Tamahkar insanların iç yapısına bakıldığında menfaat beklerken tatlı dilli oldukları ama çıkarları tehlikeye girdğiinde bir anda sert ve kırıcı üsluba büründükleri görülür.
Bu karakter yapısının detaylarını öğrenmek için podcast serisinin ikinicisini mutlaka dinleyin.
Hırs ve tamahkârlık, insanları mutsuzluğa mahkum eden, ruh kalitelerini bozan, iyilikten alıkoyan manevi felaketlerdir. Bölüm 2.
Tamahkâr insanların iç yapısına bakıldığında menfaat beklerken tatlı dilli oldukları ama çıkarları tehlikeye girdiğinde bir anda sert ve kırıcı bir üsluba büründükleri görülür. Kuran bu insanları tarif ederken onların müminlerle karşılaştığında “inandık” dediklerini, kendi başlarına kaldıklarında ise “öfkelerinden parmaklarını ısırdıklarını” haber verir. Bu ifade, onların iç dünyalarındaki karanlığı tarif eden çok güçlü bir ifadedir.
Peygamberimiz (sav), tamahkârlığın, ümmeti için büyük bir fitne olduğunu söylemiştir. Çünkü bu kişilik zafiyeti insanın aklını örter, kalbini köreltir, imani derinliğini zedeler. Bazı insanlar fedakârlık göstermek gereken kritik zamanlarda geride durmuş, savaştan kaçmış, bahaneler üretmiş ama ganimet zamanı geldiğinde bir anda ortaya çıkmışlardır. Kuran'da Allah bu kişilerin savaşa katılmayıp ganimete koşmalarını keskin bir üslupla kınar. Onların korku anında geri durduklarını fakat menfaat zamanı tatlı dilli göründüklerini bildirir.
Bu kişilerin bir diğer yanlışı da kalplerindeki bozuk niyetin bir yansıması olarak Peygamberimiz (sav)’in de mal biriktirdiğini zannetmeleridir. Oysa Resûlullah (sav) eline geçen her şeyi anında hayra harcayan bir insandır.
Beytülmal'dan kendisi için hiçbir pay ayırmamış, her malı İslam'ın menfaati için kullanmıştır. Kendisinden ısrarla deve isteyen tamahkâr insanlara verdiği karşılık buna iyi bir örnektir. Bu kişiler savaşa katılmamış olmalarına rağmen kendilerine deve verilmesi konusunda diretmişlerdir. Peygamberimiz (sav), ilk talepte bulunduklarında onlara güzel ahlakla karşılık vermiş fakat aynı şeyi tekrar tekrar istemeleri üzerine daha fazla deve vermemiştir. Çünkü o develer İslam yolunda Müslümanların korunması için kullanılacaktı.
Diğer bir husus da tamahkârlığın insan ruhunda açtığı yaraların oldukça derin olmasıdır. Böyle bir insan Allah'a güvenini kaybeder, şükür duygusunu ve gönül huzurunu kaybeder. Hep daha fazlasını istediği için asla tatmin olmaz. Sürekli kıyas yapar, haset eder, öfkelenir. Kalbi daralır, ruhu huzursuz olur. Dünya nimetlerine gereğinden fazla değer vermeye başlar. Oysa mümin bilir ki dünya geçicidir. Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, Peygamberimiz (sav)’in buyurduğu gibi gönül tokluğudur.
“Allah'ın ihsanıyla ferahlansınlar, bu onların topladıklarından daha hayırlıdır.” Yunus Suresi’nde yer alan ayet, mümine gerçek huzurun kaynağını göstermiştir. Kuran'ın uyarıları, Peygamberimiz (sav)’in hayatındaki örnekler, insanı hem dünyada hem ahirette ziyana sürükleyen bu kötü huydan sakınmak isteyen müminlere çok büyük ibretler içerir. Gerçek müminler için doğru yol açıktır. Kanaat, şükür, cömertlik, tevekkül ve Allah'a tam teslimiyet.