hava akımları aracılığıyla polenlerin 300 km. uzağa kadar taşındıkları tespit edilmiştir.
Polenlerini böcekler, arılar ve kuşlar aracılığıyla dağıtan bitkilerde ise karşımıza hayranlık uyandıran bir yaratılış mucizesi çıkar. Baharda açan bu rengarenk çiçekler, güzel kokuları, parlak görünümleri ve salgıladıkları besleyici nektarla bu hayvanları adeta kendilerine çekerler. Hatta bilim adamları, çiçeklerin bu canlıları kendilerine çekmek için elektrik sinyalleri bile gönderdiğini tespit etmişlerdir.
Çiçeklere konan canlıların ayaklarına ve üstlerine bitkilerin polenleri yapışır. Yapışan polenler, böceğin daha sonra diğer çiçeklere de konmasıyla taşınmış olur ve çiçeklerin tozlaşması gerçekleşir.
Çiçekler sadece ve sadece kendi türleriyle tozlaşıp çoğalacakları için bu tozlaşmayı sağlayacak canlıların rastgele bitkilere konması tozlaşma için yeterli değildir. Böcekler, arılar ve kuşlar sadece aynı türe ait çiçeklerin polenlerini birbirlerine taşımalıdırlar. Peki bu canlılar aynı tür çiçeklere konacaklarını nasıl bilirler ve bu ayrımı nasıl yaparlar?
Allah arıları, kuşları ve böcekleri renk konusunda seçici yaratmıştır. Bu yüzden her kuş, arı veya kelebek her çiçeğe konmaz. Hepsi sadece kendi ilgilerini çeken renkteki çiçeklere konarlar. Böylece hep aynı renklerdeki, aynı türe ait bitkilerin polenlerini taşımış olurlar. Örneğin eşek arıları, kahverengi çiçekleri, gündüz aktif olan ve tozlaşmaya katkısı olan kelebekler, arılar ve kuşlar ise genel anlamda parlak renkli çiçekleri seçerler.
Tüm canlıları yaratan Allah, her polen taşıyıcı böceği de sadece kendilerine hitap eden renklerdeki aynı türden çiçeklere konmasını ilham etmiştir.
Aynı kuru topraktan çıkmasına rağmen çiçeklerin birbirinden farklı renklere ve kokulara sahip olması Allah'ın sonsuz ilminin ve örneksiz yaratışının bir delilidir.
Çünkü eğer tüm çiçekler aynı renkte olsaydı ve tozlaşmayı sağlayan canlıların renk seçme özelliği olmasaydı bu canlılar rastgele çiçekleri konacağı için farklı türdeki çiçeklere polenlerini bırakacak ve bu nedenle çiçekler tozlaşamayacak ve nesillerine devam ettiremeyecekti.
Allah hem farklı renkteki çiçekleri yaratarak çok estetik bir görüntü oluşturur, hem de canlıları özel renklere duyarlı kılarak çiçeklerin çoğalmalarını sağlar.
Çiçeklerdeki Farklı Renkler
Bütün bitki âleminin en büyük grubu olan çiçekli bitkilerin yaklaşık 400 binin üzerinde çeşidi olduğu düşünülüyor. Her bir çeşitte ayrı bir renk kombinasyonu vardır. Bitkilerin üremeleri için gerekli olan arılar, kuşlar ve kelebekler bu renk kombinasyonlarının güzelliklerine kapılıp adeta bitkilere birer mıknatıs gibi çekilirler.
Peki çiçeklerin renkleri nereden geliyor? Bir çiçeğin renginin olmasının sebebi bir insanın sarışın veya esmer olması ya da mavi veya yeşil gözlü olmasının sebebiyle aynıdır. Çiçeklerin renkleri genlerinde belirlenen pigmentlerden gelir. Yani bitkinin rengi hücrelerindeki DNA'da kodludur. Bu yüzden bir bitki türü dünyanın neresine gidilirse gidilsin hep aynı özellikleri taşır. Eğer bir bitkinin genlerinde birden fazla pigment bulunuyorsa, bu durumda bitkide bulunan bu pigmentlerin karışımının izleri görülür.
