Dr. Bijan Nemati, Parçacık Fiziği Uzmanı
Dr. Bijan Nemati, Dünyayı Yaşama Uygun Kılan Özel Koşullardan Bahsediyor
-Bilim insanları, güneş sistemi dışında yaşanabilir gezegen arayışındalar. Ancak tüm çabalarına rağmen henüz bulabilmiş değiller. Evrenin bu kadar büyük olmasına rağmen, dünyamızın yaşama uygun tek gezegen gibi görünüyor olması ve özellikle yaratılmış ve oldukça korunaklı görünüyor olması bir hayli sıra dışı değil mi?
DR. BİJAN NEMATİ: 1995’ten önce başka yıldızların etrafında dünyaya benzer gezegenler tespit etmek için pek çok girişimde bulunuldu. Ama her girişim bu yeni bulgu ya belirsiz ya da hatalı çıktı. Ancak 1995’te, iki ekip 51 Pegasi etrafında bir gezegen keşfetti. İlk defa başka bir yıldız etrafındaki gezegeni gözlemliyorduk. O dönemde bilim dünyasında büyük bir sevinç vardı çünkü ilk defa diğer yıldızların etrafındaki gezegenleri görebilecek hassaslıkta tekniklere sahiptik. Dolayısıyla 1995’teki genel beklenti diğer yıldızların etrafında bol miktarda dünyaya benzer gezegen bulunduğu ve bunların kolaylıkla gözlemlenebileceği yönündeydi. Örneğin o tarihlerde Amerikan bilim insanlarının ulusak akademilerde ve hatta ABD Meclisi’nde yaptıkları konuşmalara bakarsanız, dünyamıza benzer milyarlarca gezegen olduğunu iddia ettiklerini görürsünüz.
Nitekim 1995’ten bu yana sahip olduğumuz teknikler giderek gelişti ve diğer yıldızlar etrafında bulunan binlerce gezegen bulduk. Ancak bu gezegenleri dünya ile karşılaştırdığımızda dünyaya benzemediklerini görüyoruz. Çünkü dünya benzeri gezegenlerin oluşması için gereken koşullar çok fazla. Öncelikle gezegenin kendisinin, yaşama elverişli alan denilen alanda bulunması gerekiyor. Yaşama elverişli alanda olmak demek bir gezegenin güneşine ortalama uzaklığının suyun sıvı halde bulunmasına olanak tanıyacak bir uzaklık olması demektir. Yani çok yakınsanız sıcaklık aşırı artar, su buharlaşır ve sera gazı etkisi olur. Bu da, gezegen jeologlarının ‘nemli sera’ dedikleri etkiye neden olur, bu da ‘kaçak sera’ etkisine yol açar. Sonuçta gezegendeki tüm su buharlaşır. Su buharlaştığında ise, atmosferin üst seviyelerine ulaşır ve burada püskürtme denilen bir süreç ile gezegenin üst atmosferinde bulunan hidrojeni dağıtırlar. Bunun sonucunda gezegen tamamen kurur. Yani nemli halde bile kalmaz, tamamen kurur.
Diğer yandan, eğer gezegen güneşten, yani yıldızlardan fazla uzaktaysa, nem, gezegenin yüzeyine kar olup yağar. Bu da gezegenin aklığını (albode) yani yansıtma derecesini yükseltir. Yansıtma derecesi arttıkça gezegenin sıcaklığı düşer, bu da daha çok kar yağmasına yol açar ve sonunda kartopu dünya denilen durum ortaya çıkar. Yani bir yanda kaçak sera etkisi, diğer yanda ise kartopu denilen durum var. Bu ikisinin ortasında mükemmel denge durumu mevcuttur.
Yakın zamanda, dünya güneşe ne kadar yaklaşırsa kaçak sera etkisi ortaya çıkacağı ile ilgili hesaplamalar yapıldı. Bu hesaplamalardan bazıları %1 sonucuna ulaştı. Yani dünya sadece %1 oranında güneşe yakınlaşsa, kaçak sera etkisi ortaya çıkacak. Dolayısıyla, gerçekten de dünyamız mükemmel bir konumda ve hem de daha sadece mesafe konusunu ele aldık.
Diğer bir önemli konu ise, tüm yıldızların birbiriyle aynı olmamasıdır. Bizim yıldızımız yani güneşimiz dev, enerjik ve kararlı bir yıldız. Ama eğer daha yaygın görülen M sınıfı yıldızlardan olsaydı, daha soğuk bir yıldız olurdu. O zaman da yaşama elverişli olan yıldıza daha yakın olurdu. Fakat bu kadar yakınlaştığımız zaman, bir hayli dengesiz bir yıldıza fazla yaklaşmış olurduk. Bu tarz yıldızlar gezegene zarar verecek güçlü enerji üretimi değişikliklerine sahiptir.
Diğer bir nokta ise, gezegenin gece-gündüz döngüsüdür. Bu döngü, gezegenin dönüşüne bağlıdır. Gezegen yıldıza yaklaştıkça, kütleçekim sürtünmesi veya kütleçekim kilidi olarak adlandırılan bir yerçekimi etkisinin altın girer. Bu etki, gezegeni adeta yerine kilitleyerek, gezegenin yalnızca tek yüzünün görünen taraf olmasına yol açar. Dolayısıyla gezegenin bir yüzü cayır cayır yanarken, diğer tarafı buz keser.Bunlar, dünya benzeri bir gezegenin var olması için gereken çok fazla sayıdaki koşuldan sadece ikisidir.