İslam toplumlarının peygamberimiz (sav) döneminden kısa bir zaman sonra bozulmaya başlamasının en temel sebebi Kur'an'dan uzaklaşmalarıdır. Dinin esası olarak Kuran'ı değil sadece kendi kirli zihinlerini ve çarpık mantık örgülerini kabul eden bir takım kişiler Kur'an'da yeri olmayan binlerce hurafe uydurmuşlardır. Bağnazlık Kur'an yerine bu hurafeleri koymaya çalışan başlı başına ayrı bir dindir.Bağnazlık sebebiyle İslam toplumları gerilemiştir. Bu gerilemede önemli etkenlerden biride bağnazlık dininde sanat ve kalite nefretidir.
Bağnaz Zihniyetin Sanat ve Kaliteye Bakış Açısı
İslam toplumlarının, Peygamberimiz (sav)’in döneminden kısa bir zaman sonra bozulmaya başlamasının en temel sebebi Kuran'dan uzaklaşmalarıdır. Dinin esası olarak Kuran'ı değil, sadece kendi kirli zihinlerini ve çarpık mantık örgülerini kabul eden bir takım kişiler, Kuran'da yeri olmayan binlerce hurafe uydurmuşlardır.
Bağnazlık, Kuran yerine bu hurafeleri koymaya çalışan başlı başına ayrı bir dindir. Bağnazlık nedeniyle İslam toplumları gerilemiştir. Bu gerilemede önemli etkenlerden biri de bağnazlık dinindeki sanat ve kalite nefretidir. Rabbimiz ayette, bağnaz zihniyetin temelini oluşturan Kuran dışı uygulama yani helallerin haram kalınmasıyla ilgili olarak şöyle buyurur:
Şeytandan Allah'a sığınırım. “Dillerinizin yalan yeri nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Nahl Suresi, 116)
Ayette bildirilen ve Allah'ın helal kıldıklarının din adına haram kılanlar işte bu bağnazlık dininin mensuplarıdır. Bu insanlar Kuran'a göre yapılabilir şeyleri yapılamaz hale getiriyor ve meşru olanı yasaklıyorlar. Aslında kendilerince -Kuran'ı tenzih ederiz- Kuran'daki dini beğenmiyorlar ve farklı bir din oluşturuyorlar. İşte bu insanlar Kuran'da övülen, beğenilen, bir nimet olarak yaratılan neşe, kalite, sanat gibi kavramları da kendilerince haram kılıyorlar.
Müzik ve şiirin haram olduğu iddiası.
Bazı mevzu hadislerin aksine Kuran'da müziğin, dansın ve eğlencenin yasaklandığına dair tek bir hüküm yoktur. Allah mutluluğu, zevki, neşeyi Müslümanlara helal kılmıştır. Dans ritimdir, ahenktir. Allah bütün kâinatı bu ritimle yaratmıştır. Kuşlar, böcekler, kelebekler bile dans ederler. Kuşlar hayranlık uyandıran bir ses ve ritimde birbirinden güzel şarkılar söylerler. Zevktir onları dinlemek. Denizin sesi, doğanın hışırtısı, ağaçların dalgalanışı her zaman ritimlidir.
Allah ritmi, dansı, müziği, güzel sesi sever. Cennet de bu ritimle yaratılmıştır. Cennette bütün ağaçlar, çiçekler, hayvanlar dans edeceklerdir. Anadolu'nun her yerinde folklor vardır, dans vardır. Horon, halay, zeybek oyunu vardır. Dünyanın her yerinde insanlar dans ederler.
Müziğin ve dansın yasak olduğu bir dünya, insanın fıtratına uygun değildir. Bu büyük bir boşluk ve nimet eksikliği olur. Yüce Rabbimizin övdüğü ve güzel gördüğü bir nimeti haram kılmaya kalkmak, Allah'ı ve yüce sanatını anlamamak demektir.
Peygamberimiz (sav) de Allah'ın bir nimeti olan müzik ve danstan çok hoşlanırdı. Nitekim Peygamberimizin hadislerinde dans eden sahabelerden bahsedilir. Hatta Peygamberimiz (sav)’in oynayan ve eğlenenleri teşvik eden sözleri vardır. Kuran ile mutabık olmaları sebebiyle bu sözlerin sahihliği kuvvetle muhtemeldir. Aişe (ra) rivayet ediyor. Resûlullah (sav) bir düğünlerinde ensar kadınlarına uğradı. Onlar şarkı söylüyorlardı. Muavviz bin Afra'nın kızı Er-Rubey gelin olduğu zaman düğün törenine Peygamberimiz (sav) de gitmiş ve onun yanına oturmuştu. Bu sırada bazı kızlar def çalıp Bedir günü şehit olanların menkıbelerini şarkı şeklinde söylemeye başlamışlardı.