Pigmentler, çiçeklerdeki kırmızı, sarı, turuncu hatta leylak gibi renklerin oluşmasını sağlar. Kırmızı güle rengini veren, havucun turuncusunu meydana getiren karoten, domatese kırmızı renk veren likopen, mısır, limon, ay çiçeğinin parlak sarısını sağlayan ksantofil pigmentleridir. Beslenme uzmanlarının, insanlar tarafından tüketilmelerinin ne kadar faydalı olduğunu anlattıkları likopen, beta-karoten, lutein gibi isimler aslında bu pigmentlerin isimleridir. İnsan beslenmesinde, antioksidan olarak karotenler, metabolizma sürecinde ya da sigara dumanı, güneş ışığı, radyasyon, kirlilik, hatta stres yüzünden vücut tarafından üretilen serbest radikallerin tehlikesinden hücreleri korumakta görev alır. Ayrıca kanser, kalp damar hastalıkları ve göz dejenerasyonu risklerini azalttığı bilim dünyası tarafından kabul edilmektedir.
Allah bitkilere bin bir güzellikte renklerini verirken bunları sağlayan pigmentleri de insanların faydasına sunmuştur.
İsmini en çok duyduğumuz diğer bir pigment ise bitkiye yeşil rengi veren klorofildir. Yapraklarda sadece klorofil değil, aynı zamanda sarı, kırmızı ve turuncu tonlarını sağlayan karotenoidler de bulunur. Ancak klorofilin yeşili, diğer renklerin görülmesini engelleyecek kadar güçlü olduğu için yapraklar ağırlıklı olarak yeşil renklerde görünürler.
Sonbaharda değişiklikler meydana gelir. Gün ışığının azalmasıyla birlikte bitkiler klorofil üretmeyi durdururlar ve bu yüzden bitkilerdeki yeşil rengin gücünde azalma olur ve yapraklardaki turuncu, sarı ve kırmızı karotenoidlerin rengi ortaya çıkar.
Bitkilerin bu etkileyici renkleri Allah'ın sanatının muhteşem yansımasıdır. Dünyanın her yerine hakim olan bu benzersiz sanatı yaratan üstün akıl sahibi olan Allah'tır.
Allah her şeye güç yetirendir. Allah, Ra’d Suresi’nde aynı suyla sulanmalarına rağmen topraktan farklı ürünler çıkmasını şöyle anlatmıştır:
“Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır. Üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki bunlar aynı suyla sulanır ama ürünlerindeki verimde ve lezzette bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Ra’d Suresi, 4)
Çiçeklerde Koku.
Bundan bin yıl önce ünlü Müslüman bilim adamı İbn-i Sina güllerden kokulu yağlar yapmayı keşfetmişti. Bugün hala İbn-i Sina'nın bin yıl önce kullandığı bitki türü olan şem gülleri parfüm yapımında kullanılan en önemli bitki türüdür. Kimyagerler 1953 yılında tek bir gülün kokusunda 20 kimyasal bulunduğunu düşünüyorlardı. 2006 yılına geldiğimizde ise tek bir gülün kokusunda yaklaşık 400 ayrı kimyasal bulunduğu bilim adamlarınca tahmin edilmektedir.
Parfüm endüstrisinin ilham kaynağı çiçeklerin kokuları sadece insanları etkilemez. Tozlaşma sırasında görev alan tüm arıları, kuşları ve böcekleri de etkiler.Bitkinin polenlerin taşınması sırasında polen taşıyıcı hayvanlar, çiçeklere sadece renklerinden dolayı değil, aynı zamanda kokularından dolayı da giderler.
