Ölümden sonraki ahiret hayatında sonsuz cennetin varlığı Yüce Allah’ın müjdelediği bir gerçektir. Cennete girmeye hak kazananlar, tüm arzularının karşılanacağı nimetlerle dolu, kusursuz güzelliklere sahip bir ortamda sonsuza dek yaşayacaklardır.
Rabbimiz Kuran’da cenneti kusursuz ve sınırsız güzellikleriyle çok detaylı bir biçimde tarif etmiştir. Ancak, cenneti değerli kılan unsur, maddi imkânların sınırsızlığı veya nimetlerin çokluğu değildir. Onu gerçek anlamda cennet yapan özellik, bütün bu nimetlere ruh ve anlam kazandıran sevgidir. Cennette çiçeklerden köşklere, kıyafetlerden melodilere kadar her detayda Allah’ın sanatına duyulan hayranlık vardır. Cennete layık olanlar ise bu sevgiyi en saf ve en derin haliyle yaşayan kimseler, yani müminlerdir.
“İman edip salih amellerde bulunanlar... Firdevs cennetleri onlar için bir konaklama yeridir.” (Kehf Suresi, 107)
Dünyada Sevgiyi Öğrenmenin Gerekliliği
İnsan, sevgiyi öğrenmeden cennete giderse kalbi ve ruhu bomboş olur; cennet nimetlerinden zevk alamaz. Çünkü cennet, Allah’ın sevgiyi idrak edenler için hazırladığı bir mekandır. Dünyada sevgiyi öğrenmek, Allah’ın tecellilerini coşkulu bir aşkla sevmek, özgür bir ruhla yalnızca Allah’a teslim olmayı kavramak cennete layık olmanın asıl şartıdır. “İmtihan” olarak adlandırılan durum da aslında budur:

“O, amel bakımından hanginizin daha iyi olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk Suresi, 2)
ayetinde bildirildiği gibi çileler ve zahiren zor gibi görünen olaylar dünya hayatında insana sevgiyi ve fedakârlığı öğreten bir kurs niteliğindedir.
“Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.” (Bakara Suresi, 155)
ayetinde bildirildiği gibi sabreden, Allah yolunda yaşamaya kararlı olan ve sevgiyi kalbine yerleştiren kişi, cenneti kazanabilir; çünkü cennet, sevgiyi bilen ve sevmeyi yaşayanlara Allah’ın izniyle açılan bir kapıdır.
Sevgiyi Öğrenmeden Cennete Girilmez
Dünya hayatı yalnızca bir imtihan değil, aynı zamanda sevginin öğrenildiği ve insanın cennet için olgunlaştığı bir eğitim yurdudur. Dünyadaki eğitimi almadan cennete gidilse cennetin bir anlamı kalmaz. Dünyadaki eğitimle cennetin güzellikleri anlam kazanır. İnsan, fedakârlık yaptıkça, zorluklara sabrettikçe, güzel sözlü ve ince düşünceli oldukça sevgiyi öğrenir. Allah’ın sanatını, yaratışındaki incelikleri ve tecellilerini görebilen bir insanın sevgisi derinleşir:

“Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlardaki haklardan bağışlama ile vaz geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.” (Âl-i İmran Suresi, 134)
İşte bu güzelliğin topluma yansıması durumunda, insanları rahatsız eden, mutsuzluklarına sebep olan her türlü olumsuzluk da doğal olarak ortadan kalkar.
“O Rahman’ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman 'Selam' derler.” (Furkan Suresi, 63)
Bütün bu güzelliklerin hâkim olduğu yerde cennetin vasıfları tecelli eder. Allah’ın Kuran’da bildirdiği ve sevginin temeli olan tüm yüksek ahlak vasıfları insanlara cennet benzeri bir ortam sunar. İnsanın sevgiyi öğrenmesiyle birlikte çevresinde de bu yüksek ahlakın yansımaları görülür.

Bugün yeryüzünde görülen mutsuzluklar, kavgalar, huzursuzluklar ve sevgisizlikler, aslında sevginin öğrenilmemesinden kaynaklanmaktadır. İnsan, sevgiyi öğrendiğinde hem kendi dünyasını hem de çevresini cennet benzeri bir güzelliğe dönüştürür. Allah’ın hoşnut olduğu yüksek ahlak özelliklerinin hâkim olduğu bir toplum, cennetin dünyadaki yansıması gibidir. Sevgi dolu olmak, nezaket, incelik, yardımseverlik, fedakârlık, estetik anlayışı, güzelliğin değerini bilmek gibi ahlaki değerlerin yaşandığı bir ortamda insanlar huzur bulur.
“Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan, kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.” (Nahl Suresi, 90)

Sonuç: Sevgiyi Hiçbir Şekilde Bırakmamak Cennet Vasfıdır
Sevgi olmadan cennetin anlamı ortadan kalkar; çünkü Allah’a duyulan sevgi, cennetteki her unsura duyulan sevginin temelini oluşturur. Allah’a aşk ile yönelen, Allah’ın tecellilerini de aşk ile seven, Kuran’ın sunduğu güzel ahlakı yaşama konusunda kararlı olan bir mümin, daha dünyadayken cenneti yaşamaya başlar. İnsanın dünyada bulunmasının gerçek amacı da sevgiyi öğrenmek, sevgiyi yaşamak ve cennet için sevgiye hazırlık yapmaktır. Cennette sevgi daimî ve sınırsızdır; en büyük nimet ve güzellik olarak tezahür eder. Sevgi olmazsa cennetin hiçbir anlamı kalmaz. Mümin Allah’ı sevdiği için cennetteki her şeyi sever.
Dünyadaki zorluklar içinde Allah’a coşkuyla bağlanmak, cennetin ihtişamını ve güzelliğini daha da artırır. Çünkü o zorluklar içinde müminin Allah’a olan aşkı daha da büyür ve derinleşir. İşte cenneti cennet yapan bu derinlik Allah’ı alabildiğine, en içten, sonsuz bir sevgiyle sevmektir. Cennetin zenginliği ve cennet nimetlerinden zevk almanın temeli de Yüce Allah’a duyulan bu tutkulu aşkta saklıdır.
“Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Burûc Suresi, 11)