Sayın Adnan Oktar'ın 24 Mart 2018 tarihli Canlı Sohbetler yayınından.
İZLEYİCİ SORUSU: Hayatımızdaki en önemli şey ne olmalı?
ADNAN OKTAR: Bu kapalı hanım kızlar da, bilmiyorum bana mı öyle geliyor, ayrı bir şey var böyle. Çok hoşuma gidiyor yüzlerindeki ifade, kapalıyken çok çok güzel oluyorlar. İşte o da Allah'ın hikmeti mesela. Normalde kapandığında güzelliğinin azalması gerekir. Allah lütuf olarak daha onları güzelleştiriyor. Mesela çarşaf örtmüş o çarşaf. Ahzab Suresi’nin hükmü. Bir genç kız kapandığında öyle düşünülür. Allah çok çok daha güzel hale getiriyor.
Canımın içi, dünyaya geldiğimizde ilk önce anlamıyordum çocukluğumda ben pek anlamıyordum. Yemek yeriz, sokağa çıkarız, oyun oynarız, şuur bir acayip oluyor. Ben dünyayı anlamamıştım. Ne maddeyi anlıyordum, ne beynimin içinde görüntünün olduğundan da haberim yoktu benim. Herkes bir kovalamaca içindeydi Ankara'da. Okul bitirilir, üniversiteye gidilir, evlenilir. Herkes mücadele eder. Hayat mücadelesi vardır, ben böyle biliyordum.
Bir gün baktım ki madde diye bir şey yok. Öyle artık yani uyuyamadım. Sabaha kadar uyuyamadım. Yok, alenen madde yok. Yani şey olarak var, gölge varlık olarak var. Alenen yok. O zaman her şey beynimizin içinde yaratılıyor. Bilgisayar, televizyon. Hani televizyon fabrikada yapılıyordu. E baktım ki Allah yapmış televizyonu. Saate Allah yapmış. Şimdi Allah'ın varlığının delilini böcekte, kuşta aramak ayrı. E saate baktım zaten net anlaşılıyor. Bir saate baktım bitti. Yani ikinci ihtimal yok. İman ne derece oluyor? Yüzde yüz. Yüzde yüz iman. Yani öyle hani ilmel yakin falan hakkul yakin iman oluşuyor. Net, kesin. Kendi varlığından emin olduğun gibi emin oluyorsun. İkinci bir ihtimal yok çünkü.
Şimdi tamam Allah'ın varlığı hemen görülüyor. Atomun yapısına bakıyoruz. Adam saniyede yüz bin tur atıyor yüz bin tur. Hangisinin nereden daha önce geçeceği belli değil. Son anda karar veriyor, son anda karar veriyorlar dönerken. Çok acayip bir şey. Kendi kafasına göre karar veriyor her biri. Kendi kafasına göre karar verdiğinde peki on beş milyar yıldan beri bir kere başkasına çarpmış mı? Yok, hiç çarpma yok. Çarpsa kainat çöker. Çarpma olsa kainat çöker. Çarpma yok. Düşündüm, şimdi bir elektronun içinde bir alem varsa, o zaman ne olmuş oluyor? Allah'ın büyüklüğü, biz nelerle uğraşıyoruz dedim. Yok okul bitirmek, yok bilmem ne. Bizim derdimize bak, olayın büyüklüğüne bak. O zaman ben olayın büyüklüğüne kilitlendim. Herkesin de böyle olması lazım. Makul olan budur. Bunun dışında bir hayat anlamı olmaz. En doğrusu budur. Bu olduğunda bak açıkça söyleyeyim, bütün dünya insan emrine giriyor. Gayet sakin, yavaş yavaş insanın emrine giriyor.
Ben Ankara'dan geldim. Erzincanlar Turizm Otobüsü aktarmalı. Annem gece bir bastırdı. Annem Çerkez. Ona böyle karşı koymak... Yani Rusya'ya Amerika'ya karşı koyabilirsin ama anneme karşı koymak, öyle bir şey yok. Ben akademiyi üçüncü kazandım. Ama okula gitmiyorum, bekletiyorum yani. On beş gün geçti. Annem dedi ki, bu akşam gideceksin dedi. Gemi patlamış duymadın mı dedim ben. Cam çerçeve kırılmış dedim. Yok gideceksin dedi. Baktım kararlı. Bilet yokmuş, o bul dedi. Çözüm yoktu inanın bana çözüm yoktu. En sonunda Erzincanlılar Turizm'e bindik böyle. Otobüsün içi yoğurt kokuyor falan böyle. Ben seviyorum Erzincanlıları canım kardeşim ama mecburen herhalde memleketten almışlar herhalde. Yoğurt olabilir yani kötü bir şey değil de yoğurt zaten. Herkes uyuyor. Bir amca böyle elinde ağızlık var onu yakmış. Sigara çektikçe yüzü aydınlanıyor. Bir tek orada bir ışık görebildim. Amca bana büyük bir dikkatle bakıyor yani neyin nesisin diye. Ben oturdum böyle artık hiç kıpırdamadan. Sabaha doğru geldik İstanbul'a.
Hakikaten baktım muazzam bir duman sütunu. Ama akıl almaz bir duman sütunu. Boğaz'dan Karadeniz'e doğru gidiyor. Yani görünüş muazzam yüzlerce kilometre. Simsiyah duman. Ve çıkışı da çok görkemli. Bütün İstanbul her yerden görülüyor. Bir acayiplik olduğunu anladım yani normal bir durum değil. Sonra akademiye gittik. Aa dediler bak sakallı biri geldi diyorlar şimdi öğrenciler, komünist öğrenciler. Acayip hoşlarına gitti yani çok şaşırtıcı buldular cesaretimi. Hani belasını arıyor gibisinden. Ben gayet sakin aralarına girdim böyle. Ama çaka çaka komünist dolu. Herkesin parkalar üzerinde falan, askeri parkalar. Orada o laf atanlardan biri vardı işte o dedi, bak bu sakallı gelmiş aramıza dedi, ne işi var dedi. Böyle hani belasını mı alıyor gibisinden buna benzer. Özellikle onun yanına gittim. Saat kaç dedim. Acayip çekindi böyle. O çok tedirgin oldu, saati söyledi. Sonra bazı okullarıyla ilgili bir şeyler sordum, gittikçe rahatladı konuşunca. Aslında bir sorun çıkmadı yani baya rahatladı. Sadece o tebliğin dozu artınca böyle öğrenciler geldiler, ellerinde kesici şeyler falçata. Baya kalabalık hem kız hem erkek olarak geldiler. Bu çalışmayı durdur dediler. Biz burada bu tip bir konuşma istemiyoruz. Bu tip anlatım istemiyoruz. Kitap dağıtmanı da istemiyoruz dediler. E o zaman dedim liderlerinizle konuşayım dedim. Olabilir dediler ona pek bir şey demediler. Yani Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi, Dev Yol, Dev Sol falan vardı. İGD’liler vardı. İGD daha çok hakimdi. Bir de aydınlıkçılar vardı. Aydınlıkçılar, işte Halkın Yolu, Halkın Sesi, Halkın Birliği, onlar vardı. Baya, ama efendi çocuklardır genellikle böyle. Taşkın tavırlarını görmedim hiç. Bir tek o kesip biçecek takım. Biraz ilginçti herhalde onlar. Doğramaya kararlı görünüyorlardı.