Olağanüstü Beyin - 1 | Beynimiz nasıl çalışıyor?
OKTAR BABUNA: 1990 yılında World Wide Web ile başlayan internet bugün arabalarımızı, telefonlarımızı, evlerimizi, bilgisayarlarımızı, fabrikalarımızı birbirine bağladı. Bilgi akışı, cihaz ve kullanıcı sayısı ve kullanım alanlarının çeşitliliği akıl almaz noktalara geldi.
İnternet günümüzün en gelişmiş teknolojisi olarak kabul ediliyor. 2017 yılı itibariyle dünya nüfusunun %50'si yani neredeyse 4 milyar kişi internet kullanıyor. İnternete bağlı cihaz sayısı ise 28 milyar. İnternetin ne yoğunlukta kullanıldığını anlamak için şimdi size birkaç rakam vermek istiyorum. Bu rakamların hepsi bir saniye içinde gerçekleşen işlemler.
Bakın şimdi (tek bir el çırpma süresi) Bu bir saniye.
İnternet üzerinden 1 saniyede 2.6 milyon e-mail gönderiliyor, 7800 tweet atılıyor, 2700 Skype konuşması yapılıyor. Yine bir saniye içinde tek bir arama motorundan 62.000 arama yapılıyor, tek bir video sitesinde 70.000 video izleniyor. İnternet üzerinde bir saniyede yaklaşık 48.000 GB bilgi aktarılır. Tüm bunlar için bir saniyede 40.000 kWh elektrik harcanır. Tüm bu internet ağı hâlâ 1400 gramlık bir insan beyninin yeteneklerinin çok gerisinde.
Beynimizde dünyadaki internete bağlı tüm cihazlardan çok daha fazla bağlantı noktası vardır. Bir saniye içinde beynimizde dünyada gönderilen tüm e-maillerden 500 milyon kat daha fazla bilgi yer değiştirir. Tüm bu işlemler canlı hücreler tarafından gerçekleştiriliyor. Ve belki de en şaşırtıcısı internet, dünya enerjisinin %10'unu tüketirken beyin 15 vatlık bir ampulü yakacak kadar enerji kullanır ve günde sadece 400 kaloriye ihtiyaç duyar. Birkaç muz ya da iki dilim pizza 24 saat çalışması için yeterlidir.
Beynimizdeki sunucular asla çalışmayı durdurmaz, beyninizde elektrik kesilmez, tekrar başlatma gerektirmez.
Bu film sizi siz yapan beynin içindeki o mükemmel ve kusursuz kontrol ve iletişim sistemini anlatıyor.
Kontrol Merkezi Beyin
Beyin, vücudunuzun merkezi yönetim birimidir. Ne hissettiğinizi, düşündüğünüzü, nasıl öğrendiğinizi, hatırladığınızı, hareket etme ve konuşma şeklinizi kontrol eder. Hatta farkına varmadığınız birçok şeyi daha kontrol eder. Mesela kalbinizin atması, yiyecekleri sindirmeniz ve hatta yaşadığınız stres bile beyin tarafından kontrol edilir.
OKTAR BABUNA: Beynimizde merkezi bir komut mekanizması yoktur. Ancak beynimiz için vücudumuzun komuta merkezi diyebiliriz. Beyin vücudumuza yüzde yüz hakimdir. Bütün vücudun yönetiminden sorumludur. Verdiği emirlerin büyük çoğunluğu kendi fonksiyonlarıyla ilgili değildir. Pankreasa, akciğere, kaslara emir verir. Vücuttaki her organ hareket için beyinden gelecek komuta ihtiyaç duyar. Beyinden gelen milyarlarca komut her an her saniye vücudun farklı noktalarına ulaşır. Bu iletişim çift taraflıdır. Beyinden emir gönderildiği gibi tüm organlardan beyine de sürekli sinyaller ulaşır. Parmak ucumuzdan, iç organlarımıza, vücudumuzu kaplayan deriden, duyu organlarımıza kadar vücudumuzun her milimetre karesi beynimizi bilgi bombardımanına tutar. Beynimizdeki 86 milyar sinir hücresi hiçbir komuta merkezi olmadan bu bilgileri değerlendirir ve gerekli tepkiyi saliseler içinde verir. Her bir hücre kendi görevini bilir ve ona göre yerine getirir.
Böylesine kapsamlı bir ağı küçük bir alana sığdırmak ve onun katrilyonlarca bağlantı yapmasını ve bunu saliseler içinde başarmasını sağlamak elbette imkansızdır. Dünyadaki gelmiş geçmiş tüm insanların sahip olduğu bu muhteşem sistemi yoktan var etmek için insanın yapabileceği hiçbir şey yoktur.
