
Sevgi, insan ruhunda en yüce ahlaki özelliklerin kaynağıdır. Vefa, fedakârlık, sabır, incelik, nezaket ve kalite, ancak gerçek sevginin olduğu bir kalpte yaşanabilir. Toplumda yaşanan birçok kırılmanın, terk edilmişliklerin ve acıların temelinde de aslında sevgisizlik vardır. Çünkü sevginin olmadığı yerde, insanlar fedakârlığı ve sadakati ancak çıkarlarına uygun olduğu sürece gösterirler. Şartlar değiştiğinde ise bu güzel hasletlerden vazgeçmekte hiç zorlanmazlar. Çok sevdiğini söyleyen birinin, eşini ağır bir hastalıkta yalnız bırakması ya da anne-babasını yaşlandığında imkânı olduğu halde kendi rahatı için bakımevine teslim etmesi bunun somut örneklerindendir.
Bu yozlaşmanın temelinde çocukluktan itibaren aşılanan yanlış bir telkin yatar: “Karşılıksız iyilik yapmak safdilliktir.” Oysa gerçek iyiliğin kaynağı, bir övgü ya da teşekkür beklemek değildir. İyiliğin asıl hazzı, insanın kendi ruhunda güzelliğe şahitlik etmesidir. Bu yüksek anlayış ise ancak sevgiyle mümkündür. Nitekim Kur’an’da müminler şöyle tarif edilir:
“Ve onlar, O’nu (Allah’ın rızasını) severek, yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. ‘Biz sizi yalnızca Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz’ derler.” (İnsan Suresi, 8-9)

Sevgi yoksa, insanın ruhunda katılık ve duygusuzluk belirir. Çiçeklere, hayvanlara, kadınlara, çocuklara gösterilen ilgi bile yüzeysel kalır gerçek anlamda yaşanmaz; çünkü o bakış açısında çoğu zaman güzel davranışlar bir menfaatin gölgesindedir. Eşini Allah’ın bir nimeti olarak değil, ev işlerini yapan biri olarak görmek, sevgisizlikten kaynaklanır. Bu anlayış, nezaketi ve inceliği yok eder, yerine kabalık ve hoyratlık bırakır. Sevginin eksikliği, iyilik ve güzelliklerden haz almayı engellediği için, sevgi zannedilen o duygu ya yüzeysel yaşanır ya da kısa sürede yok olur.
Oysa fedakârlık, sadakat, nezaket, incelik ve sabır gibi erdemler ancak sevgiyle beslenir. Gerçekten seven bir insanın vefasız olması, sadakatsizlik göstermesi düşünülemez. Çünkü karşısındaki kişiyi Allah’ın bir tecellisi olarak görür ve ona en yüksek özeni, inceliği ve saygıyı gösterir. Sevgi, insanın en güzel yönlerini fark etme, bunlardan haz duyma ve onları yüceltme sanatıdır. Böylesi bir sevginin olduğu yerde kırıcı, küçültücü, mahcup edici davranışlara yer yoktur.
Sevgi, yalnızca nezaketi değil, aynı zamanda yiğitlik, dürüstlük ve cesareti de beraberinde getirir. Çünkü sevgi, insanı sevdiklerini korumaya ve onların hakkını gözetmeye yönlendirir. Sevgiyi bilen kişi adaletli olur, merhametli olur, gerektiğinde kendi çıkarından vazgeçer. Sevmeyi bilmeyen ise korkak, bencil ve bereketsiz bir hayat yaşar. Nitekim sevgiden yoksun bir insan, “Dünyayı ben mi düzelteceğim?” diyerek iyilikten kaçarken, sevgiyi tanıyan insan küçük bir fırsatta bile iyiliği seçer.
SEVGİ HAYATA ESTETİK VE GÜZELLİK KATAR
Sevgi eksikliği yalnızca ahlakı değil, hayatın estetiğini de zedeler. Allah’ın bir nimeti olan güzellikleri görmeyen bir kişi, bir çiçeğe, bir manzaraya ya da sanat eserine karşı ilgisiz kalır. Evini güzelleştirmeyi, yaşadığı ortamı zarif kılmayı gereksiz bulur. Böyle bir hayat, işlevselliğin ötesine geçemez; kalite ve incelikten yoksun olur. Oysa Allah sevgisiyle yaşayan insan, güzellikleri yalnızca görmez; onları hayatının her alanına taşır. Kur’an’da bildirildiği gibi:
“Yaptığınız her hayır kendiniz içindir. Yalnızca Allah rızasını gözeterek yaptığınız her hayrın karşılığı size tam olarak verilecektir.” (Bakara Suresi, 272)
Gerçek sevgi, insanı her yönden güzelleştirir. Onun konuşmasına, davranışına, ilişkilerine ve hatta yaşadığı mekâna kadar yansır. Allah sevgisiyle yaşayan insan, ruhunu bir heykeltıraşın incelikle işlediği eser gibi olgunlaştırır; kaliteyi, nezaketi ve fedakârlığı hayatının vazgeçilmez bir parçası yapar.



