Önsöz

İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah),
onlar için bir sevgi kılacaktır.
(Meryem Suresi,96)

Bir terör eylemine fail ararken, kaynağı din karşıtı ideolojilerde aramak gerekir. Çünkü din ahlakı sevgiyi, merhameti, affediciliği ve barışı emrederken, terör acımasızlık ve şiddet yanlısıdır, kan dökmek, öldürmek, acı çektirmek ister.

Bu kitap 2001 yılında ABD’nin iki büyük kentine düzenlenen 11 Eylül saldırılarının hemen ardından kaleme alındı ve İslam dininin terörü lanetlediği, sevgi ve barış dini olduğu Kuran ayetleri, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in uygulamaları ve İslam tarihinden örneklerle anlatıldı. Ancak 11 Eylül saldırılarının ardından terör saldırıları bitmedi. İngiltere’de, İspanya’da, Irak’ta, Pakistan’da, Türkiye’de, Fransa’da ve daha dünyanın birçok yerinde terör saldırıları devam etti. Bu durum siyasetçileri, akademisyenleri, dini liderleri, yazarları ve vicdan sahibi tüm insanları “Terör sorunu nasıl çözülür, terörün kaynağı nedir, ne yapmalıyız?” gibi sorular üzerinde daha fazla düşünmeye itti.

İlk olarak 2002 yılında kaleme alınan bu kitapta teröristlerin -özellikle de terör örgütlerinin liderlerinin- Darwinist ve materyalist eğitimin olumsuz sonuçlarından biri olduğu delilleriyle anlatılmıştı. Bunların insanı adeta bir hayvan gibi gören, hayatı sadece güçlü olanların ayakta kaldığı bir mücadele alanı olarak kabul eden, hedefe ulaşmanın savaş ve şiddetten geçtiğine inanan, bencil, acımasız, şefkat ve merhamet duygularından yoksun kişiler oldukları ortaya konulmuştu. El Kaide’nin etkin olduğu o dönemden sonra kendilerince İslami simgeleri kullanarak sivilleri hedef alan başka terör örgütleri de ortaya çıktı.

Bu gibi şiddet gruplarının dünyanın dört bir yanından katılımlarla hızla güç kazanması, politik, akademik ve dini liderleri “Gerçek İslam nedir, terörün çözümüne İslam dünyasından nasıl çözüm gelebilir?” sorularına cevap aramaya yöneltmiştir. Fransa’da gerçekleştirilen Charlie Hebdo saldırısı, Almanya’da Noel pazarına düzenlenen saldırı, Irak, Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerde hemen her gün yaşanan eylemler İslam aleminin bu konu üzerinde önemle ve aciliyetle durması gerektiğini gözler önüne sermiştir. Yapılacak kısa bir inceleme ise sorunun temelinde, sözde İslam adına hareket eden bu grupların, Kuran’a ve Peygamberimiz (sav)’in hayatına göre değil, Peygamberimiz (sav)’in vefatından sonra geliştirilen, özünde İslam’la hiçbir ilgisi olmayan bağnaz ve müşrik bir dine göre hareket ettiklerini ortaya koyacaktır.

Bu yanlış anlayış, İslam dininin savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı, cezalandırmaya karşı affetmeyi, çatışmaya karşı uzlaşıyı hedefleyen bakış açısından tamamen uzaktır. Bu kişilerin nüfus cüzdanlarında dinlerinin İslam olduğunun yazması ya da isimlerinin Müslüman isimleri olması, bu kişilerin İslam adına hareket ettiğini göstermez.

Müslüman olmayanlara, hatta İslam’ı farklı şekilde yorumlayan, uygulayan, uygulamayan ya da farklı mezhepten olanlara şiddet uygulamayı kendilerince meşru gören bağnaz zihniyet şu an tüm dünyayı tehdit eden manevi bir beladır. Kitabın genişletilmiş olan bu baskısına bağnaz din anlayışından kaynaklanan terörün nedenleri, söz konusu terör örgütleriyle nasıl bir fikri mücadele yürütülmesi gerektiği gibi bölümler eklenmiştir. Öncelikli temennimiz çözümü silahta arayanların, bozuk felsefe ve dini yorumların salt askeri önlemlerle ortadan kalkmayacağını anlamalarıdır. Yapılması gereken bu zihniyeti oluşturan insanları ortadan kaldırmak değil, bu insanların zihinlerinden bu çarpık düşünceleri yok etmektir.

Sonrasında ise silaha akıtılan bütçelerin kitleleri eğitim için kullanılması ve tüm dünyayı saran bu bataklığı kurutmak için İslam dünyasından aydın, modern, sevgi ve akılcılık ruhu içinde çalışmalar yürüten Müslümanlarla işbirliği içine girilmesidir.