Beyin, insanların bu gerçeği görebilmesi için çok kapsamlı ve detaylı olarak yaratılmış bir mucizedir. İnsanlara armağan edilmiş bu değerli hediyenin sahibi, çeşit çeşit nimetleri karşılıksız bağışlayan Yüce Allah'tır.
Üstün yaratılış harikası beynin varlığı, yüce Rabbimizin büyüklüğünü ve kudretini bir kez daha sergilemektedir.
Şeytandan Allah'a sığınırım:
“Andolsun biz insanı süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alak, embriyo olarak yarattık. Ardından o alağı, hücre topluluğu bir çiğnem et parçası olarak yarattık. Daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık. Böylece kemiklere de et giydirdik. Sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir?” (Müminun Suresi, 12-14)
Korunan Beyin
OKTAR BABUNA: Hiçbir bilgisayar iletişimi beyninizin bağlantı kapasitesinin yanından bile geçemez demiştik. Peki bilgisayarınız bu kadar darbe, dönme ve ani basınç değişiminden hasarsız çıkabilir mi? Bu da imkansız. Ancak beyin darbelere ve basınç farklılıklarına karşı mükemmel şekilde korunmuş ve adeta paketlenmiştir. Üstelik koruyucu sistem her gün yenilenmektedir.
İnsan beyni yaklaşık 1400 gramdır. Beyin o kadar önemlidir ki vücutta tamamen kemikle korunmuş tek bölgedir. Beynimiz Serebrospinal Sıvı adı verilen bir sıvı içinde yüzer. Bu sıvı beyni dış etkilere karşı korur. Beyin bu sıvı içinde yüzdüğünden ağırlığı 50 gramlara kadar düşer. Bu sayede beynin kendi kendisine baskı yapıp ezilmesi engellenir. Aksi durumda beynin fonksiyonlarını yerine getirmesi imkansız olacaktır ve ölümcül hasar kaçınılmazdır.
Beyin sıvısı herhangi bir sıvı değildir. Oldukça hassas bir içeriğe sahiptir. Karmaşık bir filtreleme sisteminin sonucunda oluşur. Beyin her gün 500 ml beyin sıvısı üretir. Omurilik hücrelerinde üretilen sıvının büyük çoğunluğu geri emilir. Beyin için sadece 150 ml sıvı gereklidir. Beynin sıvı içinde yüzüyor olması öne ve arkaya doğru hareket edebilmesini sağlar. Birkaç mililitrelik boşluktaki bu hareketlerle dış darbelerin etkisi azalır. Beyin içi sıvının basıncı da çok ince bir dengededir. Beyine zarar vermeyecek şekilde uygun basınç sürekli olarak korunur. Bu sıvı kafatasından tüm omurilik boyunca dolaşır. Bu sayede doktorlar omurilik sıvısını alarak beyin hakkında teşhis koyabilirler.
Ayrıca beyin katı bir dokuya sahip değildir. Vücuttaki en yumuşak maddelerden biridir. Jölemsi bir esnekliği vardır. Sert darbelerde beyin öne ve arkaya hareket ederken bükülür, döner, eğinir, dokusu esner. Bu elastik yapı travmaların yıkıcı etkisini emerek yok eder.
Beynin Yapısı
OKTAR BABUNA: İki yumruğunuzu yan yana koyun. Beynimiz bundan biraz daha büyüktür ve yaklaşık %75'i sudan oluşur. Ancak beyin insan vücudunun en çok çalışan ve en çok enerji tüketen organıdır. Akciğerlerden gelen tüm oksijenin ve aynı şekilde kalpten gelen tüm kanın 5'te 1'i beyne gider. Beynimizde yaklaşık 600 km'lik bir kılcal damar ağı vardır. Günlük kullandığımız yaklaşık 2000 kalorinin de 500 kalorisini beyin harcar. Oysa vücut ağırlığımızın aslında sadece yüzde ikisidir. Beynimize ilgili şaşırtıcı birkaç bilgi daha verelim.
Beynimizde yaklaşık 86 milyar sinir hücresi yani nöron vardır. Akson ve dentrit isimli milyarlarca sinir lifi barındırır. Nöronlar trilyonlarca bağlantı yapar. Bu bağlantı noktalarına sinaps adı verilir. Bilgi beyin hücreleri içinde kimi zaman saatte 400 km'den daha hızlı ilerler. Bu en hızlı yarış otomobillerinden daha hızlıdır.
Beynimizde her saniye 100 binden fazla kimyasal reaksiyon gerçekleşir. Vücudumuzdaki kolesterolün yüzde 16'sı beyindedir. Nöronlar bu kolesterole sahip olmasaydı kuruyup giderlerdi. Beynimizde acı reseptörü yoktur. Yani beyin acı hissetmez.