Arılar, kuşlar ve kelebekler polenleşme sırasında çiçeklerin ürettiği muhteşem kokulara adeta bir mıknatıs gibi çekilirler ve konduğunda üzerlerine bulaşan çiçeklerin polenlerini kokusuna hayran olduğu başka bir çiçeğe konarak dağıtmış olur.
Bitkiler, koku üretilirken enerji ve karbon harcarlar. Bu yüzden birçok bitki koku salarken ekonomik davranır ve sadece tozlaşma sırasında yayar. Tozlaşma gerçekleştikten sonra koku üretimini durdurur. Örneğin aslanağızları tozlaşmadan 36 saat sonra koku üretimlerini durdururlar. Bazı bitkilerse kokularını sadece belli canlıları çekmek için özel üretir. Bu özel üretim tüm böcekleri çekmez, sadece belirli bir böcek türünü çekmek için kullanılır. Örneğin sabun ağacı yukası sadece yuka güvesini çekmek üzere özel bir koku salgılar. Kokuyu en çok geceleri tozlaşan bitkiler kullanır. Bunların karanlıkta renklerini kullanarak arıları ve kuşları çekmesi pek mümkün olmaz. Bu yüzden çoğunun rengi beyaz ve soluktur. İşte onların en önemli kozu harika kokularıdır.
Bilim adamları çiçeklerdeki kokuları tozlaşmaya sağlayan hayvanları cezbetmesin yanı sıra zararlı böcekleri de uzak tuttuğunu saptadı.
Max Planck Kimyasal Ekoloji Enstitüsü'nden araştırmacılar, çiçeklerdeki bazı kokulardan dolayı zararlı böceklerin çiçekleri daha az yediğini saptadı. Muhteşem kokularıyla çiçekler çoğalmalarını sağlayacak faydalı böcekleri kendilerine çekiyor. Kendilerine zarar verecek böcekleri ise kendilerinden uzaklaştırabiliyorlar.
Tabii ki faydalı ve zararlı böcekleri ayırt etmek ve bunların hoşlanacağı ve hoşlanmayacağı kokuları tespit edip ona göre koku salgılamak, bitkilerin kendilerinin akledebileceği bir davranış değildir. Bunlara, onlara ilham eden her şeyin Rabbi Yüce Allah'tır.
“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki üzerinden geçerler de onla sırtlarını dönüp giderler. Onların çoğu Allah'a iman etmezler de ancak şirk katıp dururlar.” (Yusuf Suresi, 105-106)
Çiçeklerdeki Hayranlık Uyandıran Akıl.
Aslında birçok bitki türünde tozlaşma işlemi çok daha ince detaylara sahiptir. Örneğin soriantes yani kova orkideleri özel bir çoğalma sistemine sahiptirler. Arıları tuzağa düşüren kompleks bir kapanla tozlaşmayı gerçekleştirirler. Arıları tuzağa düşürmek için önce oldukça güçlü bir parfüm salgılar. Orkidenin dikey kenarlı derin odacığında yapışkan bir sıvı vardır. Bu sıvı, böcekleri etkileyen ve onları uyutan bir maddedir. Orkidenin çekici parfümüne ulaşmak isteyen arı bu yapışkan sıvının içine düşer. Buradan çıkabilmesi için sadece tek bir yolu vardır. Çıkış yolunu bulana dek arı bu sıvının içinde yüzer. Bu dar çıkış noktasında ise orkidenin polenleri bulunur. Çıkışı sırasında çiçeğin iki polen kesesi arının arkasına yapışır. Arı dışarı polen keseleri arkasına yapışmış olarak çıkar. Fakat genellikle aynı tecrübeyi başka bir çiçek üzerinde tekrar yaşar ve bu şekilde orkidenin döllenmesi gerçekleşmiş olur.
Herkesin yakından tanıdığı hanımeli bitkisinin de polen taşıyıcıları bazı gece kelebekleridir. Bu yüzden hanımeli bitkisi, gündüzleri kapalı duran geniş ağızlarını özellikle gece açar ve gece kelebekleri için oldukça çekici olan kokuları etrafa yayılır. Gece kelebekleri bu kokuya sanki çağrılıyormuşçasına akın eder ve hanımeli bitkilerinin çoğalması böylece başlamış olur.