Beynin en dışında bir damar ağı bulunur. Bu ağın altında neokorteks adı verilen beynin dış bölümü başlar. Neokorteks tabakası tek parça olarak beyni çevrelemiştir. Neokorteksin altından nöronlar oldukça düzensiz bir şekilde yerleşmişlerdir. Nasıl yerleştikleri işlemleriyle bağlantılıdır.
Beynimizde nöronların yanı sıra glia isimli daha küçük bazı destek hücreler de bulunur. Glia'nın anlamı Yunanca yapıştırıcı demektir ve aslında beynimizin %90'ı glia'dır. Diğer %10 nöronlardır. Nöronlar bilgi alır, onları depolar, işleme sokarlar. Şimdi nöronları daha detaylı inceleyelim.
Nöronlar
Beyinde 86 milyar nöron bulunur. Nöronlar birbiriyle bir katrilyon bağlantı yapar. Beyni 86 milyar üyesi olan bir organizasyon gibi düşünebilirsiniz. Bu kadar üyesi ve bağlantı sayısıyla beyin, dünya üzerindeki en geniş teşkilattır. Milyarlarca hücre ahenk içinde çalışır, milisaniyeler içinde tepkimeler verip sonuç alırlar.
Beynimizdeki 86 milyar nöronun büyüklük ve şekilleri birbirinden farklıdır. Bazı nöronlar 1 milimetreden kısayken bazı nöronlar 1 metreden uzun olabilir. Genellikle her nöron ve nöron grubu benzersizdir. Yapı, fonksiyon ve genetik olarak birbirlerinden farklı oldukları gibi diğer hücrelerle kurdukları bağlantılar da farklıdır. Her bir nöron kendi biyokimyasının temel özelliklerine göre işlev görür.
Tek bir nöron yaklaşık 1000 ile 10.000 nöronla bağlantı kurar. Bilgi elektrokimyasal işlemlerle taşınır. Her nöron diğer binlerce nörondan üzerindeki dentrit ismi verilen kollar sayesinde bilgi alır ve bilgiyi sinaps adı verilen özel temas noktalarında tek bir aksonla iletir. Aksonlar, diğer hücrelere doğru uzanan sinir lifleridir.
Vücudunuzdaki en uzun akson yaklaşık 1 metre uzunluğunda olup ayak parmağınıza kadar iner. Elektrik sinyalleri, omuriliğinizden aşağı omurganızın en altına kadar ulaşır. Omuriliğinizden de omurilik siniri denilen ince ipliksi yapılara dallanır. Omurganızda her seviyedeki omurların arasından dışarı çıkan omurilik sinirleri kaslara ve organlara ulaşır. Bu sinyaller vücudun en uzak noktalarına vardıktan sonra geri bilgilendirme için tekrar beyne gönderilir. Bir sinir impulsu kaslarınızda yaklaşık saniyede 120 metre hızla hareket eder.
Beyin Haritası Konektom
İnsanoğlu uzun yıllar beyni mikroskoplar aracılığıyla tanımaya çalışmıştır. 130 yıl önce ilk nöron mikroskop altında keşfedilmişti. Fakat mikroskop küçük detayları görebilmek için yeterli değildir. Standart bir mikroskop molekülleri ayrı ayrı görme imkanı vermez. 90'larda geliştirilen MR teknolojisiyle beynin işlevlerini daha iyi tanımaya başladık. Ancak tabii daha çok başındayız. Her geçen gün hızı artan bilgisayarlar ve yeni teknolojilerle bilim insanları nöronlar arasındaki bağlantıları daha iyi çözmeye çalışıyorlar.
Beynin içinde 86 milyar nöronun her birinin 1000 ila 10.000 bağlantı kurduğu dinamik bir ağ vardır. Bunun anlamı, insan beyninde yaklaşık 1 katrilyon bağlantı olduğudur. İnsan beynindeki bağlantı sayısını daha iyi kavramak için şöyle düşünebilirsiniz. Bu, yeryüzündeki mevcut insan sayısının 15 katı kadar olan bir nüfusta, her bireyin 10.000 kişiyle bağlantısı olacak şekilde tümünün birbirine bağlanması anlamına gelir. Nöronlar arasındaki tüm bu bağlantı ağına da konektom denir.
Nöronlar arasındaki bu ağın çözülmesi, beynin yapısıyla işlevleri arasındaki ilişkiyi ve beyinde hangi bölümlerin bize hangi becerileri sağladığını bulmayı hedefliyor. Örneğin beynimizin hangi tarafı yaratıcı veya mantıklı olmamızı sağlar. Bu gibi bilgilerin beyin haritamızın tam olarak çıkarılmasıyla aydınlanacağı düşünülüyor.
Bir insan konektomunun haritalandırılması için 86 milyar nöron arasındaki neredeyse 1 katrilyon bağlantının çözülmesi gerektiği düşünülürse henüz insan beyninin haritasının çıkarılmasından çok uzağız. Teknoloji ne kadar ilerlemiş olsa da bilim insanları bir insan beyninin haritasını yani konektomunu henüz çözebilecek durumda değiller. Bugüne kadar sadece 300 nörona sahip küçük bir kurtçuğun beyin haritası çıkarılabildi. Bu 300 nöron arasında sadece 7000 bağlantı bulunuyor.
İnsan beyninin haritasının çıkartılması belki beynin hangi bölgesinde, hangi bağlantıların vücutta hangi fonksiyonu yaptığını açıklamaya yardımcı olabilir. Ancak burada özellikle dikkat çekilmesi gereken konu, şuursuz, bilinçsiz proteinlerin oluşturduğu nöronların bu kadar karmaşık bağlantı yapmayı nasıl bildikleri, bu bağlantılarla vücuttaki binlerce işlemi nasıl kontrol ettikleri, nasıl düşündükleri, nasıl sevindikleri, nasıl hatırladıkları, nasıl öğrendikleri. Kısaca bu şuursuz hücrelerin nasıl akıllandıkları.
Nöron ağları konusunda uzman MIT'den nörobilim profesörü Sebastian Seung nöronlar arası bağlantıların nasıl akla dönüştüğünü anlamaya çalışıyor ve şöyle diyor:
“Aklı olmayan hücreleri bir araya koyarak nasıl akıllı bir şey elde edebilirsiniz ki?”
Beynin kompleks işlemleri
Beyin, insanın dış dünyayla iletişiminin merkezidir. Beynimiz konuşmamızı koordine eder. Yüzümüzdeki her mimik, jestlerimiz, vücut dilimiz kusursuz işleyen bir mekanizmanın sonucunda gerçekleşir. Beynimizden çıkan binlerce mesaj sayesinde yazı yazabilir, okuyabiliriz. Öğrenmemiz ve bilgiyi aklımızda tutabilmemiz için milyonlarca nöron durmak bilmeden çalışır. Çalışma sırasında insan beyni 0,1 katrilyon talimatı işleme yeteneğine sahiptir. Matematik problemi çözmeye çalışırken kağıttan gelen görsel bilgileri değerlendirir, organlardan gelen milyonlarca bilgiyi işlemden geçirir. Kalp atışını düzenler, oksijen seviyesini kontrol eder, açlık ve susuzluk ihtiyaçlarını takip eder. Tüm bu işlemleri aynı anda gerçekleştirir.
Beynimizde her gün 50.000 düşünce ortaya çıkar. Bu düşüncelerin ortaya çıkması için her saniye 100.000 kimyasal reaksiyon gerçekleşir. Beynimiz bu faaliyetlerine devam ederken hipotalamus, hormon salınımını düzenler. Beyinciğimiz kalp atışımızı ve kan basıncını denetler, nefes alışımızı düzenler. En küçük hareket için bile beynimizin birçok farklı işlemi aynı anda gerçekleştirmesi gerekir.
OKTAR BABUNA: Bir bardağı yerinden kaldırabilmek için önce gözümüze bardaktan yansıyan fotonların gelmesi gerekir. Beynimiz gözümüzden gelen elektrik sinyalini yorumlayarak bardağı görür. Ardından hafızamızdaki bardak bilgilerinin görüntü ile birleşmesi gerekir. Aksi halde bardağı tutarken ve kaldırırken uygulamamız gereken kuvveti bilemeyiz. Bardağı kırabilir veya düşürebiliriz. Bu iki koordinasyondan sonra kimi zaman duyularımız devreye girer. Bu sevdiğimiz manevi değeri olan bir bardak ise daha ihtimam gösteririz. Yani hafıza, duygu ve kas kontrol sistemleri birlikte hareket eder. Beynimiz hangi kasa emir vereceğini, hangi sırayla kasılmalarını sağlayacağını, bardağı kavramak için kullanması gereken güç oranını çok iyi bilir. Bu koordinasyon hiçbir makineye öğretilebilecek bir işlem değildir. İşin mükemmel yanı, bunlar tüm bu işlemler saniyelerle bile ölçülemeyecek bir an içerisinde gerçekleşir. İnsanın dilemek dışında bu sürece hiçbir müdahalesi yoktur.
Beynin mucizeli yapısı sayesinde bardağı kaldırırken aynı anda konuşmaya, müzik dinlemeye, film seyretmeye, nefes almaya, yemek öğütmeye, insülin üretmeye, kanı süzmeye de devam ederiz. Bardak için harcanan dikkat beynin milyonlarca fonksiyonundan hiçbirini azaltmaz. Koşmak, yüksek atlamak, güreş yapmak, yarış arabası kullanmak gibi daha kompleks hareketlerde ise beyin saniyeler içerisinde milyonlarca işlemi kusursuz olarak yerine getirir. Bu mükemmel yapı Allah'ın büyük aklı, eşsiz sanatı ve bizlere olan nimetidir.