Diğer birçok çiçek, arıları ve diğer böcekleri çekmek için çok değişik yöntemler kullanırlar. Canlılar arasındaki uyum ve ortak yaşam, Allah'ın sonsuz gücünü ve üstün aklını kanıtlayan delillerden sadece bir tanesidir.
Bunları gerçekleştiren akıl ise elbette ki arının ya da çiçeğin kendisine ait değildir. Bu aklın sahibi, âlemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Çiçeklerin Taklit Yeteneği
Birçok çiçek, arıları, kuşları ve böcekleri çekmek için kokularını yayar ve onlara tatlı nektarlarını sunarlar. Ancak koku üretimi gibi nektar üretimi de bitki için oldukça yüksek enerji kaybına sebep olur. Bu yüzden bazı bitkiler arılar ve kuşlar için nektar sunamazlar ama nektar sunan başka bitkilerin kokularını taklit ederek hayvanları çekerler.
Örneğin Avrupa kantaronu onlara sunacak nektarı olmasa da başka bitkilerin kokularını taklit ederek arıları, kelebekleri kendine çekmeyi başarabilir. Bazı bitkilerin taklit yeteneği kokuyla sınırlı kalmaz. Örneğin erkek bir arı için arı orkidesinin sadece kokusu değil, görüntüsü de tamamen bir dişi arıya benzer. Kandırılan erkek arı, dişi bir arı sandığı orkidenin yapraklarına çiftleşmek için konar ve bu şekilde arı, kanıp konacağı bir başka arı orkidesine polenleri taşımış olur.
Çiçekler sadece arıları taklit etmez. Arıları kelebekleri ve böcekleri çekmek için çok çeşitli taklit yapabilirler.
“O Allah ki yaratandır. En güzel bir biçimde kusursuzca var edendir. Şekil ve suret verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O aziz, hakimdir." (Haşir Suresi, 24)
Tohum Oluşuyor.
Bitkilerin polenleri çok değişik yollarla taşınıp başka bir çiçeğe yapıştıktan sonra burada çimlenmeye başlar ve polenin sahibi olduğu iki hücreden biri mucizevi bir biçimde çiçeğin içine doğru polen tüpü denilen ince bir tüp geliştirir. Bu tüp vasıtasıyla polenin diğer hücresi çiçeğin yumurtasına ulaşıp onu dölleyecektir. Ancak bundan önce yine mucizevi bir olay daha gerçekleşir. Yumurtaya ulaşarak onu dölleyecek hücre ikiye bölünür. Bunun sebebi, döllenmeden sonra tohumu oluşturacak tohum taslağının beslenmeye ihtiyacı olmasıdır. Onun beslenmesini sağlayacak olan da işte döllenmeden önce ikiye bölünen polen hücresinin ikinci yarısıdır. Bu iki hücre yumurtaya ulaştıktan sonra biri birleşerek zigotu oluştururken, diğeri çiçeğin merkezinde bulunan başka hücrelerle birleşerek zigotun tohuma dönüşene kadar geçen zamanda besleneceği yiyecek deposunu oluşturur. Böylece bitkiye ait tüm bilgilerin bulunduğu tohum oluşmuş olur.
Burada çok özetle bahsettiğimiz tohum oluşumu yüksek akıl gerektiren bir dizi işlemin müthiş bir zamanlama ve yüksek teknolojili bilgi kullanılarak gerçekleştirilmesiyle olur.
Polenler büyük bir bilinçle nasıl yumurta yolu açmak için plan yapabilir? Tohumun beslenmesi gerektiğini nasıl bilir? Ve bunun için bölünerek nasıl hazırlık yapar? Milyonlarca yıldır yeryüzündeki milyonlarca çiçekli bitkinin bunların kendileri akledemediklerini yüce Rabbimizin ilhamıyla gerçekleştirdikleri çok açıktır.