Nasıl Öğreniyoruz?
OKTAR BABUNA: Doğduğunuz anda sinir sisteminiz sahip olacağınız tüm nöronlara sahiptir. Ancak büyük bölümü henüz birbiriyle bağlantı kurmamıştır. Siz büyüdükçe ve öğrendikçe bilgiler beyinde bir nörondan diğerine sürekli yolculuk eder. Yeni bağlantılar ve yollar oluşturur. Bu yüzden örneğin ilk araba kullanmaya başladığınızda çok fazla konsantrasyona ihtiyacınız vardır. Ancak daha sonra araba kullanmak doğal bir durum halini alır. Çünkü bağlantı yolu artık oluşmuştur. Yani bir şeyi tekrar tekrar yapmak onu sadece kolay hale getirmez, aslında beyninizin ağ yapısını değiştirir. Bu şekilde öğrenilen yeni bilgilerle beyinde hücreler arasında sürekli yeni bağlantılar oluşur, mevcut sinapslar değişebilir.
Bilim insanları, ergenlik döneminde beynin gelişmeye devam ettiğini biliyorlardı. Uzmanlar, beyin olgunlaştıktan sonra bu değişikliklerin durduğunu düşünüyorlardı. Ancak yakın zamanda yapılan araştırmalar, beynin tüm hayatımız boyunca sürekli değiştiğini gösterdi. Hücreler, diğer hücrelerle bağlantıları oluşturur, bazılarıyla bağlantılarını durdurur. Deneyimler beynimizi, beynimiz de bizi şekillendirir. İnsan hafızası aralıksız olarak dünyadan öğrendikleriyle kendini biçimlendirir.
Hafızamız Bizi Yanıltıyor mu?
Amerika Birleşik Devletleri'nde 1992 yılında Masumiyet Projesi isimli bir çalışma hayata geçirildi. Bu projede mahkemelerde hatalı görgü tanıklığı sebebiyle mahkumiyet almış kişilerin aklanması hedefleniyordu. İlerleyen teknoloji ile beraber yapılmaya başlanan DNA testleri birçok görgü tanığının aslında hatalı tanıklık yaptığını ortaya çıkardı. Raporlara göre hatalı görgü tanıklığından kaynaklanan mahkumiyetler tersine çevrildi. Amerika Birleşik Devletleri'nde 311 kişi hüküm giydikten sonra DNA testleriyle beraat aldı. Bunlardan 18'i DNA testleri masumiyetlerini ispatlamadan önce idama mahkum olmuşlardı.
Hafızamız bizi sandığımızdan çok daha fazla yanıltıyor. Dünyayı algılamamız, şaşırtıcı bir oranda beynin ustaca yaptığı varsayımlara dayanıyor. İngiltere'de Warwick Üniversitesi'nden Kimberly Wade, hafızamızın bu kadar şekillendirilebilir olmasını şu şekilde açıklıyor:
“Bizim algı sistemlerimiz, çevremizdeki, etrafımızdaki her şeyi tamamen fark edebilecek düzeyde değildir. Duyularımız aracılığıyla bilgiyi alırız ama arada boşluklar vardır. Bu yüzden bir olay hatırlarken hafızamızın yaptığı, bu boşlukları dünya hakkında bildiklerimizle doldurmasıdır.”
Yaşadığımız bir olayı kafamızda yeniden canlandırdığımızda beynimiz hatırlayamadığı detayları daha sonra öğrenilen bilgilerle doldurur. Bu bilinç dışı bir işlemdir ve bu işleme yeniden inşa edilen anı adı verilir. Günlük hafızamızın birçok kısmı hatalı olarak tekrar yapılandırılır. Çünkü dünya hakkında öğrendiklerimiz sürekli değişir. Burada hafızamızın mükemmel bir özelliği ortaya çıkar.
OKTAR BABUNA: Birçoğumuz hafızamızın bir video kayıt cihazı gibi çalıştığını zanneder. Bilgiyi bir bütün olarak kaydettiğimizi ve tekrar ihtiyaç duyduğumuzda geri çağırarak hatırladığımızı sanırız. Fakat modern bilim bunun böyle olmadığını ortaya koydu. Hafıza sürekli yeniden inşa edilir. Bazen biz inşa ederiz, bazen de dış dünyadan gelen yeni bilgiler hafızamızı yeniden düzenler. Çünkü hafıza, bilginin beyninde bir depoda depo edilmesi demek değildir. Her hatıra önce parçalara ayrılır, beynin farklı bölgelerine dağıtılır. Daha sonra hatırlamak istediğimizde bu bölgelerden parçalar haline geri çağrılır ve tekrar inşa edilir. Hafıza beynin bir bölgesinin işlemi değildir, beynin tamamına yayılmıştır.
Bisiklet kullanırken beynimizin bir bölgesinden gelen bisiklet sürme bilgilerini kullanırız. Diğer bölgesinden gideceğimiz yolu ve sokak haritasını alırız. Güvenli sürüş bilgileri ise başka bir bölgede depolanmıştır. Yakınımızdan bir araba geçerkenki tedirginliğimiz ise tamamen farklı dördüncü bir bölgeden gelir. Hepsi birleşir ve güvenli, başarılı bir sürüşle varacağımız noktaya ulaşırız. Hayatımızın her anı bu sistemin mükemmel bir şekilde işlemesine bağlıdır. Beynimiz, Allah'ın bir mucizesi olarak her an, her saniye hafızamızı büyük bir başarıyla yeniden inşa eder.
Müminler, hafızalarının Allah'ın lütfuyla korunduğunun bilincindedir ve unuttuklarından dolayı kendilerini sorumlu tutmaması için Rabbimiz olan Allah'a dua ederler:
“Allah hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. Kişinin nefsinin kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla, bizi esirge. Sen bizim Mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”
(Bakara Suresi, 286)
Uyumayan Beyin
Hayatımızın üçte birini uykuyla geçiriyoruz. Uyku en az yemek-içmek kadar sağlığımız için önemli. Ancak tam olarak niçin uykuya ihtiyacımız olduğu henüz tam anlaşılmış değil. Uyuduğumuz zaman kendimizi daha dinlenmiş, daha enerjik hissediyoruz. Uyku durumumuz gün içinde kimi zaman görünümümüze, kimi zaman duygu durumumuza yansır. Yaşam kalitesi üzerinde önemli bir etkisi vardır. Peki biz dinlenirken beynimiz de dinleniyor mu?
Biz uykudayken beynimiz asla uyumaz. Aslında uykumuz sırasında beynimizdeki nöronlar uyanık olduğumuz saatler kadar faal. 1950'lerde bilim insanları beyin dalgalarını çeşitli teknikler kullanarak incelemeye başladılar ve uyku sırasındaki beyin aktivitelerinin çeşitli aşamaları olduğunu buldular. Uykumuzun ilk birkaç saati yavaş uyku veya yavaş dalga uykusu olarak adlandırılır. Bu sırada kaslar ve gözler rahatlar. Kalp atışı, kan basıncı ve vücut sıcaklığı düşer.
Sonra aniden beyin aktivitesi hızla değişir. Bu sırada REM uykusu başlamıştır. REM'in açılımı Rapid Eye Movement yani hızlı göz hareketi anlamına gelir. Kalp ve solunum hızı artar, düzensiz hale gelir. Bu sırada beyin neredeyse uyanık haldeki kadar aktiftir. En önemli fark kasların paralize olmasıdır. Sadece nefes almamızı sağlayan ve göz hareketlerini kontrol eden kaslar aktiftir. Bu sırada rüya görmeye başlarız. Bu durumda kaslarımızın paralize olması Allah'ın çok büyük nimetidir. Eğer kaslarımız aktif olsa rüyada gördüklerimize göre hareket etmeye başlayabilirdik. Bu da kendimize zarar vermemize yol açabilirdi. Öte yandan ihtiyacımız olan nefes almamızdaysa hiçbir duru anlık meydana gelmez. Eğer solunumumuz da durmuş olsaydı çok kısa bir süre içinde ölüm meydana gelirdi. Uykumuzda tüm beyin dalgalarının değişimi devam ederken bir yandan da vücut yenilenir, gün içinde yaşanan hasar tedavi edilir. Beyin, uykunuz sırasında size yeni anılar oluşturur, eskilerini pekiştirir ve eski ve yeni anlarınız birbiriyle bağlantı kurar.
REM uykusunda beyin motor kortekste tutulan kısa süreli anılar temporal loba taşınır, böylece edinilen bilgiler uzun süreli hafızaya alınmış olur. Özellikle araba kullanma, tenis oynama gibi motor aktivitelerin otomatik olmasını sağlamak için uyku gereklidir. Daha sonra tekrar hatırlayabilmemiz için yeni bilgileri pekiştirmesi sebebiyle uyku, öğrenme açısından çok önemli bir rol oynar.
Weill Cornell Medical College'da nöroloji doçenti Dr. Daniel Baron bu konudan şöyle bahseder:
“Beynin gün içinde kazandığımız bilgiyi işleyerek ihtiyacımız olmayan bilgiyi filtre ettiğini düşünüyoruz. Bu, rüya görmemizin sebeplerinden biri olabilir. Önemli olan bilgiler pekişir ve ihtiyacımız olmayan önemsiz bilgiler atılır. Uyku sırasında nefes alışverişleriniz, kalp atışınız yavaşlar, kaslarınız, organlarınız bile rahatlar. Karaciğeriniz bile uyanıkken toksik maddelerden arınmaya çalışırken uyku sırasında yapılanır. Tansiyonunuz 5 ila 7 puan kadar inebilir, vücut sıcaklığınız düşer."