Günümüzde bulunmuş olan tohum fosillerine baktığımızda da evrimciler açısından durumun hiç de iç açıcı olmadığını görürüz. Çünkü tohum fosillerinde yaratılışın çok açık delilleri vardır. Günümüzden milyonlarca yıl önce oluşan tohum fosillerindeki tüm detaylar bugünkülerle tamamen aynı yapıya sahiptir. Bu da tohumların şimdiki özellikleriyle milyonlarca yıl önce de var olduklarının ve bugüne kadar hiç değişime uğramadıklarının, diğer bir ifadeyle evrim gibi hayali bir süreç geçirmediklerinin çok açık göstergesidir.
“Şimdi ekmekte olduğunuz tohumu gördünüz mü? Onu sizler mi bitiriyorsunuz yoksa bitiren biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık. Böylelikle şaşar kalırdınız.” (Vakıa Suresi, 63-65)
Çiçeklerde Altın Oran.
Çiçeklerin rengarenk güzellikleri dışında dikkati çeken bir diğer özel yapı da çekirdek ve yaprak kısımlarındaki sıralı ve spiral dizilimdir. Birçok farklı çiçek üzerinde ölçümler yapan botanikçiler, bitkilerde de doğadaki birçok canlıda ortaya çıkan altın oranla karşılaşmıştır.
Önce altın oranın ne demek olduğuna bir bakalım. Ortaçağ'ın en etkili matematikçisi olarak bilinen Fibonacci'nin bulduğu sayı dizisi, kendi adı olan Fibonacci sayıları olarak anılır. Bu sayıların özelliği, dizideki sayılardan her birinin kendisinden önce gelen iki sayının toplamından oluşmasıdır. Dizideki sayıları bir öncekine böldüğünüzde birbirine çok yakın sayılar elde edersiniz. Hatta serideki 13. sırada yer alan sayıdan sonra bu sayı sabitlenir. İşte bu sayı, altın oran olarak adlandırılan 1,618'dir. Bu oran Allah'ın bir mucizesi olarak doğadaki birçok canlı da gözlemlenebilir. Birçok çiçek türünün yaprağında ya da tohumunda olduğu gibi.
Her iki tarafa spiral yönde giden taç yapraklı ay çiçeği ya da papatya gibi sıktohumlu bitkilerin yaprakları merkezin etrafında sağdan veya soldan dolanırken bir spiral çizerler. Eğer bunları tek tek sayacak olursanız bulunan sayıların altın orana dayalı Fibonacci dizisinin sayıları olduğunu görürsünüz.
Çiçekli Bitkilerin Fosillerinde Evrim Çıkmazı
Bitkilerin fosil tarihi ve yapısal özelliklerini incelediğimizde karşımıza evrim teorisinin öngörülerine hiç uymayan bir tablo çıkar. Neredeyse her biyoloji kitabında karşılaşacağınız sözde bitkilerin evrim ağacının tek bir dalını bile doğrulayan bir tek bitki fosili yoktur. Bitkiler, fosil kayıtlarında yaratılışı ispatlayan çok tatmin edici kanıtlara sahiptir.
Bitkilerin evremi iddiasını en açık biçimde reddeden fosil bulguları çiçekli bitkilere aittir. Çiçekli bitkiler ya da biyolojik tanımıyla angiospermaeler 43 ayrı familyaya bölünmüşlerdir ve bu 43 farklı familyanın her biri de arkalarında hiçbir ilkel ara form izi bulunmadan fosil kayıtlarında aniden ortaya çıkarlar. Bu gerçek 19. yüzyılda da fark edilmiş ve hatta bu nedenle Darwin, angiosipermaelerin kökenini rahatsız edici bir sır olarak tanımlamıştır. Darwin'den bu yana yapılan tüm araştırmalarsa sadece bu sırrın rahatsız edicilik dozajını arttırmış bulunmaktadır.