OKTAR BABUNA: Uyku sırasında büyüme hormonlarımız salgılanır. Büyüme çağında olmasak da her zaman vücudumuz gelişir. Spor sonrası kas hücrelerinin oluşması veya elimizi bıçakla kestiğimizde o yaranın iyileşmesi gibi büyüme hormonlarımız da hayat boyu çalışırlar. Uyku sırasında sadece gelişme çağında değil, tüm hayatımız boyunca ihtiyacımız olan bazı özel büyüme hormonları salgılanır. Büyüme hormonlarının yanı sıra açlık düzenleyici hormonlar olan leptin ve grelin de uyku sırasında salgılanır. Bu yüzden bazı kişiler uykularını az aldıklarında açlık krizi veya kilo alma gibi sorunlarla karşılaşabilmektedirler. Beynimiz uykudayken bilinci olmayan bir dinlenme durumunda. Dolayısıyla bu haldeyken uyanık duruma göre daha beklenmedik yeni bağlantılar yapabilir. Bunun anlamı da yaratıcılığımızın uyku ile daha çok arttığıdır. Uyku sırasındaki vücuttaki kaslarda herhangi bir aktivite olmaz. Bu durumda beynin vücudun tamirine yönelmesini sağlar.
Beynimiz Allah'ın ilhamıyla hareket eder. İster uykuda olalım, ister uyanık olalım, ister bilinçli, ister bilinçsiz, beynimiz hep uyanıktır, hep bilinçlidir. Biz uyusak da 86 milyar nöron hücremiz uyumaz. Şuurunu kaybetmez, görevini bırakmaz. Biz yorulsak da onlar yorulmaz. Koşsak da, dinlensek de, dağa tırmansak da, deniz dibine dalsak da beyin fonksiyonlarımız eksiksiz olarak devam eder.
Beynimizin tüm fonksiyonlarının gerçekleşmesi için bizim uyanık olmamıza ihtiyacı yoktur. Uykudayken insan bilinci kaybolmuştur. Etrafında olan bitenden haberdar değildir. Beyni üzerinde hiçbir kontrolü kalmamıştır. Fakat beyin bu yarı ölüm anında dahi tüm fonksiyonlarını yerine getirmeye devam eder. Allah uyku halinin bir nevi ölüm olduğunu Kuran-ı Kerim'de şöyle açıklamıştır:
“Allah ölecekleri zaman canlarını alır. Ölmeyeni de uykusunda bir tür ölüme sokar. Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın ruhunu tutar, öbürünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.”
(Zümer Suresi, 42)
Beyin evrim mekanizmalarıyla oluşamaz
Şu ana kadar değindiklerimiz beyin hakkında bilgi sahibi olduğumuz işlevlerin özeti bile olamayacak kadar azdır. Yapılan onca araştırmaya rağmen bugün 21. yüzyıl bilimi uzay boşluğundaki yıldızlar hakkında bile beyinden daha fazla bilgiye sahiptir. Beyin işte bu denli kompleks ve üstün bir tasarıma sahiptir.
Evrimci sözde bilim dünyası beyindeki bu karmaşık yapıyı ve üstün özellikleri açıklamakta aciz kalmaktadır. Her yeni gelişme evrimci bakış açısı için bir yıkımdır. Çünkü aklı başında hiçbir insan doğal seleksiyonun, rastgele mutasyonların ve tesadüflerin böylesine kompleks bir yapıyı oluşturabileceğini kabul etmez.
Charles Darwin'in bizzat kendisi, insan zihninin evrimle olamayacağını açık sözlerle ifade etmiştir:
“Daha aşağı bir hayvandan gelişen insan zihninin ürettiği fikirlerin bir değerinin ya da zerre kadar güvenilirliğinin olup olmadığı konusunda içimde her zaman korkunç bir şüphe baş gösterir. Hiç kimse bir maymunun fikirlerine güvenebilir mi? Eğer tabii böyle bir kafada fikir varsa.”
Oxford Üniversitesi matematik profesörü John Lennox, Darwin'in bu itirafına atıfta bulunarak yaratılış gerçeğini olan bakışını şöyle açıklar:
“Doğal seleksiyon teorisi bana zihnin beyin olduğunu, beyninde güdümsüz, akılsız bir sürecin sonucu olduğunu söylüyor. Rastlantısallık ve doğa kanunları tarafından inşa edilmiş bir makina, yani bir filtre aracılığıyla gelen bir şeye neden inanayım? Zihnin akıl sahibi bir yaratıcının ürünü olması bana çok daha anlamlı geliyor. İnsanlar aklı olmayan rastlantısal evrim sürecinden bir anlam çıkaramıyor. Bu nedenle de sanıyorum ki yıllar geçtikçe insanlar eskisinden daha çok bu yaratmanın Allah'ın eseri olduğu konusuna ilgi duyuyorlar.”