Evrimci kaynakları incelediğimizde bitkilerin evrimleşmesiyle ilgili hiçbir net bilgi veremediklerini görürüz.
Bu konudaki hangi evrimci yayını incelesek karşımıza hep bir takım varsayımlar, bu varsayımlar üzerine kurulmuş hayali senaryolar, kesin bir karara bağlanmayan, sonuçsuz tezler ve asılsız iddialar göz önünde bulundurularak yapılmış gerçek dışı çizimlerle karşılaşırız.
Evrimci kaynaklar çiçekli bitkilerdeki muhteşem yaratılışın hiçbir aşamasını evrim ile açıklayamazlar ve bunu kendi yayınlarında sık sık ifade ederler.
Daniel Axelrod, The Evolution of Flowering Plants in the Evolution Life adlı kitabında çiçeklerin bir takım kökeni konusunda şu yorum yapar:
Angiosipermlere yani çiçekli bitkilere yol açan ilkel grup, fosil kayıtlarında henüz tespit edilmemiştir. Ve yaşayan hiçbir angiosiperm böyle bir bağlantıya işaret etmemektedir.
Evrimcileri bu itirafları yapmaya iten, hiç kuşkusuz ki gelişen bilimin de açıkça gözler önüne serdiği gerçeklerdir. Gerek canlılar üzerinde, gerekse evrendeki dengeler üzerinde yapılan tüm bilimsel incelemeler, evrendeki düzenin özel bir yaratılış sonucu ortaya çıktığını kanıtlamaktadır.
Yeri, göğü ve arasındaki her şeyi yaratan, onlara bir düzen veren yüce Rabbimizdir.
Sonuç
Bütün bunların bize gösterdiği tek bir sonuç vardır. Dünya üzerindeki canlılığın diğer detaylarında olduğu gibi bitkilerin, çiçeklerin ve tohumların ortaya çıkışı konusunda da evrim teorisi büyük bir çıkmaz içindedir. Çünkü bitkilerin ortaya çıktıkları andan itibaren bütün mekanizmaları eksiksiz olarak mevcuttur.
Evrimci literatürde kullanılan zamanla gelişim, tesadüflere bağlı değişimler, ihtiyaç sonucunda ortaya çıkan adaptasyonlar gibi terimler hiçbir gerçekçiliğe karşılık gelmemektedir ve bilimsel anlamları da yoktur. Tüm canlılar gibi bitkiler de Allah tarafından yaratılmıştır.
Evrim teorisi, yeryüzündeki canlı ve cansız varlıkların evrendeki kusursuz düzenini, bitkilerin, tohumların birbirinden farklı güzellikteki ve desendeki rengarenk çiçeklerin tesadüfen ortaya çıktığını iddia eder.
Tesadüfler asla simetri oluşturamaz, muhteşem renk uyumunu meydana getiremez, altın oranıysa hiç yaratamazlar. Evrim, bitkilerle hayvanların ortak yaşamını kesinlikle açıklayamaz. Bitkilerin insanlara sağladığı faydaları oluşturamaz. Çünkü bitkileri de, hayvanları da, insanları da yaratan ve bunların birbirlerine faydalı olacak şekilde müthiş bir uyum içinde yaşamasını sağlayan merhametli ve bağışlayıcı Rabbimizdir.
Evrimciler işte bu güzelliklerin nasıl oluştuğunu, ahirette ne şekilde açıklayacaklarını şimdiden düşünmelidir. Evrenin her köşesinde, duanın tamamında sergilenen ihtişamlı düzen ve mükemmel uyum, evrendeki her şeyin yaratıcısı olan Allah'a aittir.
“O gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır. Bunu görmektesiniz. Arzda da sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz. Dağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip yaydı. Biz gökten su indirdik. Böylelikle orada her güzel olan çiften bir bitki bitirdik.” (Lokman Suresi, 10)