OKTAR BABUNA: Beyinde meydana gelebilecek en küçük bir hata insanı sakat bırakabilir veya öldürebilir. Beyin öylesine hassastır ki elektrik sinyallerinin tek bir sinire ulaşmaması, insana dış dünyayı hissettiren duyularından birini kaybettirebilir. Beyindeki tek bir nokta bile tesadüfen oluşamayacak, tesadüfen değişemeyecek kadar kusursuz bir donanım ve organizasyona sahiptir. Bir yaratılış mucizesi olduğu açıkça belli olan bu harika tasarımı tesadüflerin ürünü gibi göstermek, evrim teorisiyle açıklamaya çalışmak tek kelimeyle akıl dışıdır.
Beynimizdeki Dünya
Milyarlarca nöronun milisaniyeler içinde yaptığı milyarlarca bağlantı, mükemmel bir sistemi vücudumuzu yönetti. Binlerce molekül bir araya gelerek elektrik akımlarını iletir, kimyasal reaksiyonları gerçekleştirir. Bu kompleks işlemlerin sonucundaysa kalbimiz atar, mide asitlerimiz salgılanır, tek bir kelime etmek için bile saliseler içinde yüzlerce kas, birbiriyle uyumlu bir şekilde kasılıp gevşer. Gözümüze çarpan fotonların elektrik sinyallerine dönüşmesiyle pırıl pırıl netlikte renkli bir dünya görürüz, ses dalgalarından gelen sinyallerle mükemmel senfoniler dinleriz, Parmak uçlarımızdan ulaşan bilgiyle de sıcacık, yumuşacık bir kediyi sevebiliriz.
Beyin her duyu organımızdan gelen sinyalleri birleştirir ve yorumlar. Tüm duyulara ilişkin uyarılar birbirinden tamamen farksız bir formda beyne elektrik akımları şeklinde girerler ve buradaki sinir hücrelerini uyarırlar. Tüm olan budur. Dünya hakkında aldığımız tüm hisler, görüntüler, tatlar, sesler aslında aynı malzemeden yani elektrik sinyallerinden meydana gelir. Karşımızda seyrettiğimizi zannettiğimiz uçsuz bucaksız manzara, bakmaya doyamadığımız rengarenk bir çiçek, yüksek sesli müzik, tadına hayran kaldığımız mükemmel bir yemek aslında yalnızca beynimizdeki algılardan ibarettir.
OKTAR BABUNA: Materyalistler insanı insan yapan tüm unsurları, insanın benliğini, sevincini, endişelerini, inancını beyninin içinde bir yerlerde ararlar. Ancak beyninin içine girip nöronları inceleyen bilim adamları bunların hiçbirinin kaynağını beyninin içinde bulamamışlardır. Kör ve şuursuz atomların birleşmesiyle meydana gelen nöronlar böylesine yüksek bir bilincin kaynağı olabilir mi? Sadece sinir hücrelerinden oluşan 1300 gramlık su, yağ ve protein birleşimi yaşadığımız hayatın, üzüntülerin, sevinçlerin, dostlukların, vefanın, samimiyetin, coşkunun sebebi olabilir mi? Kuşkusuz ki olamaz. Beynin içindeki görüntüyü görüyorum diyen, beyninin içindeki sesleri duyuyorum diyen, kendi varlığının şuurunda olan bilinç sahibi varlık, Allah'ın insana vermiş olduğu ruhtur. Materyalist zihniyet, işte bu gerçeğin bilinmesinden, bu gerçeğin fark edilmesinden çekinmektedir. Materyalist bilim adamlarının hâlâ çözümlenemeyen bilinç iddialarının temel sebebi budur.
Ruhun varlığı, ruhu insana verenin Allah olduğu gerçeği, Darwinistlerin ve materyalistlerin öne sürdükleri tüm iddiaları çürütmekte geçersiz kılmaktadır. Bilincin kaynağının ruh olduğu, insana ait gerçekliğin ben, benim diyen varlığın ruhuna ait olduğu açık ve tartışılmaz bir gerçektir. Allah Kur'an'da insanı önce bedenden yarattığını, sonra da ona ruhundan üflediğini bildirmiştir:
“Hani Rabbin meleklere demişti, ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. O'na bir biçim verdiğimde ve O'na ruhumdan üfürdüğümde hemen O'na secde ederek yere kapanın.”
(Hicr Suresi, 28-29)